- Hukuk'ta somutlaşan kavramlar

Adsense kodları


Hukuk'ta somutlaşan kavramlar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Sun 27 May 2012, 11:05 am GMT +0200
Hukuk'ta somutlaşan kavramlar
Mustafa ŞENTOP • 58. Sayı / DİĞER YAZILAR


Anayasa’nın birinci maddesinde, Türkiye Devleti’nin bir Cumhuriyet olduğu ifade ediliyor, arkasından da ikinci maddede, Cumhuriyetin nitelikleri sayılıyor. İkinci maddede sayılan nitelikler, Anayasa’daki düzenleme dikkate alınırsa, biri hariç, eşdeğer ağırlık ve öneme sahip. İçlerinden biri, çoğu zaman şahit olduğumuz üzere laiklik değil, hukuk devleti ilkesi diğerlerinden farklı bir şekilde kıymetlendirilmiştir. Bütün nitelikler sayıldıktan sonra, “hukuk devleti” niteliği farklılaştırılmış, netice olarak “Türkiye Cumhuriyeti… bir hukuk devletidir” deniliyor. İbarenin sona alınmış ve “bir” kelimesiyle diğerlerinden farklılaştırılıp vurgulanmış olması, hukuk devleti niteliğinin öne çıkartıldığını ve diğer niteliklerden üstün kabul edildiğini gösteriyor. Derine nüfuz eden bir hukuki perspektifle konuya yaklaştığımız zaman da, hukuk devleti ilkesinin diğer bütün niteliklerden daha önemli ve değerli, onlara gerçekte anlam yükleyen bir ilke olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Devletin “demokratik devlet” olduğunu tek başına ifade ettiğimizde, demokratik olmanın şartları ve özellikleri konusunda tam bir mutabakat sağlayamayız. “Demokratik” kavramının içeriği çeşitli yorumlarla, bakış açılarıyla doldurulabilir. Bilimsel tartışmalarda bile, “demokrasi” kavramının içeriğinde tam bir ittifak sağlamak mümkün değil; birçok teori, birçok yaklaşım farklılığı karşımıza çıkıyor. Buradan, söz konusu kavramın içeriğinin belirlenemeyeceği anlamı çıkmaz. Elbette kavramın asgari unsurlarında bir birliktelik sağlanabilir, ancak herkesin bütünüyle mutabık olacağı bir çerçeveyi ortaya koymak mümkün değil. Demokratikliğin ne olduğunu, ne kadar ve nereye kadar olduğunu, hangi ölçüler içinde kabul edildiğini, nasıl işleyeceğini Anayasa’da yer alan kavramdan belirleyebilmek mümkün değil.

Laiklik kavramıyla ilgili olarak da aynı değerlendirmeler ileri sürülebilir. Laiklik bir siyasi ve felsefi kavram olarak ele alındığında, içeriği üzerinde tam bir mutabakat sağlanamaz. Bazı kesimlerce, sanki matematik kesinliğe sahip bir kavram olarak sunulmaya çalışılıyor olması, önümüzdeki gerçeği değiştirmez. Laikliğin siyasi düşünceler tarihindeki gelişimini ve bir siyasi kavram olarak içeriğini değerlendirerek, üzerinde ne kadar çok farklı ve uzlaşmaz teorik tartışmaların mevcut olduğu ispat edilebilir. Uygulamalara baktığımızda, “çağdaş” bir devlet olduğundan şüphe edemeyeceğimiz birçok Avrupa ülkesinde farklı laiklik anlayışlarının bulunduğunu görüyoruz. Nitekim bunun farkında olan bazı kesimler, Türkiye’nin şartlarını ileri sürerek, Avrupa ülkelerindeki anlayışları benimsemenin doğru olmadığını ileri sürüyorlar. Böylece, bir başka değişik, Türkiye’ye özgü bir laiklik anlayışı ileri sürmeye çalışıyorlar. Bu bile, başlı başına, bir siyasi kavram olarak laikliğin içeriği üzerinde teorik tartışmalarda bir mutabakat olamayacağını göstermeye yeter.

Öte yandan, ülkemizin tarihine baktığımızda, laikliğin benimsendiği dönemlerden hangisini esas alacağımızı söyleyebilir miyiz? 1930’lu yılları mı? 1940’lı yılları mı? Yoksa, 1950’li, 60’lı, 80’li yılları mı? O halde, sadece bir siyasi kavram olarak ortaya konulduğunda laikliğin içeriği üzerinde herkesin katılacağı bir mutabakat sağlanamaz. Sosyal devlet kavramıyla ilgili olarak da aynı şeyler söylenebilir.

O halde, devletin nitelikleri olarak Anayasa’da sayılan kavramlar, içerikleri bakımından soyut ve teorik mi kalacak? Her yönetici, kendi dünya görüşü ve felsefi müktesebatı çerçevesinde bu temel niteliklere ayrı bir anlam mı yükleyecek?

İşte bu noktada hukuk devleti ilkesinin önemi ve üstünlüğü ortaya çıkıyor. Felsefi ve siyasi bakımdan içerikleri tartışılabilir olan bütün bu kavramlar, hukuk sistemi içindeki düzenlenişleri ile somutlaşıyor ve tartışılır olmaktan çıkıyor. Sosyal devlet, siyasi düşünceler tarihindeki tartışmaların ötesinde, Anayasa ve kanunlarda düzenlendiği şekliyle somut bir kavram. Demokratik devlet, Anayasa’da, siyasi partiler ve seçim kanunlarında, vatandaşların yönetime ve denetime katılmalarına imkân veren diğer kanunlardaki düzenlemelerle somutlaşıyor. Laik devlet ilkesi de, Anayasa ve kanunlarda çerçevesi çizilen şekliyle somut hale getiriliyor. Anayasa ve kanunlarda yer alan çerçeveyi devre dışı bırakarak, laiklik veya diğer kavramlara kendi müktesebatınızca bir içerik yüklemeye kalkarsanız, bu sadece şahsi bir fikir olabilir; bunun herkesi bağlayıcı olduğu iddia edilemez.