saniyenur
Fri 10 August 2012, 12:04 pm GMT +0200
Hz. Ali'nin Hilâfeti
Hz. Osman'ın katlinden sonra, Hz. Ali, Medînelilerin isteği üzerine Mescid-i Nebevî'ye gelerek şu konuşmayı yaptı: "Ey insanlar! Beni halife seçen sizler hariç, kimsenin benim üzerimde hakkı yoktur. Dün, şaşkın ve aklınız karışmış bir halde evime gelmiştiniz. Benim halifelik vazifesini kabul etmeye niyetim yoktu. Fakat halife olmam için ısrar ettiniz." Mescidde bulunanlar, hâlâ aynı düşüncede olduklarını belirttiler. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle dedi: "Ey Allah'ım, şâhid ol!" Bundan sonra, diğer insanlar da geldiler ve Allah'ın kitabı, Rasûlü'nün sünneti ve Allah'ın hududunun tesisi üzerine biat yemini ettiler. Sonra Hz. Ali bir konuşma yaptı. (İbni Haldun, Mukaddime, c. I). Bu konuşmasında şöyle dedi: "Kabe'nin etrafındaki bütün topraklar kutsaldır. Allah müslü-manlara, kardeşçe yaşamalarını emretti. Müslüman, sözleri ve davranışlarıyla başkasını incitmeyen kişidir. Karşılıklı münasebetlerinizde Allah'tan korkun. Zira hesap gününde bütün davranışlarınızdan -hayvanlara karşı olanlardan bile-sorulacaksınız. Yüce ve her şeye Kadîr olan Allah'a itaat edin ve O'nun emirlerinden ayrılmayın. Salih amel işleyin ve kötülükten kaçının."
Hz. Ali, bütün hayatı boyunca, Peygamber tarafından tesbit edilip uygulanan şeriat kurallarının muhafazası için elinden gelen gayreti sarfetti. Allah'ın dinini çocukluğunda tanıyıp tam bir şuurlulukla kabul ettiği ve onu Hz. Peygamber'in evinde, O'nun yakın çevresinde müşahede ettiği için, kimse, dini insanların hayatına hâkim kılmak için onun kadar istekli ve gayretli olamazdı. Halifeliğe seçilir seçilmez, ülkede şeriat kurallarını muhafaza edeceğini açıkladı. Belki de şeriat kanunlarım katı bir şekilde uygulaması sebebiyle, muhaliflerine nazaran pek fazla yeni taraftar toplayamadı. Çok sağlam karakterli ve yüksek vasıflı bir insan olup, daima doğruyu söyler ve İslâm'ın temel prensiplerinden asla tâviz vermezdi- Halbuki siyasî hayatta, diplomasi ve kurnazlık çok işe yaramakta, yüksek makamlarda basan için daha garantili bir yol olmaktadır. Henüz İslâm'ın ilk dönemleri olmasına rağmen, bu tür insanî zaaflar o zaman da ortaya çıktı. Bazı zayıf karakterli kimseler bu zaaflarına mağlup oldular. Hz. Ali ise bu gibi zaafların çok üzerindeydi ve hiçbir dünyevî şan, şeref veya makam onu, daha çocuk yaşta iradesiyle seçtiği ve gençlik yıllarında Peygamber 'in rehberliğinde yürüdüğü bu doğru yoldan saptıramazdı. İbadet etmede, halkın maddî ve sosyal problemlerini çözmede ya da siyasî mücadelelerinde, bütün hayatı boyunca bir tek saik ile hareket etmişti ki, o da, Allah'ın nzâsı idi. Kısa süren halifeliği sırasında insanlara şu gerçeği anlatmak için çaba sarfetti: Bu dünya hayatı ve onun sihirli cazibeleri ve lezzetleri ve burada sahip olunan servet ve güç, geçici şeylerdir ve âhirette bunların bir önemi yoktur. Yeniden diriliş gününde, gerçek ve geçici olmayan kazanç, ancak inanıp, Allah'ın rızası için amel-i sâlih işleyenlerin olacaktır. Hz. Ali, tehlike ve güçlüklere rağmen, insanları şeriat kurallarına tâbi kılmak için her türlü yolu denedi. Onlara fâni olmayan kazancın, her durumda ilahî emirlere uymakta olduğunu anlattı. O da kendisinden öncekiler gibi râşid bir halife idi ve insanları Allah'ın kanunlarına davet vazifesini, dünyevî kayıp veya kazanca aldırmadan, dürüstlükle yerine getirdi.