sumeyye
Wed 24 February 2010, 03:50 pm GMT +0200
Hudeybiye Seferi
Seferin Tarihi, Mevkii, İsmi ve Sebebi
Seferin Tarihi, Mevkii, İsmi ve Sebebi
Sefer, Hicretin 6. yılında Zilkade ayında vuku bulmuş,[1] Peygamberimiz Aleyhisselam, Zilkade ayının başında, Pazartesi günü, devesi Kasvâ´ya binip Müslümanlarla birlikte yola çıkmıştır.[2]
Hudeybiye; ne büyük, ne de küçük, orta büyüklükte bir köy olup, altında Peygamberimiz Aleyhisselama bey´at edilen ağaçtan* dolayı Şecere Mescidi diye anılan mescidin yanındaki kuyunun ismini almıştır.
Hudeybiye ile Mekke arası bir merhaleliktir. Medine ile arası ise dokuz merhaleliktir.
Hudeybiye´nin bir kısmı Harem, bir kısmı da Hıll´dir, yani Harem dışıdır.
Hudeybiye´nin Harem dışı kalan yerleri Beytullah´a daha uzaktır.[3]
Peygamberimiz Aleyhisselam; bir gece rüyasında ashabıyla birlikte korkusuzca girip Beytullah´ı (Kabe´yi) tavaf ettiklerini, ashabdan bazılarının saçlarını kazuttıklarını.bazılarınında saaçlarını kısalttık larını görmüştü.[4]
Peygamberimiz Aleyhisselam .rüyasını ashabına:
"Ben rüyada gördüm ki; siz muhakkak Mescid-i Haram´a gireceksiniz, başlarınızı kazıtacak, saçlarınızı kısalttıracaksınız!" diyerek haber verdi.[5]
Peygamberimiz Aleyhisselam, gördüğü bu rüya üzerine, umreye, Kabe´yi tavaf ve ziyaret etmeye niyeti endi.[6]
Ashab çok sevindiler. Hemen o yıl Mekke´ye gireceklerini sandılar ve umdular.[7]
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu rüyası, Kur´ân-ı Kerîm´de şöyle açıklanır
"Andolsun ki; Allah, Resûlünün gördüğü rüyanın hak ve gerçek olduğunu doğrulamıştır.
İnşaallah, hepiniz, emniyet içinde, kiminiz başlarınızı kazıtarak, kiminiz de saçlarınızı kısaltarak, Mescid-i Haram´a korkusuzca muhakkak gireceksiniz..."[8]
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, umre için hazırlanmalarını ashabından bazılarını söyledi.
Onlar da, yola çıkmak üzere, hemen hazırlandılar.[9]
[1] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 3, s. 321, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 5, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 95, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 349, Taberî, Târih, c. 3, s. 71 İbn Haim, Cevâmiu´s-Sîre, s. 207, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 4, s. 91, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 200.
[2] Vâkıdî, M egâzf, c. 2, s. 573, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 95.
* Sakız ağacından veya dikenli ağaçtan (Zürkânf, Mevâhibü´l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 216).
[3] Yâküt,c.2, s. 229.
[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 3, s. 336, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 572, Taberî, Tefsfr, c. 26, s. 107.
[5] Taberî, Tefsfr, c. 26, s. 107.
[6] İbn İshak,İbn Hişam, Sîre, c. 3,s. 321, Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 573, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 2, s. 95, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 323.
[7] Zemahşerf, Keşşaf, c. 3, s. 549, Neseff, Medârik, c. 4, s. 163.
[8] Feth: 27.
[9] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 5/251-252.