saniyenur
Fri 10 August 2012, 12:08 pm GMT +0200
Hz. Ömer'in Hilâfeti
Hz. Ömer'de halifeliği sırasındı, selefi Ebu Bekir gibi, din işlerinde çok titiz olup, şeriat kurallannı gerek zahirî ile gerek ruhu ile muhafaza eti. Halifelik vazifesini üstlendikten sonraki ilk konuşmasında şöyle diyordu: "Allah sizi benimle, beni de sizinle birleştirdi. Beni iki yoldaşımdan sonra hayatta bıratı. İnsanlar iyi davranışlarda bulunurlarsa ben de onlara karşı iyi olacağım. Eğer yanlış yaparlarsa, şüphesiz onları cezalandıracağım." (İbn Saad, Tabakat, c. III). Taberî'ye göre ise Hz. Ömer'in ilk konuşması şöyleydi: "Size birkaç şey söylemek istiyorum ve ümit ediyorum ki benimle aynı fikirdesinizdir. Arap kavmi, sürücüsünü takip eden gem vurulmuş bir deve gibidir. Bu yüzden ona, dikkatli bir şekilde önderlik yapmak liderin vazifesidir. Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki ben onu doğru yolda yürüteceğim (Tarih, c. III). İmam Yusuf da Hz. Ömer'in konuşmasını şu sözlerle bildirmektedir: "Ey İnsanlar! Hiçbir kimseye, ne denli güç sahibi olursa olsun, Allah'ın hoşlanmadığı şeylerde uyulmaz. Sizden, üzerimde ne hakkınız varsa almanızı istiyorum. Mallarınıza veya gelirlerinize, kanuna uygun olandan başka, vergi yüklememem sizin hakkınızdır. Ayrıca, devlet gelirlerinin doğru ve uygun yerlere harcanıp harcanmadığını görmek istemeniz de hakkınızdır." (Kitabû'l-Harac).
Hz. Ömer ilk resmî mektubunda Ebu Ubeyde b. Cerrah'a şöyle diyordu: "Sana, Bakî ve Zâtından başka herşeyin ölümlü olduğu Allah'tan korkmanı tavsiye ederim. O Allah ki bizi dalaletten kurtarıp doğru yola getirdi, küfrün karanlığından çıkarıp imanın aydınlığına iletti. Seni, Halid b. Velid'in kumandasındaki kuvvetlere başkomutan olarak tayin ediyorum. Müslümanların liderliği ve saadeti ile meşgul ol. Onları, ganimet ümidiyle Ölümcül görevlere gönderme. Dünyanın debdebesinden yüzünü çevir. Dünya sevgisinin kalbine girmesine izin verme. Dikkatli ol, dünya sevgisi önceki milletleri helak ettiği gibi seni de helak etmesin. Onlardan kalan harabeleri kendi gözlerinle gördün." (Taberî ve İbni Kesîr). Hz. Ömer'in Muaviye b. Ebu Süfyan'a yazdığı mektup da şöyle idi: "Halka uzak durma. Fakirlerin seninle görüşmelerine izin ver, onlarla birlikte otur. Bu sayede, seninle serbestçe konuşabilirler ve üzerlerindeki korkuyu atarlar. Haklarında hüküm vermen için sana gelenlerin menfatlerini gözet. Haklarını almadan geri dönerlerse; onların haklarını ihlâl etmekten sorumlu olursun." (Kitabû'l-Harac; Ketızû' l-Ummâl; Ömer b. Cevzî, Tarih; Şah Velîyyullah Dıhlevî, İzaletul-Hâfâ).
Bu konuşmalar ve mektuplar, onun Allah yoluna olan imanının ne derece güçlü olduğunu ve bu yolu diğer insanların hayatlarına da hâkim kılmak için nasıl çalıştığını yeterince ortaya koymaktadır. Gerçekten o, Allah'ın mü'min ve muttaki kullarının güzel bir örneğiydi. Şeriat kurallarını, başkalarına olduğu gibi, kendine ve ailesine de aynı titizlikle uyguladı. Bu durum, had cezasını oğluna tereddüt etmeden uygulamasından da açıkça belli olmaktadır. Onun halifeliği döneminde Şeriat, insan hayatında önemli bir yere sahip oldu ve müslümanlarm kültürel faaliyetlerinde derin kökler oluşturdu. Müslümanların lideri olarak sorumluluk duygusu o kadar büyük ve derindi ki, vazifesini bitirmeden hiçbir zaman dinlenmedi. Bu, İskenderiye'deki bir Bizans kalesinin muhasarası sırasında cereyan eden bir olayda da görülmektedir. Kuşatma altı aydır devam ediyor, kale bir türlü düşmüyordu. Buna çok üzülen Hz. Ömer, kumandan Amr b. Âs'a bir mektup yazdı. Daha sonra zafer haberini getiren haberci Medine'ye vardığında, öğle vaktiydi. Halifeyi rahatsız etmek istemeyen haberci, Mescid-i Nebevî'de beklemeye başladı. Ancak, hizmetkârlardan biri habercinin gelişini Ömer'e bildirmişti. Hz. Ömer hemen habercinin yanına koştu ve "Neden doğruca bana gelmedin?" diye sordu. Haberci, "Belki istirahat ediyorsunuzdur diye düşündüm" diye cevap verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: "Böyle düşünmen çok yazık. Eğer ben gündüz vakti uyuyor olsa idim, devletin işlerini kim yapacaktı?"
'Nil nehrine hitaben' yazdığı mektup da Ömer'in îmanının kuvvetini göstermektedir. Mısır ahalisi her yıl, gelin şeklinde giydirilmiş bir bakireyi Nü nehrine atarak kurban ediyorlardı. Onların inançlarına göre, bu yapılmazsa nehir kızar ve düzgün akmazdı. Yerliler o yıl da bir bakireyi kurban etmek için Amr b. Âs'dan izin istediler. Fakat o, bunu reddetti. Tesadüfen o yıl Nil'in suyu azaldı ve ürünler yetişmedi. Amr b. Âs bu durumu Halifeye yazdı. Hz. Ömer, Amr b. Âs'ın davranışını tasdik ederek, Nil'e hitaben bir mektup yazdı. Mektupta şöyle diyordu: "Allah'ın kulu ve müslümanların komutanından Mısır'daki Nil nehrine! Eğer kendi iradenle akıyorsan akma! Eğer akışın Kadiri Mutlak olan Allah'ın elindeyse, biz akmaya devam etmen için O'na dua ediyoruz!" Bu mektup Nil nehrine atıldı ve nehir o yıl yatağından taştı. Bundan sonra, insan kurban edilmesi artık son buldu. (Kenzû'l-Ummal; İbni Kihiye, Feth-i Mısr, İbn el-Fıkî, Kitabul-Buldan; İbni İyas, Tarih-i Mısr). Hz. Ömer'in Filistin'e varışı da takvasının ve kuvvetli imanının başka bir misalini teşkil etmektedir. Filistin'e girerken Hz. Ömer yaya idi ve üzerinde pek çok yama bulunan basit bir elbise giriyordu. Kendisine kıymetli elbiseler ve bir at teklif edildiğinde şöyle diyerek bunu* reddetti: "Allah beni İslâm ile şereflendirdi, bu şeref bana yeter."
Halifeliğin asıl vazifesi olan İslâm'ın yayılması ve insanlara öğretilmesini mükemmel bir şekilde yaptı. Şibli Nu'mânî'nin ifadeleriyle: "Ömer, halkın eğitimine hız verdi. Fethedilen topraklarda ahlâkî mefhumların ve Kur'ân-ı Kerîm'in öğretildiği ilkokullar açıldı. Fıkıh ve hadis bilgisi ile mümtaz olan sahabîler halkın eğitimi için görevlendirildi. Okuldaki hocalar ve halkı eğitenlere maaş bağlandı. İslâm'ın gayri müslimler arasında yayılması, onun kural ve prensiplerinin mükemmelliği gösterilerek sağlandı. Bir ülkeye ordu gönderilirken, o ülkedeki insanların hemen İslama davet edilmesi ve onlara imanın prensiplerinin açıklanması emredildi. Hz. Ömer'in bu konuda Saad b. Ebu Vakkas'a yazdığı mektup şöyle idi: "Size, onlarla karşılaştığınızda, savaş açmadan önce, onları İslâm'a davet etmenizi emrediyorum." İmam Ebu Yusuf'a göre Hz. Ömer, emri altında olan askerlere İşlâmî kuralların ve dinin öğretilmesi için fıkıh sahasında bilgili kimseler tayin ederdi. İran ve Irak'a giden bütün birlikler, halka İslâm'ın temel prensiplerini açıkça anlattılar.
Gayri müslimlere İslâm'ın tebliğini yapmanın en tesirli yolu, dinin yaşanması idi. İslâm, mükemmelliği ile onları kendisine çekiyordu. İslâm'ın en hızlı şekilde yayılması Hz. Ömer zamanında oldu. Çünkü onun çabaları ve disiplini sayesinde müslümanlar, inançlarının yaşayan bir Örneği haline geldiler. Müslüman orduları gittikleri her ülkede halkın merakını celbetiler. İnsanlar merakla, dünyayı fethe koyulan bu bir avuç çöl sakinine yöneldi. Bu insanlar müslümanlan görüp onlarla kaynaşınca; onlarda, hakikat, samimiyet ve coşkun ve mütevazı bir hayatın modelini buldular. Bu faziletler bu insanları derinden etkiledi ve İslâm'ın mükemmelliği konusunda onları ikna etti. Böyle bir olay, Suriye sınırında vuku buldu. Bizans elçisi George, Ebu Ubeyde'nin askerlerinden öylesine etkilendi ki, kendi ailesini ve halkını terkederek İslâm'ı kucakladı. Mısır'a girildiğinde, İskenderiye piskoposu, Kıptîlere şöyle yazdı: "Roma imparatorluğunun sonu geldi; gidin ve müslümanlara katılın." (Makrizî, sh. 289).
Müslümanların, karakterlerinde, savaş alanlarındaki davranışlarında ve karşılıklı ilişkilerindeki asalet, insanlar üzerinde büyük etki yaptı ve fethedilen İran, Irak, Suriye ve Mısır gibi ülkelerde halkın kalbini kazandı. Hz. Ömer devrinde, buralarda yüzbİnlerce insan İslâm'a girdi. Böylece İslâm, kılıçla değil, kendisinde bulunan güzellik ve kemâl gibi meziyetler ve müslüman askerlerin hayranlık uyandıran davranışları sayesinde her yana yayılarak bir İslâm İmparatorluğu meydana geldi.
Hz. Ömer, fethedilen bölgelerde Kur'ân'ın öğretilmesi için büyük gayret gösterdi. Bu maksatla, Kur'ân hafızı Muaz b. Cebel, Uba-de b. Samit ve Ebu Derda'yı muhtelif bölgelere gönderdi. Ubade, Hıms'da Kur'ân öğretirken; Ebu Derda Şam'a, Muaz da Filistin'e gitti (Kenzu l-Ummal, c. I, sh. 281 ve İbni Saad, Tabakat). Hadis öğretimi için de Abdullah b. Mes'ud bir grup sahabe ile Kûfe'ye, Ma'kıl b. Yesâr, Abdullah b. Mugaffel ve İmrân b. Husayn Basra'ya gönderildiler. (Izalatu'l-Hâfâ, c. II).
Kısacası Hz. Ömer, halifeliği sırasında, şeriat kanunlarının tesisi için mümkün olan her şeyi yaptı. Tavır ve yaşayışıyla diğer insanlar için bir örnek oluşturdu. Böylece o, insanları, her hareketlerinin İslâm'ın düşünce ve prensiplerini yansıtacağı bir yola yöneltti.