- Hz. Ademin yaratılışı

Adsense kodları


Hz. Ademin yaratılışı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Sevdacık
Mon 13 September 2010, 06:09 am GMT +0200


                                     Hz. Ademin yaratılışı ve iplisin kipri 
     
Evrende insan diye hiçbir varlık yoktu. Allah bir insan yaratmayı diledi. Yaptıklarından sorumlu olacak, akıl ve irade ile donanmış iyiliğe de, kötülüğe de kendi isteğiyle yönelebilecek bir varlık. Bu Rabbimizin yüceliğinin farklı bir göstergesi olacaktı. Öyle bir varlık ki, kendi yaratıcısına karşı gelebilecek özellikte, ama yüceliğini koruyacak ruh ve iman donanımıyla her türlü kötülüğün üstesinden de gelebilecek güçte bir varlık olacaktı. İşte Rabbimiz bu varlığı tanımaları için onu meleklere haber verir.

"Muhakkak ben yeryüzünde bir halife var edeceğim" der.
Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler.
(Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.
Melekler bu yaratılacak varlık hakkında tam bir bilgiye sahip olmadıkları için, onu bir yönüyle değerlendirdiler. Daha önce yeryüzünde kan döküp, bozgunculuk çıkaran topluluklara benzettiler. Onun için de böyle bir tereddütleri olduğunu ifade ederler. Ama Rabbimiz onlara cevaben; siz yanlış biliyorsunuz demiyor. Ben sizin bilmediklerinizi biliyorum, diyerek bilgilerindeki eksikliği dile getirir. Kısa bir müddet sonra ademi yani ilk insanı topraktan şekillendirerek, insan şekline getirir. Sonra da ona ruhundan üfleyerek onu canlı ve duyarlı bir insan haline getirir.
Yani insan sadece toprak veya çamurdan ibaret bir varlık değildir. O toprağa hayat veren Allah’ın ruhuyla insan olma derecesine yükselir. İşte Allah’ın ruhunu topraktan alırsanız ortada sadece çamur gibi bayağı bir varlık kalır.
Allah’ın ruhuyla şekillenen insan, bir de Allah’ın ilmiyle nimetlenir. Allah, insanların ilk öğretmeni olarak, Adem’e isimleri öğretir. Onların ne anlama geldiğini ve eşyaya nasıl isimler vereceğini ilmiyle ilk insana gösterir.böylece Adem ilk bilgisini alimler alimi yüce Allah’tan alır.
Allah tarafından ilimle donatılan Adem, meleklerin karşısına çıkarılır. Adem hayatının ilk sınavla karşı karşıyadır. Bundan sonra onun ve neslinin varlığının amacı olan imtihan ona verilen deri de göstermesi açısından oldukça büyük bir önem arz etmektedir.
Allah, Adem’i meleklerin karşısına getirir. Onlara;
-Ey meleklerim şayet Adem hakkındaki görüşlerinizde doğru sözlüyseniz şu eşyaların isimlerini bana söyleyin bakalım, der.
Meleklerde bir şaşkınlık vardır. Onlar, Allah’ın öğrettiğinden başka bir şey bilmeyen, Allah’a itaatle görevli nurdan varlıklardı. Bunun için hemen boyun eğip, teslimiyet gösterirler;
-Ya Rabbi biz senin bize öğrettiğinden başka bir şey bilmeyiz. Biz seni tespih ve takdis ederiz. Sen yücelerin en yücesisin, derler.
Bu cevap üzerine Rabbimiz, meleklere;
-O halde hadi bakalım onun büyüklüğü ve bilgisi karşısında ona saygı gösterin. Önünde eğilin!
Allah bu şekilde ilmi ve alimlerin değerini yüceltmiş oluyordu. Öğretmek Allah mesleğiydi. Bundan daha yüce bir mertebe olmazdı. Bunun için de melekler onun önünde eğilmişlerdi.
Meleklik teslimiyetti, itaatti, saygı duymak ve boyun eğmekti. İşte yücelerden gelen emir karşısında hiç tereddüt gösterilmedi. Kıyasa ve karşılaştırmaya gidilmedi. Sebep sonuç istenmedi hemen saygı bahçesindeki itaat gülü gibi açtılar. Güzel kokularını evrene yaydılar. Adem’in önünde eğildiler. Allah’a itaat, Adem’e secden geçiyorsa, bu sorgulanamaz dediler ve hemen teslim oldular

Ama o da ne? O kadar güzel güllerin içinde bir ayrık otu gibi dimdik ayakta duran biri vardı. Adem’in karşısında eğilmemişti. Ona saygı duymuyordu. Yüceler yücesi Allah’ın emri yok sayılıyordu. Allah karşısında büyüklenme ve kibir duyguları taşıyordu. Kendini üstün görüyordu. Rabbimiz seslendi;
Ey İblis, ben emir etmişken seni emrime karşı gelmeye sevk eden şey nedir? Ne adına emrime karşı geldin de yoldan çıkanlardan oldun? Söyle bakalım!
İblis küstahlığına devam etmektedir. Yüceler yücesinin karşısında af dileyip, pişmanlık duyacağına kaba bir şekilde konuşur;
Beni ateşten, onu ise çamur parçasından yarattın. ateş hali itibarıyla çamurdan üstündür. O halde üstün olanın, aşağılık olana boyun eğmesi olacak iş değildir.
İlk defa Allah’ın emri karşısında kıyasta bulunan şeytan olmuştur. Böylece emri yanlış yorumlayarak aklının kurbanı olmuştur. Allah’ın emri karşısında teslimiyeti bırakıp da bir takım nefsi çıkarımlarda bulunanlar şeytanlaşmış insanlar olarak tarihteki yerlerini alacaklardır.
Şeytanın kendisinden aşağı durumdakine saygı duyamayacağını, üstün olanın saygıya layık olduğunu dile getirirken unuttuğu bir gerçek vardı. Bu gerçeği de kendisine nefsi unutturmuştur. Çünkü bu gerçek onu yüceler yücesine karşı itaatkar kılacak ve teslim olmasını gerektirecek bir unsurdu.
Allah yücelik bakımından zirveydi. Büyüklük ona göre değerlendirilirdi. Kim ona daha yakınsa o büyüktür. Kim Allah’a karşı teslimiyetle O’na yaklaşmışsa o üstündür. İşte şeytan bu gerçeği unutmuştu. Madem aşağı olanın üstün olana saygısı icap ederi, o halde kendisinin yüceler yücesi olarak kabul ettiği Allah’a saygı duyması gerekirdi.
Ama olmadı o aslında saygıyı üstünlüğe göre değil de, nefsinin hoşuna gidecek hususlara göre değerlendiriyordu.
O güne kadar nefsine isabet eden bir emirle karşılaşmadığı için, Allah’a en çok ibadet edenler arasında anılıyordu. Ama olmadı. İnsan ne kadar ibadetli ve Allah’a saygılı olduğunu iddia ederse etsin, bu asla kendisine Allah’ın emrini küçümseme ve ona karşı gelme hakkı vermezdi.
İşte yüce Rabbimizde bunu çok açık bir şekilde ifade etmiştir;
Ey İblis benim katımda büyüklenmek mümkün değildir. Kimse benim yanımda kibir ve gurur duyguları taşıyamaz. Sen bu davranışınla aşağılık olanların davranışını sergiledin. Sen aşağılıklardansın. Şimdi benim katımdan in! Artık sen bu makamın sahibi değilsin! Kim bana ve emrime karşı gelirse senin gibi aşağılıklardan olur. Defol!
Allah’ımız bir ilke belirlemişti;
Kim olursa olsun, hangi makamda olursa olsun önemli değildi. Kim Allah’ın kesin bir emri varken ona isyan ederse, rahmetten mahrum olanlardan olacaktır. Bir ilke vardır;
Allah bir işi emrettiyse o doğrudur ve uygulanması zorunludur. Bunu hiçbir gerekçeyle göz ardı edemez ve itaatten yüz çeviremez. Hele de büyüklük taslaması hiç olacak iş değildir. Bu geçmiş zamanların yasasıdır sözü, ancak iblisliğe soyunanların sözü olabilirdi. İşte bu uyarıdan sonra şeytan, rahmet makamından kovularak, azabı hak edenlerden olmuştur.
Şeytan bu durumu içine sindirememiştir. Kendisini helake sürükleyen ve rahmetten kovulmasına neden gördüğü Adem’e ve soyuna savaş ilan etmiştir. Onları da kendisiyle birlikte cehennemim isyan çukurlarında azaba sürüklemek istemiştir. Bunun için de Allah’tan bir istekte bulunmuştur;
Beni saptırmalarına karşılık, kıyamete kadar bana müsaade et! Bak göreceksin onların çoğunu benimle birlikte isyan bataklığına sürükleyeceğim.
Onlara önlerinden arakalarından sağlarından sollarından yaklaşarak Sen’in yolundan uzaklaştıracağım. Kimini geçmişleriyle övünmeleriyle, kimilerini gelecek kaygısıyla, kimilerini yaptıkları iyilikleri büyük görmek ve başa kalkmakla, kimilerini de kötülükleri güzel göstermekle saptıracağım. Göreceksin çoğunu yolundan alıkoyacağım.
Ancak Sen’i yüreklerinde taç, dillerinde sevgi, ismini gönüllerinin inancı, sevgini dertlerinin ilacı olarak gören ve ölümü sevgini kaybetmeye tercih edenlere bir şey yapamam.onlar Senin halis kullarındır. Ben de onlara bir tesirde bulanamam. Ama onların dışındaki bütün insanlar benim yoldaşım olmaya adaydır.
Şeytanın bu sözleri üzerine Rabbimiz;
Ey rahmetten kovulmuş! Doğru söyledin. Benim halis kullarıma hiçbir tesirin olamayacaktır. İmanı yüreklerinin tacı yapanlara asla bir zarar veremeyeceksin. Çünkü buna gücün yetmeyecektir. Hadi şimdilik sen mühlet verilenlerdensin.
Kim sana itaat ederse, bana isyan etmiş olacaktır. Kim seni yoldaş edinirse, benim yolumdan çıkmış olacaktır.