saniyenur
Sun 22 July 2012, 12:32 pm GMT +0200
Husûsî Hayatı
Şahsî ve özel hayatında Rasûluliah, olağanüstü derecede müşfik ve merhametliydi. Hanımı Hz. Aişe'nin sözleri şöyle: "O, kendisine karşı yapılan bir düşmanlık için intikam almazdı. Ancak Allah'ın haramlarını çiğneyenlerden Allah için intikam alırdı" (Buhari ve Müslim). Rasûlullah intikam alabilecek güçte olmasına rağmen, daima düşmanlarına merhamet göstermiş, onların aşırılıklarını ve kötülüklerini affetmiştir.
Mekke halkı O'na ve ashabına zulmetmiş, tarifsiz aşırılıklar ve kötülükler yapmıştı. Fakat Mekke'nin fethi zamanı, yenilip zelîl olunca, hepsi Rasûluliah'in huzuruna geldiler. O ise, "Bugün azarlanacak değilsiniz" (12: 92) diyerek onları bağışladı ve serbest bıraktı. Kureyş'in ileri gelenlerinden Safvân b. Ümeyye, Rasûlullah'i öldürmesi karşılığında Umeyr b. Vehb'e ödül vaadetmişti. Mekke'nin fethedilmesi üzerine kaçmıştı. Ancak Umeyr b. Vehb'in ricası üzerine O'na merhamet edilmiş, Rasûluliah de eman işareti olarak sangım vermiştir. (İbn-i Hişam).
Rasûlullah'a karşı savaşını uzun bir süre devam ettiren, O'nu öldürtmek için Medine'ye paralı suikastçı bile gönderen Ebû Süfyan, Mekke zaferinden sonra Rasûlullah'in huzuruna getirilir, Hz. Peygamber onu büyük bir sevgiyle karşılar. Geçmişte yaptığı kötülüklerden dolayı Ömer onu öldürmek istemesine rağmen, Rasûlullah yaptıklarım bağışlar. Sadece bağışlamakla kalmaz, O'nun evinin emin bir sığınak olduğunu şu sözlerle ilan eder: "Her kim Ebu Süfyan'ın evine girerse bağışlanmıştır." (Buhari ve Müslim).
Ebu Cehil'in oğlu îkrime, en azılı düşmanlarından biriydi. Mekke zaferinden sonra Yemen'e kaçmıştı. Müslüman olan hanımı Üm-mü Hakim Yemen'e kadar giderek onu İslâm'a davet etti. O da İslâm'ı kabul etti. Fetih senesi Mekke'ye geldiler. Huzura girdiğinde Rasûlullah onu görünce sevinerek kalktı ve hızla ona doğru yürüdü. Öyle ki giysisi omuzlarından düşmüştü. Dcrime'ye; "Ey Muhacir süvari, evine hoşgeldin!" dedi. İkrime de O'na biat ederek, ömrünün sonuna kadar din uğrunda mücadele ve cihad yapacağına söz verdi. (Muvatta).
Kureyş, Rasûlullah ve ailesini üç yıl Ebû Tâlib'in mahallesinde kuşatma altında tutmuş ve onlara yiyecek ulaşmasını engellemişti. Çocuklar sürekli ağlıyor, yetişkinler de inanılmaz bir hâlde açlıktan kıvranıyorlardı. Bütün bunlara rağmen Kureyş herhangi bir şekilde onlara yardım edilmesine izin vermedi. Daha sonraları Mekke kıtlıkla karşı karşıya kalıp, insanlar açlık çekmeye başladıklarında, müslüman olmuş Yemâme kabilesi reisi Sümâme b. Üsâl de Mekkeye buğday sevkıyatını durdurmuştu. Onlara, Rasûlullah izin vermeden bir tek buğday tanesi bile verilemeyeceğini söyledi. Bu durum Mekke'deki yiyecek kıtlığını daha da arttırmış ve onları Rasûlullah'den yardım dilemek zorunda bırakmıştı. Bunun üzerine Rasûlullah onlara merhamet etti ve Sümâme b. Üsâl'e bir haber göndererek ambargoyu kaldırmasını istedi. (Buhari).
Taif halkı Rasûlullah'i taşlayarak yaralamış ve O'nu şehirlerinden yuhalayarak çıkarmıştı. Ancak onların delegasyonu Medine'ye geldiğinde, Rasûlullah onlar için özel hazırlıklar yapmış, nezaket ve sevgi ile muamele etmiştir. (İbni Sa'd).
Abdullah b. Ubey bir münafıktı, bütün zamanını entrikalar ve gizli planlar hazırlamakla geçirir, Rasûlullah'e ve O'nun misyonuna zarar vermek için bütün gücüyle çalışır, elinden geleni yapardı. Diğer kötülüklerinin yanında, Rasûlullah'in şahsına yönelik propagandalar da yapardı. Entrikalarından biri, genel olarak "İfk hâdisesi" diye bilinen,
Rasûlullah'in hanımı Aişe'ye ettiği iftiradır. Fakat, Rasûlullah onun bütün aşırılıklarını affetmiş, hatta öldüğünde cenaze namazının kılınmasını istemiş, onun bağışlanması için dua etmişti. Bunun üzerine Ömer: "Ey Allah'ın Rasûlü, şunu şunu yaptığı halde, onun için dua mı ediyorsunuz?" diye sordu. Rasûlullah gülümsedi ve "Ey Ömer, bırak (üzerinde durma)" dedi. Fakat Ömer, Rasûlullah'in bu şefkatli ve asil davranışına karşı muhalefetinde ısrarlıydı. O zaman Rasûlullah şöyle demiştir: "Onun affedilmesi için yetmiş defa cenaze namazı kılmam gerekseydi ve bu yetki bana verilseydi daha fazlasını da kılardım." (Buhâri).
Hayber'in fethinde, bir Yahudi kadın O'nun yemeğine zehir katmıştı. Rasûlullah bu yemeği yediğinde, zehir etkisini gösterir. Soruşturmada, Yahudi suçunu kabul eder, ancak Allah'ın Rasulü ona hiçbir şey yapmaz. Bununla birlikte ashabdan biri zehirlenmenin neticesiyle ölünce, kadın bu cinayeti için asılır. (Buharı).
Hudeybiye barış andlaşması zamanında, Ku-reyş'ten 80 kişilik bir grup, Hz. Peygamber'i Öldürmek için Tan'im dağından gelirler. Tesadüfen yakalanıp, Rasûlullah'in huzuruna getirilirler. Ancak Rasûlullah s.a.v.onları serbest bırakır ve hiç bir şey söylemez. (Tirmizi).
Bir defasında, Rasûlullah'e suikast düzenleyen bir kişi daha bunu başaramadan yakalanır ve huzura getirilir. Rasûlullah'i karşısında görünce korkar, ancak O şöyle der: "Korkma, öldürmek isteseydin bile öldüre-mezdin." (Müsned-i Ahmed).
Buna benzer diğer bir olay da bir seferden dönerken meydana geldi. Medine'ye dönüş yolunda, Rasûlullah güneşin çok kızgın olduğu bir yerde konaklar. Ashab ağaç gölgelerinin altlarında istirahat hâlinde idi. Rasûlullah de bir ağacın altında dinlenmeye çekilmiş ve kılıcını ağaç dallarından birine asmıştı. Müşrikler de böyle bir fırsat gözlüyorlardı.
Müslümanları dinlenmede yakalayan bir bedevi koşup gelir ve Rasûlullah'in kılıcını ele geçirir. Rasûlullah uyanır; kınından sıyrılmış bir kılıçla başmda dikilen adamı görür. Bedevi: "Ey Muhammed! Söyle bakalım, seni benim elimden şimdi kim kurtaracak?" der. Peygamber: "Allah!" deyince, kılıç elinden düşer. Bu sefer kılıcı Peygamber yerden alır ve "Seni benim elimden kim kurtaracak?" der. Adam: "Sen fırsat yakalayanların en hayırlısı ol!" diyerek yalvarır. Peygamber, onu affeder ve salıverir. Adam, kavminin yanına döndüğünde, "İnsanların en hayırlısının yanından geliyorum." diye olan-biteni anlatır. (Buhâri).
Umeyr b. Vehb, Rasûlullah'in can düşmanıydı. Bütün Kureyş, Bedir savaşında Öldürülen akrabalarının intikamları hususunda sabırsızlanmaya başlayınca, Safvân b. Ümeyye, ona Peygamber'i Öldürmesi karşılığında büyük bir ödül vaadetti. Bunun üzerine O, kılıcını zehirledi ve gizlice Medine'ye girdi. Fakat halk onu tanıyınca yakalandı. Ömer ona sert bir şekilde davranmak istemişti. Ancak Rasûlullah onu affetti ve yanına çağırarak, ona gizli (kendisini öldürme) planından bahsetti. O, hayret ve şaşkınlığa uğradı. Çünkü, kendisinden başka kimse bu planı bilmiyordu. Buna rağmen, Rasûlullah onu azarlamadı. Rasûlullah'in bu âlicenap davranışını gören Umeyr müslüman oldu ve Mekke'ye dönerek orada İslâm'ın mesajını yaydı. (Taberi).
Rasûlullah'in Medine'ye hicretinde Kureyş O'nun başına 100 deve ödül koymuştu. Sürâka b. Cu'şum, Rasûlullah'in peşine düşer. Fakat atı iki kez tökezler ve onu sırtından atar. Üçüncüsünde atm ön ayaklan kuma saplanır. Sürâka iner ve atın ayaklarını kumdan çıkarmaya çalışırken gömülen izinden göğe doğru ateş dumanı gibi bir duman yükselir. O zaman, Rasûlullah'in kendisine karşı korunduğunu anlar. Bunun üzerine arkalarından "benden size bir zarar gelmeyecektir" diye seslenir. Ricası üzerine Rasûlullah'dan hakkında bir emannâme yazmasını ister. Rasûlullah da Âmir b. Füheyre'ye emreder ve kendisine deri parçasına yazılı belge verilir. O, Mekke'nin fethinden sonra, Ci'râne denilen yerde (Mekke ve Taif arasında) Rasûlullah'i tekrar görmeye gelir. Ashab onu uzaklaştırmaya çalışmış, fakat, Rasûlullah onlardan gelmesine izin vermelerini istemiştir. <Buhâri, îbni Hişam).
Furât b. Hayyan, müslümanlara karşı casusluk yapması için Ebû Süfyan tarafından görevlendirilmişti. Aynı zamanda Rasûlullah 'i hicveden şiirler de yazmıştı. Yakalanınca, İslâm'ı kabul etti. Bunun üzerine Rasûlullah onu bağışladı, hatta Yemâme'de bir toprak parçası bile verdi. (İsâbe). Mekkeli bir köle olan Vahşi, Uhud savaşında Rasûlullah (S)'in amcası Hamza'yı şehit etmişti. Mekke fethe-dildiğinde Taife kaçıp, orada korunmaya çalışmış, fakat Taif de teslim olup bütün halk müslümanlığı kabul edince, onun yaşayabileceği güvenli bir yer kalmamıştı. Ancak O, Rasûlullah'in çok merhametli ve yumuşak kalpli olduğunu, kimseye de kötü davranmadığını duymuştu. Son çare olarak, Rasûlullah'dan kendisini himaye etmesini istemeye karar vermişti. Rasûlullah'ın huzuruna gelerek İslâm'ı kabul etti. Rasûlullah onun ağır suçunu bağışladı ve şunları söyledi: "Gözüme pek görünme, bana amcamı hatırlatıyorsun." (Buhâri).
Ebû Süfyân'ın karısı Hind, Uhud savaşında Hamza'nın göğsünü yarmış, göğsünü ve ciğerlerini parçalara ayırmıştı. Mekke fethedildiği gün, peçeli olduğu halde gelmiş, Rasûlullah de onu tanıyamamıştı. İslâm'ı kabul etti, ancak bu sırada bile Rasûlullah 'a kaba davranmakta tereddüt etmedi. O zaman Rasûlullah onu tanıdı, fakat herhangi bir şey söylemedi. Oysa Hind, Vahşi ile birlikte suçlarından dolayı boynu vurulacaklar Hstesindeydi. Fakat, Rasûlullah'in bu yüce davranışından o kadar etkilenmişti ki, bir anda dudaklarından şu sözler döküldü: "Yâ Rasûlullah! Vaktiyle yeryüzünde senin hanen kadar zilletini ve harabını istediğim hiçbir ev, hiç bir aile yoktu. Bu gün ise yer yüzünde sabahlayan hiç bir çadır halkı yoktur ki, senin hanenin derecesinde bana sevimli olsun." dedi. (Buhari).
Hebbâr b. Esved, Hz. Peygamber'in kızı Zey-neb'i, Medine'ye hicreti sırasında Mekke'li müşrikler yolunu kesmiş, bu sırada Hebbâr, kasten onu deveden aşağıya çekerek fecî şekilde yaralamıştı. Zeyneb hamileydi. O aldığı darbeler sonunda çocuğunu kaybetmişti. Hebbâr, buna benzer daha birçok suç işlemişti; bu sebeple ismi öldürülecekler arasındaydı. İran'a kaçmak ister, ancak nasıl olduysa Rasûlullah'a gelir ve şöyle der: "Ey Allah'ın Elçisi, ben İran'a kaçmak istemiştim, fakat sizin iyiliğinizi ve affediciliğinizi hatırladım. Benim hakkımda ne duyduysanız doğrudur. Cehaletimi ve suçlarımı kabul ediyorum. Şimdi ise İslâm'a girmek istiyorum." Rasûlullah bundan son derece memnun kaldı ve ona herhangi bir ceza vermedi. (İbni İshak ve İsâbe).
Tarih, Hz. Peygamber'in zâtına karşı yapılmış zararlar ve kötülüklerden, kesinlikle şahsî intikam almadığını gösteren bu çeşit olaylarla doludur. Rasûlullah, intikam alabilecek güce sahip iken bile, onları hem bağışlamış hem de onlara şefkat ve merhamet göstermiştir. O, kendisine, ailesine ve ashabına Mekke'de çok büyük zararlar veren can düşmanlarına karşı hiçbir zaman öç yolunu seçmemiş; aksine, müslüman olduktan sonra onlara hürmet etmiş, değer vermiştir.