sumeyye
Thu 5 May 2011, 04:55 pm GMT +0200
9- Hz. Süleyman'a Hidayet Verilmesi
Allah (c.c.) bütün peygamberlere kendi hidayetini verdikten sonra onlan, insanları bu hidayete davet etmekle görevlendirmiştir. Onlar, insanların ve tarihin önünde hidayetin canlı örnekleri, hidayetin pratikleridir.
Allah (c.c.) onlara doğru yolun, yani insanı kurtuluşa, saadete, insanın yaratılışına uygun işler yapmaya, ya da hayatın en doğru hedefine götürecek şeyin ne olduğunu yüce elçilerine öğretti ve onlara; bu en doğru yolda olma, onun gereğini yapma ve o yoldan asla hiç sapmama gücünü de verdi.
En'am Sûresinde İbrahim (a.s.)'in Allah'ı düşünme ve varlığını idrak etme çabası anlatıldıktan sonra ona verilenler dile getiriliyor. Ona en başta hidayet verildi, sonra da hidayete ulaşmış, peygamberlik görevi yüklenmiş nesiller armağan edildi.
İbrahim (a.s.)'in kavmi Güneşe ve yıldızlara ilâh diye tapıyorlardı. Kendi varlıklarını onlardan, hatta onlar adına yaptıkları heykellerden daha aşağı görüyorlardı.
ibrahim (a.s.) akıl yürütme yoluyla, sönen, batan, kaybolan veya gücü hiç bir şeye yetmeyen bu gibi varlıkların ilâh olmayacağını insanlara anlattı. Allah'ın sonsuz varlığını kafasında ve çevresindeki bütün varlıklarda hissettikten sonra, ulaştığı bu sağlam imanı, bu sonsuz gerçeği, Yüce Yaratıcının varlığı karşısında bu teslim olunmuşluğu onlara tebliğ etti.
Kavmi arasındaki müşrikler onunla bu konuda tartışmaya kalkınca;
"O (Allah) bana hidayet vermişken, Onun hakkında benimle tartışmaya mı kalkışıyorsunuz?..." [255] dedi. Allah'ın hakkında bir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaktan insanları sakındırdı.
Kur'an, bütün bunların Allah'ın kavmine karşı Hz. İbrahim'e verdiği kuvvetli delilleri, onun doğru yolda olduğunun belgeleri olduğunu söylüyor.
"İşte bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz isbatlı delilimizdir. Biz dilediğimizi derecelerle yüceltiriz. Doğrusu Rabbin Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir), bilendir.
Biz ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini de hidayete eriştirdik. Nitekim bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'a, Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da hidayet vermiştik. Biz muhsinlere (güzel davrananlara) böyle karşılık veririz.
Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'a (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.
İsmail, Elyasa', Yunus ve Lût'u da (hidayete erdirdik). Hepsini alemlere üstün kıldık.
Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini de (bunlara kattık), onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla doğru yola eriştirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün amelleri (yapıp-ettikleri) boşa giderdi.
işte bunlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümdarlık) ve peygamberlik verdiklerimizdir. Eğer onlar (müşrikler) ona inanmayacak olurlarsa, andolsun, biz buna karşı küfre sapmayan bir topluluk getiririz.
İşte Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır. Öyleyse sen de onların bu hidayetine uy. De ki:
“Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an) alemlere bir öğüt, bir hatırlatmadan başkası değildir.”[256]
Burada Hz. İbrahim'den başka daha onyedi peygamberden bahsedilmektedir. Her birinin adı tek tek sayılmakta, onlara uyan mü'minlerden de; 'onların babalarından, soylarından ve kardeşlerinden bir kısmım' şeklinde söz edilmektedir.
Kur'an bütün bu peygamberlere 'muhsin'ler, yani iyilik yapanlar, güzellik üretenler, ya da yaptıkları bütün işleri güzel ve doğru yapanlar diye övüyor. 'Muhsinleri böyle ödüllendiririz' diyerek onlara büyük dereceler bağışlandığını haber veriyor.
Bu yüce bağışta 'hidayet'ten başkası değildir.
Şüphesiz Allah'ın insana en büyük bağışı 'ona doğru yolun gösterilmesidir'. Kulun yüceleği en yüksek derece, Allah'ın razı olduğu hidayete ulaşmaktır.
İşte peygamberler kafilesi bu üstün bağışa kavuşmuş, Allah (c.c.) tarafından seçilmiş seçkinlerdir.
Allah (c.c.), Nuh (a.s.)a, İbrahim (a.s.)e hidayet verdiği gibi, onların soyundan gelen temiz elçilere de bu hidayeti bağışlamıştı. Hepsi de salih insanlardı, muhsin kimselerdi. Onların Rableri katında hiç kimsenin bilmediği üstün dereceleri bulunmaktadır.
Hz. Süleyman da bu şerefli kafilenin seçkin bir üyesidir. O da kendisine doğru yol gösterilen, inancında, âmellerinde ve gittiği yolda asla yanlışlık olmayan, alemlere üstün kılınan bir peygamberdi.
Kendisine hidayet verilen, yani en doğru yol gösterilen, hayatın hedefi bildirilen Hz. Süleyman, bütün bir hayatını bu hidayet üzerinde geçirdi. Rabbinin razı olacağı amelleri işledi. Onun rızasına uygun düşmeyen işlerden yüz çevirdi, insanlara bunları göstererek öğretti.
Buradaki hidayet, şüphesiz Allah'ın vahiyle bildirdikleridir. Bütün insanlığa peygamberler aracılığıyla bildirilen ilâhî ölçülerdir. Hakka kulluk prensipleri, O'nun rızasına götürecek yoldur.
Hidayet, Allah'ın gösterdiği yol. Dosdoğru, eğrisi büğrüsü olmayan, emniyetli, dolambaçsız, inişi çıkışı bulunmayan; hedefe götüren en sağlıklı ve en kestirme yol.
Sapıklıktan, çirkinlikten, kibirlilikten, zulümden, pislikten, gafletten uzak; fıtrata uygun, Allah'ın razı olduğu bir yol.
Allah'ın yolu, İslâm hidayeti.
Allah (c.c.) insanlara yol gösteriyor. Tıpkı peygamberlere gösterdiği gibi. Ama bu yol gösterme sıradan, ya da insanı hedefinden saptırıp onu zarara veya yanlış hedeflere götürücü bir yol gösterme değildir.
Bu âyetlerde peygamberlere üç şey verildiği söyleniyor:
1- Kitap; bazı peygamberlere verilen ilâh! kitaplar, ya da bu kitaplarla gönderilen hidayet,
2- Hüküm; hidayete anlama duygusu ve bu hidayetin hayata hakim olabilmesi için hikmet, yetenek veya yönetim imkanları,
3- Peygamberlik; insanları hidayete davet etme ve yönlerdirme görevi.
Hz. Süleyman'a ilim, hüküm ve peygamberlik verildiğini daha önceden görmüştük. Bu konu bu âyetlerde bir kez daha vurgulanıyor.
Yukarıda sayılan peygamberler ve onların nesillerinden müslüman olanlar, Allah'ın kitap, hüküm ve elçilik verdiği kimselerdir. Doğru yolda olan bunlardır, Allah'ın sevdiği ve dereceler verdiği kimseler de bunlardır.
İnkarcılar ve müşrikler bunları kabul etmezlerse, ya da onların getirip insanlara sundukları hidayet'i reddederlerse; Allah (c.c.) onların sunduğu hidayet'i kabul eden, ilahî yola gelen bir topluluğu onların yerine getirir. Bu büyük hediyeyi, bu ilâhî bağışı, bu sonsuz kurtuluşu başkalarına verir.
İsterse Mekke Müşrikleri kendi içlerine emin olarak yaşayan Hz. Muhammed'in davetini kabul etmesinler. Onun getirdiği hidayet'i, kurtuluş yolunu görmesinler. İsterseler fırsatı, akıllarını kullanmadıkları için kaçırsınlar.
Varsın, bir takımları tarih boyunca bu hidayet'e karşı dirensinler, ona karşı mücadele etsinler. Varsın, kimileri bu yola yanlış desinler, kendi eğri ve sapık yollarına doğru yol desinler, en iyi kendilerinin olduğu iddia etsinler...
Varsın kimileri kendi elleriyle yaptıkları heykellere tanrı özelliği verip onlara tapsınlar, Varsın bazılan güçlü kuvvetli olsun, yığınla mal biriktirmiş, ekonomik güç elde etmiş olsun. Varsın kimileri sanatta, ticarette, modern gelişmelerde çok çok ileri gitmiş olsun. Varsın kimileri ellerine geçirdikleri maddi imkanlarla, siyasi güçlerle başkalarına tahakküm etmeye kalksın, zulmetsin, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarsın...
İsterse kimileri atalarının yolunu doğru bulsunlar, ölülerinin görüşlerini Allah'ın ölçülerinin önüne koysunlar, Allah'ın gönderdiği hidâyet ve ilkelere çağ dışı desinler...
Allah (c.c.), her devirde bu hidayete uyan, kendi dinine gönül vermiş, hayatı vahiy ölçüleriyle yaşayan, muttaki mü'min topluluklar var edecektir.
Bu gerçek değişmez.
Doğru yol Allah'ın Peygamberlerle gönderdiği Din'dir.
Doğru yol, Allah'ın razı olacağı hayatı yaşatan, O'nun beğendiği amelleri yapmayı sağlayan ilahî hidayettir.
Gerçek kurtuluş bu hidayeti benimseyip onu hayata hakim kılmakla sağlanabilir.
Şu bir gerçek ki, Allah'ın hidayetinin dışında hiç yol, hiç bir din, hiç bir felsefi ve siyasi düşünce, hiç bir hayat anlayışı insana Allah'ın vereceyi dereceye ulaştıramaz, onu salihler ve muhsinler arasına katamaz.
Bazı bilginler bu âyetlerde peygamberlerin bu tertip ile sayılmasının bazı hikmetleri üzerinde durmuşlardır. Onlara göre peygamberlerin arasında ortak özellikler bulunmaktadır. Ancak bazıları kimi özellikleri yönünden biraz daha ön plana çıkıyorlar:
1- Grub; Davud, Süleyman, Eyyûb, Yusuf, Musa ve Harun (a.s.). Allah (c.c.) bu peygamberlere risalet ve nübüvvet yanında yöneticilik, hükmetme mülk ve topluma velilik yapma gibi nimetler verdi.
2- Grub; Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas (a.s.). Bunların öne çıkan özellikleri ise dünya lezzetlerinden yüz çevirme, dünyanın süsüne ve saltanatına rağbet etmemedir.
3- Grub, İsmail, Elyasa, Yunus ve Lût (a.s.). Bunlar da her peygamber gibi kendi kavimlerinin yöneticisi olmakla birlikte, geniş mülkleri veya hükümdarlıkları yoktu. Aynı zamanda ikinci gruptakiler kadar da zühd'te (dünya lezzetlerinden yüz çevirme'de) aşın değillerdi. [257]
[255] En’am: 6/81.
[256] En’am: 6/83-90.
[257] M. Abduh-R. Rıza, et-Teshir bi-Tefsiri'l Menar, Mısır 1368, 7/585. M. Meragî, Tefsir, 7/181-182.
Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 135-140.