- Hz. Saîd bin Amir

Adsense kodları


Hz. Saîd bin Amir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Wed 4 May 2011, 03:39 pm GMT +0200
Hz. Saîd Bin Amir (R.Anh)


Saîd bin Amir hazretleri, Yermük savaşından sonra Abbâs bin Ga-nem'den boşalan Humus valiliğine tayin edildi. Vali olmayı pek istemiyordu, ancak Hz. Ömer'in emrine itâ'at ederek Humus'a geldi.

Valiliği zamanında çok dikkatli ve âdil hareket eden Hz. Saîd, son derece fakir bir hayat yaşadı. Herkes bu hayatına şaşırıp, hayret ediyordu. Hz. Ömer, Şam'a teşrif ettiği zaman oradan Humus'a geçti. Humus'ta fakirlerin bir listesinin çıkarılmasını isteyen Hz. Ömer, fakirlerin içerisinde Saîd bin Amir hazretlerinin ismini görünce çok şaşırdı. Listeyi hazırlayanlara sordu:

"Saîd bin Amir'i niçin listeye yazdınız? "

Valimiz fakirdir, devamlı "Rüşvet alan da veren de Cehennemde­dir" hadis-i şerifini okur ve en küçük bir hediyeyi dahî kabul etmez. Hz. Ömer, Saîd bin Âmir'e bin dirhem tahsis etti. Hz. Saîd, bin dirhem ile hanımına geldi ve dedi ki:

"Hz. Ömer bize şu gördüğün bin dirhemi göndermiş."

Ondan bir miktar parayla yiyecek ve katık alıp, kalanını saklayalım, ileride lâzım olur. Saîd hazretleri hanımına şöyle dedi:

"Ben bundan çok daha iyisini sana söyleyeyim mi? Biz bu malı çok iyi bir şekilde kullanacak, işletecek bir kimseye ortaklığa verelim. Onun kâr ve gelirinden de yeriz." Hanımı, razı oldu:

"Peki, öyle olsun."

Saîd bin Amir hazretleri bu parayla yiyecekler, iki deve, iki köle satın aldı. Köleleri azâd ederek hürriyetine kavuşturdu. Aldıklarım Humus'taki fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıttı. Kendine çok az birşey dışında birşey kalmadı. Bir müddet sonra hanımı kendisine dedi ki:

"Malı ortaklığa verdiğin kimseden paranın kârım al ve onunla şunları şunları satın al."

Saîd hazretleri sustu. Ertesi gün evine döndüğü zaman istedikleri şey olmayınca hanımı aynı istekleri yine tekrarladı. Saîd hazretleri yine sustu. Birgün sonra hanımı hâlleri ve sözleri ile Hz. Saîd'i çok üzdü. Saîd hazretleri ertesi gün eve hiç gelmedi. Akrabalarından birisi hanımına ge­lerek dedi ki:

"Sana ne oluyor ki kocana eziyet ediyorsun. O malının tamamını fakirlere dağıttı.  Kadın üzüldü ve ağladı." Sonra Saîd hazretleri geldi ve şöyle buyurdu:

"Allahû Teâlâ'nın razı olduğu birşey, dünya ve dünyanın içindeki her şeyden daha kıymetlidir. Eğer Allahû Teâlâ'nın razı olduğu iyilik, hayırlardan birisi gökyüzüne lâmba gibi asılsaydı, onun nuru, yer­yüzünü aydınlatır ve onun parlaklığı yanında güneş sönük kalırdı."

"İşte seni bu iyilikler için terkeder, senden ayrılırım. Fakat senin için bu hayırları ve İyilikleri terkedemem. Her hal üzere hayır ve hasenat yaparım." Fakirlik ve sıkıntı içinde olduğu hâlde, parayı ken­disi için harcamadığını soranlara şöyle buyurdu:

Rasûl aleyhisselâmdan işittim buyurdular ki:

"Ümmetimin fakirleri zenginlerinden beşyüz sene önce Cennete girerler. Zenginlerden biri kendini onların arasına atar ve Cennete girmek ister. Melek onun elini tutar, fakirler arasından çıkarır ve, "bekle, henüz senin Cennete girme zamanın gelmedi" der. Beşyüz sene onu kıyametin kızgın sıcağında hesap yerinde tutarlar. Malının hesabını verir, sonra Cennete girer."

Hz. Ömer zamanında, Humus valisi olan, Saîd bin Âmir, Müslüman, gayrı müslim herkes tarafından çok sevilirdi.

Hz. Ömer, Saîd bin Âmir hazretlerinin, herkes tarafından çok sevilen bir kimse olduğunu öğrenince Humuslulardan bir cemaata sordu:

“Peki valinin hiç kusuru yok mudur?”

Onlar da bazı kusurları olduğunu söyleyip dört tanesini zikrettiler. Bunun üzerine Hz. Ömer, Saîd hazretlerini hemen Medîne-i Münevve­reye çağırdı ve aralarında şu konuşma geçti:

“Yâ Saîd, senin ba'zı kusurların varmış. Bunların aslı nedir?”

“Bunlar neymiş, ya Ömer?”

“Vazifene sabah namazından hemen sonra değil, kuşluk vakti geliyormuşsun. Geceleri insanlar içerisine hiç çıkmaz, görünmezmişsin. Haftada bir gün evine çekilir hiç kimseyi kabul etmezmişsin. Ashâb-ı Kiramdan, Hubeyb hazretlerinin şehid edildiği söylenince bayılıyor, kendinden geçiyormuşsun.”

Bunun üzerine Hz. Saîd (R.a.), şu cevâbı verdi:

“Yâ Emir-el mü'minin! Anlatılanlar doğru. Şimdi bunları sana izah edeyim:”

1- Vazifeme ancak kuşluk vakti gelebiliyorum. Çünkü hanımım has­tadır. Evde bütün hizmetleri kendim yapıyorum. Hamur yoğurur, ondan ekmek yapar, pişirir, abdest alır öyle çıkarım. Geç kalışım bundandır.

2- Geceleri insanların içerisinde görünmeyişimin sebebi; gündüzleri halkın hizmetleriyle meşgul olurum. Geceleri de Allahû Teâlâ'ya hizmet ve kulluk için ayırdım. Böylece gündüzleri yaptığım işlerin, verdiğim hükümlerin muhasebesini yapar, yanlış kararlarım varsa düzeltirim.

3- Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi, başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabul edemiyorum.

4- Hubeyb hazretlerinin şehâdetini hatırlayınca bayılmamın sebebi anlatılacak şey değildir. Çünkü Mekke müşrikleri Hubeyb hazretlerini asarlarken yanlarında idim. Belki mâni olabilirdim, fakat o zaman henüz îmân etmemiştim. Seyirci kaldım. Onun gösterdiği cesaret ve celâdeti hatırladıkça, ne kadar kuvvetli bir îmâna sahip olduğunu daha iyi anlıyo­rum. Niçin mâni olmadım diye üzüntümden bayılıyorum.

Bunun üzerine Hz. Ömer (R.a.):

“Yâ Saîd, Allahû Teâlâ'nın korkusu seni ne kadar yüceltmiş, ümmette faydalı hâle getirmiş, dedi ve gözyaşı döküp ağladı.”

Sonra, Saîd bin Amir (R.a.), Hz. Ömer (R.a.) 'dan rica etti:

“Yâ Ömer, bundan sonra beni valilikten affet.”

Hz. Ömer bunu kabul etmeyip yine vali olarak bırakmıştır. Hz. Saîd bin Âmir, İslâmın koruması ve emniyeti altında bulunan gayrı müslimlere karşı yumuşak davranır ve çok ilgi gösterirdi. Şam'daki zimmîler onun bu yüksek tavrından çok memnun idiler. Bir defa Hz. Ömer (R.a.), onun zimmîler tarafından çok sevildiğini haber aldı ve oradakilere sordu:

“Neden ahali bu kadar ona muhabbet gösteriyorlar?”

“O, halkın dert ortağıdır da ondan.”

Hz.Ömer bu duruma sevindi ve memnuniyetini belli etti.

Saîd bin Amir, muhacir olan Ashâb-i Kiramdan oiup, Hayber'in fethinden önce Müslüman oldu. 641yılmda Rakka'da vefat etti. [69]

Müslümanların idarecisi müslümanların dert ortağıdır. Aynı zamanda müslümanların en sade olarak yaşayanıdır. Sahabe fıkhında müslüman­ların idarecisi müslümanların beyefendisi değil, hizmetçisidir. Müslü­manların dert ortağı olmayan onların idarecisi olamaz.



[69] Hayatü's Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El-İsabe Fi temyizi Sahâbe/İbn-i Hacerü'i Askaİani; Suverun Min Hayatü's Sahâbe/Abdurrahman Ref'at el- Başa, Beyrut/ty