- Hz. Sad bin Ebi Vakkas

Adsense kodları


Hz. Sad bin Ebi Vakkas

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Thu 5 May 2011, 02:05 pm GMT +0200
Hz. Sa'd Bin Ebi Vakkas (R.Anh)


Sa'd b. Ebî Vakkas Malik b. Vuheyb b. Abdi Menaf b. Zühre. Babası Malik b. Vuheyb'dir. Malik'in künyesi Ebî Vakkas olup, Sa'd bu künyeye nisbetle İbn Ebî Vakkas olarak çağrılırdı. Rasûlullah (sav)'in annesi Zuhreoğullarından olduğu için, anne tarafından da nesebi Rasûlullah (sav) ile birleşmektedir. Sa'd'ın annesi Hamene binti Süfyan b. Ümeyye'dir. Sa'd (R.a), ilk iman edenlerden bindir.

Kendisinden yapılan rivayetlere göre o İslâmı üçüncü kabul eden kimsedir. Ancak, Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali ve Zeyd b. Harise'den sonra müslüman olmuşsa beşinci müslüman olmuş oluyor. Sa'd (R.a), müslüman olduğu gün henüz namazın farz kılınmamış olduğunu ve o zaman on yedi yaşında bulunduğunu söylemektedir.[34]

Sa'd (R.a) İslama girişine sebep olan olayı şöyle anlatır: "Müslüman olmadan önce rüyamda kendimi hiç bir şeyi göremediğim karanlık bir yerde gördüm. Bu arada ay doğdu ve ben onun aydınlığına tabi oldum. Benden önce bu aya kimlerin uymuş olduğuna bakıyordum. Onlar, Zeyd b. Harise, Ali b. Ebî Talib ve Ebû Bekir'di. Onlara ne kadar zamandan beri burada olduklarını sorduğumda, onlar; "Bir saat kadardır" dediler. Araştırdığımda öğrendim ki, Rasûlullah (sav) gizlice İslâm'a davette bulunmaktadır. Ona Ecyad tepesi taraflarında rastladım. İkindi namazını kılıyordu. Orada İslâmı kabul ettim. Benden önce bu kimselerden başkası imân etmemişti.[35]

Sa'd'ın müslüman olduğunu öğrenen annesi, buna çok üzülmüş ve oğlunu atalarının dinine döndürebilmek için çareler aramaya başlamıştı. Sa'd'a, eğer girdiği dinden dönmezse, yemeyip içmeyeceğine dair yemin etmişti. Sa'd, annesine, bunu yapmamasını, çünkü dininden dönmeye­ceğini söyledi. Yeminini uygulamaya koyan annesi, bir zaman sonra açlık ve susuzluktan bayılmıştı. Ayıklığında Sa'd ona; "Senin bin tane canın olsa ve bunları bir bir versen, ben yine de dinimden dönmeyeceğim" demişti.

Onun kararlılığım gören annesi yemininden vazgeçmişti.[36] Sa'd (R.a) annesine çok düşkündü ve ona bir zarar gelmesini asla kabul edemezdi. Ancak imanla alakalı bir konuda Rabbine isyan edip başkalarının heva ve heveslerine de tabi olamazdı. Sa'd (R.a) ve benzer­lerinin karşılaşacağı bu gibi durumları çözümlemek ve iman edenleri rahatlatmak için Allah Teâlâ şu âyet-i kerimeyi göndermişti:

"Bununla beraber eğer, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşmak için seninle uğraşırlarsa, o zaman onlara itaat etme. Dünya işlerinde onlara iyi davran."[37]

Sa'd (R.a), Medine'ye hicrete kadar Mekke'de kalmıştır. Dolayısıyla müşrikler tarafından uğradıkları bütün saldırı ve işkencelere diğer müslümanlarla birlikte Mekke dönemi boyunca muhatab olduğu muhakkaktır. Mekke'de müslümanlar, Mekke zorbalarının saldırılarından emin olmak için ibâdetlerini gizli ve tenha yerlerde ifa ediyorlardı.

Bir gün Sa'd (R.a) arkadaşlarıyla birlikte ibâdet ederlerken müşrik­lerden bir grup onlara sataşarak İslâmla alay etmişler ve onlara saldır­mışlardı. Sa'd eline geçirdiği bir deve sırt kemiğini alıp müşriklere karşılık vermiş ve onlardan birini yaralayarak kanlar içerisinde bırak­mıştı. İşte İslâm 'da Allah için ilk akıtılan kan budur. [38]

Sa'd (R.a) kardeşi Ümeyr (R.a) ile Medine'ye hicret ettiği zaman, kan davası yüzünden Mekke'den kaçıp buraya yerleşmiş olan diğer kardeşleri Utbe'nin evinde kalmaya başlamışlardı. Muahat olayında Rasûlullah (sav), Sa'd'ı Mus'ab b. Umeyr ile kardeş ilân etmişti. Başka bir rivayete göre de kardeş ilân edildiği kimse Sa'd b. Mu'az'dır.[39]

Medine'ye hicretle birlikte İslâm devlet olmuş ve kendini tehdit eden güçlere karşı askerî faaliyetler başlamıştı. Bu çerçevede Mekke kervanlarına yönelik askerî birlikler (seriyye) sevkediliyordu. İlk seriyye, Hicretin yedinci ayında Mekke kervanının yolunu kesmek için otuz kişi­den oluşan Hz. Hamza komutasındaki seriyyedir. Sa'd (R.a)'da bu ilk askerî birliğe katılanlardandır (İbn Sad, aynı yer) Bir ay sonra Ubeyde b. Haris komutasında gönderilen seriyye Kureyş kervamyla karşılaştığında ilk oku Sad b. Ebî Vakkas (R.a) atarak çatışmayı başlatmıştı. Mekke'de Allah yolunda ilk kan akıtan kimse olma şerefi Sa 'd (R.a) 'a ait olduğu gibi, yine Allah yolunda ilk ok atma şerefi de böylece ona nasip olmuştur. Sa'd (R.a) şöyle demektedir: "Araplardan Allah yolunda ilk ok atan kimse benim.[40]

Aynı yılın Zilkade ayında Rasûlüllah (sav), Sa'd b. Ebî Vakkas'i yirmi kişilik bir askerî birliğe komutan tayin ederek el-Harrar mevkiine gön­dermişti. Bu seriyyenin gayesi de Mekkelilere ait kervanı vurmaktı. Ancak kervan bir gün önceden bu yerden hareket etmiş olduğu için, bir çatışma çıkmamıştı. Rasûlullah (sav), sadece seriyyeler göndermekle yet­inmiyor, bizzat ordusunun başına geçerek seferler düzenliyordu. Bunlardan biri olan ve II. Hicrî yılın Rebiu'l-Evvel ayında gerçekleştir­ilen Buvat gazvesinde, ordu sancağını Sa'd taşımaktaydı.[41] Peşinden tehlikeli bir görevle Mekke ile Taif arasında­ki Nahle mevkiine keşif maksadıyla gönderilen Abdullah b. Cahş seriyyesine katılan Sa'd b. Ebî Vakkas (R.a)'m bütün cihad faaliyetlerine aktif bir şekilde iştirak ettiği görülmektedir.

Bedir savaşında müşrik süvari birliğinin komutanı olan Sa'id b. el-As'ı öldürüp kılıcını Rasûlüîlah (sav)'e getirmişti. O, Zülkife adındaki bu kılıcı ganimetlerin dağıtılışında Sa'd'a vermişti.

Uhud savaşında, müşriklerin üstünlüğü ele geçirdiği ve müslümanlarm paniğe kapılarak dağıldığı esnada Rasûlüllah (sav)'ın yanından ayrılmayıp gövdelerini siper ederek onu korumaya çalışan bir kaç kişiden birisi Sa'd b. Ebî Vakkas (R.a) idi. O, cesaretinden hiç bir şey kay­betmeden ok atmaya devam ediyordu. Sa'd (R.a) ok atmakta mahirdi ve hedefini şaşırmıyordu. Rasûlüllah (sav) ona ok veriyor ve şöyle diyordu: "At Sa'd Anam babam sana feda olsun."[42] Rasûlüllah (sav), övgü, rıza ve hoşnutluğu ifade eden bu kelimeleri, ana ve babasını bir arada zikrederek başka hiç kimse için kullanmamıştır.[43]

Sa'd (R.a)'ın Uhud günü gördüğü hizmet ve gösterdiği kahramanlık gerçekten çok büyüktü. Onun bu günde tek başına bin ok attığı rivayet edilmektedir. [44]

O, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Mekke'nin fethi ve diğer gazvelerin tamamına katılmıştır.[45]

Rasülüllah (sav)'m vefatından sonra Hz. Ebu Bekir (R.a)'a bey'at eden Sa'd (R.a), Hz. Ömer döneminde aktif olarak devlet idaresinde görevler almıştır. Bu dönemde onun en önemli görevlerinden birisi, asrın emperyalist süper güçlerinden birisi olan İran İmparatorluğunu çökerten Kadisiye ordusunun kumandanlığıdır.

Bizansa yönelik askerî faaliyetler sürerken, İran topraklarına da sefer­ler yapılıyordu. Hz. Ebû Bekir (R.a) döneminde İranlıların elinde olan Irak'ın büyük bir bölümü fethedilmişti. Hz. Ömer (R.a) iş başına geçtiği zaman İran'a karşı kapsamlı ve netice alıcı bir askerî sefer düzenlenmesi için çalışmalara başladı. Yapılan istişareler sonucunda Sa'd b. Ebî Vakkas'ın hazırlanan orduya komutan tayin edilmesi kararlaştırıldı. Havâzin kabilelerinden zekât toplamak için bu bölgede bulunan Sa'd, Medine'ye çağrılarak ordu ona teslim edildi. Sa'd ordusuyla Irak'a doğru yürüyüşe geçerek Kadisiye mevkiinde karargah kurdu. İran şahı, müslümanlara karşı savaşmak üzere ünlü komutanı Rüstem'i görevlendirmişti. Yapılan savaşı müslümanlar kazanmış ve İran toprakları İslâm tebliğine açılmıştı. Sa'd hasta olduğu için bizzat savaşa iştirak edememiş ve yük­sekçe bir yerden, savaşan orduyu idare etmişti. Kadisiye, İslâm ordu­larının kazandığı en parlak ve kesin zaferlerden biri olarak tarihe geçmiştir.

Daha sonra Sa'd (R.a), Celula'ya yönelmiş ve burasını fethetmişti.[46] Celula'nın fethi bölgede büyük bir ihtida hareketini (İslam'a giriş hareketini) de peşinden getirmişti. Daha sonra İran İmparatorluk merkezi olan Medâin iki aylık bir kuşatmadan sonra düşmüş, büyük meblağlarda ganimet ele geçmiş ve Kisra III. Yezducerd buradan Hulvan'a kaçmıştı. Sa'd b. Ebî Vakkas, bir ordu göndererek sulh yoluyla burayı fethetmişti. Yezducerd ise İsfahan bölgesine kaçarak orada tutunmaya çalışmıştır.

Sa'd (R.a), Medâin'e yerleşerek, fethedilen toprakların idarî yapısını oluşturmaya çalıştı. Medâin'in havası, askerlerin sıhhatini olumsuz yönde etkilediği için, Hz. Ömer (R.a)'in onayı alınarak yerleşime ve ordunun askerî stratejisine uygun bir konumda olan Küfe, ordugâh şehir haline getirildi. Sa'd bölge valisi olarak Kûfe'de üç buçuk yıl kalmıştır. O, tekrar toparlanıp kaybettikleri yerleri geri almak için hazırlıklara girişen İran­lıların hareketlerini takip ediyor ve gerekli askerî önlemleri almaya çalışıyordu. Ancak tam bu sıralarda Kûfe'de bir topluluk, Hz. Sa'd'ı ganimetleri adil dağıtmadığı ve gaza işlerinde gevşek davrandığı yolunda iddialarla Hz. Ömer (R.a)'a şikâyet etti. Ayrıca onun namaz kıldırış tarzını da beğenmiyorlardı. Hz. Ömer (R.a) meseleyi inceletmiş; yapılan şikayet­lerin asılsız olduğunu anlamış olmakla birlikte, maslahatı gözeterek onu geri çağırmıştı.[47]

Hz. Ömer (R.a), kendisinden sonra halife seçimini gerçekleştirmek için altı kişilik bir şûra oluşturmuştu. Sa'd (R.a) da bunlar arasındaydı. Hz. Ömer (R.a)'in vefatından sonra halife tayini için müzakereler başladığı zaman Sa'd, Abdurrahman b. Avf lehine adaylıktan çekildiğini açıklamıştır.

Hz. Osman (R.a), halife seçildiği zaman; Ömer (R.a)'in vasiyetine uyarak Sa'd'ı Küfe valiliğine tayin etti. Ancak, bu seferki Küfe valiliği de fazla sürmemiştir. O, hazineden borç olarak almış olduğu bir miktar parayı geri ödemekte zorluk çekince, hazine emini Abdullah İbn Mes'ud tarafından Halifeye şikâyet edilmiş; bu şikâyet üzerine Osman (R.a), onu Kufi; valiliğinden azletmişti. Bunun üzerine Sa'd (R.a) Medine yakın­larındaki Akik vadisinde bulunan çiftliğindeki evine yerleşmiş ve ziraatle uğraşmaya başlamıştır.

Sa'd (R.a), Hz. Osman (R.a)'ın şehid edilişiyle başlayan fitne ve ihti­laflardan tamamen uzak kalmaya gayret etmiştir. O, müslümanlar arasın­da kan dökülmesinden çok rahatsız oluyor ve taraflardan kendisine gelen teklifleri geri çeviriyordu. O, ümmetin üzerinde anlaştığı bir halife ortaya çıkıncaya kadar kendisine hiç bir şeyden bahsedilmemesini istemişti. Sa'd (R.a), gruplar arasında verilen mücadelelerde kimin haklı kimin hak­sız olduğunun açıklığa kavuşturulmasının mümkün olmadığını bildiği ve haksız yere bir müslümanın kanını akıtmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. O, kendisine gelenlere şöyle diyordu: "Bana, iki gözü, dili ve iki dudağı olan ve şu kâfirdir, şu mü'rnindir diyen bir kılıç getiri­linceye kadar asla kimseyle savaşmanı."[48]

Sa'd (R.a), güçlü bir kişiliğe ve siyasî desteğe sahip olduğu halde, riyaset çekişmelerinin içine girmekten ömrünün son günlerine kadar kaçınmıştır. Oğlu Ömer ve kardeşinin oğlu Haşim gidip ona; "Yüz bin kılıç sahibi var ki, hepsi seni hilafet için en liyakatli adam tanıyor" dediklerinde onun buna verdiği cevap şu olmuştu:

"Bu sizin yüz bin kılıcınızdan daha kuvvetli tek bir kılıç, mü'mine çekilince onu kesmeyen, kâfire karşı sıyrılınca onu kesen kılıçtır."[49]

Onun bu anlamlı sözleri, müslümanların birbirlerine zarar vermelerine karşı ne kadar hassas olduğunu ifade etmektedir.

Sa'd (R.a), Hicrî 55 yılında ikâmet etmekte olduğu Medine'nin dışın­daki Akik vadisinde vefat etmiştir. Onun vefat tarihi hakkında, 54 ila 58 tarihleri arasında değişen farklı rivayetler bulunmaktadır. [50]

Sa'd (R.a)'ın cenazesi Medine'ye on mü kadar uzaklıkta olan Akik vadisindeki evinden alınarak Medine'ye getirilmiş ve Mescid-i Nebi de kılınan namazdan sonra, Bakî mezarlığına defnedilmiştir.[51] Cenaze namazını Emevilerin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştır. Rasûlullah (sav)'ın zevceleri de namaza iştirak etmişlerdi. [52]

Sa'd (R.a), vefat edeceğini anladığı "zaman yünden mamul cübbesini getirtmiş ve ölünce onunla kefenlenmesini vasiyet etmişti. Bunun sebebi olarak, Bedir gününde müşriklerle kaişılaştığı zaman onu giymekte olduğunu ve bundan dolayı bu cübni çok sevdiğini söylemiştir."[53] İbnül Esir'in kayaettiği, Sa'd (R.a)'ın oğlu Âmir'den nakledilen rivayete göre Sa'd (R.a) Muhacirlerden en son vefat eden kimsedir. [54]

Sa'd (R.a), Ashabın seçkinlerinden biri olup sağlığında Cennetle müj­delenen on kişi arasındadır. Yine tarihe şûra olayı olarak geçen ve Hz. 'Osman (R.a)'ın halife seçilmesini gerçekleştiren Hz. Ömer (R.a)'in oluş­turduğu altı kişilik şûranın rçinde bulunmaktaydı. O, ilk iman eden birkaç kişiden biri olarak Mekke döneminin sıkıntılarına Rasûlullah (sav)'ın yanından ayrılmayarak göğüs germişti. Kıyamete kadar devam edecek olan cihad hareketi için, müslümanları taciz eden kâfirlere saldırarak ilk kanı akıtan odur. Yine Medine döneminin başlarında kâfirlere karşı ilk oku atan kimse olma şerefi de ona aittir. Sa'd (R.a), Rasûlullah (sav)'ın bütün gazalarına, katılmış, Bedir'de büyük yararlılıklar göstermiştir. Allah yolunda, islâm dışı nizamları yok etmek için canını feda etmeye her zaman hazır olduğunu pratik bir şekilde ortaya koymuştur. Uhud gününde müslümanlar dağıldığı zaman Rasûlullah (sav)'ı canlarını feda etme pahasına sonuna kadar korumaya çalışan bir kaç kişiden biri de odur. O, müşriklerin Rasûlullah (sav)'ı öldürmek için yaptıkları hamleleri, attığı oklarla sonuçsuz bırakmıştı. İşte Rasûlullah (sav) bu kritik anda onun gösterdiği sebat ve yararlılıktan dolayı onu başka hiç bir kimseyi övmediği bir şekilde "Anam babam sana feda olsun, At"[55] diyerek övmüş ve bunu defalarca tekrarlamıştı. Ve yine onun için dua ederek şöyle demişti: "Allahim! Sa'd dua ettiği zaman onun duasını kabul et Bu dua çerçevesinde Sa'd (R.a)'ın yaptığı bütün dualar gerçekleşmekteydi."[56]

Sa'd (R.a), Rasûlullah (sav)'ı korumak ve ona gelebilecek zararları engellemek için sürekli gayret içerisinde bulunmaktaydı. Aişe (R.an) şöyle anlatmaktadır: "Rasûlullah (sav) Medine'ye gelişinde bir gece uyuyamadı ve; "Keşke ashabımdan Salih bir zat bu gece beni korusa" dedi. Biz bu durumda iken dışarıdan bir silah hışırtısı duyduk. Rasûlullah (sav);

"Kim o?" dedi. Gelen zat;

"Sa'd b. Ebi Vakkas'ım" karşılığını verdi. Rasûlullah (s.a.s), ona;

"Neden buraya geldin?" diye sor­duğunda Sa'd, şöyle cevap verdi:

"İçime Rasûlüllah (sav) hakkında bir korku düştü de onu korumak için geldim". Bunun üzerine Rasûlullah (sav) ona dua etti ve sonra da uyudu.[57]

İşte Rasûlullah (sav)'ın kendisi için duyduğu endişeyi Allah Teâlâ bu seçkin insanın kalbine ilham etmiş ve onu Rasûlünü korumak için harekete geçirmişti. Buradan, Sa'd (R.a)'ın, İslâm davasını yüceltmek ve düşman güçlerin ona karşı komplolarım engellemek için o kadar büyük bir Özveriyle çalıştığı açıkça anlaşılmaktadır. Onun Rasûlullah (sav)'e karşı 'duyduğu sevginin sınırsızlığı, Uhud'da olduğu gibi daha sonraları da onu kendi nefsini feda ederek korumaya sevketmiştir.

Sa'd (R.a), hakkında âyet nazil olan sahabelerden biri olma şerefine de sahiptir. O, "Benim hakkımda dört âyet nazil olmuştur."[58] demektedir. Bu âyetlerden bir tanesi, Mekkeli müşrik­lerin Rasûlüllah (sav)'den "yanındaki, ona iman etmiş güçsüz kimseleri kovmasını istemeleri üzerine nazil olan, Allah rızasını dileyerek akşam sabah ona dua eden kimseleri kovma" ayetidir. [59]

Sa'd (R.a), devrin putperest-müşrik süper güçlerinden biri olan İran İmparatorluğunu çökerten ve böylece İslâmın kitlelere tebliği önündeki büyük engellerden birisini ortadan kaldıran İslâm tarihinin en önemli savaşlarından biri olan Kadisiye savaşının komutanıydı. O, kendisine ver­ilen görevi hakkıyla yerine getirip, Kisranın saraylarını ve hazinelerini ele geçirmiş ve yapılacak fetih hareketlerine yeni bir boyut kazandırmıştı. Böyle güçlü bir askerî yeteneğe ve siyasî güce sahip olmasına rağmen; bu, onun sade ve zahidâne yaşayışına hiç bir tesirde bulunamamıştı. Her zaman, ümmetin gerçek temsilcileri olan idarecilerin verdiği görevleri hakkıyla yerine getirmeye çalışmış, bu görevlerden azledildiği zaman kalbinde hiç bir eziklik ve kırgınlık hissetmeden köşesine çekilmiştir. Şunu söylemek mümkündür ki; Sa'd (R.a), İslâm binasının sağlam temeller üzerine oturtulmasındaki temel taşlardan birisidir.

Sa'b bin Ebî Vakkas (R.a.), Allah yolunda aç kalmış, sussuz kalmış, ama mücadeleden kalmamıştır. Bizzat Sa'd bin Ebî Vakkas (R.a.) anlatıy­or: Bir gece Mekke'de, Rasûlüllah (sav) ile beraber dışarı çıkmıştık.küçük abdestini yaparken, yerde birşey olduğunu hissettim. Bir de ne göreyim: Bir deve derisi parçası! Hemen aldım, yıkadım. Sonra ateşe tut­tum. Daha sonra iki taş arasında ezdim. Ağzıma bir parça ondan alıyor, bir yudum su içiyordum. Bunu yedikten sonra üç gün idare ettim.[60] İşte sahabeler bu şartlar altında Allah yolun­da mücadele ettiler. Onların mücadelesi dünyayı elde etme mücadelesi değildi. Onlar dünyada âhireti kazanmaya çalışıyorlardı.

Sa'd (R.a) Man çok sayıda hadis rivayet edilmiştir. Ondan, İbn Ömer, İbn Abbas, Cabir b. Semure, Sâib b. Yezid, Aişe (R.a), Said İbn Müseyyeb, Ebu Osman en-Nehdî, İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, Kays b. Ebi Hazm ve diğerleri hadis rivayet etmişlerdir. Ayrıca, Amir, Mus'ab, Muhammed, İbrahim ve Aişe'de babalan  olan  Sa'd (R.a)dan hadis rivayetinde bulunmuşlardır.[61] O hadis rivayeti konusun­da çok itimat edilenlerden birisidir. Rasûlüllah (sav)'e atfedilen hadisler hakkında çok titiz ve hassas davranan Hz. Ömer (R.a)'in oğluna söylediği; "Oğlum, Sa'd, Rasûlûllah'dan bir rivayette bulundu mu, artık o meseleyi bir başkasına sorma" sözü onun bu konudaki güve­nilirliğini açıkça ortaya koymaktadır.[62] Sa'd (R.a), orta boylu, güçlü, büyük kafalı, sert elli bir vücud yapısına sahip olup, sempatik bir kişiliği vardı. [63]

Sa'd (R.a), sekiz evlilik yapmış olup; bu evliliklerinde, on yedisi kız, on yedisi de erkek olmak üzere otuz dört çocuğa sahip olmuştu.[64] Sa'b bin Ebî Vakkas (R.a), bu çocuklarına sahip çıkmış, on­lara Rasûlüllah (sav)'in sünnetini ve siretini öğretmiştir. Nitekim Sa'b bin Ebî Vakkas (R.a.) şöyle diyor:

"Biz Rasûlüllah (sav)'in gazvelerini/savaşlarını çocuklarımıza, tıpkı  Kur'an'dan   bir  sûre  öğretir  gibi  öğretir  ezberletirdik."[65]

İçtimai tufanlar karşısında kurtuluş gemisi olarak Rasûlüllah (sav) in sünnetine sığınmak, sahabe fıkhındandır. Sahabe neslinin fıkhında Rasûlüllah (sav)'in sünneti, Kur'an'ın pratiğidir. Dolayısıyla sahabeden hayatlarına izler taşımaya çalışanların Rasûlüllah (sav)'in sünnetine ve siretine sarılmaları esastır. Bu esastan taviz verenler, sahabenin yolundan ayrılanlardır.



[34] İbn-i Sa'd, Tabakâtül-Kübrâ, Beyrut (t.y), III, 139

[35] İbnül-Esir, Üsdül-Gâbe, II, 368

[36] Üsdül-Gabe, aynı yer

[37] Lokman: 31/15.

[38] Üsdü'l-Gâbe, II, 367

[39] İbn Sa'd, a.g.e., III, 139-140

[40] İbn Sa'd, aynı yer

[41] Taberi, Tarih, Beyrut 1967, II, 407

[42] Müslim, Fezâilü's-Sahabe, 5; İbn Sa'd, a.g.e., 111,141; İbnül-Esîr, el-Kâmil,i't-Tarih, Beyrut 1979, II, 155

[43] İbn Sa'd, aynı yer

[44] Üsdül-Gâbe, II, 367

[45] İbn Sa'd, a.g.e., 111, 142

[46] H 16

[47] Asr-ı Saadet, I, 432 vd

[48] İbn Sa'd, a.g.e., 111,143; Üsdül-Gâbe, II, 368

[49] Asn Saadet, I, 436

[50] Üsdül-Gâbe, II, 369

[51] İbn Sa'd, 111,148

[52] Üsdül-Gâbe, aynı yer

[53] Üsdül-Gâbe, aynı yer

[54] Üsdül-Gâbe, aynı yer

[55] Müslim, Fezailu’s-Sahabe, 5

[56] Üsdül-Gâbe, II, 366-369; İbn Sa'd, 111,139 vd

[57] Müslim, Fedâilu's-Sahabe, 5

[58] Müslim, Fedailu's-Sahabe, 5

[59] el-Enam: 6/52; Müslim, Fe­dailu's-Sahabe, 5; diğer âyetler şunlardır: el-Enfal: 8/1; Lokman: 31/15; el-Maide: 5/9.

[60] Hüyetu'l Evliya ve Tabakatü'l Esfiya: 1/93

[61] Üsdül-Gâbe, II, 369

[62] Asrı Saadet, I, 437-438

[63] Asrı Saadet, I, 440; farklı bir rivayet için bk. Üsdü'l-Gâbe, II, 368

[64] Asr-ı Saadet, 1,441

[65] Terbiyetü'l Evlad Fi İslam Abdullah Nâsıh Ulvan, Suriye/ 1981


Lal-i Hal
Tue 21 June 2016, 11:20 pm GMT +0200
İşte sahabeler bu şartlar altında Allah yolun­da mücadele ettiler. Onların mücadelesi dünyayı elde etme mücadelesi değildi. Onlar dünyada âhireti kazanmaya çalışıyorlardı.

Sahabeler Islam icin canlarini mallarini,ana babalarini her seylerini feda edebilecek kadar teslim olabilmisler.tek dertleri Islami yasamak,yasatmak.kalpleri adeta Allah ve Rasulü icin atiyor.
Onlarin bu yasayislariyla kendimi bir karsilastiriyorum da sanki farkli bir inca sahip misiz gibi geliyor
O kadar uzagiz Islamdan ne yazikki:,(halbuki onlarla ayni Cennete talubiz.

Bilal2009
Wed 22 June 2016, 03:59 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah. Ne kadar zor şartlarda olsalar da yine de İslam ı bırakmamışlar İslam a hizmet etmeyi başarmışlar. Rabbim paylaşım için razı olsun.