- Hz. Musab bin Ümeyr

Adsense kodları


Hz. Musab bin Ümeyr

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Thu 5 May 2011, 02:13 pm GMT +0200
Hz. Mus'ab Bin Ümeyr (R.Anh)



Ashab-ı Kiram'in ileri gelenlerinden Künyesi Ebâ Muhammed'dir. Mekke'nin zengin ailelerinden olup, yakışıklı ve güzel giyinen bir gençti. Anne ve babası onun üzerine titrerdi. Özellikle, Mekke'nin en zengin­lerinden sayılan annesi, oğluna güzel elbiseler giydirir ve güzel kokular sürerdi. Mekkelilerle onu hayranlıkla seyrederlerdi. Bir defasında Hz. Peygamber de onun hakkında şöyle buyurmuştu:

"Mekke'de Mus'ab b. Umeyr'den daha güzel giyinen, daha yakışıktı ve nimetler içinde yüzen başka bir genç görmedim."[16]

Allah'a yemin olsun ki Mus'ab b. Umeyr'in veya müslümanların arasındaki lakabıyla "Mus'abu'l-Hayr"ın hikâyesi, en ilginç hikayedir. İslâm'ın rengini verdiği, Muhammed (sav) in terbiye ettiği kimselerden biridir.

Mus'ab, Mekke'de o günün şartlarına göre zenginlik ve ihtişam içinde yaşarken, Hz. Peygamber (sav)'in insanları İslâm'a davet ettiğini öğren­di. Mekke bütün problemlerini, uğraşlarını bir tarafa bırakmış, sadece Allah Rasûlü ve O'nun getirdiği din ile meşgul oluyordu. Refah içindeki bu genç de insanlar içinde bununla en çok ilgilenenlerdendi.

Gençliğine rağmen meclislerin vazgeçilmez insanı olan Mus'ab, her mecliste bulunması istenen bir şahsiyet olmuştu. Sözlerinin güzelliği ve aklının üstünlüğü kendisine bütün kalbleri ve kapıları açıyordu.

İşitti ki, Allah'ın Elçisi ve O'na inananlar Kureyş'in erişemeyeceği ve eziyet edemeyeceği uzaklıkta bir yerde toplanıyordu. Burası Safa tepesinde Erkam'm eviydi. Hiç tereddüt ve duraksama göstermeksizin bir akşam Daru'l-Erkam'a gitti.

Orada Allah'ın elçisi vardı. Ashâbıyla karşılıklı oturmuşlar, onlara Kur'an okuyor, onlarla beraber Allah için namaz kılıyorlardı.

Mus'ab adeta yerinde duramıyordu. Rasûlüllah'ın kalbinden fışkırıp, dudaklarından akan ayetler, kulaklara ve günüllere yollanıyordu. Öyle ki Musa'b'ın gönlü, o akşam dolu dolu olmuştu. Öylesine huzurla dolmuş ki, sanki yerden kopup kanatlar üzerinde uçuyordu. O sırada Allah Rasûlü mübarek sağ ellerini uzattılar ve kalbi çarpan gencin omuzuna dokundu­lar. İşte o an okyanus derinliğindeki sakinliğe ermişti. İman nuruyla ay­dınlanan ve İslâm ile şereflenen genç, adeta olgunlaşmış, hayatının akışı değişmişti

Mus'ab'ın annesi Hunnas binti Malik, korkunç güçte bir şahsiyete sahipti. Mus'ab müslüman olduğunda, yeryüzünde korktuğu yegâne kimse annesiydi. Bütün Meleke ileri gelenleri ona baskı yapsalar veya üzerine gelselerdi, ona daha hafif gelirdi. Annesinin düşmanlığı bütün bunların yanında güç yetirilemeyecek korkunçluktaydı. O anda hemence­cik düşündü ve Ailah'm hükmü yerine gelinceye kadar müslümanlığını gizlemeye karar verdi.

Daru'l-Erkam’a artık sürekli gidip geliyor, Resûlüllah'ın dizi dibine oturuyordu. İman ettiği ve imanını annesinden gizlemekle öfkesinden kurtulduğu için son derece mutluydu. Fakat özellikle bu günlerde Mekke'de bir sırrın gizli kalması imkânsızdı. Kureyş'in gözü, kulağı inananların üzerinden eksik olmuyordu.

Daru'l-Erkam'a gizlilikle giren Osman b. Talha ilk olarak Mus'ab! gördü. Bir seferinde de onu Muhammed (sav) gibi namaz kılarken gördü. Adeta çöl rüzgarları birbiriyle yarış etti de hemen haberi Musa'b'ın anne­sine yetiştirdiler. Mus'ab, annesi, kabilesi ve bütün Mekke uluları huzu­runda dimdik durmuş, Hak'ka olan kesin bağlılığını ve sebatım onlara Kur'an'dan ayetler okuyarak gösteriyordu.

Allah Rasûlü Kur'an'la onların kalplerini yıkıyor; hikmet, şeref, adalet ve takva ile dolduruyordu. Annesi Kur'an okuyan Mus'ab'ı sustur­mak için harekete geçtiyse de Onun güzelliği, yumuşaklığı karşısında pek bir şey yapamadı. Annelik duygusu ağır bastı, dövmek ve işkence etmek gibi şeylerden vazgeçti. Ama ilahlarına dil uzatmasından dolayı da başka bir cezalandırma usûlüne baş vurdu. Böylelikle Mus'ab'ı evinin direklerinden birine bağladı, kapıyı da üzerine kilitledi. Bu durum müslümanlardan bir kısmının Habeşistan'a hicret haberini alıncaya kadar sürdü.

Bunu duyar duymaz çareler aramaya koyulan Mus'ab, bir gün annesi ve muhafızını gaflete getirip, Habeşistan'a muhacir olarak gitti.

Habeşistan'a hicret eden ilk kafileye katılıncaya kadar hapiste tutulan Hz. Mus'ab, hicret imkânı çıkınca, dînini daha rahat bir şekilde yaşaya­bilmek için Habeşistan'a hicret etti. Habeşistan dönüşünde Hz. Mus'ab'ın durumu tamamen değişmiş ve bu nazlı delikanlının yerini, kalbi İslâm ve imanla dopdolu iradesi güçlü kuvvetli, metin bir genç almıştı. Annesi ondaki bu kararlılık ve metaneti görünce, üzerindeki baskısını biraz hafıfletmek zorunda kaldı.

Habeşistan'da diğer muhacir kardeşleriyle birlikte bir zaman kaldılar, sonra tekrar Mekke'ye döndüler. Rasûlullah'ın emri üzerine ikinci defa Habeşistan'a hicret ettiler.

Mus'ab için Habeşistan da Mekke de eşitti. Her yer ve zamanda imanı tecrübesini arttırarak sürdürüyordu. Muhammed (sav)'in tavsiye ettiği ibadetleri yaparak hayatının rengini koruyordu. Rabb'ine olan yakınlığı arttıkça kalbi artıyordu.

Bir gün Rasûlüllah'ın etrafında oturan müslümanların yanına gitti. Ansızın onu gören müslümanlar şefkatle başlarını kaldırıp baktılar, sonra bakışlarım indirdiler, bazılarının gözleri yaşarmıştı. O'nu eski, döküntü bir elbise içinde görmüşlerdi. Halbuki onun imandan önceki hayatı refah ve bolluk içindeydi. Allah Rasûlü bakışlarını ona çevirdi ve mübarek dudaklarından şu sözler döküldü; "Mus'ab'ı böyle görüyorum. Onun kadar ailesinin bolluk içinde gark ettiği kimse yoktur Mekke'de. Ama o; bütün bu boîluğu ve varlığı Allah ve Rasûlü'nün sevgisi uğruna terk etti."

Annesi onun dinini terk etmesinden dolayı ma! varlığından faydalan­mayı yasakladı. Oğlu bile olsa ilahlarını terkeden, onların aleyhinde ko­nuşan bir kimseye asla yiyecek vermezdi.

Son olarak annesi, Habeşistan dönüşü onu tekrar hapsetmek istedi. Hapsetmeye yardımcı olan herkesi öldüreceğine dair yemin edince annesi onun ne kadar kararlı olduğunu bildiği için bıraktı. Hem annesi hem kendisi bu esnada ağlıyorlardı. Bu son veda anı; annenin küfürde aşılacak direnişini, oğlun da imanda şaşılacak sebatını sergiliyordu. Anne oğlunu evinden kovdu ve şöyle haykırdı:

"İstediğin yere git. Artık ben senin annen değilim." Musa'b annesine yaklaştı ve:

"Ey anneciğim! Sana yardımcı olmak istiyorum ve senin adına endişe ediyorum! Allah'ın bir olduğuna ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet getir." dedi. Annesi cevaben:

"Parlayan yıldıza yemin olsun ki, senin dinine asla girmem. Aklım zayıf, görüşüm kıt değil."

Böylelikle Musa'b rahatı ve bolluğu bir tarafa itip, eski elbiselere ve bir gün tok birçok gün aç kalmaya razı oldu. Çünkü onun ruhu yüce inanç aydınlığı ve Allah'ın nuruyla dopdolu olmuştu. Adeta o başka bir insan olmuş, gözü cilalanmış, ruhu aydınlanmıştı.

Bu sırada Birinci Akabe Beyati olmuş ve Medinelilerden bir grup İslâm'ı kabullenmişti. Kendilerine İslâm'ı anlatmak ve diğerlerine de tebliğ yapmak için Rasûlüllah'tan bir muallim öğretici istediler. Hz. Peygamber de bu önemli görev için Hz. Mus'ab b. Umeyr'i görevlendir­di. Hz. Mus'ab onlara hem namaz kıldıracak, hem Kur'an öğretecek, hem de diğer insanlara İslâm'ı anlatacaktı ve yeni kimseleri İslâm'a davet ede­cekti. Böylece Medine'ye ilk hicret eden sahabe Mus'ab b. Umeyr oluy­ordu. Medine'de ilk cuma namazını da Mus'ab b. Umeyr kıldırdığı kaynaklarda ifade edilir.[17] Mus'ab b. Umeyr (R.a.), İslam'da ilk elçi ve ilk muallimdir. Aynı zamanda ilk Cuma namazını kıldıran cuma imamdır.

Hz. Rasûlüllah (sav), Mus'ab b. Umeyr (R.a.)'ı görevlendirirken O, Ensar'a İslâm'ı öğretecek, başkalarının da Allah'ın dinine girmelerini sağlayacak ve Medine'yi büyük hicret günü için hazırlayacaktı. Halbuki yaşça, makamca, Allah Rasûlü'ne yakınlık bakımından ondan daha önde olanları vardı ashâb içinde. Ama Allah Elçisi Mus'ah'u'l-Hayr'ı tercih etmiş, onu seçmişti. En ağır yükü, ona bırakıyor, hicret yurdu olacak olsa Medine'de İslâm'ın geleceği ellerine teslim ediliyordu. Az bir zaman sonra bütün bir dâva adamları, savaşçılar, mücahidler orada bulunacaktı.

Mus'ab Allah'ın kendisine bahşettiği üstün akıl ve yaratılışla emaneti yüklendi. Onun zühdü, yüceliği ve ihlası ile karşılaşan Medine ehli dalga dalga İslâm'a girdiler. Mus'ab Medine'ye geldiğinde Akabe'de Allah Resûlü'ne bey'at eden 12 kişi vardı. Onlar da Allah ve Rasûlü'ne icabet .edeli ancak bir kaç ay olmuştu. Bir sonraki hac mevsiminde yapılan Akabe bey'atmda Medine'liler Mekke'ye Rasûlüllah ile buluşmak için temsilciler gönderdiler. Mus'ab'ın önderliğinde gelen müslümanların sayısı yetmiş kişiydi. Mus'ab dehası ve zekasıyla Allah Rasûlü'nün ne kadar isabetli bir tercih yaptığını ispatlamıştı.

Mus'ab verilen elçilik görevini tam olarak ifa etmişti. Böylelikle, Mus'ab b. Umeyr (R.a.), Allah 'a davetçi, Allah’ın diniyle insanları hidayete çağıran mübeşşirdi. Kendisine inandığı Allah Resulü gibi sadece Hakk'ın rızasını düşünüyordu. Es'ad b. Zürare'nin yanında misafir olarak kalıyordu. İkisi birlikte kabileleri, evleri, toplantı yerlerini, dolaşıyorlar, yanlarında bulunan Allah'ın kitabından insanlara okuyorlar, onları "Allah, tek bir ilahtır." kelime-i ilâhisine davet ediyorlardı. Öyle durum­lar meydana geliyordu ki davet esnasında, eğer zekası ve ruh yüceliği olmasa hem kendisi hem de beraberinde olanlar helak olabilirdi.

Bir gün vaaz ederken ansızın Usayd b. Hudayr çıka geldi. Bu adam Mekke'nin ileri gelenlerindendi. Kızgınlık ve öfke ile, kavmi arasında dine fitne çıkarsa, ilahlannı terke çağıran ve daha önce hiç duymadıkları, alışmadıkları bir tek İlah'tan söz eden kişiye doğru yürüdü.

Onların ilahları hep belli yerlerde duruyordu. Bir kimse ilahlarına ihtiyaç duyduğunda yerini biliyordu, o tarafa yönelir ve o ilah ta onun zararını giderir, duasını kabul ederdi. Muhammed'in İlahına gelince Mus'ab'ın davet etmiş olduğu bu İlah'ın ne yeri belliydi ne de bir kimse O'nu görebiliyordu.

Mus'ab'la oturup sohbet eden müslümanlar Usayd'ın ansızın gelişini görmemişlerdi, fark ettiklerinde dağıldılar, sadece Mus'ab dimdik ayakta kalmış ve onu yumuşaklıkla İslâm'a çağırıyordu. Usayd geldi, önünde durdu ve şöyle dedi: "Sizi bölgemize getiren nedir? Zayıf akıllı kimseler mi? Eğer hayatta olarak çıkmak istiyorsan derhal buradan ayrıl.

Mus'ab ise bütün vakar ve yumuşaklığım koruyarak: "Oturup dinle­mez misin? Eğer davamızı beğenirsen Kabul edersin. Eğer beğenmezsen, istediğin şeyi sana zorla kabul ettirmeğe çalışmayız."

Usayd, akıllı ve zeki bir kimseydi. Mus'ab'ın sadece kendinde olanı sunma gayretini gördü ve Mus'ab onu sadece dinlemeye çağırıyordu. Eğer kabul ederse ne âlâ değilse Mus'ab onun bölgesini terk edecek, başka bir kimse, bölge ve kabileye zarar ziyan vermeksizin gidecekti.

Usayd, tamam diyerek kılıcını yere koydu ve oturdu. Daha Mus'ab Kur'an'dan az bir ayet okuyup tefsir etmişti ki, Usayd'da bir takım deği­şikliklerin olduğu görülmeye başladı. Mus'ab daha sözünü bitirmeden Usayd "Ne doğru ve ne güzel bir söz! Bu dine girmek isteyen ne yapmalıdır?" dedi. Bunun üzerine Musa'b ona yöneldi ve sadece elbise ve bedenini temizler, Allah'tan başka ilah olmadığına dair şahadet getirirsin" dedi.

Usayd, az bir süre onlardan ayrıldı ve tertemiz su damlaları saçların­dan dökülür bir vaziyette yanlarına geldi: Allah'tan başka İlah olmadığı­na, Muhammed (sav)'in Allah'ın Rasûl olduğuna şahadet ederim." diye inancını ilân etti.

Haber, ışık hızıyla Medine'ye yayıldı. Sa'd b. Muaz, Mus'ab'a geldi, dinledi ve müslüman oldu. Sonra onu Sa'd b. Ubade'ye okudu, o da İslâm nimetine erdi. Medine ehli birbirlerine "Usayd b. Hudayr, Sa'd b. Muaz ve Sad b. Ubade müslüman olmuşlar biz ne duruyoruz. Haydi Mus'ab'a gidelim ve iman edelim..." diyorlardı.

Mus'ab b. Umeyr (R.a.) insanların kalblerini kan ile değil, Kur'an ile fetheden bir yürek fatihidir. Yürek fatihleri İnsanları ve ülkeleri kan ile Kur'an ile fethederler.

Mus'ab b. Umeyr (R.a.), yapmış olduğu faaliyetlerle Medine İslâm devletine zemin hazırlamıştır. Bir yıl sonra Mekke'ye, hac mevsiminde yanında yetmiş kişi ile geîen Mus'ab b. Umeyr, Hz. Peygamber (sav)'e İslâm'ın Medine'deki hızlı yayılışının müjdesini verirken şöyle demişti: "İslâm'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmadı." Başta Hz. Peygamber olmak üzere bütün müslümanlar bu habere çok sevindiler. İslâmî davet ve tebliğin sınırı hususunda sahabenin fıkhı, İslam'ın girmediği ve konuşulmadığı tek bir evin kalmamasıdır. Dolayısıyla davet ve tebliğ faaliyetlerinde Mus'ab b. siretinden hayatlarına izler taşımak isteyenler, yaşadıkları yörede, beldede İslâm'ı bütün evlere aslına ve usûlüne uygun bir şekilde götürmelidir ve hane sahipleriyle İslâm'ı konuşmalıdırlar. İslâm'ı içinde yaşadıkları toplumun gündemi haline getiremeyenler veya gündemde tutmayanlar, İslâm devletine sahip olamazlar.

Mus'ab b. Umeyr (R.a.), Mekke'ye dönüşünde yine inancının kavgasını vermeye devam etti. Mus'ab'in  Mekke'ye döndüğünü haber alan annesi onu tekrar hapsetmek istedi. Ancak Mus'ab bütün bunlara karşı olgun bir müslüman tavrını takınarak imanında direndi ve annesini bun­dan vazgeçirdi. Onun annesini İslâm'a daveti bir sonuç vermediği gibi annesi de Mus'ab'ı yolundan döndürememişti.

Hz. Peygamber (sav)'in yanında iki ay kadar kalan Mus'ab b. Umeyr, Hicretten on iki gün önce Medine'ye vardı. Hz. Peygamber (sav) onu Sa'd b. Ebî Vakkas (R.a) ve Ebû Eyyûb el-Ensârî (R.a) ile kardeş ilan etmişti.[18] Bedir savaşında muhacirlerin sancağı onun elindeydi. "Rasûlüllah'ın bayraktan" olarak ün yapmıştı. Bedir savaşında elde edilen esirler hakkında halife Ömer (R.a.), Rasûlullah (sav)'e: "Bunların hepsini öldürelim, üstelik herkes kendi akrabasını bizzat öldürsün." demiştir. Aynı savaşa Mus'ab b. Umeyr (R.a.)'ın öz kardeşi Ebu Aziz bin Umeyr de esir düşmüştü. Ensar'dan bir sahabenin onu bağladığını gördüğünde Mus'ab bin Umeyr (R.a.), Onu bağlayan sahabeye, "Onu sıkıca bağla, çünkü annesi çok zengindir. Bu yüzden sana oldukça fazla miktarda fidye verir" der. Bunun üzerine kardeşi Ebu Aziz: "Hani sen benîm kardeşimdin. İkimizin annesi bir değil mi?" dedi. Bunun üzerine Mus'ab bin Umeyr (R.a.): "Şimdi sen benim kardeşim değiİsin. Benim kardeşim, seni bağlayan kimsedir" diye cevap verdi. [19] Görüldüğü gibi, Mus'ab bin Umeyr (R.a.) tam bir iman adamıdır. Mus'ab (R.a.) biz­zat pratiğiyle akide/iman bağının neseb/akrabalık bağından daha kuvvetli olduğunu ortaya koymuştur.

Uhud savaşında da sancak yine onun elindeydi. Savaş esnasında müslümanların gerilediğini gören Mus'ab b. Umeyr, atını sağa sola doğru sürüyor ve yüksek sesle şu ayeti okuyordu:

"Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce birçok peygamberîer gelip geçmiştir."[20]

Bu ayetin Uhud gününe kadar nazil olmadığı ve o gün indirildiği rivayeti, Hz. Mus'ab'ın Allah katındaki değerini ifade eder.[21] Uhud Gazvesinde İslâm ordusunun sancağını taşıyan Mus'ab b. Umeyr'in önce sağ kolu kesildi. Hemen sancağı sol eline alarak savaşa devam etti. Fakat ardından sol eli de kesildi. Bu defa vücud­uyla sancağa sımsıkı sarıldı ve yukarıdaki ayeti okumaya devam etti. Sonunda müşriklerin bir mızrak darbesiyle şehid oldu. Sancağı hemen Sııveybit b. Sa'd ve Ebû'r-Rûm b. Umeyr adi sahabeler aldılar.

Hz. Mus'ab şehid olarak yerde yatarken, günün sonlarına doğru, Hz. Peygamber (sav) Mus'ab'ı elinde sancakla gördü ve "ileriye git ey Mus'ab!" diye emretti. Fakat o kişi geri dönerek "Ben Mus'ab değilim" deyince Hz. Peygamber onun Mus'ab kılığında savaşan Allah'ın melekle­rinden biri olduğunu anladı.[22] Uhud savaşında Ashab-ı Kiram'ın ileri gelenlerinden birçok kimse şehid oldu. Hz. Mus'ab b, Umeyr de şehidler arasındaydı. Hz. Peygamber (sav)'in ne kadar üzüntülü olduğu yüzünden okunuyordu. Mus'ab'ın mübarek na'şmınn başucunda oturarak, Uhud şehidleri hakkında nazil olduğu bildirilen şu ayeti okudu:

"Mü'minlerden öyle er kişiler vardır ki, Allah'a verdikleri sözde sadakat ettiler. Kimi adağını ödedi şehid oldu. Kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler."[23]

Sonra Hz. Peygamber diğer sahabelere, şehidlere yaklaşıp selam vermelerini söyledi ve verilen selamların şehidler tarafından almacağmı ifade ettiler. [24]

Hz. Mus'ab şehid edildiğinde kırk yaşlarında idi. Bir zamanlar zengin­lik ve refah içinde yaşayan bu değerli insanı kefenleyecek bir örtü dahi bulunamamıştı. Hz. Peygamber, yanma geldiğinde Mus'ab b. Umeyr eski bir hırkanın içinde saçları dağılmış, vücudu ise kılıç ve mızrak dar­beleriyle parçalanmış bir durumda yatıyordu. Hz. Peygamber üzüntülü bir halde şunları söyledi: "Seni Mekke'de gördüğümde, senden daha güzel giyinen, senden daha yakışıklı kimse yoktu. Şimdi ise, kefen olarak sarılmış hırkadan başın dışarıda kalıyor." Sonra onun için de bir kabir açtılar ve o mübarek sahabeyi de Uhud şehidleri arasına defnettiler. Allah yolunda canını feda eden bu aziz şehid sahabe için Ashâb-ı Kirâm'dan Habbab (r.a) şunları anlatıyor:

"Biz Hz. Peygamberle birlikte Medine'ye yalnız Allah rızası için hicret ettik. Artık mükâfatını Allah'tan bekleriz. Arkadaşlarımız arasında bu nimetlerden tatmadan âhirete gidenler vardır ki Mus'ab b. Umeyr bunlardan biridir. Ö Uhud günü şehid olmuştu da, kendisi­ni saracak bir kefen dahi bulamamıştık. Yalnız şehidin bir kaftanını bulmuş ve bu aziz şehidi ona sarmaya çalışmıştık. Ancak başını örterken ayaklan açılıyor, ayaklarını kapatırken de başı açığa çıkıyordu. Bu yoksulluk karşısında Hz. Peygamber bize şehidin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de ızhır denilen kokulu ottan koy­mamızı emretti.[25]



[16] İbn Sa'd, et-Tabakâtü'l-Kübrâ, Beyrut 1960,111, 116

[17] İbn Sa'd, a.g.e., III, 318

[18] İbn Sa'd a.g.e., Eli, 120

[19] Tefhimu'l Kur'an/Mevdudî/Ter: Heyet: 6/ S69, İst/1987

[20] Ali İmrân: 3/144.

[21] İbn Sa'd, a.g.e., 111,120,121

[22] İbn Sa'd, a.g.e., II, 121

[23] el-Ahzab: 33/23.

[24] İbn Sa'd, a.g.e., III, 121

[25] Buharı, Cenâiz 27; İbn Sa'd, a.g.e., III, 121


Lal-i Hal
Sun 17 April 2016, 04:45 am GMT +0200
Cok cok etkileyici bir hayat.onlarin bu halini dusununce,Islama hizmetleri ,teslimiyetleri,Allah icin her seyden vazgecisleri...
Kedimin nerde olsugunu gorebiliyorum:(
Rabbim bizleri affet nolur...

✿ Sevgi ✿
Sun 17 April 2016, 05:07 am GMT +0200
  Esselâmü Aleyküm Ve Rahmetüllah. Gerçekten çok etkileyici Mevlam bizleri de herdaim Rızasına uygun yaşıyabilen kullarından eylesin inşaAllah. Amin

Bilal2009
Mon 24 December 2018, 09:46 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri sahabe efendilerimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun