Eslemnur
Sat 25 September 2010, 08:43 am GMT +0200
HÜKÜMET DÜŞÜNCESİ
O zamanki halk hükümetin ne olduğunu ve ne şekilde bulunacağını şöyle düşünüyordu: İdarenin başında bulunmak vasfı ile bunun kendi makam ve vecibelerine ait bazı işleri vardır. Kendi hükümetlerinin başında elbette ki, birisi bulunacaktı. Bu zat da âmil idi. Olan ve olması icabeden şeyleri, düzenli olarak minber üzerinde halka bildirecekti. Halk da memleket işlerinden haberdar olacaktı. Nitekim Hazreti Ebu Bekir Radiyallahu Taalâ anh, hilâfete seçildikten sonra ilk defa Mescid-i Nebevî'de umu mî biatin arkasından minbere çıkarak halka şu sözlerle bitap etti:
"Sizin başınıza idareci olarak iş başına getirilmiş bulunuyorum. Fakat ben içinizden en iyi bir kimse değilim. Varlığımı elinde tutan Zata yemin ederim ki, ben bu makama kendi isteğim ve arzumla gelmiş değilim. Bu mevkii istekle ele geçirmiş değilim. Bu vazifeyi bana başka birisinin yüklemesini de istemedim. Bunun için Allaha dua da etmedim. Kalbimde de bunun için bir istek ve bir hırs da doğmadı. Böylece bunu istemeksizin kabul etmek zorunda kaldım. Bunun sebebi, Müslümanlar arasında fitne ve Araplar arasında da irtidat (müslümanlıktan dönme) önlenmiş olacaktır. Bu vazifede artık benim için rahat ve huzur içinde gün geçirmek yoktur. Belki bu benim için çok ağır bir yüktür ki, üzerime yüklenmiş bulunuyor. Bu yükü benim sırtlayıp taşıma kudretim yoktur. Ancak şu vardır ki, Hak Taalâ bu işte bana yardım etsin. Ben isterdim ki, benim yerime herhangi bir kimse bu yükü taşıyabilsin. Şimdi eğer siz ey cemaat isterseniz, Ashab-ı Resulullah'tan herhangi birisini bulabilir ve bu işi yürütebilecek kudrette olanını ortaya çıkarabilir ve bu işe seçebilirsiniz. Bana biat etmiş olmanız, sizin yolunuzu kesmesin. Yine size söylüyorum ey cemaatı Zat-ı Risaletpenahilerinin sizin için yaptıklarını ben yapabilecek kudrette değilim. Nitekim Zat-ı Saadetleri şeytanın şerrinden mahfuz bulunuyordu. Zat-ı Risaletpenahilerine gökten vahy nazil olurdu. Ben eğer doğru iş görürsem, o zaman siz bana yardımcı olacaksınız. Yok ben eğer eğri iş görürsem, o zaman siz beni doğruluğa sevkedecek ve doğrultacaksınız. Doğruluk emanettir, yalan ise hiyanettir. Sizin aranızda zayıf bulunan kimse, benim indimde kuvvetli olabilir, şu kadar ki, Allahın yardımı ile ben onun hakkını kendisine verebileyim. Sizce birisi kuvvetli olabilir, fakat bence o kimse çok zayıftır, Allahın yardımı ile ben ondan hak alabileyim. Hiç bir zaman şu da olmamıştır ki, herhangi bir kavim, Allah yolunda yürümeyi bıraksınlar da Allah da onları zillete düşürmüş olmasın. Yine hiç bir kavim yoktur ki, kötü ve yakışık işlere kapılsınlar da, Allah onların üzerine umumî musibetler yağdırmış olmasın. Mademki ben Allaha ve O'nun Resulüne itaat ediyorum, siz de bana itaat edecektiniz. Yok eğer ben Allah ve O'nun Resulüne itaat etmek yolundan döner, itaatsizlik edersem siz de o zaman bana herhangi bir suretle itaat edecek değilsiniz. Ben (Allah yolunda) yürüyenlerdenim. Başka bir yol tutanlardan değilim."[171]
Hazret-i Ömer Radiyallahu Taalâ anh de halifeliğe seçildiği zaman bir hutbe okumuş ve o meyanda şöyle buyurmuştu:
"Ey cemaat! Herhangi bir hak sahibi, kendi hakkını şu dereceye çıkaramaz ki, Allaha karşı masiyet hususunda kendisine itaat edilsin... Ey cemaat! Benim için, sizin üzerinizde haklar vardır. Bu hakları şimdi ben size anlatacağım: Bunlara göre siz bana bağlanacaksınız. Benim sizin üzerinizde şu hakkım vardır ki, ben sizden haraç veya Allahın vermiş olduğu şeylerden kanuni bir vaziyet olmaksızın hiçbir şey olmıyayım. Sizin de benim üzerimde şu hakkınız vardır ki, bana bu şekilde teslim etmiş olduğunuz maldan, hak ve kanuna uygun olmadan hiçbir şey harcamıyayım."[172]
Hazret-i Ebu Bekir, Şam ve Filistinin mühim meselelerini Hazret-i Amr İbn-i Âs'a tevdi edip ve kendisine şu şekilde nasihat verdi:
"Ey Amr! Sen her neyi kalbinde gizler veya her neyi açıklarsan Cenab-ı Hak Taalâ hepsini bilir. Allahtan kork ve O'ndan çekin. Nitekim O, senin her işini görür ve bilir. Çalıştığın işlerde, ahiret için çalış. Yaptığın her işte, tuttuğu her amelde, Allahın rızasını gözöniinde bulundur. Kendi maiyetinde bulunanlar ve seninle birlikte ç.u Aşanlarla kendi evladın gibi muamele et. Halkın sırlarını Kurcalama, onların zahirî vaziyetlerine göre kendileriyle muamele et. Kendi kendini doğrultursan, senin elinin al. tındaki halk da kendilerini doğrultmuş olurlar.[173]
Hazret-i Ömer de vali tayin edip gönderdiği kimseleri yola çıkarırken, kendilerine şöyle hitap ederdi:
Ben, sizi Ümmet-i Muhammet Sallallahu aleyhi ve sellem üzerine vali tayin ediyorum ki, halkın varına yoğuna sahip çıkasınız diye değil, namazı ayakta tutmanız, halk arasında hak ve adaletle iş görmeniz, halkın hakkını adaletle eda etmeniz için sizi vazifelendirip gönderiyorum.[174]
Bir ara Zat-ı Hilâfetpenahileri, halkın umum toplantısında şöyle hitap ettiler :
Ben kendi memurlarımı, siz halkı dövsünler, mallarınızı alsınlar diye göndermiyorum. Onları şunun için gönderiyorum ki, sizi ve sizin dinînizi, Hazret-i Resulün yolunda yürütsünler. Her kim bunun hilâfına bir mesele He karşılaşırsa gelip bana şikâyet edecektir. Allaha yemin ederim ki, bunun cezasını hemen veririm. Ve karşı-da telâfi edip öderim.
Bu hitabe irad edilirken Hazret-i Amr tbn-i As, (o Mısır valisi bulunuyordu) Hazret-i Ömer'den şu suali sordu:
Herhangi bir kimse müslümanların valisi olur da bir kimseyi tedib için dögerse, o zaman Zat-ı Hilafetpenahileri bunu da mı cezalandırıp, telâfi mi edecekler?"
Bu suale, Hazret-i Ömer Radıyallahu Taalâ anh şu cevabı verdi:
"Evet, Allaha yemin ederim ki, bunu da cezalandırır ve telâfi ederim. Ben kendim, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin bizzat kendisinin tazmin ve telâfi edip ödediklerini gördüm."[175]
Bir ara Hazret-i Ömer, bütün valilerin mahkeme huzuruna çıkarılmalarını istedi. Halkın bulunduğu umumî bir toplantıda ayağa kalkarak dedi ki:
"Bunlar aleyhinde her kim kendisine zulm edildiğini iddia edip de şikâyette bulunursa, gelip şikâyetini bidirsin. Bütün halkın içinden yalnız bir kimse ayağa kalktı ve Amr İbn-i As'ı işaret ederek şikâyette bulundu:
Bu zat benden gayrı kanunî şekilde yüz pul: (karâ: bakır para) aldı."
Hazret-i Ömer, Amr ibn-i As'a, bu ithama cevap ver, dedi. Fakat Amr ibn-i As şahsına yöneltilen bu şikâyete cevap veremediğinden, iddia edilen para kendisinden tazmin ettirildi. Buna rağmen, şikâyetçi işi çok ileri vardırdı. Amr ibn-i As öyle bir vaziyete geldi ki, kendi yakasını kurtarmak için, adamcağızın her pulu için iki altın vermekle ancak bu ithamdan kurtulabildi. Ve adamı razı etti, davasından vaz geçirdi. Bu hadise üzerine Hazret-i Ömer, Amr ibn-i As'a şu sözlerle nasihat etti:
"Siz valiler, bu kapıyı açmayınız. Ben kendim, Resulullah Sallallahu aleyhi ve sellemin kendilerinin bizzat telafi edip tazminat ödediklerini gördüm, dedi."[176]