sumeyye
Tue 29 June 2010, 03:28 pm GMT +0200
Hoş geldin masumiyet
Hoş geldin masumiyetBiliyorum kapıdasın, uzun yoldan geldin;
Biraz yorgun, biraz aç,
Kapıyı çalmak üzeresin
En son geçen yüzyıl,
Bir Eylül sabahı görmüştüm seni;
Çok özlemişim, nerelerdeydin?
Sen gitmeden önce de azdı kazancımız
Ama daha mutluydu yuvamız
Sayısallaşmamıştı henüz sevdamız, umutlarımız;
Doğum - dershane - ölüm diye üçe bölünmemişti hayatımız
Daha basitti sözlerimiz, küçüktü hesaplarımız;
Kurşun kalemle çizgili sayfalara yazılırdı borçlarımız
Eski, siyah beyaz bir Türk filmi;
Sıradan, kıt kanaat geçinen
Ama birbirlerine son derece düşkün aileleri,
Delikanlı taksi şoförleri,
Bomboş Boğaz sırtları,
Kabarık saçlı mahcup kızları,
Kötü ama yeri geldiğinde son derece vicdanlı adamları,
Çekimden sonra evlerine belki de hep aynı koltukta
Otobüsle dönen “zengin” anaları,
Hep masumiyet, hep masumiyet
Film bittiğinde
Ve sen karelerini, beyaz perdeni toplayıp gittiğinde,
Bizler derin uykudaydık
Gözlerimizi açtığımızda, filmin ikinci yarısında değil,
Bambaşka bir filmin tam ortasında,
On sekiz yaşından küçüklerin girebildiği
Ancak masumiyetin alınmadığı,
Kara camlı bir salondaydık
Ayrı ayrı oturtulmuştuk
Bizim mahalleden olmayanlarla,
Rengârenk başka senaryoları,
Başka hayatları, başka aşkları,
Başka kahkahaları izliyorduk
Hoş geldin masumiyet;
Hoş geldin masumiyet;
Nicedir özlemişim seni
İyi ki kapının önünde,
Biraz yorgun, biraz aç,
Yanında bembeyaz perden,
Kapıyı çalmak üzeresin;
İyi ki dışarıda duyduğum tıkırtı sensin
ALINTI