- Hz. Rümeysa binti Mılhan

Adsense kodları


Hz. Rümeysa binti Mılhan

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Tue 3 May 2011, 03:27 pm GMT +0200
Hz. Rümeysa Binti Mılhan (R.Anha)


Ümmü Süleym (R.anha) Rasûlullah (sav) efendimizin süt halası... Meşhur sahabe Enes'in annesi... Mehri İslâm olan, evliliği iman kurtaran bir iman eri.. Kocası Ebû Talhâ'nm oruçlu iken üzülmemesi için iftarını bitirinceye kadar çocuğunun öldüğünü gizleyen, sabır ve metanet sahibi kadere teslim olmuş cennetlik bir hanım sahabe...

O Medine'lidir. Hazrec kabilesinin Neccar oğuliarmdandır. Babası, Milhan tbni Hâlid'dir. Annesi, Melike binti Mâlik'tir. Asıl adı konusunda bir kaç rivayet vardır. Rumeysa en meşhurudur. Diğer rivyetlerde geçen isimleri de; Sehle, Rumeyle, Gumeysâ olarak nakledilmektedir.

O, Ümmü Süleym künyesiyle meşhur olmuştur. Sevgili Peygam­berimiz uğrunda şehid düşen meşhur sahâbî Haram İbni Milhan (R.a.) onun erkek kardeşidir. Kıbrıs'ın fethinde şehid olan Ümmü Haram radıyallahu anhâ da kızkardeşidir. Ümmü Süleym'in doğum tarihi ve vefatı kesin olarak bilinmemektedir.

Ümmü Süleym müslüman olmadan önce ilk evliliğini kendi kabilesin­den Mâlik İbni Nadr ile yapmıştı. Enes İbni Mâlik bu evlilikten olmuştur. Enes'in dünyaya gelmeden önce Mekke'de İslâm güneşi doğmuştu. Hıra'dan parlayan nur Medine'nin ufuklarını aydınlatmaya başlamıştı.

Ümmü Süleym aklı başında, muhakemesi yerinde bir hanımdı. Medine'den İslâm'ın nuruna ilk koşanlar arasında yer aldı. Rasûllüllah (sav) efendimize ilk bey'at edenlerden oldu. İslâm'la şereflendi. Kocası Mâlik ise müşrik olarak geride kaldı. İlâhi ışığa koşamadı. Putları bıraka­madı. Hanımının müslüman olduğundan da haberdar olamadı.

Ümmü Süleym (R.anha) kocasının İslâmiyeti kabul etmeyeceğini, kendisine de müdahalede bulunacağını biliyordu. Buna rağmen o Allah yolunda her türlü tepkiye ve sıkıntıya katlanmayı göze almıştı. Onun tek arzusu, o sırada henüz çocuk yaşta bulunan Enes'i müslüman olarak yetiştirmekti. Sık sık ona kelime-i şehâdeti söyletirdi.

Birgün yine yavrucuğu Enes'e kelime-i şehâdeti öğretirken kocası Mâlik eve geldi. Hanımının çocuğuna öğrettiklerini görünce çok kızdı ve hiddetle: "Ne o, sende mi dinini değiştirdin." diye çıkıştı. Ümmü Süleym sakin, yumuşak ve vakur bir tavırla: "Hayır, sâdece Muhammet! (sav.)'in Peygamber olduğuna İman ettim." dedi.

Kocası Mâlik hanımından böyle bir cevap alacağını hiç tahmin etme­mişti. Sessiz ve sakin olarak tanıdığı hanımının bu cesareti nereden aldığım bir türlü anlayamamıştı. Çok kızmıştı. Öfkeli bir şekilde: "Oğlu­mun ahlâkını ve inancını bozmaya çalışma." diyerek sert bir dille onu tehdit etti. Ümmü Süleym (R.anha) kocasına yumuşak bir dille: "Ben onun inancını bozmuyorum. Bilâkis düzeltmeye çalışıyorum." dedi.

Gözünü, gönlünü cehalet karanlığı bürüyen Mâlik inad etti. Öfkesini hakikat adına yutamadı. Hanımına küserek evini terk etti. Şam tarafına doğru çekip gitti. Kaderin garip bir tecellisidir ki, yolculuğu sırasında kendisini takip eden bir düşmanı tarafından öldürüldü. Ümmü Süleym dul, yavrusu Enes de küçük yaşta babadan yetim kaldı.

Bu hadise ilk bakışta bir felâket gibi görüldüyse de Ümmü Süleym (R.anha) ve yavrucuğu Enes için bir rahmet olmuştu. Çünkü Mâlik bir İslâm düşmanıydı. Anne ve oğulun İslâm pınarından kana kana içmeler­ine mâni olacağı şüphesizdi. Yüceler yücesi olan Allah Teâlâ onlara mer­hamet etti. Hz. Enes'i ve annesini müşrik babadan kurtardı.

Ümmü Süleym (R.anha) kadere teslim olmuş sabırlı bir hanımdı. Allah'tan gelen her şeyde bir hayır olduğuna inanırdı. Sabır ve mefanetle hayatına devam ediyordu. Tekrar evlenmeyi şimdilik düşünmüyordu. Zira biricik oğlu Enes'i üvey baba baskısı altında ezilmiş görmek istemiyordu. Onu yetiştirmek hususunda karşılaşacağı bütün sıkıntıları peşinen kabul ederek,  Enes  büyüyünceye  kadar  evlenmemeğe  karar  verdi.  Kendi kendine: "Oğlum Enes büyüyüp bana müsaade etmedikçe evlenmeye­ceğim" diye söz verdi.

O fakir ve yoksulluk içerisinde sıkıntılı bir hayat sürdü. Kimseden birşey istemedi. Allah Teâlâ'nın, "Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.[128] müjdesine güvendi. Onun mutlaka birgün gerçek­leşeceğine inandı. O'na tevekkül ederek Enes'in büyümesini bekledi. Gün geçtikçe gelişen, Enes'i hicretten sonra Fahr-i Kâinat (sav) efendimizin hizmetine verdi. Peygamberimizin hanesinde, dizinin dibinde büyümesi­ni istedi. Küçük Enes bir filiz gibi ilim, edeb deryasında yetişti. İki cihan güneşi efendimizden öğrendiği, duyduğu güzellikleri nakletmeye başladı. Artık meclislerde söz sahibi olacak duruma geldi.

Ümmü Süleym (R.anha) sözünü yerine getirmenin mutluluğu içinde hayatını devam ettiriyordu. Evlilik konusunda da kendisine teklifler geliyordu. Medine'li Ebû Talha ilk isteyenlerdendi. Zengin, hatırı sayılır bir kimse idi. Fakat henüz İslâm'la buluşamamıştı. Birkaç defa evlilik teklifinde bulundu. Bir sefer Ümmü Süleym'in yanma geldi ve: "Artık Enes büyüdü. Meclislerde söz sahibi oldu" dedi. Ona ilk dul kaldığı sıradaki sözünü hatırlatmak istedi.

Ümmü Süleym (R.anha) zeki bir hanımdı. Ebû Talha'nın ne demek istediğini anladı. Onun kendisiyle evlenmekte ısrarlı olduğunu görünce nâzik bir ifade ile ona: "Aslında senin gibisi reddolunmaz. Fakat sen müşriksin. Seninle evlenirsem bana tabî olarak iman eder misin? Yoksa küfrünü gizleyerek mi yaşarsın? Zira ben müslümanim Allah'a ve Rasûlü'ne iman ettim" dedi.

Ebû Talha şöyle bir kendini dinledi. Gönlünün sesine kulak verdi ve sıcaklık duymaktaydı. Gönlünü bir ışık aydınlatmaktaydı. Zâten İslâm Medine'de yayılmağa başlamıştı. Kendisine de bir kaç defa müsüman olması için teklifte bulunulmuştu. Birden evet diyemedi. Fakat düşünceli bir vaziyette: "Ben de zaman zaman bu fikirler üzerinde kafa yormak­tayım." dedi. Bu sözlerden cesaret alan Ümmü Süleym (R.anha) Onun aklına ve gönlüne hitap edercesine:

Yâ Ebâ Talha tapmakta bulunduğun putun ya bir taş yahut bir ağaç parçasıdır. Taş veya ağaç parçası sana ne fayda sağlayabilir? Sana gelecek zarara engel olabilir mi?" Bir marangozun senin için yonttuğu ağaç parçasından ne beklersin?" diyerek gönlündeki sevgi taşlarını yerinden oynatmaya çalıştı.

Ümmü Süleym (r.anhâ)'nın bu yürekten, samimi sözleri düşünen insanın reddedemeyeceği hakikatlerdi. Onun bu sağlam inancı Ebû Talhâ'nın kalbinde derin izler bırakmıştı. Karşısında söyleyecek bir şey bulamadı ve: "Bana biraz mühlet ver de düşüneyim" diyerek oradan ayrıldı.

Ümmü Süleym (R.anhâ) bir insana iman hakikatlerini benimsetmenin zorluğunu biliyordu. Fakat azim ve gayretle hak yolda sebat ederek bunun üstesinden geleceğine inanıyordu. Onun müslüman olması için her türlü imkân ve fırsatı değerlendirmek istiyordu. Evliliği de onun şirk batak­lığından kurtulmasına vesile bildi.

Ebû Talha tekrar geldi ve teklifini yeniledi. İstediği kadar para vere­ceğini söyledi. Ancak Ümmü Süleym (R.anhâ) ne kadar zengin olursa olsun müşrik birisiyle evlenmek istemiyordu. Müslüman olmadıkça tek­lifini kabul etmemekte ısrarlıydı. Onun tek bir gayesi vardı. Ebû Talhâ'nın imanını kurtarmak. Bunun için devamlı onun gönlünü yumuşat­acak davranışlar sergiledi. Gücünün üstünde fedâkârlıklar yaparak Ebû Talha'ya:

"Ey Ebû Talha! Ben senden para pul istemiyorum. Sadece senin müslüman olmanı istiyorum. Sen ilâh diye taptığın putu ateşe tutacak olsan, onun yanıp kül olacağını bilmez misin? Sen böyle yok olup giden bir şeyin karşısında eğilmekten utanmıyor musun? Eğer Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet edersen, ben bunu evlilikte mehir olarak kabul edeceğim. Senden ayrıca bir mehir, karşılık, bedel de istemeye­ceğim" dedi.

Ümmü Süleym (R.anhâ) bu tatlı sözleri ve teklifiyle Ebû Talhâ'nın gönlünü fethetti. Zihnindeki putperestliğe dair fikirleri, düşünceleri teker teker yıkmış oldu. Ebû Talhâ'nın kalbinde iman nuru parlamaya başladı. Artık İslâm'dan kaçışın bir manası olmadığını anladı. Kendi taptıklarının yok olup giden şeyler olduğunu kabul etti. Akıllı insanın böyle gülünç, anlamsız kendisine faydası zararı olmayan, güçsüz kuvvetsiz putlara inanmaması gerektiği kararma vardı. Gönül huzuru içerisinde Ümmü Süleym (R.anhâ)'ya: "Bana yaptığın teklifi kabul ettim. Allah'tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed'in Allah'ın rasûlü olduğu­na şehâdet ederim." diyerek İslâm'la şereflendi.

Ne azim!.. Ne irâde!.Ne ihlâs! Ne sabır!.. Ne samimiyet!.. Müs­lüman hanımlara ne güzel örnek!.. Neticesi ne güzel davranışlar!. Bir insanın imanını kurtarmak ne büyük saadet!.. Mutluluk ve saadet için fedâkârlık ve hizmet gerek!. İnancını paylaşan hayat arkadaşı gerek!.. Zenginliğe, şöhrete, güzelliğe takılmamak gerek!.. İslâm, iman potasında erimek gerek!.. Mü'mine kadının evlilikte dindar olanı tercih etmesi Veya bu şartın üzerinde ısrar etmesi, bir hidayet vesilesi olabilir. Dünyanın en hayırlı evliliği, temeli imana dayanan evliliktir. Evlilik esnasında kadın olsun, erekek olsun iman yoklamasını yapmaları şarttır.

Ümmü Süleym (R.anhâ)'nın hâlis niyyeti ve sabrı böyle güzel netice verdi. Büyük sahabeler arasına katılan, Uhud'da sevgili Peygamberimizi korumak için kendi vücudunu oklara siper eden peygamber âşığını İslâm safına kazandırdı. Sözünde durdu ve İslâm'la şereflenen Ebû Talha (r.a.) ile evlendi. Oğlu Enes'e: "Kalk ey Enes! Ebû Talha'yı benimle evlendirmek için gereğini yap!" dedi. Ebu Talha (R.a.)'m İslâm'a girişi mehir kabul edilerek nikâhları kıyıldı.

Her iki tarafta mesut ve bahtiyardı. Ümmü Süleym (R.anhâ) Ebû Talhâ'nın imanını kurtardığı için, Ebu Talhâ (R.a.) da iman fedaisi bir hayat arkadaşına sahip olduğu için çok sevinçliydi. Birlikte, neşe ve sürür dolu, bereketli bir ömür geçirdiler.

Ümmü Süleym, Onun bir hanım sahabe olarak güzelliklerini, Peygamber aşkını daha önce anlatmıştık. Ama asıl adı Rumeysâ olan bu muazzez hanımın şahsiyet güzelliği bunlarla sınırlı değildir. O'nu anlat­maya devam etmeliyiz:

O, mehri İslâm olan, evliliği iman kurtaran bir sevdâlıydı. Ebû Talhâ (R.a.) ile evliliğinden çok az bir zaman geçmişti. İki Cihan Güneşi efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret etmiş, Ebû Eyyûb el-Ensârî (R.a.)'ın evine yerleşmişti, Bir hizmetçisi de yoktu. Ashabının her biri sevinçlerinden hediyelerle hoş geldiniz'e gidiyordu. Ümmü Süleym (R.anhâ) da uğrunda bütün sıkıntılara katlandığı biricik oğlu Enes'i hediye etmek istiyordu. Oğlunun Rasûlullah (sav)'in hizmetinde bulun­masını ve onun terbiyesinde yetişmesini arzu ediyordu. O sırada Enes on, onbir yaşlarında idi. Ebû Talhâ ile birlikte Enes'in elinden tutup Fahr-i Kâinat (sav) efendimizin huzuruna geldiler. Ümmü Süleym (R.anhâ) engin bir muhabbet ve son derece nâzik bir edâ ile:

"Ya Rasûlallah! Enes terbiyeli, zekî bir çocuktur. Sizin hizme­tinizde ve terbiyenizde bulunması için getirdim. Bizim hediyemiz olarak lütfen kabul buyurun!.." dedi. Ayrıca onun için duâ etmesini rica etti.

Ümmü Süleym (R.anha)'ın bu nezâketinden pek memnun kalan Sevgili Peygamberimiz Enes'i yanına aldı ve ona şöyle duâ etti; "Ey Allahım! Ona mal ve evlâd ihsan et." buyurdu.

Hz. Enes (R.a) dualar bereketiyle 103 sene gibi uzun bir hayat yaşadı. Çok sayıda mal ve evlâda sahip oldu. Rasûlüllah (sav) efendimizin nurun­dan, ilminden, feyzinden kana kana istifade etti. En çok hadis rivayet eden sahabelerin üçüncüsü oldu.

Ümmü Süleym (R.anhâ) ile Ebû Talhâ (R.a) birlikte mesut bir hayat yaşıyorlardı. Evliliklerinin üzerinden bir yıl geçtiğinde bir oğulları dünyaya geldi. Adını Ebü Umeyr koydular. Çocuk evin neşe ve sevinç kaynağı oldu. Gün geçtikçe büyüyordu. İki Cihan Güneşi efendimiz bu aileyi sık sık ziyarete gelirdi. Bir defasında Ebu Umeyr'i neşesiz gördü. Annesine: "Ey Ümmü Süleym! Oğlunuzu neşesiz görmemin sebebi nedir?" dedi. O da:

"Ya Rasûlallah! Onun oynamakta olduğu bir kuşu vardı. O öldüğü için üzüntülüdür." dedi. Bu cevap üzerine Rahmet Peygamberi Efendimiz (sav) çocuğun yanına vardı. Başını okşayarak onu teselli etmek üzere:

"Ey Ebû Umeyr! Ne oldu senin nügayr?" diyerek latîfe yaptı.

Ebû Talhâ (R.a) da eve her gelişinde ilk defa Ebû Umeyr'i sorardı. Onu kucağına alır, sever ve şakalaşırdı. Birgün bu hayat dolu çocuk hastalandı. Anne ve babası ne kadar uğraştıysa da derdine şifa bulamadılar. Babasının evde olmadığı bir sırada çocuğun hastalığı tehlikeli bir hal aldı. Şiddetli ateşler içerisinde ruhunu teslim etti.

Ümmü Süleym (R.anhâ) metanet sahibi bir hanımdı, Engin bir sabır içerisinde telâşa kapılmadan, sakin, mütevekkil ve kadere razı bir halde, feryad ü figan etmeden çocuğu yıkayıp, kefenledi. Kokular sürerek üstünü örttü. Evdekilere de; Ebû Talhâ'ya ben haber verinceye kadar siz bir şey söylemeyin diye tenbihatta bulundu. Bir müddet sonra Ebû Talhâ eve geldi. Oğlunun durumunu öğrenmek istedi. Ümmü Süleym (r.anhâ): "Biraz rahatlamış olacak, eskisinden daha sakin. dedi. Ölüm haberini birden vermek istemedi. Hemen kalkıp daha önce hazırladığı yemeği beyinin önüne getirdi. Ebû Talhâ (R.a.) hanımının telaşsız halinden çocuğun iyileştiğini zannetti. Birlikte yemek yediler, sohbet ettiler.

Ümmü Süleym (R.anhâ) beyine karşı sakin ve güîeryüzİü görünerek onun istirahatini ve gecesinin neşe ile geçmesini sağladı. Sabalı namazı mescide gitmek üzere hazırlanan kocasına: "Ya Ebâ Talhâ! Şu komşu­muzun yaptığına bak! Kullanmak üzere benden emanet aldıkları malı geri almak için gittiğimde vermek istemediler. Ağırlarına git­miş!..." diyerek dikkat çekti. Ebû Talhâ (R.a) da: "Olur mu Öyle şey!. Hiç iyi etmemişler." dedi. Kocasını bu şekilde hazırlayan Ümmü Süleym (R.anhâ): Ya Ebâ Talhâ! Oğlun senin yanında Allah'ın bir emaneti idi. Onu geri aldı." dedi. Ebû Talhâ (R.a) birden bire şaşırdı. Söyleyecek bir şey bulamadı ve: " Biz Allah'a aidiz ve yine Allah'a döneceğiz." âyetini okuyarak teslimiyet gösterdi.

Sabah namazı için mescide gitti. Namazdan sonra İki Cihan Güneşi efendimize o geceki durumlarını arzetti. Efendimiz de: "Allah bu gece­nizi hakkınızda mübarek kılsın" diye duâ etti. Ümmü Süieym (R.anhâ) böylesine sabır ve metanet sahibi, kocasına hizmetli, kadere teslimiyetli, zekî bir hanımefendi idi. Allah Teâlâ onun sabır ve teslimiyetine karşı yıl dolmadan başka bir oğlan evlâdı ihsan etti. Çocuğu Enes'in kucağına ver­erek İki Cihan Güneşi efendimize ismini koymak üzere gönderdi. Efendimiz çocuğa Abdullah adını verdi. Mübarek ağızlarında hurma çiğneyerek damağına sürdü. Çocuk dili ile yalamaya başlayınca Fahri Kâinat (sav) efendimiz: "Medineliler hurmayı sever." buyurarak latîfe yaptı. Ona bereketli ömür niyazında bulundu. Bu duâ bereketiyle Abdullah'ın yedi veya dokuz oğlu olduğu ve hepsinin ilim ehli, Kurra hafız oldukları rivayet edilmektedir.

Ümmü Süleym (R.anhâ) bir iman fedâisiydi. Rasûlüllah (sav) sevgisiyle dolu bir gönüle sâhibti. Bu sevgi uğrunda canını feda etmekten çekinmezdi. Savaş meydanlarında hizmet için koştururdu. Hz. Âişe (R.anhâ) annemizle Uhud'da ashaba kırbalarla su taşımış, yaralılara yardımcı olmuşlardır.

O gün Sevgili Peygamberimiz Ümmü Süleym (R.anhâ)'yı elindeki hançeri ile görünce: "Ey Ümmü Süleym bu hançer ile ne yapacaksın"? buyurdu. O da: Ya Rasûlallah! Onu bugünler için hazırlamıştım. Yanıma aldım ki, müşriklerden birisi yaklaşacak olsa karnını yara­cağım. dedi. Sonra: "Yâ Rasûlallah! Etrafınızdan dağılıp kaçanları da öldüreyim mi? dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz tebessüm etti ve:

"Ey Ümmü Süleym! Allah Teâlâ'nın yardımı bize yetişti ve zafer ihsan etti." buyurdu.

Ümmü Süleym (R.anhâ) sevgi dolu idi. Çok cömertti. Resûl-i Ekrem (sav) efendimiz hanesine sık sik ziyarete giderdi. Evine teşrif ettiklerinde bir şeyler ikram edebilmek için can atardı. Bazan günlerce biriktirdiği yağ ve benzeri yiyeceği bazen, evinde pişirdiği yemeği, bazen de, turfanda çıkmış meyveden, yaş hurmadan bir zenbile doldurur oğlu Enes ile hâne-i saadetlerine gönderirdi. Sevgi ve hürmetinden dolayı Rasûlüllah (sav) efendimizin üzerine oturduğu minderi, namaz kıldığı eşyayı başkasına çıkarmaz, hâtıra olarak saklardı.

Birgün Fahr-i Kâinat (sav) efendimiz evine geldi. Biraz sohbet ettikten sonra asılı duran deriden yapılmış su kabını alarak su içti. Ümmü Süleym (R.anhâ) o su kırbasına Rasûlüllah(sav)'m ağzı değdi diyerek teberrük niyetine hâtıra olarak sakladı.

Yine birgün ziyarete geldiğinde öğle kaylûlesi için iki Cihan Güneşi efendimiz sağ yanına uzanmıştı. Mübarek alınlarında tomurcuk tomurcuk ter damlaları birikmişti. Ümmü Süleym (R.anhâ) bunu fırsat bilip inci daneciği terleri toplamaya başladı. Temiz bir bez parçası iîe alnım siliyor ve bir kaba sıkıyordu. Efendimiz uyandı ve: "Ümmü Süleym ne yapıy­orsun?" buyurdu. Cevaben:

"Ya Rasûlallah! Bereket için alnınızda biriken ter damlalarını topluyorum." dedi. Resûl-i Ekrem (sav) efendimiz tebessüm buyurdu.

Birgün hacca hazırlık yaparken Efendimiz (sav) ona: "Ey Ümmü Süieym! Bu yıl bizimle hacca gelir misin?" buyurdu. O da:

"Ya Rasûlallah! Kocamın iki binek hayvanı var. Birine kendi binip hacca gidecek, diğeri de hurma bahçesini sulamakta kullanılacak." dedi.

Fahr-i Kâinat (sav) efendimiz onun gönlünü hoş tatmak üzere: "O halde Ramazan'da bir umre yap. Bu ayda yapılacak umre, benimle birlik­te yapılan bir hac karşılığındadır." buyurdular. Bir rivayete göre de Ümmü Süleym (R.anha)'yı annelerimizle birlikte Hacca götürdüler.

Ümmü Süleym (R.anha)'nın faziletleri ve üstün ahlâkî meziyyelleri çoktur. Onun Rasûlüllah (sav)'in sevgisiyle yanıp tutuşan bir gönlü vardı. Efendimize bütün varhğıyle, derin sevgi ve hürmetiyle hizmet etti. Onun uhrevî derecesi büyüktü. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun hakkında: "Rüyamda cennete girdim. Önümde bir hışırtı işittim. Bir de baktım ki, Milhan kızı Rumeysâ orada." buyurarak Allah ve Rasülü katındaki sevgi ve mertebesine işaret buyurdu. Cenâb-ı Hak'tan şefaatlerini niyaz ederiz. [129]

Ümmü Süleym, Uhud ve Huneyn gibi savaşlarda büyük yararlıklar gösterdi. Kaynaklar, onun Huneyn Harbi'ne katıldığı sırada hamile olduğunu, buna rağmen yanına aldığı hançerle çarpışmalara katılmak iste­diğini, fakat Hz. Peygamber'in buna engel olarak Ümmü Süleym'i sadece hemşirelik hizmetleriyle görevlendirdiğini yazmaktadır

Hz. Peygamber'in en sık ziyaret ettiği evlerden biri, hatta bazı rivayetlere göre en çok ziyaret ettiği ev, Ümmü Süleym'in eviydi. Bunun sebebi bir gün sorulduğunda, Allah Resulü şöyle demiştir: "Onun kardeşi benim yanımda çarpışırken şehit oldu, onu acır, severim." Gerek Ümmü Süleym'in kendisi gerekse Enes b. Mâlik bu mutlu ziyaretlerle sergilenmiş ve kutsal hatıralar olarak yaşatılmış birçok olay ve anekdottan bahsetmektedirler. Bunların bazılarını biz de verelim:

Enes anlatıyor: "Allah Resulü, annemi ziyarete gelir, evimde namaz kılardı.[130]



[128] İnşirah: /6.

[129] Siyeru A'lamu'n Nubelâ/Zehebî; Sireti İbn-i Hişam; Hayatü's Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El-İsabe Fi temyizi Sahâbe/İbn-i Hacerü'l Askalani; Suverun Min Hayatü's Sahabe/Abdurrahman Ref'at el-Başa, Beyrut/ty; Meşhur Kadınlar/Mehmed Zihni Efendi/Ter:Bedreddin Çetiner, İst/19823

[130] İbn Sa'd,8/424-434; Ebû Nuaym; Hilye, 2/61-64; İbn Esîr, Üsd. İlgili madde


Lal-i Hal
Wed 27 April 2016, 10:47 am GMT +0200
Allah razi olsun.Ümmü Süleym hakkinda bilgimi de artirdim vesilenile.
Rabbim bu mubarek sahabeyi ornek alabilmeyi nasip eylesininsallah..

Bilal2009
Mon 24 December 2018, 04:12 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm Rabbim bizleri sahabe efendilerimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun