sumeyye
Sat 17 April 2010, 12:54 pm GMT +0200
AÇIKLAMA:
1- Burada, bedevînin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e yemin vererek söze başlaması, Resûlullah´a olan itimadsızlığından değildir. Arap örfünde yemin vererek söz etmek, talebde bulunmak cari bir âdettir. Zaman zaman hadislerde rastlanır. Açıklamalar buna daha ziyade bedevîlerin, henüz fazla incelmemiş kimselerin başvurduğunu ifade etmektedir. Nitekim daha fakih yani ilim ve anlayışça daha ileri olduğu belirtilen ikinci şahıs Resûlullah´a yemin vermemiştir. Rivâyette geçen
اَفْقَهُ مِنْهُ (ondan daha anlayışlı, bilgili) tâbiriyle belki de, bugünün tâbiriyle, "daha kültürlü" "daha nazik" denmek istenmiştir.
2- Rivâyetten anlaşıldığı üzere işçinin babası, oğlunu zinânın cezasından fidye ödeyerek kurtaracağını, zinâ ile ortaya çıkan hukukî durumun mağdur koca ile oğlan tarafı ilgilendiren bir husus olduğunu zannetmiş ve derhal kocanın memnun kaldığı maddî bir meblağ ödeyerek sulh olmuştur.
Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın da irşad buyurduğu üzere, zinâ vak´asının değerlendirilmesi bu çerçevede kalmamaktadır. Bir yönü ile beşerî hukuku ilgilendirse bile bir yönü ile hukukullaha girmektedir. Meselenin, mücrim tarafla mağdur tarafın mutabık kalacakları bir formülde çözüme bağlanması mümkün değildir. Bu dâvanın, konuyu ilgilendiren nasslarla âyet ve hadislerle hükme bağlanması gerekmelidir. Resûlullah, babanın, kocaya fidye olarak verdiği koyun ve develeri iade etmiş, zinâya adı karışan kadının -itiraf etmesi halinde- recmedilmesini söylemiştir. Oğlanın celdeye mahkum edilmesi bekârlığı sebebiyledir.
3- Recm ile ilgili âyet Kur´ân-ı Kerim´de yer almadığına göre, rivayette geçen Kitabullah tâbirinden maksad Kur´ân-ı Kerim değil, "Allah´ın hükmü"dür, bir bakıma Allah´ın yazısı demektir.
4- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in burada: "Ey Üneys, bu zatın hanımına git, eğer zinâyı itiraf ederse recmet, gel!" demesi ve ikrarı dört kere tekrar ettirmeyi tenbih etmemesi, bazı âlimlerin dikkatini çekmiştir. Onlar bu rivâyete dayanarak: "Zinânın, itiraf yoluyla sübûtunda itirafın dört ayrı mecliste dört kere tekrarı gerekmez, bir kerecik itiraf da yeterlidir" demişlerdir. İmam Mâlik ve Şâfiî bu görüştedir. Hanefîlerle Hanbelîlerin bir başka hadisi esas alarak dört ayrı ikrarla zinânın sübut bulacağına hükmettiklerini daha önce belirtmiştik (1605. hadis).
5- Âlimler bir başka noktaya da dikkat çekmişlerdir: Zinâ haddi, iddia ve ithamla değil bilakis itiraf ve beyyine ile sübût bulur, kesinlik kazanır. Öyleyse Resûlullah niçin Üneys´i hemen recm vazifesiyle göndermiştir?
Bunun cevabını şöyle verirler: Üneys, kadına, hakkındaki ithamı haber verecektir. Kadın bunu ya reddedip hadd-i kazf talebinde bulunacak yahut da kabul edip, suçunu itiraf edecektir. Nitekim iddiayı kabul ederek recm cezasını çekmiştir.[79]
6- Hadisten çıkarılan bazı hükümler.
HADİSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER
1) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında başkalarından da fetvâ sorulmuştur. Öyle ise, bir âlim kendinden daha büyük bir kimsenin bulunduğu yerde fetva verebilir.
2) Fâsid antlaşma merduddur. Böyle bir antlaşma ile mala temellük edilemez, iadesi gerekir.
3) Şer´î haddler fidye ile değiştirilemez.
4) Muhsan (evli) kimseye recm ve celde cezası beraberce uygulanmaz, sadece recm uygulanır.
5) Şafiî mezhebine göre, bekâr zâni´ye celde cezası ile birlikte sürgün cezası da verilir. İmam-ı Âzam´a göre sürgün cezası verilmez.
6- Dışarı çıkmayı âdet edinmeyen kadın mahkemeye gelmeye mecbur edilmez, hüküm verecek hâkim onun bulunduğu yere gider.[80]
ـ5ـ وعن مالك رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَلَغَنِى أنَّ عُثْمَانَ رَضِىَ اللّهُ عَنْه أُتِىَ بِامْرَأةٍ ولَدَتْ في ستّةِ أشْهُرٍ فَأَمَرَ بِرَجْمِهَا، فقَالَ عَلِيٌّ رَضِىَ اللّهُ عَنْه: إنَّ اللّهَ تَعالى يَقُولُ: وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ)ـ1( ثََثُونَ شَهْراً، وقَالَ: وَالْوَالِدَاتِ يُرْضِعْنَ أوَْدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أرَادَ أنْ يُتِمَّ الرِّضَاعَةَ، فَالْحَمْلُ سِتَّةُ أشْهُرٍ، فََأمَرَ عُثْمَانُ بِرَدِّهَا فَوُجِدَتْ قَدْ رُجِمَتْ[ .
5. (1609)- İmam Mâlik diyor ki: "Bana ulaştığına göre, Hz. Osman (radıyallâhu anh)´a evliliğinin altıncı ayında doğum yapan bir kadın getirildi. Derhal recmedilmesini emretti. Ancak Hz. Ali (radıyallâhu anh):
"- Cenab-ı Hakk, Kur´an-ı Kerim´de وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلثُونَ شَهْرًا "(İnsanın anne karnında) taşınma ve sütten kesilmesi (müddeti) otuz aydır..." (Ahkâf 15) buyuruyor. Keza bir başka âyette de:
وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ اَوَْدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ "Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamam yaptırmak isteyenler içindir..." (Bakara 233) buyurmaktadır. Bu durumda hamilelik müddeti altı aydır." Bu açıklama üzerine Hz.Osman (radıyallahu anh) kadının geri gönderilmesini emretmişti, ancak kadın recmedilmiş bulundu." [Muvatta, Hudud 11 (2, 825).][81]