saniyenur
Mon 13 August 2012, 02:17 pm GMT +0200
İbni Hazm'ın İşaret Ettikleri: Sahih Olan Taklit
İbni Hazm'ın sözüne uygun düşen, sözünü ettiğimiz vasıflardaki kimseler olup, Rasûlullah'in buyruğundan başka herhangi bir kimseyi, itaat edilmesi şart olan kimse kabul etmeyen, ancak Allah ve Rasûlünün helâl bildiklerini helâl sayıp, haram kıldıklarını haram kabul eden, fakat doğrudan doğruya Hz. Peygamber'in sözlerini, davranışlarını bilemediğinden, farklı hadislerin arasını telif edecek veya o sözlerden istinbatla meselelere çözüm bulacak gücü taşımadığından, sâlih ve kâmil bir âlimin eteğine yapışan, bu âlimin de doğru söylediğine ve meseleyi açıklarken onun, Hz. Peygamber'in sünnetine bağlı ve sadece onu dile getiren biri olduğuna inanan, o âlimin görüş ve düşüncesinin doğru olmadığını anladığı an hiçbir tartışma ve inada sapmadan derhal onun eteğini bırakacak olan kimse değildir. Böyle bir insanı kim ve nasıl kötüleyecek, sünnete aykırı kabul edecektir.
Kaldı ki, fetva isteme ve fetva verme işinin, Hz. Peygamber döneminden başlayarak kesintisiz devam ettiğini herkes bilir. Daima bir tek kimseden fetva alan kimse ile bazen bir âlimden, bazen de başka bir âlimden fetva alan, düşüncesi duru, niyeti sağlam, sadece şeriata bağlanmayı amaçlayan kişi arasında hiçbir fark olmadığı herkesin malumudur. Bu nasıl caiz olmaz ve neden caiz olmasın? Bizim, hiçbir müctehid hakkında, Allah'ın ona gökten fıkıh indirdiğine, bizim ona itaatimizin vacip, onun da masum olduğuna inanmamızı gerektiren bir durum yoktur. Eğer biz ona uyuyorsak bu, sadece onun Allah'ın kitabını ve Hz. Peygamber'in sünnetini iyi bilen bir âlim olduğuna inandığımız içindir.
İşte böyle bir müçtehİdin görüşü mutlaka şu ihtimallerden birini taşımaktadır:
a- Ya, Kitap ve sünnetin açık ifadesine dayanmaktadır;
b- Ya bir tür içtihad yolu olan Kitap ve sünnetten çıkarılmıştır;
c- Veya karinelere dayanarak hükmün falanca illete bağlı olduğunu anlamış ve kalbi buna iyice yatmıştır. Aralarındaki illet birliğinden hareketle hakkında nass bulunmayanı, hakkında nass bulunana kıyas etmiştir. Bu durumda o sanki, "Ben bundan Rasûlullah'ın 'Bu illetin bulunduğu her yerde hüküm şöyle olacak' buyurduğunu anlıyorum" demektedir. Böylece kıyaslanacak mesele de bu genel ve küllî esas içine girmekte, bu da, sonuçta Rasûlullah'a dayandırılmaktadır. Ancak bu nisbette zan vardır. Eğer böyle olmasaydı, hiçbir mümin hiçbir müçtehidi taklit etmez ve ona bağlanmazdı.
Bu durumda, elimize Allah'ın, kendisine itaat edilmesini bize farz kıldığı günahsız, hatasız Hz. Peygamber'in güvenilir bir yolla sağlam bir hadîsi geçerse, o hadis de bu müçtehidin veya imamın fetvasına, görüşüne aykırı ise, biz bu hadise aldırmadan hâlâ o tahmin ve zanna dayalı mezhebe bağlı kalmakta ısrar edersek, bizden daha hatalı yol seçen kim olabilir ve yarın kıyamet gününde Allah'ın huzurunda ne mazeret ileri sürebiliriz? (Şah Veliyullah Dihlevî, Hüccetuilâhi'i-Bâliğa, c. 1, ss. 603-697, [Türkçesi, Mehmet Erdoğan, İz yayınları, İstanbul 1994, ss. 471-565]).