hafiza aise
Thu 28 April 2011, 09:29 am GMT +0200
HurmaAğaçlarının Kesilmesi
Genel karakter itibarıyla Yahudiler, dünya malına karşı aşırı düşkün idiler ve onların bu zaafını bilen Allah Resülü (sallallahu aleyhi ve sellem) de, muhasaranın uzaması üzerine hurma ağaçlarının kesilmesini ve yaptıklarına mukabil onların da evlerinin ateşe verilmesini emir buyurdular. Halbuki O, savaş esnasında bile ağaçlara dokunulmamasını emrediyor ve tabii hayata müdahale edilmemesini istiyordu. Demek ki buradaki maksadı farklıydı; anlaşılan Allah Resülii (sallallahu aleyhi ve sellern), Yahudilerin hurma ağaçları ve evleri konusundaki zaaflarından istifade ederek direnişten vazgeçmelerini hedeflemişti.
Kesim işiyle ilgili olarak görevlendirdiği isimler EbU Leulii elMtizini ve Abdullah İbn Selôm, gözde hurmalıklarına girip de onları kesmeye başlayınca kale içinden feryad ii figan yükselmeye başlayıverdi. Maksat hasıl oluyordu. Kadınlar çığlığı basıp çoktan elbiselerini parçalamaya başlamış, kendilerini yere atıp dövünerek çığlıklar koparıyor ve etraflarına lanet yağdırıyorlardı.
Onlar da şaşırmışlardı; Muhammedü'l-Emin'den böyle bir davranışı onlar da beklemiyorlardı. Ancak durum değişmiş ve şimdi göz göre göre hurmalıkları kesilmeye başlanmıştı. Gidişattan rahatsız olanların başında Sellam İbn Mişkem geliyordu ve bir çırpıda soluğu Huyey İbn Ahtab'ın yanında alacaktı:
- Ey Huyey, diyordu. Salkım salkım acve hurmaları kesiliyor!
Halbuki bunlar, dikimden itibaren ancak otuz yılda meyve vermeye başlayan ağaçlar!
Huyey de şaşkındı; gözleriyle görmese inanmazdı ama her şey
gözü önünde cereyan ediyordu. Onun için önce Resülullah'a haber gönderdi:
- Ya Muhammed, diyordu. Yeryüzünde bozgunculuk yapmayı Sen yasaklıyordun; peki bu hurmalıklan niye kesiyorsun?
Onun bu sözleri, ashab arasında da farklı anlayışların gelişmesine sebep olacaktı. Bir kısmı, bu hareketin bir yanlışlık ihtiva ettiğini düşünüp "Ağaçları kesmeyelim." derken diğer bir kısmı ise, mala düşkün olan Yahudilerin bu manzarayı görüp de çılgına dönmeleri ve neticede muhasaradan vazgeçmeleri için böyle bir fiile tevessül etmenin daha sağlıklı olacağını düşünüyorlardı. Neyse ki Cibril-i Emin'in soluğu imdatlarına yetişecek, gelen ayette şöyle denilecekti:
- O kafirleri kızdırmak için herhangi bir hurma ağacı kesmiş iseniz veya kökleri üzerinde bırakmışsanız bu, hep Allah'ın izniyle ve o yoldan çıkmışları cezalandırmak için olmuştur.v"
Demek ki meselenin iç yüzü çok farklıydı ve bütününe muttali olamadığı yerdebir mü' min, konuyu bütünüyle gören liderin söylediklerine itaat etmeliydi. Demek ki mesele, sadece Beni Nadir'in zayıf noktasından hamle yapıp onları teslime mecbur etmek değildi. Aynı zamanda ümmet-i Muhammed adına bir itaat dersi hüviyeti de taşıyordu. Zaten sonuçları da alınmaya başlanmıştı. Çünkü çok geçmeden Huyey'den ikinci bir mesaj daha gelecekti:
- istediğini Sana verecek ve yurdundan da çıkıp gideceğiz! Ancak, şartlar değişmişti ve elbette artık, günlerdir devam edegelen olağanüstü ortamın beraberinde getirdiği hükümler geçerli olacaktı. Onun için Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellern):
- Bugün için o şartları kabullenmek imkansız; yalnız, silahlar dışında develerinizin yüklenebileceği kadar eşyanızı alıp gidebilirsiniz, buyurdu.
Huyey ağırdan alıyor ve Resülullah'tan, kendileri adına savaş öncesindeki şartları kabullenmesini bekliyordu. Onun bu kadar ağırdan aldığını gören ve daha büyük bir musibete maruz kalacaklarından endişelenen Sellam İbn Mişkem yine devreye girdi:
- Yazıklar olsun sana Ey Huyey! Bari, daha kötüsü başına gelip çatmadan bu şartları kabul et, dedi.
172 Haşr,59/5
- Bundan daha kötüsü nasılolabilir ki, diye mukabelede bulundu Huyey.
- Eli kılıç tutanlann hepsi öldürülür; mal ve mülke el konulur ve çoluk çocuk da esir alınır! Halbuki bugün malımızın gitmesi bizim için daha ehvendir, diyordu Sellam.
Ancak, Huyey yine bildiğini okuma taraftanydı ve iki gün boyunca teklifi kabul etmeye bir türlü yanaşmadı.
Bu arada Beni N adir arasında ihtilaflar çoğalmış ve fikir ayrılıklan baş göstermişti. Aralanndan Yamin İbn Umeyr ve EbU Said İbn Vehb bir araya gelmiş, şunlan konuşuyorlardı:
- Allah'a yemin olsun ki, O'nun beklediğimiz peygamber olduğunu sen de biliyorsun. Hiç olmazsa gel, Müslüman olalım da canımızla malımızı kurtaralım!
Kör bir inat uğruna hem ahireti hem de dünyayı kaybetmektense ikisini birden kazanmak kadar akıllıca bir hareket olamazdı ve arkadaşının teklifine diğeri de katılarak o gece gelip Müslüman oldular.
Her geçen gün durumlan daha da kötüye giden Beni Nadir'in baskılarına Huyey de dayanacak gibi değildi ve Allah Resülü'ne yeni bir haber göndererek, silahlar hariç develerin taşıyabilecekleri kadar yükle yurtlarını terk etme teklifini kabul ettiğini açıkladı. Aynı zamanda bu, muhasaranın da sona erdiğini gösteriyordu.
Sürülme işlemine Muhammed İbn Mesleme mübaşeret ediyordu. Aralarında hala ağır davrananlar vardı ve kendilerinin, Medineli bazı kimselerden alacaklan olduğunu ileri sürüp ayak diremek istiyorlardı. Durumdan haberdar olan Allah Resı1lü (sallallahu aleyhi ve sellem):
- Öyleyse indirim yapıp peşin alın, buyurarak bu kapıyı da kapatmış oluyordu.V'
173 Henüz faiz hakkında yasaklayıcı hüküm gelmediği için tefecilik yapan Beni Nadir'e borçlanan sahabiler vardı. Üseyd İbn Hudayr da onlardan birisiydi; Ebü Rafi' Sellam İbn Ebi Hukayk'tan, bir yıllığına seksen dinar borç almış ve bunun karşılığında yüz yirmi dinar borçlanmıştı. Henüz bir yıl dolmadan bu hadise patlak verip de Resülullah'dan bu sözler şeref-sudur olunca Hz. Üseyd, ana para olan seksen dinan ödemek suretiyle borcunu kapatacak ve Ebu Rafi' de parasını