saniyenur
Mon 13 August 2012, 01:56 pm GMT +0200
6- Hükümlerin Amaçlarını Bilmek
İslâm'da hükümlerin amaçlarının kullar için rahmetten ibaret olduğuna yukarıda işaret etmiştik. Hz. Muhammed'in peygamber olarak gönderilişinin asıl amacı budur. Nitekim Kur'ân'da, "Biz, seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" (6: 107) buyurulmuştur. Bu umumî rahmet, derece sırasına göre zarûriyyât, hâciyyât ve tahsîniyyât olmak üzere üçe ayrılan maslahatlara İslâm'ın riayet etmesini gerektirmiştir. Aynı şekilde, İslâm'da güçlük ve sıkıntının kaldırılması, zorluğun değil, kolaylığın tercih edilmesi, bu rahmetin bir-icabıdır. İslâm'ın teklif ettiği meşakkatler, devamlı bir şekilde yapılması mümkün olan şeylerdir. Sürekli olarak yapılması mümkün olmayan meşakkatler, büyük zararları defetmek amacını güder. Yeryüzünde fesadı defetmek için cihadın farz kılınışı böyledir. Nitekim Kur'ân'da da şöyle buyurulmuştur: "Allah, İnsanların bir kısmını diğer bir kısmıyla defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok çok anılan mescidler yıkılıp giderdi. Andol-sun ki Allah, kendisine yardım edenlere yardım eder. Gerçekten Allah, güçlü ve yücedir." (22: 40).
Müctehid, bunları bilmelidir ki, bu sayede kıyas şekillerini, hükümlerin esasını teşkil eden vasıf ve münasebetleri anlasın; eğer kıyas'a dayanan re'y ile hüküm istinbat etmekle ye-tiniyorsa. Yok eğer kıyas'a dayaran re'y ile yetinmiyor ve maslahat-i mürsele veya bazı Mâlikîlerin deyimi ile istîdlal-i mürsel'e göre hüküm çıkarmak istiyorsa, insan maslahatlarının değişmez esaslardan olduğunu bilmelidir.. Eğer o, maslahata göre fetva vermek istiyorsa, gerçek maslahatlarla nefsî ve şehevî arzulardan gelen ve vehimden ibaret olan maslahatları birbirinden ayırdetmelidir. Yine o, bir işteki maslahat ve mazarratı kavrayıp bunlar arasında karşılaştırma yapabilmelidir; tâ ki mazarratı defetmeyi maslahatı celbet-meye, bütün insanlara faydalı olan şeyleri, bazı kişilere faydalı olan şeylere tercih etsin; maslahat şekilleriyle mazarrat yönlerini ve bunların içtihad için birer esas teşkil ettiğini bilsin.
Bunun içindir ki Şâtıbî, içtihadı şöylece iki esasa dayandırır:
a- Sâri'in (Kanun Koyucunun) amaçlarını ve bunların maslahatlara dayandığını, İslâm'ın gözettiği maslahatların gerçek maslahatlar olduğunu, şehevî arzulardan gelen maslahatlara itibar edilmeyeceğini, bir işin bizzat faydalı veya zararlı olması bakımından gözönüne alınması gerektiğini bilmek. Bu konuda Şâtıbî şöyle der: "İnsan, Şâri'in amaçlarını bütün meselelerde anlayacak bir dereceye gelirse, o, ilim öğretme, fetva verme ve Allah'ın bildirdiği hükümleri açıklamada Peygamber'in vârisi olma vasfını kazanmış olur."
b- İstinbat yapabilmek için Arapçayı tam olarak kavrayıp Kur'ân ve Sünnet hükümlerini, fakihlerin icmâ' ve ihtilaf ettikleri hususlarla kıyas şekillerini bilmek. Bunların istinbat için birer vâsıta oldukları malumdur (el-Muvafakat).
Şâtıbî'ye göre bu iki esastan birincisi asıldır, ikincisi de ona yardımcıdır; çünkü Şâri'in amaçlarını bilmek, içtihadın temelini teşkil eder. Arap dilini ve Kur'ân hükümlerini biImek gibi diğer hususlar ise, birer ilmî müktesebât olup Şâri'in maksat ve gayeleri tam olarak bilinmedikçe bunlarla yeni bir hüküm çıkarılamaz. Bu itibarla Şâtıbî, "birincisi asıl, ikincisi de ona yardımcıdır" demiştir.