- Hüzün Yılı

Adsense kodları


Hüzün Yılı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 30 January 2010, 05:45 pm GMT +0200
Hüzün Yılı


Ebu Talib´in Hastalanışı ve Müşriklerin Onunla Konuşmaya Gelişi


Ebu Talib nübüvvetin onuncu yılında,[1] Şı´b´dan çıktıktan sonra[2] hastalanıp[3] ölüm döşeğine düşünce,[4] günden güne ağırlaştığını haber alan Kureyş müşrikleri, birbirlerine:

"Hamza, Ömer, Müslüman oldu. Muhammed´in işi bütün Kureyş kabileleri arasında yayıldı.

Vallahi, onun işimizi elimizden zorla almayacağından emin değiliz!

Ebu Talib´e gidelim. O, bizim için, kardeşinin oğlundan bir söz alsın! Bizden de, ona bir söz versin!" dediler ve:

1- Utbe b. Rebia,

2- Şeybe b. Rebia,

3- Ebu Cehil Amr b. Hişam,

4- Ümeyye b. Halef,

5- Ebu Süfyan Sahr b. Harb ve Kureyş eşrafından daha bazı adamlarla gidip Ebu Talib´le konuştu lar.

"Ey Ebu Talib! Biliyorsun ki, sen bizdensin!

Gördüğün gibi, ölüm döşeğine de düşmüş, ölüme yaklaşmış bulunuyorsun! Biz senin ansızın ölüvereceğinden korkuyoruz! Bizim aramızla kardeşinin oğlu arasındaki durumu pekâlâ biliyorsun. Kendisini çağır!

Bizden onun için alacağın sözü al; ondan da bizim için alacağın sözü al da, o artık bizimle uğraş maktan vazgeçsin! Biz de onunla uğraşmaktan vazgeçelim!

O, bizimle ve dinimizle uğraşmayı bıraksın! Biz de, onunla ve onun dini ile uğraşmayı bırakalım!" dediler.

Bunun üzerine, Ebu Talib, Peygamberimiz (a.s.)a haber saldı. Gelince:

"Ey kardeşimin oğlu! Bunlar senin kavminin eşrafıdırlar!

Sana söz vermek ve senden de söz almak için toplanıp gelmişlerdir" dedi.[5]

"Ey kardeşimin oğlu! Senin kavminden istediğin nedir?" diye sordu.[6]

Peygamberimiz (a.s.):

"Ey amcam![7] Ben onların bir tek kelimeyi söylemelerini istiyorum ki, onlar onunla bütün Araplara hakim olurlar, Arap olmayanlar da kendilerine cizye [vergi] öderler!" buyurdu.[8]

Müşrikler, o kelimeden korktular.[9]

"Evet! Nedir o kelime?!

Babam sana feda olsun. Sen onu bize söyle de, biz onu bir tek yerine on defa söyleyelim!" dedil er. [10]

Ebu Cehil de aynı sözleri tekrarladı.[11]

Ebu Talib:

"Ey kardeşimin oğlu! Hangi kelimedir o?" diye sordu.[12]

Peygamberimiz (a.s.):

"´Lâ ilahe illallah=Allah´tan başka ilah yoktur" derseniz; Allah´tan başka tapmakta olduğunuz şeyleri de söker atarsanız!" buyurunca,[13] müşrikler hemen kalkıp[14] ellerini,[15] elbiselerini[16] çırptılar.[17]

"Ey Muhammedi Sen bunca ilahları bir tek ilah mı yapmak istiyorsun? Senin işin şaşılacak şey doğrusu!" dediler.

Birbirlerine de:

"Vallahi, bu adam istediğiniz şeylerden size birşey verici değildir! Gidiniz! Allah sizinle onun arasın da hükmünü verinceye kadar atalarınızın dini üzerinde sebat ediniz!" diyerek dağıldılar. [18]

Ebu Talib, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Vallahi, ey kardeşimin oğlu! Ben senin hiç de haktan uzak birşey istediğini görmedim" dedi.[19]

Peygamberimiz (a.s.), Ebu Talib´in bu sözünden, kendisinin Müslüman olacağını umdu.[20]

Ebu Talib´in yanına vardığı zaman, Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye orada bulunuyordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"Ey amca! ´Lâ ilahe illallah = Al I a h ´ta n başka hiçbir ilah yoktur´ kelime-i tevhidini söyle de, ben Allah katında senin imanına bununla şehadet edebilirim" buyurdu.

Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye:

"Ey Ebu Talib! Sen Abdulmuttalib´in milletinden (dininden) yüz mü çevireceksin?" dediler.

Peygamberimiz (a.s.) kelime-i tevhidi Ebu Talib´e teklife devam ettiği müddetçe, Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye, sözlerini tekrarlayıp durdular.

Ebu Talib´in onlara son sözü:

"Ben, Abdulmuttalib´in milleti (dini) üzereyim" demek oldu.[21]

Peygamberimiz (a.s.):

"Ey amca! Sen o kelime-i tevhidi söyle ki, Kıyamet gününde, sana onunla şefaat etmek helalleşir" buy urdu.[22]

Ebu Talib:

"Vallahi, ey kardeşimin oğlu! Benden sonra, sana ve senin atanın oğullarına sövülmesi ve Kureyşîlerin bunu benim ölümden korkarak söylediğimi sanmaları korkusu olmasaydı, senin gözünü aydın etmek için, söylerdim!" dedi.[23]

Peygamberimiz (a.s.):

"Vallahi, ben de, Yüce Allah tarafından men olununcaya kadar, senin için muhakkak istiğfarda bulunmaya, yarlıganmanı dilemeye devam edeceğim" buyurdu.[24]Bunun üzerine, inen âyette şöyle buyuruldu:

"Gerçekten, sen her istediğini hidayete erdiremezsin.

Fakat, Allahtır ki, kimi dilerse, ona hidayet verir ve O, hidayete erecekleri daha iyi bilendir."[25]




[1] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 130.

[2] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 129.

[3] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 58, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 227, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 130, Ebu´l-Fidâ,el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 123.

[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 58.

[5] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 58-59, İbn Seyyid, c. 1 , s. 130, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 123.

[6] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 345.

[7] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 362, Taberî, Târih, c. 2, s. 219, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 345.

[8] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 362, Taberî, c. 2, s. 219, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 130-131 .

[9] Taberî, Târih, c. 2, s. 21 9.

[10] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 362.

[11] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59.

[12] Taberî, Târîh.c. 2, s. 220.

[13] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 362.

[14] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 362.

[15] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59.

[16] Ahm ed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 362.

[17] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, Ahmed b. Hanbel, c. 1,s.362.

[18] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 130-131, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 123.

[19] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, Taberî, c. 2, s. 219, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 1 31, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 123.

[20] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 131, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 123.

[21] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 122, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 233, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 98, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 54, Neseî, Sünen, c. 4, s. 90-91, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 342-343, Vâhidî, E sbâbü´n-nüzûl, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 131-132, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 230, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 124.

[22] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 59, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, c. 1, s. 131, Zehebî, s. 236, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s.123.

[23] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 59, İbn Sa´d, c. 1, s. 122-123, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, 11, s. 131, Zehebî, s. 236,Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 123.

[24] Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 18, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 54, Vâhidî, E sbâbü´n-nüzûl, s. 228, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1 , s. 132.

[25] Kasas: 56.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/119-122.