saniyenur
Mon 16 July 2012, 11:43 am GMT +0200
Hulü Veya Muhâlâa (Kadının İsteği Üzerine Boşanma)
Kansından hoşlanmadığı ve onunla yaşaması imkânsız hâle geldiğinde kocaya boşanma hakkı verildiği gibi, aynı durumların söz konusu olmasıyla kadına da bu haklar verilmiştir. Hulü', lügatte, çıkarmak ve gidermek anlamındadır. Şeriatte ise, kadının kocasına verdiği mal karşılığında nikahı ortadan kaldırmasıdır. Hulu'ün geçerli olduğuna delil:".. Eğer erkek ve kadının, Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından korkarsınız, o zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur.." ayet-i kelimesidir.'' (2:229). Kadının bu hakkının iki yönü vardır: Birincisi ahlaki diğeri hukukidir.
(a) Ahlakî Yön: İster erkek, ister kadın için olsun bu Hulü' denilen ayrılma yolunu en son çare olarak görmelidirler. Kişi bunu yalnızca kendi zevkini tatmin edici bîr oyun olarak görüp alay konusu yapmamalıdır. Rasulullah'ın bu konuda kesin talimatları vardır: "Allah kendi zevkleri doğrultusunda hareket eden erkek ve kadınları sevmez.Hz. Peygamber: "Allah zevk için boşanan her erkeği (ve kadını) lanetlemiştir." diye buyurmuştur. Bir keresinde de: "Kocasının suçu olmadan ondan Hulü' isteyen kadın, Allah ve melekleri tarafından lanetlenmiştir ve Hulü'yü alay konusu yapan bu kadınlar ikiyüzlüdürler. (Huquq az-Zaujain).
(b) Hukukî Yön: Kanun kişilerin haklarını kararlaştırır: Erkeğin boşanma hakkı olduğu gibi kadının da hul'ü hakkı vardır, böylece kan-koca olarak yaşamaları imkansızlaşınca her ikisi de ayrılmak konusunda eşit haklara sahip olur. Fakat kanunlar ancak İki taraftan birinin yetkilerini kötüye kullandıklarını görürse müdahale eder. İnsanın haklarını iyiye veya kötüye kullanması Allah'tan ne kadar korktuğuna bağlıdır. İnsanın, kendisinden başka hiç kimse bu hakkı yerinde kullanıp kullanmadığını bilemez. Bu tabii hakkı verdikten sonra kanun bunun hakkaniyetle yürümesi için ancak belirli birkaç engel koyabilir. Daha önceki boşanma bölümünde belirtildiği gibi erkeğin boşanabilmesİ için belirli şartlar gereklidir. Adet zamanı boşamlmaya-cağı, her boşanmanın arasına bir ay müddet konulması gerektiği, bu zaman zarfında karısını evde tutması gerektiği ve üç kez boşandığı takdirde kadının başkasıyla evlenip tekrar boşanması gibi.
Aynı şekilde kadının da hulü' hakkı birkaç şarta bağlıdır. Kur'an bunları şu kelimelerle anlatır: "Onlara verdiklerinizden bir şey geri almanız size helal değildir. Şayet erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından korkarlarsa başka. Eğer erkek ve kadının, Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından korkarsınız, o zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de bir günah yoktur." (2:229).
Kur'an'ın bu ayetinde şu emirler mevcuttur:
a- Hulü' hakkı Allah'ın koyduğu sınırları aşma korkusu içine girilince kullanılmalıdır. "Bir günah yoktur" kelimesi hulü'nün de boşanma gibi kötü bir şey olduğu fakat Allah'ın sınırlarını aşma sözkonusu olunca bu hakkın kullanılmasının günah olmadığını belirttir.
b- Nasıl ki adam, kansından boşanırken servetinin bir kısmını feda ediyorsa, servetinin bir kısmını feda etmelidir. Erkek kadım boşayınca evlenirken verdiği şeyleri geri alamaz, kadın boşanmak isterse evlenirken verdiği şeyleri geri alamaz, kadın boşanmak isterse evlenirken aldığı şeylerin bir kısmını veya tamamım kocasına geri vermek zorundadır.
c- Tazminat konusunda sadece ödeyecek olanın teklif ettiği meblağ değil aynı zamanda alacaklının bu meblağı yeterli görüp görmediği de önemlidir. Bu demektir ki, kadın, kocasına servetinin bir kısmını vermekle boşanmış sayılamaz. Tavsiye olarak erkeğin kadının verdiğini kabul edip boşaması çok önemlidir.
d- Hulü için kadının evlenirken aldığı mehirin bir kısmım veya tamanını vermesiyle kocanın onu boşaması gerekir. "Kadının, her iki tarafın anlaşmasıyla kocasına verdiği (fidyede) bir günah yoktur" kelimeleri hûl'ünün her iki tarafın isteğiyle oluşacağına delildir. Bu, mahkeme kararlarını hulü'nün tamamlanmasının ön şaruymış gibi düşünenleri de tekzip eder. İslam, anlaşmazlıkların mahkemeye götürülmesini emretmez; özellikle evde ortak ve saygıdeğer bir çözüm yolu bulunabilirse.
e- Eğer kadının teklif ettiği tazminatı koca kabul etmezse, "Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından korkarlarsa başka" ayet-İ kerimesinin ifade ettiği gibi kadın mahkemeye başvurabilir. Bu ayette "korkarlarsa" kelimesiyle müslümaniar arasındaki yetkililere seslenilmiştir. Allah'ın sınırlarını korumak onların görevidir. Böylece Allah'ın koyduğu sınırlan ihlal sözkonusu olduğunda yetkililer müdahale edip Allah'ın kadına vermiş olduğu haklan korumalıdırlar. (Huquq az-Zaujain).
Kısacası emirler var, fakat, hangi şartlar altında Allah'ın sınırlarının zorlanacağı tam olarak belirtilmiyor. Dürüst bir tazminat miktarı nedir? Kadın tazminat ödemek isterse, fakat erkek kabul etmezse ne olur? Bu meselelerin detaylan Hz. Peygamber Efendimize kadınlar tarafından getirilen bu konudaki olaylann sonuçlannda görülebilir.
Hz. Peygamber'ın Örnekleri: Hulü' konusundaki en önemli olay; Sabit b. Kays'ın iki hanımının da onun görünümünü sevmediklerinden dolayı Kays'ı suçlamalanydı. Birisi şikayetini şu kelimelerle dile getirdi: "Ya Rasulullah, hiçbir şey bizi birleştiremez. Örtümü aldığım zaman bana doğru birkaç adamla geliyordu. Gördüm ki içlerinde en karası, en kısası ve en kötü giyinmişi oydu. Allah için, onu ahlak ve dinî hususunda ayıplamıyorum. Fakat giyiminî ve görünümünü hiç beğenmiyorum. Eğer Allah'tan korkmasaydım bana doğru gelirken yüzüne tükürürdüm." (İbn-i Cerir). "Ya Rasulullah, görüyorsunuz ben ne kadar güzelim ve Sabit ne kadar çirkin." (Abdul Rezzak). "İnanç-lan ve ahlakı konusunda bir şikayetim yok fakat, küfürden kocasına itaatsizlik ve ona buğz etmek gibi İslam'a yakışmayan bir şey yapmış olmaktan korkanm." (Buhari ve Nesei).
Peygamber Efendimiz bunlan duyduktan sonra kadına dedi ki: "Sana verdiği bahçeyi iade eder misin?" Kadın cevaben: "Evet Ya Rasulullah, eğer isterse fazlasını bile verebilirini." Peygamber Efendimiz ise: "Fazlası değil, fakat bahçeyi iade etmelisin!" dedi ve Sabit'e bahçeyi kabul edip kadını boşamasını emretti. (Buhari ve Nesei).
Habibe binti Sehl isimli diğer karısının şikayeti şöyle dile getirilmiştir. "Bir gün Peygamber Efendimiz evinden çıktığında Habibe'yi dışan-da bekler buldu. Ne olduğunu sorduğunda kadın ona, Sabit ile birlikte yaşayamayacağını söyledi. Sabit b. Kays geldiğinde Peygamber Efendimiz ona karısının söylediklerini anlattı. Habibe bunun üzerine, "Ya Rasulullah, Sabit'in bana verdiği herşey duruyor." dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Sabit'e karısına verdiği herşeyi geri alıp onu boşamasını söylemiştir." (Malik ve Ebu Davud). Bu hadiseyi Hz. Aişe (r. anha) şöyle nakletmiştir: "Sabit, Habibe'yi o kadar döverdi ki kadının kemikleri parçalanmıştı. Bunun üzerine kadın Peygamber'e şikayet etti, Hz. Peygamber de Sabit'e, karısının malından bir kısmını alıp onu boşamasını emretti". (Ebu Davud ve İbni Mace) Yine de İbni Mace'nin rivayetine göre Habibe'nin sözleri Sabit'in ilk karısının şikayetleriyle aynı. Cemile isimli ilk karısının şikayetinin Habibe'nin şikayetiyle aynı olduğunu hadis belirtmektedir. (İbn-i Mace).
Bir keresinde bir karı-kocanın davası halife Ömer'e getirilmişti. Hz. Ömer (r.a) kadım uyararak kocasıyla kalmasını tavsiye etmişti, fakat kadın kabul etmedi. Bunun üzerine çöplerle dolu bir odaya kapatıldı. Üç gün sonra çıkartıldığında Hz. Ömer ona nasıl olduğunu sordu. Kadın, "Allah için içeride çok rahattım" dedi. Bunu duyan Hz. Ömer bir çift küpe için dahi olsa adama karısının hulü' hakkım vermesini emretti.
Rebi'a binti Muavviz b. Hedre, kocasından hulü' alabilmek için ona tüm mallarım teklif etti, fakat adam kabul etmedi. Dava Hz. Osman'a götürüldü. Hz. Osman (r.a) adama teklif edilen her şeyi hatta kadının saçlarım dahi alabileceğini belirttikten sonra karışma hulü' hakkını vermesini emretti. (Huquq az-Zaujain).
Hulü Konusunun Sonuçları: Bütün bu haber ve rivayetlerden şu neticeler çıkmaktadır:
a- Kur'an'm bazı sözlerinin açıklamaları, "Eğer Allah'ın sınırlarını aşacaklarından korkuyorsanız", Hz. Peygamber Efendimize, getirilen davadan da anlaşılacağı gibi kadın, kocasından nefret ediyorsa ve onunla eş olarak yaşaması imkansızsa onları ayırmak daha İyidir. Böyle bir durumda kadını kocasının yarımda zorla tutmanın yaratacağı tehlikelerden daha kötü olabilir. Böylece görünüyor ki, kadın, kocasından nefret ediyorsa ve onunla yaşayamayacak durumda ise hulü' hakkı verilmelidir.
b- Hz. Ömer (r.a)'ın hareketi şunu gösteriyor, mesela hakim, kadının kocasından ne kadar nefret ettiğini ortaya çıkarırsa bu ikilinin birlikte yaşamalarının imkansızlığı da ortaya çıkmış olur.
c- Hz. Ömer'in hareketi aym zamanda nefretin nedenini öğrenmemiz gerekmediğini de belirtiyor. Bu nefretin başkalarının önünde açıklanamayacak birçok nedeni olabilir. Bir de başkaları tarafından yeterli sayılamayacak bir neden o kişiyle gece-gündüz yaşayan kişi için yeterli bir vsebep olabilir. Bu yüzden hakimin görevi kadının kalbinde kocasına karşı bir nefreti olup olmadığını öğrenmektir. Kadının gösterdiği sebeplerin yeterliliğine karar vermek onun görevi değildir ve onu ilgilendirmez.
d- Hakim, kadına kocasıyla yaşamasını tavsiye edebilir, fakat onu bana zorlayamaz, çünkü hulü' hakkını kadına Allah vermiştir. Eğer kadın kocasıyla yaşamaya devam ettiği takdirde Allah'ın sınırlarını aşacağından korktuğunu söylüyorsa, o vakit hiç kimse ona Allah'ın sınırlarını aşma pahasına kocasıyla yaşamaya devam edebileceğini söyleyemez.
e- Hâkim, kadına kocasıyla yaşamasını tavsiye edebilir, fakat buna zorlayamaz. Çünkü tatmin etmek için olsun bu konular Hz. Peygamber Efendimiz ve Halifeleri tarafından dikkate alınmıyor. Birincisi böyle bir soru üzerine karar verebilmek hiçbir hakimin harcı değildir. İkincisi hulü', kadına Allah'ın verdiği bir haktır, tıpkı erkeğin boşanma hakkı gibi. Çeşitli zevkleri tatma ihtimali erkeğe de kadına da tanınmıştır. Fakat erkeğin boşanma hakkı kanunda bir şartla sımrlandırılmamıştır, bunu istediği yön ve zevkte kullanabilir. Bu yüzden kadının kanuni hakkı olan hulü' ahlaki ölçülerle sınırlandırılamaz. Üçüncüsü, iki ihtimaldan birisi doğrudur: Ya gerçekten hulü' için ihtiyaç duyar, ya da sadece zevk peşindedir. Eğer sorun ilk ihtimalsa kadının isteğini kabul etmemek onun haklarına tecavüz olur. Eğer ikinci ihtimalse, kadının isteğini kabul etmemek şeriat kanunlarının önemini tehlikeye düşürebilir. Çünkü kadın zevk peşinde koşuyorsa istediğini yapabilmek için başka planlar yapabilir. Eğer kadının isteklerini kanunen yerine getirmezseniz, o, bu ihtiyacını gayrımeşru yollarla karşılar; bunun sonuçlan ise kadına hulü' vermenin sonuçlarından daha kötü olur. Bir kadiri evliyken bir kez zina yapmasındansa elli kez koca değiştirmesi daha iyidir.
f- Kadın hulü' peşindeyse ve koca bunu kabul etmiyorsa, o zaman hakim, erkeğe karısını bırakmasını söyler. Böyle durumların hepsinde Hz. Peygamber Efendimiz ve halifeleri kadının tazminat için verdiğini kabul etmesini söyleyip adamın, karısını bırakmasını emretmişlerdir. Adam, hakimin kararına uymak zorundadır, uymadığı takdirde itaatsizlikten kendisine ceza uygulanır. İslam şeriatında hakimin statüsü tavsiyesi niteliğinde değildir. Her ne kadar ko-puşmalan tavsiye niteliğinde olsa da. Mağdurun kabul etme veya reddetme hakkı vardır, gğer hakimin mevkii bu olsaydı, o zaman mahkemesine adalet aramaya gelen insanların bir anlamı kalmazdı.
e- Hz. Peygamber Efendimizin açıklamasına göre, hulü' üçüncü ve son boşanmaya eşittir. Bundan sonra koca, bekleme devresinde uzlaşma yoluna gidemez. Çünkü bu hak hulü'nün geçerliliğini iptal etmiş olur. Kadın, kocasından boşanmak için malının bir kısmını verir, adam da bunu kabul ettikten sonra kadını bırakmamakta direnirse bu, İslamî hükümlere aykırılık ve bir sahtekarlık olur. Yine de eğer kadın aynı adamla tekrar evlenmek isterse bu olabilir. Çünkü hulü'nün hükümleri boşanma gibi değildir.
h- Allah, hulü'nün tazminat düzeyini belirlemek için derece koymadı. Her iki tarafın da tazminat konusunda ne alıp vereceklerini tayin etmeleriyle hulü' verilebilir. Yine de Hz. Peygamber erkeğin mehir olarak verdiğinden fazlasını almasını onaylamamıştır. Hazreti Ali (r.a) de bu konuyu nefret edici ve mekruh olarak değerlendirmiştir. Bütün belli başlı hukukçular bu konuda fikir birliği etmişlerdir. Eğer kadın, kocasının saldırganlığı sonucu hulü' hakkını arıyorsa, kocanın herhangi bir malı kabul etmesi kerih görülmüştür.
Bu açık görüşlerin neticesinde İslamî kuralların prensibinden şu emir ortaya çıkar. Eğer hulü' hakkını arayan kadın, kocasının kendisine karşı saldırgan ve düşmanca tutumunu ispat eder veya hakime geçerli mazeret sunarsa, aldığı me-nir'in bir bölümü veya yarısı karşılığında ona bu hak verilir. Fakat kadın, kocasının saldırganlığını ispat edemez ve geçerli mazeret su-namazsa aldığı mehrin tamamını iade etmesi gerekir. Yine de eğer hakim, kadının zevk için böyle davrandığı konusunda bir şüpheye düşerse, ceza olarak mehir'den çok daha fazlasını geri vermeye zorlayabilir. (Huquq az-Zaujain).
Hulü1 Konusunda Hakimin Yetkileri: Bakara Suresi'nin 229. ayetinde hulü' konusu şöyle açıklanır: ".. Eğer erkek ve kadının, Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından korkarsınız, o zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede ikisine de bir günah yoktur..." (2:229). Bu ayette geçen "korkarsanız" kelimesi mahkeme heyeti veya hakim için söylenmiştir. Bu ise, şer'i kuralların meseleleri vuzuha kavuşturmadaki pratikliğini gösterir. Eğer karı-koca hulü' konusunda anlaşamazlarsa hukukî yola başvurabilirler. Bu, kadınların bazı davaları Rasulullah'a ve halifelerine götürmeleriyle isbatlanmıştır. Anlaşılmaması halinde kadının mahkemeye başvurması açık bir dille belirtilmiştir. Kocanın kabul etmediği iddiaları hakim yalnızca dinler ve değiştiremezse ona bu yetkiyi vermek manasız olur.
Hakimin yetkisini Öğrenebilmemiz için uygulamalara bakmamız gerekir. Teamülde Rasulullah ve halifelerinin bu konudaki kararlan "kadını boşaym" veya "kadından ayrılın" türünden olmuştur. Ibni Cerir'in Ibni Abbas'tan naklettiğine göre Rasulullah: "Onları aynın" demiştir. Bundan dolayı hakimin hulü' konusunda yetkisi mevcuttur.
Rasulullah ve halifelerin devrinde, verilmiş olan kararları kabul etmeyen hiçbir mümin çıkmamıştır. Bununla ilgili olarak Hz. Ali (r.a)'nm inatçı bir kocaya hitaben: "Hakemlerin kararını kadının kabul ettiği şekilde kabul etmezsen serbest bırakılmazsın." sözlerini örnek alabiliriz. Eğer hakim, hakemlerin kararını kabul etmediği gerekçesiyle bir insana hapis cezası verirse, o vakit kendi yetkisini kullanmaya daha fazla hak kazanmış olur. Dünyadaki bütün meseleler içinde bir tek hulü' konusunun istisna edilmesinin hiçbir anlamı yoktur. Hukuk sistemi kitaplarında, eğer koca, karısını boşamak istemezse, hakimin onlan boşama yetkisinin olduğuna dair örnekler vardır. O zaman neden hulü' için de hakimlerin aynı türde yetkileri olmasın? (Huquq az-zaujain).
İslam hukuku'na göre, kocanın hangi durumlarda kocalık vazifesinden uzaklaştmlabileceğine dair hususların hepsi için içtihad yapılmıştır. Bunlar; güçten düşmesi, cinsi yakınlığa mani kusurları, cüzzam ve zührevî hastalıklara yakalanması, nikah akdinden sonra delirmesi, devamlı cinnet hali, ihtiyarlamasiyla evlilik bağlarından geri çekilmesi ve benzeri diğer hususlardır. Bütün bunların bulunması halinde hakimin mutlaka bütün selahiyetini kullanıp kadına hulü' tahsis etmesi gerekir. Aksi halde kadın, hayatının tamamını sefaletle geçirir veya intihar eder veya arzu ve isteklerinin zorlamasıyla müstehcen bir hayata kapılabilir veyahut da dinden dönerek evlilik bağlarından kendini kurtarmak ister.
Boşanma veya hulü' problemleri bahsi, bu hukukun genel prensipler üzerinde neticelenmiş olduğunu açıkça göstermektedir. Şöyle ki; şayet karı-koca arasındaki evlilik bağının muhafazası gerekiyor ise, bu bağ Allah'ın koymuş olduğu sınırlar içinde sevgi ve muhabbetle korunmalıdır. Kur'an'da buna şümullü ve anlamlı bir şekilde değinilmiştir:"Imsaq bil ma'ruf Onlar için böyle bir beraberlik eğer mümkün değilse, o halde güzellikle ayrılmalılar. "Tasrihum bi'l-ihsan" Bir başka ifadeyle, huzur ve sükûnet içinde yaşayamayan eşler, hiçbir telaşa meydan vermeden birbirlerinden banş ve nezaketle ayrılmalıdırlar. Öyle bir duruma mahal vermemelidirler ki bu sadece kendi huzurlarını yok etmez, aynı zamanda aileler arasında kin, düşmanlık ve toplumda dağılma ve nefret doğurmuş ve hatta gelecek nesillerde de ahlaki bozulmalara sebep olmuş olurlar. İslam hukuku toplumdaki bazı fenalıklara son vermek için erkeğe boşanma hakkı (talaq) ve kadına da (hulü') hakkı vermiştir ki, eğer dilerlerse Kur'an'ın nasihatına uygun hareket edebilirler. (tasrihum bi ihsan). Fakat her zaman birtakım kavgacı kimseler vardır ki, onlar ne imsaq bil ma'ruf ne de tasrihum bi'l ihsan'a. göre hareket ederler. Bazen de tarafların haklar konusunda ayrılığa düştüğü oluyor veya onlar hem imsaq bil ma'ruf ve hem de tasrihum bi'î ihsan nasihatine göre davranmayı zor görüyorlar.
Bundan dolayı İslam hukukunda Allah tarafından konan sınırlan korumak için, boşanma (talaa) ve hulü'yü bünyesinde toplayan, ayrılıkları gideren bir başka metod tayin edilmiştir ki ona mahkeme karan uyannca şer'i hüküm denir. Bir başka ifdeyle bu, insanlar arasında bütün anlaşmazlıklan gidermektedir. Müslümanlar, mahkeme hükümlerinin İslam hukukuna göre olması konusunda titizlik gösterirler.