saniyenur
Mon 25 June 2012, 09:02 am GMT +0200
HZ. MUHAMMED'İN MUHTELİF EVLİLİKLERİNİN SEBEPLERİ
Batılılar ve diğer bazı insanlar bu evliliklerin tabiatını, şeklini ve taşıdığı önemi ciddî olarak inceleyip öğrenmeden gereksiz tenkitler yöneltmektedirler. Birden fazla evlilik ile ilgili olarak önceki konularda iki gerçeğe dikkat çekmiştik. Bunlardan birincisi; çok evlilik o dönemin sosyal sisteminin esas parçasıydı. İkinci olarak; bu evlilikler kendi içlerinde hiç bir olumsuz yapı arzetmeyip, aksine yerinde bir uygulama olmakta ve belirli durumlarda bir çok ahlakî, sosyal ve iktisadî sorunların çözümünde zaruri duruma gelmektedir. Bilhassa Peygamber'ın evlilikleri ile alâkalı olarak kısaca denilebilir. O, zamanının ve şartlarının normal tatbikatını yapmıştır. Onun selefleri Süleyman, Davud ve diğerlerinin bir çok hanımları vardı ve Batılılardan hiç kimse onlann evlilikleri hakkında bir tartışmaya girmemektedirler. O halde, neden Hz.Muhammed'ın evlilikleri hakkında haksız tenkitlerle saldırıya geçmektedirler? O,teamülden ayrı,beklenmedik, garip bir evlilik yapmadı ki! Bütün bu haksız tenkit ve itirazların ne tarihî, ne de makul bir dayanağı vardır. Tenkit sahipleri, Allah'ın Son Rasulü ve Nebisi Muhammed 'in hayatını ve getirdiği nizamın felsefesini tanımadan ya bir cehalet ve dinî tarafgirlikle veya O'na ve tebliğ ettiği dünya ve ahiret sistemine olan büyük kinlerinin yargısıyla hareket etmektedirler. Bunun için de öncelikle, Peygamber'ın insanlık kültürü ve medeniyetine olan katkılarına gölge düşürmek ve temellerini sarsmak için pek çok haksız itirazlarda bıriunnı aktadırlar.
Hakkaniyet ölçüsünden uzaklaşmamış ve samimi bir münekkid, Hz. Muhammed'in hayatını incelediğinde bakınız neleri itiraf etmektedir: "...Bütün bunlardan sonra O'nun hakkında şu söylenebilir; Muhammed, hislerinin insanı değildi. Eğer bu insanın, alelade bir gönüllü ve esas maksadının arzu ve heveslerinin peşinde koşan biri olduğunu düşünürsek, açıkça yanılırız. Hayır! Arzu ve heveslerinin hiçbir türünü maksat edinmemiştir. O'nun ev halkı en idareli olandı; O'nun yiyeceği genellikle arpa ekmeği, hurma ve su idi. Bazen aylarca ocağında bir sefer olsun ateş yanmazdı... Bir çokları Muhammed'in dini ve arzuları hakkında olduğundan fazla şey söylediler ve yazdılar. O'nun ruhsat verdiği hususlar kendiliğinden değildi; O, bunların Arabistan'da eskiden beri hiç bir sınır tanımadan uygulandığını gördü; yaptığı, bu tatbikata bir sınır getirmek oldu.
Asla O, yaşlandıkça hayatının çekiciliği kaybolan, bu dünyanın ona verebileceği en önemli şey olan hükümdarlığı elde etmek için huzur bozan, ihtirası meslek edinen,iyi huylarını ve şahsiyetini inkâr eden, ahlâksızlığı ve alçaklığı yerleştiren muhteris -hâşâ- bir sahtekar değildi! Ben, bunların hiçbirine kıymet vermiyorum ve inanmıyorum." (Thomas Cariyle, On Heroes, Hero-worship and the Heroic in History, Londra, 1911, sh.288-3O5).
(Hz.) Muhammed,kendisinden on beş yaş büyük olan bir hanımla tam yirmi beş yıl me-sud,huzurlu ve kanaatkar bir hayat yaşadı. Gençlik yıllan onunla ve çocuklarıyla geçti. O, Mekke toplumunda doğru (es-Sâdık), ve güvenilir (el-Emîn) insan, dürüst ve hilesiz tacir olarak şeref ve ün kazandı; hürmet gördü ve herkesin, özellikle fakir,-yetim ve dulların sevip etkilendiği bir dost idi. Kadınlara karşı bir rağbet göstermedi. O'nun ilk evliliği bile Hatice'nin şahsî teşebbüsleriyle gerçekleşti. Birdenbire huyunu, karakterini ve davranışını değiştirip nasıl kadın düşkünü olabilirdi?" Thomas Cariyle, Peygamber'in (düşmanlarının bir takım sorumsuz ve Dayağı ithamlarına karşı şu sözlerle cevap vermektedir:" (Hz.) Muhammed yirmi beşinde, Hatice kırkında idi, yine de hâlâ güzel bir kadındı. O'nun, bu evlilik nimetiyle en rau-habbetli, huzurlu ve sıhhatli bir hayat yaşadığı, O'na derin muhabbet duyduğu, sadece O'na bağlandığı görülmektedir... (Hz.) Muhammed, hayatının bu hareketli yılları tamamlanana kadar herkes gibi normal, gösterişten uzak ve sade bir hayat sürdü," (Thomas Cariyle, a.g.e.).
Allah'ın Rasulü Hz. Muhammed'ın çok evlilikleri, peygamberliğinin onuncu yılından itibaren başlamıştır. Daha genç iken ve peygamberlik görevinden önce istediği kadar kadınla evlenmesi mümkün iken O, tek hanımla,evli kalmıştır. O zaman gücü ve kuvveti tam yerin-de,yakışıklı bir delikanlı idi, evlenmesine engel olacak hiç bir sebep yoktu. Ortada, kendisini evlenmek bakımından kınayacak bir âdet ve gelenek de mevcud değildi. Hatta o dönemde birden fazla evlenme, her kesin yanında hoş görülen ve tasvip edilen bir olaydı. Güzel ahlâklı, iş ve davranışlarında temiz ve dürüst olan Muhammed'e gençliğinin daha ilk günlerinde talip olan pek çok kadın vardı.Kendisi bu kadınlara asla rağbet etmedi.Yaşadığı toplum içinde çok evlilik teamül iken, hatta kiminin on,kiminin yirmi zevcesi bulunduğu bilinirken'Hz. Muhammed, ilk hayat arkadaşı olan Hatice validemiz ile yirmi beş yıl evli kalmış, o hayattayken bir başka kadınla evlenmemiştir. Gençlik ve olgunluk çağını yalnız tek hanımı Hatice ile geçiren Peygamber, onun hicretten önce üçüncü yılda vefatı ile diğer hanımlarla evlenerek yeni bir döneme girmiştir. Bu yeni dönemde de sadece biri hariç, hep dul veya daha öne evlenmiş ve boşanmış kadınlarla evlenmiştir.
Hz. Muhammed, Allah'ın Rasulü ve son peygamberiydi. Büyük bir göreve memur edilmişti. Hayatının gayesi, dünyada geniş,, kapsamlı ve kalıcı bir inkılâb gerçekleştirmekti. Peygamber'e emanet edilen görev, sadece İslamî yönden değil, genel bakış açısıyla da medeniyetten uzak, kültürsüz, geri ve kaba bir topluluğu, medenî, ileri ve ahlaken gelişmiş bir toplum haline getirme, eğitme ve şekillendirme göreviydi. Bu amaçla sadece erkekleri eğitmek geçerli değildi, kadınların da eğitilmesi gerekiyordu. Fakat onun öğretmekle görevlendirildiği medeniyet ve sosyal hayatın ilkeleri, iki cinsin serbestçe birarada olmasını yasaklıyordu ve onun bu ilkeyi çiğnemeksizin direkt olarak kadınları eğitmesi imkânsız bir şeydi. Bu sebeple kadınları eğitmek için tek yol, onun çeşitli yaşlarda ve farklı. zihnî kapasiteye sahip birçok kadınla evlenip onları eğitip Öğreterek kendisine yardımcı yetiştirmesi, daha sonra onları, genç, orta yaşlı ve yaşlı kadınların dinî eğitiminde ve onların ahlaken eğitilmesinde görevlendirmesiydi. Evlendiği hanımlardan bazıları bir. takım meziyet ve kabiliyetlere sahiptiler ki, O'nun mesajını yaşama ve yaymada fevkalâde üstün başarı gösterdiler. Her hanımı kendi çapında İslâm'ın mübelliği idi. Başlı basma birer Öğretmen, helâl ve haramı duyuran birer bilgin idiler. İlâhî vahyin tecelli buyurulduğu Peygamber'in mübarek evi, gerçek bir iman ve İslam yuvası idi. Burası hakiki ahlâk ve insaniyet mektebiydi. Mü'minlerin valideleri olan bu temiz ve pak hanımların herbiri, Peygamber'in bilinmeyen taraflarından bir kaçını öğrenip müslüman-lara bildiriyorlardı. Peygamber'in evleri, müslüman kadınların bütününe ve erkeklerden de hanımlarının yakınlarına açıktı. Buradan aldıkları İslam kültürünü önce kendi nefsinde uygular ve sonradan bunu bütün insanlara yayarlardı. O çağlarda, bilgiden yoksun olan ihsanların ne derece bir ilim ve irfan yuvasına ihtiyaçları olduğu herkesçe kesin olarak bilinen bir gerçektir. Özellikle insanlığa yeni sunulan bir hareketin ve yeni olarak yayılmakta bulunan İslam dininin, böyle bir yuvaya ve böyle bir kültür merkezine daha fazla ihtiyacı vardı. Kökü mü'minlerin kalbine, dalları ise tâ arşa yükselmiş, her zaman meyve vermeye hazır bir durumda olan bu yüce davanın, ne de olsa gene de bir yeni olma vasfı ve böylece insanlar üzerinde yeniliğin yan etkisi vardı. Peygamber vefat ettikleri zaman, hayatta bulunan İslam kültürü ve ahlâk sembolü dokuz temiz zevcesi, öğretmenlik ve tebliğ etme görevini yaptılar. Kadınlara en mahrem konularda, fetva verdiler. Hatta kadınlarla ilgili olan bazı konularda, erkeklere de fetva verdiler. Hak ve iyilik kaynağından fışkıran birer numune oldular. Peygamber nasıl ki, bütün insanlık için uyulması bakımından en güzel bir ahlâk numunesi idi ise, bu temiz zevceleri de aynı şekilde birer ahlâk numunesi oldular. Çok iyi bilindiği gibi, Peygamber zevcelerine karşı adaletle hareket etmiş ve onlara kadınlarla ilgili gizli ve açık bir çok hükümleri anlatmışlardır.
Bundan başka Peygamber, İslam öncesi cahiliye hayat tarzım ortadan kaldırıp, onun verine İslamî hayat tarzını uygulamayı göstermekle görevlendirilmişti. Bu görevin yerine getirilebilmesi için, cahiliye sistemini savunanlarla bir çatışma içine girmek kaçınılmazdı ve böyle bir çatışma garip gelenek ve âdetlerin ve kabile sisteminin yürürlükte olduğu bir toplumda gerçekleştirilecekti. Bu şartlar altında, diğer Arapların yanısıra, Peygamber'in, düşmanlıklara son verip dostluk bağlarım güçlendirmek için farklı kabile ve ailelerden kadınlarla evlenmesi gerekiyordu. Bu sebeple evlendiği kadınların seçiminde, onların kişisel özelliklerinin yanısıra bu gaye de önemli bir rol oynamıştır. Hz. Peygamber, Aişe ve Hafsa ile evlenerek,Ebu Bekir ve Ömer'le arasındaki baaı daha da güçlendirmiştir. Ümmü Seleme, Ebu Cehil ve Hâlîd bin Velid'in de mensub olduğu bir ailedendi ve Ümmü Habibe, Ebu Süfyan'ın kızıydı. Bu evlilikler bir dereceye kadar bu ailelerin düşmanlıklarını yumuşatmıştır. Öyle ki, Ümmü Habibe ile evlendikten sonra Ebu Süfyan,savaş alanında Peygamber 'in karşısına hiç çıkmamıştır. Safıyye, Cüveyriye ve Reyhâne, Yahudi kabilelerine mensuptu. Peygamber onları azat edip nikahladıktan sonra Yahudi kabilelerin düşmanlıkları nİsbeten azalmıştır. Çünkü Arap geleneğine göre, bir kimse bir kabileden bir kadınla evlenirse, sadece kadının ailesinin değil, bütün kabilenin damadı kabul edilirdi ve bir damada karşı savaş açmak ise onur kinci bir davranıştı.
Toplumu birçok yönden ıslah etmek ve yürürlükte olan cahiliye adetlerini ortadan kaldırmak da Peygamber'in görevleri arasındaydı. Bu amaçla da bir çok evlilik gerçekleştirmiştir. Peygamber 'in Hatice'den sonra gerçekleştirdiği evlilikleri gözden geçirildiğinde her birinin, O'nun tâlim ve tebliğiyle alâkalı olduğu görülecektir.
Hatice validemizin vefatından sonra (hicretten önceki 3.yıl) Zem'a kızı Şevde ile evlenmişti ki, Sevde'nin yaşı ellinin üzerinde idi. Dul kalmıştı. Kimsesiz, öksüz ve yardımcı s izdi. Müslüman olmak için yakınlarını terkederek kocasıyla birlikte iki kez Habeşistan'a hicret etmiş, kocası Sekran'm vefatı üzerine Mekke'de yapayalnız kalmıştı. Peygamber onun durumunu haber alınca himayesine almak için nikahladı. Bu evlilik, temiz ve mübarek hanımın cihadı, ihlası ve çektikleri acıların en güzel karşılığı olmuş, ayrıca Sevde'nin kabilesi olan Benî Abdişems ile bir dereceye kadar sulh -sağlanarak onların şiddetli düşmanlıkları törpülenmiş oldu.
Aişe ile evliliği ise bizzat Rabbinden aldığı işaretle olmuştu. Aişe, İslâmî ilimleri ve Peygamber'ın uygulamalarını O'nun vefatından sonra uzun yıllar yayılmasına vasıta olarak kendindeki meziyet ve gayretleri kullanmıştır. Peygamber ile erken yaşta evlenen Aişe'nin eğitim ve talimi bizzat Peygamber'in rehberliği ve nezareti altında gerçekleşti. Aişe, çok zeki, tecessüs sahibi, hıfzı kuvvetli ve çok çabuk Öğrenmeye kabiliyetliydi. Peygamber'den ne görüp duydu ise onu hatırladı ve başkalarına nakletti. Bu sebeple Peygamber ona çok yakınlık duydu ki, her söylediğini dinleyip İzlesin ve yaptığını daha hevesli yapsın. Gerçekte de Aişe İslâm prensiplerini ve Rasul "ün sünnetini diğer hanımlarından daha fazla öğrendi ve hafızasında tuttu.O,bu ilmi Peygamber'in vefatından sonra yaşadığı yaklaşık kırk beş yıl boyunca insanlara vâz etti. İslâmî meselelere ait bilgilerin dörtte biri Aişe'nin vasıtasıyla nakledilmiştir. O'nun Peygamber'den 2210 hadis rivayet ettiği ve bu alanda sahabeler arasında altıncı sırada olduğu bildirildi.
Peygamber Medine'de şahsî münasebet, siyasi, sosyal ve benzeri sebeplerden dolayı sekiz hanımla daha evlendi. Ehli beytini genişletmeye başladığı zaman elli beş yaşındaydı. Hepsi dul idi ve ikisi hariç, hepsi otuzaltı yaşın üstündeydi. Peygamber ellisinin ortasındayken ve hayatta kalmak için dehşetli ve şiddetli bir mücadeleye giriştiği bir zamanda -hâşâ-kadın düşkünü olmaya başlamasına kim inanabilir? Her tarafta düşmanları tarafından sarılmıştı, içeride de münafıklar ve yahudiler tarafından tehdit edilmekte idi. Kureyş bir seri baskınlar düzenliyor ve Medine şehrine saldırıyordu, bununla beraber etraftaki düşman kabileler Medine'nin güvenliği için daimi bir tehlikeydi. Gece huzur içinde uyumak bile zordu. Bu durumda bir kimse nasıl hislerine kapılır ve keyfî hareket eder? Bütün bunlar herşeyi ve herkesi kendi batini duygu ve arzularına göre yargılayan kötü zihniyetli kimselerin ithamlarıdır. Kötülük kendi İçlerinde olduğundan herkesi de aynı hafiflikte görüyorlar.
Daha önce de işaret edildiği gibi, evliliklerinin hepsi lüzumluydu ve Peygamber'in memur olduğu ilâhî mesajın gerekli bir parçasıydı. O, insanlığa sözleriyle ve fiilleriyle Allah yolunda rehber olmak için gönderildi ve bunu en etkili ve doğru bir şekilde yaptı. Bununla beraber, bazı ihtiyaçlar ve icablar vardı ki onlarsız bu davet başarılı bir şekilde tamamlanamazdı, bu mesajın tesirli ve doğru bir şekilde bildirilmesi gereken insanlığın yansı kadınlardan mürekkepti. Peygamber uygulama örneğiyle ve eğitim yoluyla bu mesajı her gün erkeklere aktarmaktaydı. Samimi, dürüst ve hassas bir kadınlar grubunun bu mesajı diğer kadınlara aktarmaları için hazırlanmaları kesinlikle gerekliydi. Bu sebeple, mâkûl, pratik ve etkili tek yol Peygamber'ın ev-halkını genişletmek idi. O'nlar Peygamber'e çok yakın olmalılar, aynı ikametgahta O'nunla yakın dostluğun zevkini taddığı kadar öğütlerini dinleyip,uygulamalannı seyretmelilerdi.
Peygamber'ın ev halkının, nur'un kaynağından muntazaman talim ve eğitimi, kadının çok hassas, mahrem ve şahsî problemlerini koruyup muhafaza etmekte büyük bir faktör teşkil etmekteydi, aksi takdirde bunlar ümmet tarafından bilinmeyecekti. Aslında, bu, Peygamber tarafından olduğu kadar, hanımları tarafından da büyük bir fedakarlıktı. Öyle ki o'nlar Müslümanlardan Peygamber'in uygulamalarından hiç birini gizlemediler. Onlar, görüp Rasulullah ile birlikte tatbik ettikleri İslam'ın bilgi hazinesini ve Peygamber'in uygulamasanı tam bir doğruluk ve sadakatle naklettiler.
İslam'ın yayıldığı ve yüzbinlerce erkek ve kadının İslam'ın merkezinde toplanıp İslam'ı kucakladığı ve öğrettiklerini öğrendiği Medine'deki muhtelif evliliklerin başlıca sebebi işte bu idi.
Peygamber, ehli Suffa ve diğer Önde gelen ashab, ülkenin muhtelif bölgelerinden gelen halkı karşılamakla ve onların islam prensiplerinin Öncelikli eğitimini tanzim etmekle meşguldüler. Peygamber'ın ev halkı şehir dahilinde ve haricindeki kadınları kabul ederek ve i'tikadm muhtelif meseleleriyle ilgili Rasulullah 'in talimini onlara bildirmek suretiyle vazifelerini uygun bir şekilde yapıp başardılar. Bu, ehlibeyt'in bir veya birkaç üyesi tarafından tatmin edici bir şekilde yapılamayacak'kadar büyük mes'uliyet taşıyan bir vazife idi. Rasulullah'a çok yakın olan ve bu meselede gösterilen yolu imanın tam kaynağından dolaysız kabul eden ve daha sonra insanlığın bu (kadınlar) kısmının Allah'ın dininden habersiz bırakılmaması için, Peygamber 'in refakatinde bilgi ve tecrübelerini diğer kadınlara aktaracak, gerçekten mütehassıs bir kadınlar grubu olmalıydı. Böyle bir işi her zaman ve tam bir inançla ve ihtisasla Allah'ın rızâsı için yapacak böyle gönüllü kadınlar grubu hazırlamaktaki tek etkili yol Peygamber 'in ev halkını genişletmekti. Peygamber'ı bu konuda tenkid eden kimseler eğer kendi ailevî meselelerine dikkatle bakmış olsalardı; Peygamber 'in ev-halkını genişletmesi o'nun için bir zevk meselesi olmayıp, fakat çok büyük ahlâki, manevi, dini, mali ve toplumsal bîr sorumluluk meselesi olduğunu göreceklerdi. İnsanlar çok defa tek es ile aile meselelerimi Peki Peygamber, bir anda, dokuz üyeyle, halkın umumiyetinin hergün evlerinde karşılaştıkları problemleri görüp yaşamadan, dostça ve saadet içinde ev halkını nasıl idare etti?
Bu, gerçekten Muhammed'in büyüklüğüne delalettir. Çünkü o sadakatle, o zor şartlar altında geniş bir ailenin yükünü çekti ve o aileyi Allah tarafından kendisine yüklenen mesajı halka bildirmesi için hazırladı: "Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmetim hatırda tutun. Şüphesiz Allah Lâtiftir ve herşeyden haberdardır." (33:34).
Ayette kullanılan hatırla, -öğren ve açıkla veya başkalarına bildir mânâsına gelen kelime vezkûrna'dır. Mânânın ilk kısmının Peygamber 'in hanımlarına açıkça şöyle söylediği anlaşılmaktadır; "Ey Peygamberin hanımları, sizin evinizin bütün dünyaya Allah'ın âyetlerinin ve Hikmet'in tebliğ edildiği ev olduğunu hiç bir zaman unutmayın. Bu yüzden sîzin sorumluluğunuz çok büyük. İnsanların sizin evinizde bile cahiliyyeden kalma bazı iz ve özellikleri tesbit etmesine meydan vermeyin." Vezkûrna'yı "başkalarına bildir" anlamına alırsak âyet şu mânâya gelir: "Ey Peygamber'in hanımları, siz duyduğunuz ve gördüğünüz her şeyi başka insanlara aktarıp anlatmalısınız. Çünkü siz, Peygamber'la yakın ve sürekli İlişkiniz sayesinde, başka insanların sizin vasıtanız olmadan öğrenemeyeceği pek çok şeyi yaşayıp öğreniyorsunuz." (Tafheem al-Quran, c.IV, sh.94).
Bu âyette iki şeye değinilmiştir: (1) Allah'ın âyetleri, (2) Hikmet. Allah'ın âyatleri Kitab'ını meydana getiren ayetlerdir. Fakat hikmet Hz Peygamber'ın insanlara öğrettiği bütür, değerli şeyleri kapsayan geniş anlamlı bir kelimedir. Böylece bu ayette açıkça Peygamber'ın hanımları, Rasulullah evde bulunduğu zaman verdiği Allah'ın Kitabı'nın eğitimini ve evde söz ve uygulamalarıyla onlara öğrettiği hikmetli ve iyi şeylerin hepsini öğrenip hatırlamakta ve sonra Peygamber (S)'dan öğrenip tatbik ettiklerinin nepMnııüiğer kadınlara ve toplumun üyelerine Diidırmekle emrolundular Bu, kabiliyetleri ve güçleri nisbetinde en iyi şekilde gayret edip yerine getirmek onlar üzerine yüklenen bir vazife idi.
Bu suretle, bu ayet açıkça Peygamber 'in ehli-beyt'inin amacını izah etmektedir. Bu güç. ve ağır sorumlluğu nazarı dikkate alarak, Peygamber'in ev-halkının bu gaye için genişletilip yaygınlaştırılmasını dolaylı olarak ima etmektedir. Öyle ki, yetiştirilmiş ve uzmanlaştırılmış bir grup olarak çalışmaları kolaylaşsın ve İdare edilebilir hâle gelsin. Daha sonraki hadiselerin de tasdik ettiği gibi. Peygamber'ın ev-halkının zamanın ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde hazırlanmış olduklarına şüphe yoktu. Peygamber genişletilmiş ev halkının fazladan yükü hakkında Kur'an'ın şu beyanıyla dolaylı olarak haberdar edilmiştir: "Ey Peygamber! Biz, mehirlerini ödediğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halalarının ve teyzelerinin seninle beraber hicret eden kızlarım, bir de Peygamber'e kendisini hibe eden ve Peygamber'İn de kendisini almak istediği inanmış kadınları sana helâl kıldık. Bu, diğer mü'minlere değil, sadece sana mahsus bir ruhsattır. Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında mü'minlere ne farz kıldığımızı biliyoruz. (Seni bu hususta istisna ettik) Ki senin için hiç bir darlık olmasın, Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir."(33:50).
Bu ayette, Allah'ın Rasulü olarak özel durumu ve bütün insanlara mesajını bildirmesi gibi ağır bir yükün kendisine tevdi edilmiş olması sebebiyle ehli beyt hususunda Allah, peygamber 'e özel ruhsat vermiştir. Peygamber, harp ganimeti olarak tasarrufuna giren her kadını evinde alıkoymaya izinliydi.
Bu ruhsata göre, göre, O'nun tasarrufuna dört kadın geldi: Reyhâne, Benî Kureyza Gazvesinde, Cüveyriyye, Benî Mustalik Gazvesinde, Sa-fiyye, Hayber Gazvesinde ve Kıpti Mariye ise Mısır Hükümdarı tarafından gönderildi. Peygamber, onları azad etti ve onlara müslüman olarak ev halkı içinde kalmayı veya yuvalarına ve ailelerine dönmeyi seçmelerini teklif etli. Üçü isteyerek İslam'ı kabul ettiler ve Peygamber'ın ev-halkı içinde kalmayı tercih edip geri gitmeyi reddettiler. Peygamber onlarla evlendi ve diğer hanımları gibi onlara da mehirlerini verdi. Bunun yanısıra, bu üç hanım kabile reislerinin kızlarıydılar ve o dönem için yüksek bir statüye sahiptiler. Geleneğe göre, bu hanımlar sıradan kişilerle evlendirilemezlerdi. Onun için Peygamber, onların aile itibarlarını korudu ve onlarla kendisi evlendi. Mariye kendi isteğiyle O'nun ev-halkı içinde câriye olarak kaldı..
Peygamber'in yeğenlerinden Medine'ye hicret eden Ümmü Habîbe binti Ebu Süfyan idi. Ümmü Habibe Mekke'nin reisi Ebu Süfyan'ın kızı ve Habeşistan'a hicret eden ve kocası orada Hristiyan olan ilk mü slümanl ardandı, Ümmü Habibe çok kederli idi, İslam için yapmış olduğu fedakarlıklar ve Ebu Süfyan'ın kızı olması gibi yüksek statüsü sebebiyle Peygamber o'na lütuf ve teveccühte bulundu. Bu evlilik O'nun aile üyelerinden birçoklarının kalplerinin kazanılmasına sebep oldu ve bu aile, daha sonra İslam'ın hizmetkarları olacak olan, Mekke'nin en geniş ailesiydi. Bu evlilik Mekke'nin fethi yolunun mukavemetsiz kazanılmasını sağlamaya birçok yönden yardımcı olabilirdi.
Kendini mehirsiz olarak Peygamber'a arzeden kadın Meymûne idi. Fakat Peygamber, onunla mehrini vererek nikahlandı. Aslında bu, Peygamber tarafından gösterilen bir iyi niyet idi ve Meymûne ve ailesinin itibarını yükseltmekti. Bunun yanısıra Meymûne, Necd'in çok güçlü ve nüfuzlu bir kabilesine mensuptu ve o kabilenin reisiyle yakın münasebetleri vardı. Dolayısıyla bu evlilik halkının desteğini ve sempatisini kazandırdı. Hafsa, Ömer b. Hattab'ın kızıydı ve kocasını kaybetmişti. Peygamber bu aileye olan teveccühünü göstermek istiyordu. Ömer, O'nun çok güçlü ve yakın arkadaşıydı. Peygamber diğer arkadaşları ve dostları olan Ebu Bekr, Osman ve Ali ile çoktan akrabalığım kurmuştu. Peygamber Ebu Bekr'in kızı ile evlendi ve kızlarını da Osman ve Ali'ye nikahladı. Rukiyye vefat ettiği zaman, ikinci kızı, Ümmü Gülsüm'ü Osman'a verdi. Böylece evlilik yoluyla, o bu dört aileyi birbirine yaklaştırdı. Bu tür akrabalıklar o zaman di büyük önem taşıyordu.
Ümmü'l-Mesâkin, Zeyneb binti Huzeyme, Hevazin'in çok güçlü bir kabilesine mensuptu. Kocası Uhud Gazvesinde öldürüldüğü zaman, Peygamber, onu dulluğun ağır yükünden kurtarmak için nikahına aldı. Peygamber, Zeyneb binti Cahş ile olan evliliğini, arap toplumunda sürdürülen gayri-tabii uygulamayı kaldırmak için Rabbinİn İlahi emri üzerine gerçekleştirdi. Örfe göre, bir kimsenin üvey oğlunun dul veya boşanmış karısıyla evlenilemiyor-du. Bu uygulama Allah tarafından kaldırıldı. Zeyd b. Haris'in boşanmış karısı Zeyneb binti Cahş ile Peygamber'ın evlilikleri yeni hukukî yapının ilk uygulamasıydı. (33:37-38). Yine, kocası Uhud Gazvesinde yaralanan ve bu yaralar sebebiyle daha sonra Ölen, ümmü Seleme ile evlenmesi de, bu dindar ve faziletli kadına bir iyi niyet göstermek ve onu şereflendirmek içindi. Bunun yanısıra, Ümmü Seleme çok zeki ve kabiliyetli bir kadındı ve Peygamber'in hayatı zamanında ve vefatından sonra Allah'ın Ki-tabı'nm ilmini ve Peygamber'ın sünnetinin müslümanlar arasında yayılmasında büyük rol oynadı. Peygamber'ın gerçekleştirmiş olduğu bu evlilik yoluyla kazanılan akrabalıklara ilk bakış bile, onların siyasî ehemmiyetini gösterecektir. Bu evlilik yakınlaşması sayesinde aşağıdaki şu kabileler Peygamber 'e çok sıkı bağlandılar: (1) Benî Esed b. Abdul Uzza, (2) Beni Amir b. Lueyye, (3) Beni Tiam, (4) Beni Adi, (5) Beni Mahzum, (6) Beni Ümeyye .(7) Beni Esed b. Huzeyme (8) Beni Mustalik (9) Arap Yahudileri (10) Beni Kalab, Kelb ve Salim, ve (11) Beni Kinde. Coğrafi olarak, bu kabileler Arap Yarımadasının her yerine yayılmışlardı ve Peygamber'ın durumunu kabile bağlarıyla kuvvetlendirdiler. Bu durum kabile muhalefetlerini, ihtiras dirençlerini azalttı ve hatta aile düşmanlıklarını bile bastırdı. Bu, yarımadada evrensel barışın ve adaletin tesis edilmesine de yardımcı oldu. (Naim Sıddikî, Mu-hammed, The Benefactor of Humanity, Lahore, 1978, s.217-50).
Ehlibeyt hususunda, Allah'ın Emrine itaat etmesi, Peygamber tarafından büyük bir fedakarlıktı. Bundan dolayı Allah'a davet işi insan hayatının her yönünü kapsaması nedeniyle daha etkili ve şümullü yapılabilirdi. Peygamber'ın hanımları bu hususta çok müsbet ve yapıcı bir rol oynadılar. Peygamber için tahsis edilen dörtten fazla kadınla evlenme lütfü veya izni Allah'ın Rasulü olarak O'nun sözlerini insanlar arasında yaymaya ve onları Allah yoluna davet gibi özel gaye ve vazifesini icra etmek içindi. Daha önce de işaret edildiği gibi, bu işin tabii faaliyet sahası ve muğlaklığı, bu mesajı kadınlara tamamiyle bildirmesinde Allah'ın Rasulüne yardımcı olabilecek yetişmiş, çalışan kadınlar grubunu gerektirdi. Ve arzu edilen gayede muvaffak olabilmek için o şartlar altında mümkün olan tek çözüm yolu Peygamber'ın ev halkını genişletmek idi. Peygamber'e bundan dolayı ev halkının hanımları olarak kadınların eğitim ve yetiştirilmesiyle İlgili ağır bir vazife yüklenmişti. Bu ona mecbur kılındı ve mutat mü'minlere olduğu gibi ev-halkı meselelerinde ona serbest bir seçim verilmedi. Bu, Peygamber namına çeşitli yönlerden geniş ev-halkının yükünü taşımak Allah'ın ve O'nun Din'inin rızası için sadakat ve büyük bir fedakarlığı gerektiriyordu. Ev halkıyla olan evlilik ilişkileri meselelerinde, Peygamber @'a verilen müsaade Kur'an'ın müteakip ayetiyle tasdik edilmiştir: "Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini yanına alırsın. (Geçici olarak) ayrıldıklarında (tekrar birleşmeyi) arzu ettiğine (dönmekte) senin Üzerine bir günah yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp tasalanmamalarına ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına en elverişli olan budur." (33:51).
Allah yoluna davet işinin kadınlar arasında daha etkili bir biçimde yapılabilmesi için bu ilave yükü omuzlamasına Allah tarafından emredil-diği tahminimizi kuvvetlendirmektedir. Bu tamamen ağır bir iş olduğu gibi, muhtelif yaş, mizaç ve alışkanlıklardaki hanımları arasında eh-li-beytin sorumluluklarını adaletle ve yeteri derece de dağıtması konusunda O'nun tarafından büyük bir fedakarlığı gerektiriyordu. O'na dilediği seviyede evlilik ilişkileri kurma ruhsatı verilmişti. Buna rağmen Peygamber, Rabbi tarafından O'na verilen ruhsatı kullanmadı. Peygamber onların hepsi ile evlilik İlişkilerini 'eşitlik ve adalet esasları üzerinden sürdürmeyi devam ettirdi. Bu, Hz. Muhammed'ın insanî münasebetlerdeki büyüklüğünün ve asaletinin Önemli bir delilidir. Bu, O'nun hanımlarının şereflerine de değinmektedir; hanımları O'na her zaman bir Rasul olarak itaat ettiler, fakat, onu bir koca olarak da sevip saydılar, herbiri O'nu memnun etmek ve hoşnutluğunu kazanmak için her türlü gayreti sarfettiler.
Muhaddislerin çoğu şu kuvvetli tarihi deliller üzerinde anlaşmışlardır. Dilediğini boşamak ve geriye bırakması konusunda kendisine verilen "izin"den mümkün olan adalet ve eşitliği muhafaza etmiştir. Onlara Peygamber tarafından eşit müsaadeler aynı tipte, ikametgâhlar ve evlilik ilişkilerinde de eşitlik verilmiştir. Peygamber vefatına kadar hanımları arasındaki bu eşitliği muhafaza etmiştir. Ebu Bekr Cessas, Urve bin Zübeyr'den, Aişe'nin ona, Rasulullah'ın hanımlarının hiçbirine (ziyaret) sıraları meselesinde bir diğerinden üstünlük vermedi, dediğini naklediyor. Peygamber'in herhangi bir günde hanımlarından birini ziyaret etmediği de pek nadir olmuştur ve o gün sırası olan hanımından başkasına dokunmamıştır bile. Ve eğer herhangi bir günde sırası olan hanımından başkasına gidecek olsa, evvela o gün sırası olan hanımının iznini alırdı. (Buharî, Müslim, Neseî ve Ebu Davud).
Burada şuna temas edilmelidir ki, hiçbir surette Peygamber, hanımlarına karşı yersiz bir tarafgirliğe girmemiş ve hanımlarının hakkını ihlal etmemiştir. Daha önce de işaret edildiği gibi, Peygamber kendisinden olağanüstü gayret ve fedakarlık isteyen asil bir dava ile vazifelendirilmişti. Aynı O'nun gibi, vazifesinin ifasında olduğu gibi, tahammül etmesi için O'na ehl-i beytinin genişlemesi hususunda müstesna imtiyazlar ve fazladan ağır vazifeler verildi. Dolayısıyla, yapacağı üstün vazifeyi gözönünde bulunduracak, bu maslahatı, onun aile hayatında tam bir huzuru ve sıkıntısına sebep olabilecek bütün faktörlerin kontrol altına alınmasını gerektirmekteydi. Gerçekten mü'minlerin anneleri için Peygamber gibi büyük bir şahsiyetle evli olmak büyük bir imtiyazdı. Bu vesile ile onlar Peygamber'ın bütün insanlık için ebediyete kadar kurtuluş vesilesi olacak, davet ve tebliğ görevinde onun yardımcıları ve ashabı olma şerefine nail oluyorlardı. Nasıl Peygamber bu gaye uğrunda her türlü fedakarlığı yapıyor ve ashabı da güçleri ölçüsünde bu konuda O'nu örnek alıyorlarsa, Peygamber'ın hanımlarının da her alanda bencillikten uzak olmaları gerekiyordu. Bu sebeple O'nun bütün hanımları, kendileri hakkında Allah'ın verdiği karara isteyerek ve gönül rahatlığıyla uydular. (Tafheam al-Quran, c.IV, sh.l 15-18). Bu fikir Ahzab suresinin bir sonraki ayetiyle daha fazla desteklenmektedir. Davet maslahatının gerektirdiği süre içinde ona verilen ev halkını genişletme imtiyazı Peygamber tarafından tatbik edildi. O'na istediği zaman ve kimi isterse hiçbir kısıtlama olmadan ev halkına ilave yapma yetkisi verildi, fakat Allah'ın mesajı tamamlanıp davet vazifesi başarıyla sonuçlandığı zaman, Peygamber ev halkını genişletmeyi durdurmakla emrolundu, velev ki, birini sevmiş ve onu arzu etmiş olsa bile. Peygamber'ın, ev halkını diğer mü'minlerden daha fazla genişlettiği açık bir gerçektir, ancak kendi insiyatif ve arzusuyla değil, doğrudan Rabbinden gelen talimat ile genişletmiştir. Ve ne zaman ki, Rabbi O'na ev halkını genişletmeyi durdurmasını emretti, O da durdurdu. İşte Kur'an'daki emir: "(Ey Muhammed) Bundan sonra artık sana (başka) kadınlar(la evlenmek), bunları başka eşlerle değiştirmek helal değildir. İsterse güzellikleri çok hoşuna gitsin, (artık başka kadınlar alamazsın); yalnız elinin altında bulunan (cariyeler) hariç. Allah, herşeyi gözetleyicidir." (33:52)
Bu suretle sahip olduğu ev halkını genişletme ve hanımlarına arzusuna göre muamele etme imtiyazı İslam'a Davet'in aynı silsilesinin iki bağıydı ve Peygamber'in davet ve tebliği tamamlanınca bu imtiyazlar geri alındı. Peygamber'in Medine'deki muzaffer ve güçlü döneminde bu tavrım, zevk ve kadın düşkünü olarak anlayan o cahil, akılsız ve bilgisiz kimseler, Allah'ın Rasûlü olarak O'nun vazifesinin tabiatını ve gayesini anlamaktan büsbütün uzak ve acizdirler. Onlar, hayatı boyunca Peygamber 'in karakterini bilip anlamaktan da acizdirler. Peygamber çok yüksek ve asil bir karakterin insanıydı ve bu, gençliğinde Hacerü'l-Esved'i Ka'be'ye koymak için seçildiğinde Mekke'nin soyluları ve reisleri tarafından da tasdik edilmişti. Yine, O'nun üstün karakteri bütün Mekke halkı tarafından biliniyordu. Gençliğinde bile O kadınlara karşı asla rağbet ve meyil göstermedi ve bu, onun ilk evliliğinin kendisinin onbeş yaş büyüğü olan ilk karısı, Hatice'nin (r) teşebbüsüyle tertib edildiği gerçeğiyle de tasdik edilmistir. O, gençlik yıllarını karısıyla yaşadı ve bir tanesi hariç, bütün çocukları ondan oldu. Peygamber onunla yirmibeş yıl sakin ve huzurlu bir hayat geçirdi. İslam'a davet ve tebliğ görevi eğitilip onu kadınlara taşımaya hazırlanacak daha fazla gönüllü kadınlar gerektirdi. Peygamber daha sonra ev halkını bu nedenle genişletmesi için Allah tarafından emrolundu. (33:50). O'nun o vakit ihtiyacı karşılamak için ilahi talimatlarla ev halkını genişletmiş olması tamamen mantıklı ve makûl görülmektedir. Fakat birdenbire olgunluğunu kaybedip yeni bir istikamet tutturduğunu ve gönül işlerine atılıp -hâşâ-kadın düşkünü olduğunu iddia etmek tamamen akla ve mantığa aykırıdır. Çünkü bu, hayatı boyunca arzusu doğrultusunda hiçbir meyil göstermemiş olan Hz. Muhammed'ın kişiliğiyle asla bağdaşmamaktadır.
Bunun yamsıra, bazı kimseler Peygamber'ın Medine devletinin hakiki manada yegane hükümdarı ve murakıbı olduğunda sürdürmekte olduğu hayat tarzını okumaktan bile acizdirler. Başkaları arasında savaş ganimetlerini dağıtırken O ve ehli beyti günlerini açlıkla geçiriyorlardı. Hanımları o servetten pay istedikleri zaman, onlara servet sahibi olabilecekleri, ancak peygamber 'dan ayrılmaları açıkça söylendi. Eğer O'nunla yaşamak istiyorlarsa, birlikte mütevazı ve yoksul bir hayatı kabul etmeleri gerekiyordu. O'nların hepsi kendi rıza-lanyla yoksulluk içinde O'nun zevceliğini kabul ettiler. Tenkit sahipleri gerçekten bir zevk düşkününün bu nitelikte bir karakter ve tavır göstereceğine inanırlar mı?! Böyle kimseler öncelikle kendi yaşantılarına ve nerede bulunduklarına bakmalı, sonra Peygamber'ın tabiatını ve hayat tarzını anlamaya çalışmalı ve daha sonra da tarihin sağlam gerçekleri esasında yargılamaya geçmelidirler.
Ne yazık ki, birçok Batılı bilgin, O'nun davetinin tabiatını ve faaliyet alanını, evlenmeden Önce ve evlendikten sonra, Mekke'de ve daha sonra Medine'de yaşadığı hayatın tabiatını ve niteliğini asla ciddi olarak öğrenmeden Peygamber'ın hayatım yargılamaya geçmektedirler. Ahzâb savaşından sonra, müşrikler tamamen mağlup edildiği zaman, O'nun davetinin tabiatı ve faaliyet sahası tamamen değişti. Faaliyet alanı Hudeybiye antlaşmasından sonra emsali görülmemiş Ölçüde genişledi. İslam yayılıyordu. Arap Yarımadasının her yerinden İslam ile kucaklaşmak için Medine'ye vekiller gelmekteydi. Davetin yeni talepleri karşısında', Peygamber zamanın ihtiyacına cevap vermek için aile hayatını genişletmek suretiyle fedakarlık yapmakla emrolundu. Dolayısıyla Peygamber, Allah'ın emri gereği hareket ederek, kendi arzularının değil Allah'ın Dininin taleplerini karşılamak için ehli-beytfni genişletti. Bununla beraber, itaat içinde Allah'a Davet vazifesini yaparken, tamamen normal olan ve takvaya ve manevi kemalata hiçbir yönde engel teşkil etmeyen ihtiyaçlarını Allah'ın inayetiyle giderdi.
Bu evliliklerin diğer sebepleri aşağıda verilmiştir:
1- Allah'ın Rasûlü Hz. Muhammed'da bütün insanlık için birer Örnek vardır. O, kendi modeliyle normal şartlarda herhangi bir yaştaki hanımla yaşamanın uygun olabileceğini gösterdi.Aynı şekilde, değişik şart ve durumlarda çok evlilik yapılabileceğini ve bunun meşruiyetini yine bizzat uygulamasıyla göstermiştir. (Peygamber'ın vefatından Önce eşlerinin sayısı en fazla dört ile sınırlandırılmıştır). O, yaşlı bir kadınla evlenen genç bir koca, genç bir hanımla evlilik münasebetleri olan koca, bakire veya dul bir hanımla evlenen bir koca ve birkaç hanımı nikahı altında bulunduran bir koca... evliliklerin her nev'ini bizzat tatbik ederek ümmetinin her ferdine bu konuda da örnek olmuştur.
2- Savaş ve benzeri hallerin neticelerinde ortada kalan çok sayıda dul, esir kız ve kadınlar münasip bir şekilde nikah bağı ile evlilik kalesi içine alınmakta, hem ahlaken hem de fiziken korunmaları sağlanmaktadır. Son iki dünya savaşından çıkıldığında Avrupa'da az sayıda evlilik beraberliği gerçekleştirildiği için ahlakın çöküşüne sahne olundu. İslam'ın İlk dönemlerinde devamlı mücadeleler ve savaşlar yüzünden müslümanlardan da büyük kayıplar verilmekteydi. Ayrıca çok sayıda dul, esir kadın ve kızlar vardı, Bu toplumsal yaralar evlilik yoluyla bertaraf edildi. Peygamber'ın va'z ettiği tebligatın getirdiği cezaî ve ahlakî ölçüler gayri meşru ilişkileri ortadan kaldırmış, sosyal ve ahlakî düzen sağlanmıştı. Bu ölçüler arasında içkinin yasaklanması, zina cezası ve tesettürün farz kılınması sayılabilir. Savaştan geri kalan birçok dul ve esirlerin kötü akibetlerden kurtarılabilmesi için de çok evliliğin büyük rolü olmuştur.
Eğer fizikî himaye asıl faktör ise, ahlakî korunma da en az onun kadar Önemlidir. Zinanın cezası ölümdü, ancak, insanın fıtrî arzu ve istekleri de ihmal edilmemişti. Bu sebeple ahlakî ve fizikî muhfazaları için hemen hemen bütün dulları ve cariyeleri hiçbir sayı ve sınır koymadan ashabı arasında dağıttı. Sahabi tarafından benimsenmeyen veya kabul edilmeyeni bizzat kendisi eş olarak himayesine alırdı. Ömer'in dul kalan kızı Hafsa'yı Ebu Bekr ve Osman'ın kabul etmemesi üzerine Peygamber ehli beytine dahil etti. Dul kalan kadınların başıboş ve hiçbir sınır tanımadan serbest olmaları toplumun sıhhatine manidir. Bu yolla toplum bozulmaktan korundu ve İslam öncesi arapların görünümleri ve yaşayışları tamamen değişti. Aksi taktirde bu İslamî hava, hasta nefeslerle bozulur ve Peygamber'ın tebligatının etkileri kısa sürede önemini yitirirdi. Peygamber ve ashabı evlilik bağı olmadan bu kadınlara evlerinde yardımcı olamazlardı. Bu kadınların statüleri arttırılarak korundular; temiz aile hayatının içine çekilerek muhafaza edildiler. Yoksa, bütün hristİyan, yahudi ve müşriklerin onları Peygamber'ın ve ashabının odalık cariyeleri suçlamalarına muhatap olurlardı. Tarih boyunca da ilk müslümanlara pek İyi bir gözle bakılmazdı. Peki, bu kimsesiz ve çaresiz dullara ve yetimlere daha iyi nasıl bir çözüm teklif edilebilirdi? İşte Kur'an'da bütün bunların neticesi önceden görülerek bu evliliklerin gayesinin şöyle dile getirildiğini okuyoruz: "... Size hiçbir kötülüğün bulaşmaması için..." (30:50).
3- Peygamber 'in ve ashabının çok evliliklerinin üçüncü sebebi, bu pekçok dul ve kadın esirleri çocuklarıyla birlikte açlıktan ve perişanlıktan korumaktı. Peygamber'ın münferit emriyle onların kocaları ve oğulları Allah'ın Hakimiyeti adına hayatlarından vazgeçtiler ve bu sebepten günlük maişetlerini kazanmaktan yoksun kaldılar. O vakit onları korumak Peygamber'ın vazifesi değil miydi? Onların çocuklarıyla birlikte bakım işi O'nun uhdesinde İdi. Emri ve talimatı gereği onlar kazanç peşinde olmaktan alıkonulmuşlardı. Bu sebeple Peygamber, onları bakımları ve hayatlannı idame ettirebilmeleri için geride kalan ashabı arasında böldü. Peygamber o çaresiz yoksul ve dulların bakım işlerini bizat üzerine aldı. Peygamber ve ashabı onları evlilik bağı kurmadan haremlerine alamazlardı. Bu sebepten dolayı onlar evlilik bağı altında birleşmelilerdi. Ve bu uygulama Peygamber 'in geçici askeri kanunu oldu. Bu yolla, Peygamber, birçok kadım eş olarak alıp korunmalarını sağlıyordu.
4- Peygamber'ın, savaşının Mekke Müşrikleri ve Yahudi kabileleriyle ateşli dönemlerinde evlenmesinin dördüncü sebebi de, İslam'a en-çok düşmanlık gösteren kabilelerle bir takım evlilik münasebetleri kurarak İslam'ın yolunu düz ve kolay yapmaktı. Hicretin beşinci senesinde, Haris adlı kabile reisinin kızı ve Musafe b. Safvan'ın boşadığı Cuveyriyye dahil Peygamber'ın binden fazla esir aldığı el-Mureysi Gazvesi yer aldı. Bu kabile, İslam için sürekli tehlike kaynağı idi. Bu evlilikler sayesinde Peygamber'ın ömrünün yaklaşık 60. yıllarında bu kabileyle olan bütün düşmanlıklar sona erdi ve İslam kendi hesabına kolay bir zemin kazandı. Evlilik gözönüne alındığında, Peygamber 'a mahkum düşen kabilenin ailelerini Peygamber serbest bıraktı. Cuveyriyye'nin babası büyük bir fidye vererek Peygamber 'dan onu alarak beldesine götürmek üzere geldi, fakat Cuveyriyye şöyle dedi: "Ben Peygamber'dan hisse istemeyeceğim." O zaman Peygamber onu serbest bıraktı ve O'nu eş olarak aldı.
Yahudiler İslam'ın yayılmasına sürekli engel teşkil ediyorlardı. Onlar Medine'den sürgün edildiler ve müstahkem bir Yahudi kalesi olan Hayber'e sığındılar. Peygamber nihayet onları harpte mağlup etti. Safiyye, Beni Nadir'in Yahudi reisinin kızı idi. İlk Kocası Selam b. Makşem ve ikinci kocası da Kenane idi. Her ikisi de Hayber harbinde öldürüldü. Safiyye savaş esiri olarak evvela Dıhye Kelbi'nin hissesine düştü. Fakat, hemen ashabdan: "O yahudi reisinin kızıdır. O'nun Peygamber'e verilmesi gerekir." şeklinde itirazler geldi. Peygamber onu nikahlayarak hanımları arasına kattı.
Ümmü Habibe, Ebu Süfyan'm kızı idi. Kocası Ubeydulah b. Cahş Habeşistan'da Hristiyanlığa döndü ve O'nu acınacak bir halde bıraktı. Talep üzerine Necaşİ Peygamber'ı O'nunla nişanladı. Bu suretle Habeşistan ve Hicaz arasında kuvvetli bir yakınlık kuruldu. Bu evliliklerin hepsi İslam'ın yayılmasında önemli ve kalıcı ilişkiler kazandırdı.
5- Bu evliliklerin beşinci sebebi a- Peygamber'in kendi örneğiyle sınıflar, kastlar ve neseb-ler arasında evliliği öğretmesiydi, b- Dullarla evliliği Öğretmesi, c- Boşanmış kadınlarla, ve d-Evlatlıklarının boşanan kadınlarıyla evlenebileceğini öğretmesiydi. (a) İlk hususu ele alacak olursak, sınıf, kast ve nesebler arası evliliğin yasaklanmasıyla topluma büyük zarar verilmekteydi. Gelecekteki insanlara uygulamalı ders vermek için, Peygamber, kabileler ve nesepler arasmdak bütün ayrılıkları kaldırmıştır. Safiyye, bir Yahudi hanımdı. Peygamber O'nu eş olarak almakla, Müslümanın farklı din ve ulustan olan herhangi bir kadınla evlenebileceğini gösterdi, ancak ibadette Allah'a şirk koşulmaması kaydı vardır.
6- Peygamber'ın evliliğin bir başka sebebi, O'nun amellerinin ve sözlerinin insanlara rehberliğinin teminat altına alınmasıydı. Peygamber, Allah tarafından bütün insanlığa öğretmen ve eğitmen olarak gönderildi. Nübüvvetinden sonra O'nun bütün fiilleri ve sözleri Allah tarafından yönlendirilmektedir. Kur'an bu hususta şöyle diyor: "O, nevasından konuşmaz. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir." (53:3-4). Peygamber'ın fiillerini ve öğrettiklerini teminat altına almak için, Allah bizatihi hikmetiyle O'na bazı samimi ve sadık arkadaşlar verdi. Ebu Hureyre, İbni Abbas, İbni Ömer ve diğerleri gibi. Peygamber'in ailesine öğrettiklerini korumak ve gerek umumi gerekse özel fiillerini kaydetmek için farklı mizaçlarda ve yaşlarda kadınlar ihsan etti. Umumi olduğu zaman, her an herkes ve hususi olduğu zaman da O'nun hanımları ve hizmetçileri gibi çok yakın dostları bu kıymetli cevherleri hafızalarında tuttular. Bunlar bir hanımın altından kalkabileceği meseleler değildir. Dolayısıyla bir çok kadına ihtiyaç vardı. Ayrıca, sadece Peygamber'ın hanımları aracılığıyla duyurabilecek bir çok şer'i meseleler vardı. Peygamber'in evliliklerinin en önemli sebeplerinden birisi bu idi. Aişe genç yaşta olması sebebiyle, hepsi yaşlanmış olan diğer hanımlarından daha çok peygamber'ın fiililerini ve sözlerini hatırında tuttu. Hayatı boyunca Peygamber'in öğrettiklerini yaydı. Bu evliliklerle ilgili olaraktır ki, diğer insanlar Peygamber'ın bütün söz ve fiilleriyle münasebet kurmuş oldular. Kur'an'da da zikredildiği gibi, hadislerin korunmasının teminatı da bir başka önemli husus idi: "Sizin evlerinizde okunan Allah ayetlerini ve hikmeti hatırlayın..." (33:34).
7- Peygamber'in evliliğinin yedinci sebebi olarak da şu söylenebilir: Dünyanın karmaşık ve sıkıcı meşguliyetleri arasında bir insanın birden fazla hanımı ile, hem de mütevazi şartlarda yaşayabileceğinin kişisel örneğiyle gösterilmiş olmasıdır. Peygamber , çaresiz ve öksüz olduğu zamanki gibi, bütün Arabistan'a hakim devletin başında olduğu zaman da aynı sade, gösterişsiz hayatı sürdü.
8- Peygamber bu evlilikleri yapmayabilirdi. Ancak O, İlâhî yönlendirme ile bu evlilikleri akdetti. Denilebilir ki, Peygamber İlâhî delalete dayanmadan bir adım bile hareket etmedi. Her şeye kadir olan Allahu Teâla şu ifadelerle O'nun evlenmesini emretti: "Allah'ın, kendisine takdir ettiği bir şeyi yerine getirmekte, peygambere herhangi bir güçlük yoktur. Sizden önce geçenler arasında da Allah'ın adeti böyle idi..." (33:38).
Yine, Mekke'nin fethinden sonra, hicrî 7. yılda Peygamber'e bir başka kadın almaması emredildi: "Bundan sonra artık sana (başka) kadınlarca evlenmek), bunları başka eşlerle değiştirmek helâl değildir..." (33:52).
Bütün bu anlatılanlar, şüpheci zihinleri bile Peygamber'ın evlilikleriyle yüksek ahlakından ve insanlar için numune oluşundan en ufak bir şey kaybettirmediği sonucuna götürür. Arabistan'ın sıcak ikliminde hayatının yirmibeşinci yılına kadar bekar yaşayan, bundan sonraki yirmibeş yılını da yaşlı bir hanımla tek evli olarak sürdürmüş bir kişi bir anda kendini şehvetin esaretine kaptırarak düşük arzulara teslim olur mu? İslam öncesi ve sonrasında, müşrik olsun, münafık olsun, hiç kimse Peygamber'ın şahsiyetine, güzel huylarına ve karakterine tek bir leke sürememişlerdir. Şimdi kim, hangi delil ve cesaretiyle bindörtyüz yıl sonra yaşayıp da O büyük insan ve Allah Rasulü'nün karakterini mesele yapabilir? Ona öfke ve kinleriyle büyük düşmanlık besleyenler bile O'nun karakterinden zerre kadar şüpheye düşmediler. Çağdaşlan tarafından karakteri takdir edilen, büyük hürmet gören, ashabı tarafından İslam'ın önderi olarak bütün hareketleri izlenen ve taklid edilen, dünyanın kurtarıcısı ilan edilen, tebligatı doğrulanıp te'yid edilen, yirmi yıllık bir süre içinde bütün Arabistan'ın şeklini değiştiren, kötü alışkanlıkları ve ahlaksızlığı silip süpüren, karakterinin aydınlık nuruyla küfrün karanlıklarını dağıtan böyle bir şahsiyet nasıl cinsî zevklerinin peşinde gitmekle itham edilebilir? (The ideal World Prophet, Lahor, 1935).