Eslemnur
Mon 27 September 2010, 12:34 pm GMT +0200
Hükümetin Çalışma Sahasının Hududu
Bu şekilde Hilâfetin açıklanmasından sonra şu mesele de kendiliğinden halledilmiş olacaktır: İslâm Anayasasına göre hükümetin çalışma sahasının hududu nedir? Madem ki bu hükümet Allah hilâfetidir ve Allah Taalânın kanunî hâkimiyetini kabul ediyor, o zaman ne de olsa böyle bir hükümetin tercihler dairesini de Allahu Taalânın belirli bir hudud çerçevesinde tahdit etmiş olması da kararlaştırılmış olacaktır. Hükümet ne yaparsa ve ne ederse ve nasıl çalışırsa çalışsın hep bu hududun dahilinde olacak ve bu hududu tecavüz etmeye kanunen ve Anayasa gereğince müsaadeli olmayacaktır. Bu mesele sadece mantıkî olarak Allah Taalânın hâkimiyeti, kanun usulüne bağlı değil, belki bu meseleyi açık bir şekilde Kur'anı Kerim, kendisi de beyan buyurmuştur. Kur'an-ı Kerim'de yer yer hükümler konup bu husus üzerinde durulmuştur.
"İşte bu Allahın hudududur ki, bu hududa yaklaşmayın."
"İşte bu Allahın hudududur ki, bu hududu aşmayın."
"Her kim Allahın hududunu aşmış olursa, böyleleri zalimlerdendir."
Bunlardan başka umumî kaide olarak şu hüküm de verilmiştir:
"Ey iman etmiş bulunan kimseler, Allaha itaat ediniz ve O'nun Resulüne de itaat ediniz ve kendi içinizden olan ülülemr'e de.. Bir şey hakkında aranızda ihtilafa düşerseniz ve siz Allah ve ahiret gününe iman ediyorsanız, bunu Allah'a ve O'nun Resulüne havale ediniz."
(En – Nisa: 59)
Bu âyet-i kerimeden anlaşıldığına göre, hükümete itaat etmek, Allah ve O'nun Resulüne itaat etmeye bağlı olarak gereklidir. Serbestçe ve alelade bir şekilde değil Buradan yine açıkça anlaşılıyor ki, Allahın hükümlerinden ve Resulün itaatından uzak bulunmak şartiyle, hükümete itaat etmek isteği için bir hak ve bir sebep ortada kalmaz. Bu noktanın daha açık bir şekilde anlaşılması hakkında da Hazret-i Resûlü Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuşlardır:
"La ta'ate limen 'asa'llah.: Allaha karşı isyan eden kimseye itaat yoktur." Ve yine;
"Hiç bir yaratılmış için Yaratana karşı masiyet için, itaat yoktur."
Bu âyet-i kerime bu usulün yanı başına şu usulü de koymuştur: Müslüman camiasında her ne suretle olursa olsun, anlaşmazlıklar olabilir. Bu anlaşmazlıklar, ister fertlerin kendi aralarında yani bir fert ile diğer bir ferdin arasında olsun, ister zümrelerin ve bir zümre ile diğer bir zümrenin, yahut da bir fert ile bir zümrenin arasında olsun, ister memleket halkı ile hükümetin arasında ve yahut da hükümetin muhtelif elemanlarının arasında olsun, kısaca her nerede olursa olsun, bu meselelerin çözümünde ve karara bağlanması için esas ve son merci Allahu Taalâ ve O'nun Resulü olacaktır. Bu usûl de aslında kendi sınıfı bakımından şu meseleyi gerektirir: Hükümet işlerinde iktidarı ellerinde tutanlar da her hangi bir ihtilaflı muamelede ve çözülmesi lâzım gelen işlerde karşılaştıkları problemin hal edilmesini Kitabullah ve Sünneti Resulullaha göre yapıp neticelendirmeleri gerekir.