saniyenur
Fri 10 August 2012, 12:12 pm GMT +0200
Hz. Ebu Bekr'in Hilâfeti
İlk halife Ebu Bekir, şeriatın kurallarının Peygamber'in uyguladığı şekilde yerine getirilmesinde o kadar dikkatliydi ki, her dakika, bu kuralların en küçük ayrıntılarına kadar uygulanması ile ilgilenirdi. Bu konuda, zekâtın toplanması ile ilgili uygulaması en meşhur olanıdır: Ebu Hureyre, Peygamber (S)'in yerine Ebu Bekir geçtiğinde Araplar arasında dinde sadakatsizliğin ortaya çıktığını; Ömer b. Hattab'ın onlara savaş açan Ebu Bekir'e, "Allah'ın RasûlÜ, 'insanlarla, Allah'tan başka ilâh yoktur diyene kadar savaşmakla emrolundum. Bunu söyleyen malını ve kendini korumuş olur ve onun hesabı Allah'a kalmıştır', demişken insanlarla nasıl savaşırsın?" diye sorduğunu ve Ebu Bekr'in şöyle cevap verdiğini bildirmektedir: "Allah'a yemin ederim ki, namaz ile zekâtı ayıranla savaşırım, çünkü zekât malın borcudur. Allah'a yemin ederim kî Resûlullah'a vermekte oldukları bir dişi keçiyi bile vermeyi reddederlerse onlarla savaşırım." Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle demiştir: "Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın Ebu Bekir'i, savaşmakta haklı olduğuna inandırdığını gördüm ve onun haklı olduğunu anladım." (Buharı ve Müslim). Taberî'ye göre Hz. Ebu Bekir "Zekât herkesten tam tamına alınacaktır. Bir deve yuları eksik verseler kabul etmem, onlara savaş açan." demiştir. (Taberi, c. II; İbni Haldun, Mukaddime, c. I).
Romalılar'a karşı Suriye'ye Üsame b. Zeyd komutasında bir keşif birliği gönderdiği sıradaki tavn da Hz. Ebu Bekr'in, Peygamber tarafından konan kurallara sıkı sıkıya bağlı olduğunu göstermektedir. Bu keşif birliği
Peygamber tarafından düzenlenmiş, fakat Medine sınırını geçmeden Hz. Peygamber vefat etmişti. Arabistan'ın her yanında, irtidat eden kabilelerin isyan etmesi korkusunun olduğu bir zamanda bu birliğin şevki konusunda, tartışmalar vardı. Aynı zamanda, gençliğinden dolayı Üsame b. Zeyd'in liderliğine karşı da itirazlar vardı. Ancak Hz. Ebu Bekir, Peygamber'in emrettiği bu şevki durduramayacağını ve O'nun tarafından tayin edilen lideri de değiştiremeyeceğini söyleyerek bu itirazları bastırdı. Kendisine çok sert eleştiriler yöneltileceğinden çekinmiş olsa bile Üsame'yi bu göreve gönderecekti. Peygamber'in emirlerine kim karşı gelebilirdi? (Taberi, c. II; İbni Haldun, Mukaddime, c. I).
Aynı şekilde, Hz. Ömer, Osman ve Ali de hiçbir sapma göstermeden Hz. Peygamber'in yolundan gittiler. Bütün meselelerde şeriat kurallarını, dost-düşman, akraba-yabancı veya zengin-fakir ayırımı yapmadan herkese aynı şekilde uyguladılar. Günde beş vakit namazı ve cuma namazlarını kıldırdılar. Ayrıca, zekatın sistematik bir şekilde toplanıp dağıtılmasını da organize etiler ve ülkedeki fakirlerin, ihtiyaç sahiplerinin kanunî haklarını en etkin bir şekilde sağladılar. Ramazan ayının gereklerini en iyi şekilde yerine getirdiler ve haccı Peygamber'in söylediği biçimde düzenleyip uyguladılar. İyiliği emredip kötülükten men etme; Allah'ın hududunu gözetme ve Allah ve Rasûlü tarafından konulan hududlan tecavüz edenleri şeriatın kurallarına göre cezalandırma; bütün vatandaşların menfaatlerini âdil olarak gözetme gibi diğer fonksiyonlar da Peygamber'in raşid halifelerince titizlikle yerine getirildiler.
Fertlerin haklan, bu halifeler tarafından titizlikle korundu ve herhangi bir resmî görevlinin bu hakları ihlâli halinde, bu durum, bundan etkilenen kişiyi en fazla tatmin edecek şekilde hemen düzeltildi. Hz. Ebu Bekr'in halife seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmada, İslâm devletinin başı olarak, idarenin yapısı ve kapsadığı alan konusuna açıklık getirmektedir. Ebu Bekir bu konuşmasında şöyle demişti: "Ey insanlar! En iyiniz olmadığım halde başınıza idareci seçildim. Doğru olduğum müddetçe bana yardım edin, yanlış yola saptığım zaman beni düzeltin. Doğruluk bir emanet ve yalan ise bu emanete hıyanettir. Aranızda zayıf olan, Allah'ın izniyle hakkım kendisine verene kadar, benim yanımda kuvvetlidir. Aranızda kuvvetli olan, Allah'ın izniyle zayıfın hakkım ondan alıncaya kadar, benim yanımda zayıftır. Ümmetin bazı fertleri, Allah yolundaki çalışmalarını bırakıp da sakın başka yönlere sapmasın. Böyle olursa korkarım ki, Allah onları zillete düşürür. Bu millete mensup kimseler kötülükler peşinde koşmasınlar. Olur ki, bu sebeple Allah onları umûmi musibetlere duçar kılar. Allah'a ve RasûlÜ'ne itaat ettiğim sürece bana itaatle mükellefsiniz. Eğer bu yolu terkeder, hududların dışına çıkarsam bana itaat etmek mecburiyetinde değilsiniz. Ben, ancak Allah ve RasûlÜ'nün yolunun takipçisiyim, yoksa yeni bir yol icad edeceklerden değilim. Şimdi namaz İçin hazırlanın. Allah'ın rahmeti üzerinize olsun." (İbni Haldun, Mukaddime, c. I). Taberî, bu konuşmayı kelimelerdeki ufak değişikliklerle nakletmekte ve ayrıca, Hz. Ebu Bekir'in bir başka konuşmasını da aktarmaktadır. Bu konuşmasında Ebu Bekîr şöyle demektedir: "Allah yalnızca kendisi için yapılan amelleri kabul eder. Amelleriniz yalnız Allah için olsun ve bilin ki Allah için yaptığınız amei, ona karşı gerçek itaat ve gerçek başarıya doğru bir adımdır. Bu ameller, kişinin gerçek sermayesi ve ahiret hayatı için yaptığı tasarrufudur. Ve bunlardan o ihtiyaç anında istifade edecektir. Ey Allah'ın kullan! Aranızda Ölenlerden ve sizden önce ölmüş olanlardan ders alın. Dün nerede iken bugün nerede olduklarını bir düşünün. Cesaretleri ve zaferleri ile meşhur olan krallar ve kahramanlar şimdi neredeler. Bugün toprak haline geldiler. Şehirlerde oturup, etrafında tarla ve bahçeler yapanlar ve bununla dünyanın hayranlığım kazananlar neredeler? Bugün onlar, mezarlarında yatıyorlar, onlardan hiçbir iz yok. Sarayları ve kaleleri de yıkıldı. Şimdi yaptıklarının hesabım vermek zorundalar. Dinleyin! Allah'ın şeriki yoktur. O, mahrukatına, mecbur olmadığı halde lütfeder. Hiç kimse onun izni olmadan ve onun emirlerine uymadan, onun yarattıklarından bir kötülüğü kaldıramaz. Bilin ki, onun borçlu kullarısınız ve ona İtaat etmeden hürriyetinizi kazanamazsınız. Hiçbir İyilik yoktur ki sonu cehennem olsun ve hiçbir kötülük yoktur ki sizi cennete ulaştırsın." (Taberî, c. II).
Bu, Hz. Ebu Bekir'in Rabbine karşı büyük sevgi ve sadâkatini ve Allah'ın yoluna ve şe-riatin kurallarına uymada ve insanları bu yola çağırmadaki görev şuurunu göstermektedir. Bu görev şuuru sayesindedir ki, Peygamber'in vefatından sonra irtidat eden asî Arap kabilelerine karşı şiddetli bir savaş açtı ve kısa zamanda onları mağlup ederek ülkede barışı sağladı. Asîlere ve müslüman ordu komutanlarına yazdığı mektuplardan birkaç nakil, onun Allah'ın ve Elçisinin şeriatım koruma konusundaki şiddetli kaygısını ortaya koymaktadır. O bütün ömrü boyunca, şeriatın yeryüzünde tesisi için çalıştı. Halifeliği sırasındaki çabaları ise özellikle dikkate değer.
Sulh ve sükûnet isteyen müslümanlar yanında asîlere de hitap eden genel mektubunda şöyle demekteydi: "Allah'ın selâmı İslâm üzere olan ve İslâm'dan sonra küfre ve şirke düşmeyenlere olsun. Kendisinden başka ibadete lâyık kimse olmayan Allah'a hamdederim ve şehadet ederim ki, O birdir ve eşi yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Onun getirdiği dine inanıyoruz ve bu dini reddedenleri kâfir olarak biliyor, onlara savaş ilan ediyoruz. En yüce olan Allah, Muhammed 'i müjdeleyici (beşîr), uyarıcı (nezîr) ve Allah'a çağına (dai) olarak gerçek din ile gönderdi. Ta ki, insanları kötü amellerinin sonuçlan konusunda ikaz etsin ve kâfirlere karşı hüccet getirsin. Muhammed'in çağnsım kabul edenlere Allah doğru yolu gösterdi. Bu çağnya sırt çevirenleri de, Çaresiz İslâm'ı kucaklayana kadar cezalandırdı. Allah'ın dinini tesis ettikten ve vazifesini tamamladıktan sonra Peygamber aramızdan ayrıldı."
"Ey insanlar! Allah'tan korkunuz ve Allah'ın size vaadettiği güzel akıbet ve mükafatları hak etmeye çalışınız. Peygamber'in getirdiği dine uygun hareket ediniz. Onun gösterdiği yolda yürüyünüz ve Allah'ın size verdiği dine sımsıkı sanlınız! Çünkü Allah'ın rehberliğini ve hidayetini kabul etmeyen yoldan sapar. Allah'ın korumadığı kimse hasta bir kimsedir ve O'nun himayesinde olmayanın hâmisi yoktur. Ancak, Allah'ın yol gösterdiği kimseler doğru yolda bulunurlar ve Allah tarafından bu yoldan döndürülenler doğru yol üzerinde kalamazlar. Bâtıl yoldaki bir kimsenin hiçbir iyiliği, o kişi İslâm'ı kabul etmedikçe ve onun hakikatine inanmadıkça, kendisine bir fayda sağlamaz." (Taberî, c. III).
Allah'a ve O'nun yoluna bağlılığı çok kuvvetli olan Hz. Ebu Bekir'in, imanda ve amelde fazileti konusunda pek çok rivayet vardır. Bunlardan biri şöyledir: Bir gün Ebu Bekir Peygamber'in meclisinde oturuyordu. Üzerinde birkaç yerinden yırtık bir cübbe vardı ve göğsü görünüyordu. Bu sırada Peygamber'in yanma gelen Cebrail aleyhisselâm Ebu Bekir'in durumunu gördü ve şöyle dedi: "Allah sana selâm ediyor. Ebu Bekir'e söyle, Allah ona hayır dua ediyor ve soruyor, bu fakirlik içinde Allah'tan razı mı değil mi?" Peygamber, Ebu Bekir'e seslenerek, Allah'ın onu selâmladığını ve kendisinden razı olup olmadığını sorduğunu söyledi.
Bunun üzerine Ebu Bekir: "Ben Rabbimden razıyım. Ben Rabbimden razıyım. O'nun da benden razı olmasını diliyorum." dedi. (Ebu Bekir, Islamic Foundation yayını, Leicester).