saniyenur
Fri 10 August 2012, 12:47 pm GMT +0200
Hz. İsa Ve Tebligatı
Daha sonra Allahu Teâlâ, inkârı mümkün olmayacak açık âyet(alâmet)lerle İsa'ı gönderdi. Hz. İsa'nın doğumu, başhbaşına bir mucizeydi ve onun hak peygamberliğinde asla şüpheleri olmayacak İsrail oğullarına bir işaretti. Buna rağmen onu reddettiler. Daha önceki peygamberler tarafından gösterilmeyen mucizeleri gösterdiği halde, bunları hiç kaale almayarak düşmanlıklarını sürdürdüler. Sonunda Filistin'deki Roma Devletinin görevlileriyle birlik olup, onu katletmeye kalkışarak kendi mezarlarını kendileri kazdılar. Ancak Allah, elçisi ve peygamberi İsa'ı Romalıların da, onların da ellerinden kurtardı ve İsrail oğullarının içindeki kötü amel sahiplerine şiddetli bir azâb gönderdi. (7: 162; 2: 65-66).
Israrla Allah'ın rasullerine karşı gelmeye ve onlara zulmetmeye devam ettiler. Hatta bazılarını Öldürdüler. Hz. İsa'yı öldürmek için ellerinden geleni yaptılar.
Oysa, İsa aleyhisselâm onları ikna etmek ve düşündürmek için birçok mucizeler göstermişti. Aslında bu mucizelerin maksadı, hakikati düşünüp kavramalarını ve Doğru Yola gelmelerini sağlamak üzere onların son ümitleriydi. Fakat onlar, daha da küstahlaştılar ve günahlarına devam ettiler. Önce Davud, sonra İsa, bu haksızlık ve günahta aşın gitmelerinden ötürü onları lânetlemiştir: 'İsrail oğullarından inkâr edenler, Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdi. Bu, başkaldırmaları ve aşın gitmelerindendi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mâni olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi!" (5: 81). {Mezmurlar 10 ve 50, ve Matta 23).
Yine Mâide sûresinde şöyle buyruluyor: "Andolsun ki İsrail oğullarından söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyle onlara gelen her peygamberin bir kısmını yalanlar ve bir kısmını da öldürürlerdi. Bir fitne kopmayacağını sandılar, körleştiler, sağırlaştılar; sonra Allah tevbelerini kabul etti, yine de çoğu körleştiler ve sağırlaştılar. Allah, İşlediklerini görür." (5: 70-71)
Kâinatın Rabbi tarafından Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya verilen açık âyetleri inkâr edenlerin durumu tarihî bir tesadüf veya açık bir delil olarak görülebilir. Musa, Firavun'a ve kavmine sağlam deliller göstermişti, fakat onlar hepsini reddederek Allah'a ve Rasûlüne isyan ettiler (7: 130-135; 17: 101-102); aynı şekilde, İsrail oğullanın inandırmak için bütün âyetleri gösterdi. Allah birbiri ardına nimetlerini yağdırdı ve onları Firavun'un elinden kurtardı. Fakat onlar, yine de kötülüklerine devam ettiler, Allah'ın Emrini alaya alıp karşı koydular (7: 138, 148; 2: 83-96, 100; 5: 13 ve 2: 47-59, 60-61). Firavun ve ona uyanlar, inkârcilıklanndan dolayı boğularak cezalandırılmıştır (7: 136). İsrail oğullan, Allah'a ve Rasûlüne itaat etmedikleri ve cinayetler işledikleri için birçok kez azaba uğratılmıştır (2: 59; 61, 65-66, 90 ve 5:14), fakat, çoğu yine de sapıklıklarına devam etmişlerdir. Daha önce açıklandığı gibi, Hz. Dâvud ve Hz. İsa bu hâllerinden Ötürü onlara lanet etmişlerdir.
İsa onları Allah'ın Dinine şöyle çağırdı: "Sîze hikmetle ve ayrılığa düştüğünüz şeylerin bir kısmını açıklamak üzere geldim. Allah'a karşı gelmekten sakının, bana itaat edin. Doğrusu Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir, artık O'na kulluk edin, bu, doğru yoldur." (43: 63-64 ve 5: 49). Allah'tan gelen, açık ve mübeyyen âyetleri gösterdi: "...Ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben çamurdan kuş şeklinde bir şey yapar, ona üflerim, Allah'ın izniyle hemen kuş oluverir; körü ve alacalıyı iyileştiririm; Allah'ın İzniyle ölüleri diriltirim; evlerinizde ne yeyip, ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanıcı iseniz elbette bunda sizin için bir ibret vardır." (3: 49).
Bu sözlerle İsa, bu mucizelerinin peygamberliğini ispatlamak için yeterli olduğunu vurguladı. Bunun başka bir delili şuydu: Hz, İsa, yeni bir din getirmiyor, onları İbrahim'ın dinine çağırıyordu. İsa'nın, İbrahim, Musa ve diğer peygamberlerin getirdiği aynı dini öğrettiği gerçeği, bugün varolan İnciller tarafından da teyid edilmektedir: "Sanmayın ki, ben şeriati yahut peygamberleri yıkmağa geldim; ben yıkmağa değil, fakat tamam etmeğe geldim." (Matta, 5: 17). Yine Matta'da şunları görüyoruz, "Ve Ferisîler, İsa'nın Sadukîleri susturduğunu işittikleri zaman, bir araya toplandılar. Onlardan bir fa-kih, İsa'yı deneyerek ondan sordu: Ey Muallim, şeriatte büyük emir hangisidir? İsa ona dedi: 'Allah'ın Rabbi bütün yüreğinle, bütün canınla bütün fikrinle seveceksin.' Büyük ve birinci emir budur. Ve buna benzeyen ikincisi şudur: 'Komşunu kendin gibi seveceksin.' Bütün şeriat ve peygamberler bu iki emre bağlıdır." (Matta, 22: 34-40).
Bir keresinde Hz. İsa havarilerine şöyle dedi: "Yazıcılar ve Ferisîler Musa'nın kürsüsünde otururlar; bundan dolayı size söyledikleri bütün şeyleri yapın ve tutun; fakat onların işlerine göre yapmayın; çünkü söylerler, ve yapmazlar." (Matta, 23: 2-3).
Hiç şüphe yok ki, Hz. İsa'nın tebligatı, Allah'ın diğer bütün peygamberlerinin öğretile-riyle aynıydı; bütün insanların itaat ve teslim olması gereken mutlak hâkimiyet tamamiyle Allah'a aittir. Bütün sosyal ve ahlâkî sistemler bu hakikati esas almalıdır. Mevcut İnciller, Kur'ân-ı Kerîm de belirtildiği kadarıyla, İsa aleyhisselâmın görevini, açık ve kesin bir şekilde ortaya koyar. Hz. İsa'nın, insanların yalnızca Allah'a ibadet etmesi gerektiğinde ısrarı, bu indilerde tekrar tekrar belirtilmektedir. Matta'da şu sözleri yer almaktadır: "O zaman İsa ona (İblis'e) dedi: Çekil, Şeytan. Çünkü: 'Rab Allah'ına tapınacak, ve yalnız ona kulluk edeceksin,' diye yazılmıştır." (Matta, 4: 10).
Hz. İsa, buna yalnız inanmakla kalmamış, bütün gayretinin nihaî hedefi yapmış ve tüm kâinat nasıl O'nun fizik kanunlarına boyun eğiyorsa, insanların da, Allah'ın kanununa itaat etmesi için çok uğraşmıştır. Rabb'in duasında şu sözleri görmekteyiz: "Gökte olduğun gibi yerde de senin iraden olsun." (Matta, 6: 10).
İsa'ın kendisini daima bir peygamber ve Allah'ın bir elçisi olarak sunduğunu ve insanları, diğer bütün peygamberler gibi, kendisine bu doğrultuda tâbi olmaya davet ettiğini bazı kendi sözleri de destekler. O, doğduğu yer olan Nasıra (Nazareth)'da tebliğe başladığında, kendi halkı ve yakınları O'na karşı çıktılar ve Matta, Luka ve Markos İncillerine göre İsa şöyle demiştir: "Hiçbir peygamber kendi memleketinde kabul görmez."
Düşmanları onu öldürmek için Kudüste komplo hazırlamaya başladığı ve onu sevenlerin bir başka yere gitmesini tavsiye ettiğinde: "... bir peygamberin Yeruşalim'den dı-şarda öldürülmesi olamaz." (Luka, 13: 33) dedi.
İsa aleyhisselâmın Kudüs'e girişi şöyle anlatılmaktadır: "Ve artık oraya yaklaştığı zaman Zeytinlik dağının inişinde, bütün şakirtlerin kalabalığı görmüş oldukları bütün kudret işlerinden dolayı sevinerek yüksek sesle Allah'a hamdetmeğe başladılar. Ve kalabalık içindeki Ferisîlerin bazıları İsa'ya; muallim, şakirtlerini azarla, dediler. İsa da cevap verip dedi: Size derim ki, eğer bunlar susarlarsa, taşlar bağıracaktır." (Luka, 19: 37-40).
Hz. İsa'nın, Allah'ın Kanunu'na uyduğu ve insanları da beşer yapısı kanunlara değil, aynı ilahî kanunlara uymaya çağırdığı gerçeği, Markos ve Matta'da da aşikârdır. Markos'ta şunları görmekteyiz: "Ferîsiler ile yazıcılar ona sordular: Şakirtlerin niçin ihtiyarların ananesine göre yürümüyorlar, ve murdar ellerle ekmeklerini yiyorlar? onlara dedi; İşaya siz ikiyüzlülerden ötürü iyi peygamberlik etmiştir, nasıl ki yazılmıştır: 'Bu kavim dudakları ile beni sayarlar, fakat onların yüreği benden uzaktır. Ve talimat olarak insan emirlerini öğretip, boş yere bana taparlar.' Siz Allah'ın emrini bırakıp insanların ananesini tutuyorsunuz. Ve onlara dedi: Kendi ananenizi tutmak için Allah'ın emrini ne güzel reddedersiniz! Zira Musa demiştir: 'Babana, anana hürmet et' ve: 'Babaya yahut anaya kötü söyleyen mutlaka öldürülsün.' Fakat siz dersiniz: Eğer bir adam babasına yahut anasına: 'Benden sana faide olacak şey kurbandır, yani, vakfedilmiştir, derse, artık babasına anasına hiçbirşey yapmaya onu bırakmazsınız. Böylece naklettiğiniz ananenizle Allah'ın kelâmını bozarsınız, ve bunun gibi çok şeyler yaparsınız." (Markos, 7: 5-13).
Bu İndilerden alınan referanslar aynı zamanda, İsa'nın Allah'ın bir peygamberi olduğunu ve havarileri ile zamanındaki diğer insanların onu bilip öylece tanıdığını ve onun, daima insanları yalnız bir olan Allah'a ibadet etmeye çağırdığını, ortaya koymaktadır. Kendisinin Allah tarafından gönderildiğini, bütün âyetlerin Allah tarafından olduğunu ispatlamak için, Allah'ın Emriyle, daha Önce hiçbir peygamberin göstermediği mucizeler göstermiştir. Fakat onu inkâr ederek karşı geldiler. Kur'ân'ın ifadesiyle: "Fakat hile yaptılar, Allah da onları cezalandırdı. Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir. Allah demişti ki: 'Ey İsa! Ben seni eceline yetireceğim, seni Kendime yükselteceğim, inkâr edenlerden seni tertemiz ayıracağım." (3: 54-55). Bütün bu deliller, İsa aleyhisselâma ulûhiyyet veren Hıristiyan inancının savunulmasının imkânsızlığını ispatlamaktadır. Kur'ân bu inancı reddeder. İncil de, geçen yüzyıllar içinde tahrif edilmiş olmasına rağmen dağınık bölümlerinde, okyanustaki inciler misalî, İsa'nın gerçek Tevhid İnancını Öğrettiğini ortaya koymaktadır. Hıristiyanlar arasında bu yanlış inancın yayılmasına sebep olan üç etkenin açıklanması bu yanlış anlamayı vuzuha kavuşturacaktır.
1- Hz. İsa'nın mucizevî doğumu: Kur'ân bunu teyid eder ve İsa'nın babasız olarak doğuşunun sadece Allah'ın sonsuz Kudreti'nin bir tezahürü olduğunu, gayet açık bir şekilde ortaya koyar. O, İsa'nın babasız yaratılmasından daha zor olan Âdem'ı hiç yoktan varetmiştir (3: 59).
Allah, dilediği şekilde herşeyi yaratmaya muktedirdir. Bu yüzden, Hz. İsa'nın mucizevî doğumu, onu ilâh mertebesine yükseltmeye veya ulûhiyete ortak koşmaya bir sebep teşkil etmez.
2- Hz. İsa'nın şaşırtıcı mucizeleri: Kur'ân, İsa'nın bütün mucizelerini doğrular, fakat bütün bu mucizelerin, Allah'ın rasulü olarak, O'nun izni ve emri ile meydana getirildiğini vurgular. Bu yüzden, İsa'i Allah'a ortak koşmanın hiçbir temeli yoktur. Çünkü, İsa 'dan önce, diğer peygamberler ve Musa tarafından da birçok mucize gösterilmişti.
3- Hz. İsa'nın göğe çekilmesi: Kur'ân, Hıristiyanlıktaki İsa'nın göğe çekilmesi inancını reddetmez. Bu inanç tamamıyla asılsız olsaydı, Kur'ân onu basitçe reddedebilir ve meseleyi hallederdi. Fakat böyle yapılmamış ve en azından bu inanca destek veren ifadeler kullanılmıştır. Ayrıca, İsa'nin katledildiği veya çarmıha gerildiğini reddeder (4: 157). {The Meaning ofthe Qur'an, c. II, sn. 31-35).
Allah tarafından İsa'ya verilmiş olan bu üstün vasıflara rağmen, onu ilah mertebesine yükseltip, Allah'a ortak koşarak ona ibadet etmenin mâkul bir temeli yoktur. O, kendinden önceki peygamberler gibi bir peygamberdi ve vazifesi öteki peygamberlerinkinin aynı idi. Yaratanın yeryüzünde bir elçisi olan hiçbir peygamberin, Allah'ın Dini'ni yaymak ve insanları O'na âsi olmaktan, O'na ortak koşmaktan men etmekten başka bir görevi olamaz. Çünkü, vazifeleri ve maksatları, İnsanları, Kâdir-i Mutlak olan Allah'a teslim olup, O'na itaat etmeye ve yalnız O'na ibadete çağırmaktadır {The Meaning of the Qur'an, c. II, sh. 32).
Âyette (3: 55) muteveffi kelimesinin kullanılması çok anlamlıdır. "Almak," "çıkarmak" ve "ruhu kabzetmek" anlamlarına gelir. Ancak burada "görevinden geri çağırmak" manasına geldiği görülmektedir. Ebu'l-A'la Mevdûdî'ye göre, İsrail oğulları getirdiği açık âyetlere/mucizelere rağmen onu reddetmiş oldukları için, Allah, elçisi İsa aley-hisselâmı görevinden geri çağırmıştır. İsrail oğullan, defalarca ikaz edildikleri ve felâketlere uğratıldıkları hâlde, yüzyıllardır Allah'a isyana devam etmekteydiler. Millet olarak, hızla kötüleşiyorlardı. Birbiri ardına birçok peygamberi katletmişler ve kendilerini Doğru Yol'a çağırma cesaretini gösteren her iyi insanın, kanını isteyecek kadar küstahlaşmışlardı. Onlara, Hakk'a dönmeleri için son bir şans vermek üzere Allah, bir defada ve aynı zaman içerisinde, içlerinden iki büyük peygamber gönderdi. Bu peygamberler kendilerinin Allah tarafından gönderildiğine delalet eden öylesine açık âyetlerle gelmişlerdi ki, onları ancak Hakk'a karşı önyargılı, gözü kapalı ve doğru yoldan sapmış kimseler reddedebilirdi. İsrailoğullan bu son şanslarını da kaybettiler. Çünkü onlar daveti reddetmekle kalmayıp, bir rakkasenin isteğiyle Hz. Yahya gibi büyük bir peygamberin başını kestiler. Yine onlardan Ferisîler ve Hâkimler komplo hazırladılar ve İsa aleyhisselâma Roma Hükümeti tarafından bir şans daha verilmesine değmeyecek kadar inatçı olduklarını ispatlamış oldular. Bu yüzden Allah da, peygamberi Hz. İsa'yı geri çağırdı ve İsrail oğullarını, kıyamet gününe kadar rezil ve aşağı bir hayat ile cezalandırdı (The Meaning ofthe Qufan, c. II, sh. 34).