sumeyye
Mon 19 April 2010, 11:05 am GMT +0200
İKİNCİ FASIL
İMAMLIĞI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR
İMAMLIĞI VE EMİRLİĞİ SAHİH OLANLAR
ـ1ـ عن أبى سعيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ النَّبىُّ #: إذَا بُويِعَ لِخَلِيفَتَيْنِ فَاقْتُلُوا اŒخِرَ مِنْهُمَا[. أخرجه مسلم .
1. (1710)- Ebû Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "İki halifeye birden biat edildi mi, onlardan ikincisini öldürüverin." [Müslim, İmâret 61, (1852) .][12]
ـ2ـ وعن عرفجة بن شريح رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ أتَاكُمْ وَأمْرُكُمْ جَمِيعٌ عَلى رَجُلٍ وَاحِدٍ يُرِيدُ أنْ يَشُقَّ عَصَاكُمْ، أوْ يُفَرِّقَ جَمَاعَتَكُمْ فَاقْتُلُوهُ[. أخرجه مسلم .
2. (1711)- Arface İbnu Şureyh (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken, bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürün." [Müslim, İmaret 60, (1852).][13]
AÇIKLAMA:
1- İslâm , vahdaniyet dinidir. Bu, sadece ALLAH, Peygamber ve şeriatın birliğini ifade etmez. Devletin ve itaat edilecek halifenin de bir olmasını gerektir. İslâm ümmeti tek bir cemaattir, devletinin de bir olması gerekir. Bunu te´yîd eden hadisler çoktur. Meselâ bir başka hadisde: "Kim bir imama biat ederek antlaşma musâfahasını yaparsa, gücü yettiğince ona itaat etsin. Bir ikincisi çıkıp da evvelkisi ile nizâya kalkışacak olursa onun boynunu vurun" buyurulmuştur. Keza bir başka hadis: "Birinci biatınızda sâdık kalın, gereğini îfa edin... Birincilere olan borcunuzu ödeyin. Kim olursa olsun ikinciyi öldürün" diye emreder.
2- İslâm âlimleri, bu mevzu üzerinde gelen nassların sarahatini nazar-ı dikkate alarak, aynı asırda imamın birden fazla olamayacağı husûsunda icma ederler. İslâm beldesinin dar veya geniş olması bu hükme te´sir etmez. Cüveynî, el-İrşâd adlı eserinde, İslâm beldeleri bir imamın hâkimiyet kuramayacağı kadar geniş olursa, iki ayrı imamın meşruiyeti husûsunda içtihad yapılabileceğini söylemiş, sonraki âlimler onun bu görüşünü, ona nisbet ederek tekrarlamışlardır.
3- Şâyet, aynı asırda, iki ayrı imama biat edilecek olsa, bunların hangisi efdal olduğuna bakılmaksızın birincisi meşru addedilecek, ikincisi âsî ve bâğî ilan edilip, iddiasından vazgeçinceye kadar kendisiyle harb edilecektir.
Âlimler: "Böyle bir durumda, savaşı kazandığı taktirde ikinciye biat etmek gerekir" demişlerdir.
4- Ehl-i kıble addedilen sapık fırkalardan sâdece Kerrâmiyye, Sahâbe´nin ve ümmetin icmâlarına muhalif olarak iki ve daha fazla kimsenin imametinin caiz olabileceğini söylemiştir.
İmamın bir olmasındaki bu ısrar "fitneye düşüp, nizamın bozulması" korkusundan ileri gelmektedir.[14]
ـ3ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّه #: كَانَتْ بَنُو إسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ ا‘نْبِيَاءُ عَلَيْهِمُ السََّمُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبىٌّ خَلَفَهُ نَبىٌّ، وَإنَّهُ َ نَبىَّ بَعْدِى، وَسَيَكُونَ بَعْدِى خُلَفَاءُ فَيَكْثُرونَ. قالُوا: فََمَا تَأمُرُنَا؟ قَالَ: أوْفُوا بِبَيْعَةِ ا‘وَّلِ، ثُمَّ أعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ، وَاسْألُوا اللّهَ تَعالى الَّذِى لَكُمْ، فإنَّ اللّه تَعالى سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ[. أخرجه الشيخان .
3. (1712)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benî İsrail´i peygamberler (aleyhimusselâm) idâre ediyorlardı. Bir peygamber ölünce onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yok. Ama ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklar."
Orada bulunanlar:
"(Onlar hakkında) bize ne emredersiniz?" diye sordular.
"Önceki biatınıza sadâkat gösterin. Onlara haklarını verin. Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) ALLAH´tan isteyin. Zîra ALLAH Teâlâ, idâreleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır" buyurdu." [Buharî, Enbiyâ 50; Müslim, İmâret 44, (1842).][15]
AÇIKLAMA:
Bu hadiste, mevzumuza giren bir noktayı tasrîh etmek gerekiyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), önce kime biat edilmişse, o vazife başında oldukça başka bir kimseye biat edilmeyeceğini, bunun haram olduğunu belirtiyor. Ayrıca, biatın getirdiği vazifelerin yerine getirilmesini emrediyor.
Biat bir itaat akdidir. Öyle ise, imama biat eden kimse ona meşrû olan emirlerde itaat etmekle mükelleftir. Öyle ki, imam kendisine düşen vazifeleri yapmayarak zulme düşse bile, raiyyet, itaatle mükelleftir. İmamın zulmü, raiyyete, isyan veya imama karşı kendisine düşen vazifeleri ihmal etme hakkı kazandırmıyor. Âlimler, "onlar üzerindeki hakkınızı ALLAH´tan isteyin!" cümlesinden "isyan etmeyin!" hükmünü çıkarırlar. Zîra raiyyetin imamdan hak istemeye kalkması bir nevi isyandır -veya en azından imamca öyle telakkî edilerek- fitneye sebep olabilir. Bir başka hadis bu hushusta daha açıktır.
تَسْمَعُ وَتُطِيعُ لِْ‘َمِيرِ وَإِنْ ضُرِبَ ظَهْرُكَ وَاُخِذَ مَالُكَ فَاسْمَعْ وَاَطِعْ
".Emîre kulak verip itaat edeceksin. Sırtına vurulsa, malın (zorla) alınsa bile kulak ver, itaat et!"
ـ4ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: اسْتَخْلَفَ رسولُ اللّه # ابنَ أُمِّ مُكْتُومٍ)ـ1( عَلى المَدِينَةِ مَرَّتَيْنِ[. أخرجه أبو داود .
4. (1713)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), İbnu Ümmi Mektum´u, iki defa kendi yerine Medine´de halef bıraktı." [Ebû Dâvud, Harâc 3, (2931).][16]
AÇIKLAMA:
İbnu Ümmi Mektum (radıyallâhu anh), hakkında Abese sûresi inen âmâ bir zat idi. Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) diyanet ve dirâyeti kavî olan bu zata,
______________)ـ1( اسمه عمرو، ويقال عبداللّه، وعمرو: أكثرهم، وهو ابن قيس. قال ابن عبدالبر: استخلفه النبي )ص( على المدينة ثث عشرة مرة: في أبواء، وبواط، وذى العشيرة، وغزوة في طلب كرز بن جابر، وغزوة السويق، وغطفان، وفي غزوة أحد، وحمراء أسد، ونجران، وذات الرقاع، وفي خروجه في حجة الوداع، وفي خروجه إلى بدر. karşılaştıkça iltifat ederdi. Rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın Medîne´den ayrıldığı iki ayrı zamanda, bu zâtı âmâ olmasına rağmen, yerine vekîl bıraktığını ifâde ediyor. Ancak İbnu Abdilberr tahkîke dayanarak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın bu zatı, gazvelere çıktığı sıralarda 13 kere yerine vekil bıraktığını belirtir. Ebva, Buvât, Zü´l-Asîre, Sevîk, Gatafan, Uhud, Hamrâu´l-Esed, Necrân, Zâtu´r-Rikâ, Bedr gazveleri, Cüheyne seferi gibi.
Hz. Enes´in "iki kere" demesini, şârihler "diğerlerini duymamış olabilir" diye te´vil ederler. Bazı âlimler: "İbnu Ümmi Mektum´u Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Medine´ye kazâ işlerini de görmek üzere değil, sâdece namazları kıldırmak üzere vekil bırakmıştır, zîra âmâ kimsenin kazâ işlerini tâyini uygun değildir, çünkü şahısları tanıyamaz, (dâvâya konu olan) malları tesbît edemez, kimin lehine hükmedeceğini bilemez. Bu söylenen meselelerin hepsinde mukallid kalır, taklîtle hüküm ise câiz değildir" demiştir.
Bazı âlimler, İbnu Ümmi Mektum´un vekîl tayin edilmiş olmasında, Abese sûresinde İlâhî itâba vesile olan davranışı sebebiyle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın onun gönlünü almak için bir ikram, bir iltifatta bulunma arzusunu görmek istemişlerdir.
Ancak şunu da belirtelim ki, bazı âlimler de bu rivâyetten hareketle âmâlığın imamlığa mâni bir özür olmayacağı kanaatini izhâr etmişlerdir.[17]
ـ5ـ وعن أبى بكرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ أنه قال: ]لَقَدْ نَفَعَنِى اللّهُ تَعالى بِكَلِمَةٍ سَمِعْتُهَا مِنْ رَسولِ اللّه # أيَّامَ الجَمَلِ بَعْدَمَا كِدْتُ أنْ ألْحق بأصْحابِ الجَمَلِ فأقاتِلَ مَعَهُمْ. قال: لَمَّا بَلَغَ رسولَ اللّهِ # أنَّ أهْلَ فَارِسَ مَلَّكُوا عَلَيْهِمْ بِنْتَ كِسْرَى. قالَ: لَنْ يفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أمْرَهُمُ امْرَأةً[. أخرجه البخارى والترمذى والنسائى.وزاد الترمذى: ]فَلَمَّا قَدِمَتْ عَائِشَةُ الْبَصْرَةَ ذَكَرْتُ ذلِكَ فَعَصَمَنِى اللّهُ تَعالى بِهِ[ .
5. (1714)- Ebû Bekre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan işitmiş olduğum bir kelimenin Cemel Vak´ası sırasında ALLAH´ın izni ile faydasını gördüm. Şöyle ki bir ara, neredeyse ashâb-ı Cemel´e katılarak onların yanında yer alıp savaşmaya karar vermiştim. Hemen, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, "İranlıların başına Kisrâ´nın kızı kraliçe oldu" diye haber geldiği zaman (söylemiş olduğu sözü hatırladım ve onlara katılmaktan vazgeçtim. O zaman Efendimiz:) "İşlerini kadına tevdi eden bir kavm felâh bulmayacaktır" demiş idi". [Buhârî, Fiten 17, Megâzi 82; Tirmizî, Fiten 75, (2263); Nesâî, Kudât 8 (8, 227). Tirmizî´de şu ziyade gelmiştir: "Hz. Aişe Basra´ya geldiği zaman bunu hatırladım. Bu söz sayesinde ALLAH beni muhâfaza etti".][18]
AÇIKLAMA:
1- Rivâyetten de anlaşılacağı üzere Ebû Bekre, Hz. Aişe ile aynı kanaatte idi. Yani Hz. Osman (radıyallâhu anh)´ı şehid edenlerin cezalandırılmasının gereğine inanıyordu. Ancak, bu mesele üzerine çıkan Cemel Vak´ası´na katılmadı. Aslında şârih İbnu Hacer´in de belirttiği üzere, ne Hz. Ali, ne de Hz. Aişe (radıyallâhu anhümâ) Müslümanlar arasında savaş çıkmasını istiyor değillerdi. Ancak Taberî´de açıklandığı üzere, araya giren suiniyet sahipleri iki orduyu, bir kısım desîselerle tutuşturduktan sonra, herkes kendini savaşın içinde buldu ve ne çıkabildi ne de savaşı durdurabildi. İşte Ebû Bekre, bu meselede, Sa´d İbnu Ebî Vakkas, Muhammed İbnu Mesleme, Abdullah İbnu Ömer (radıyallâhu anhüm) gibi bir kısım sahabelerle birlikte savaşta bîtaraf kaldılar.
2- Ebû Bekre´nin bu hadisiyle "Kadının kazâ işlerine tâyini caiz değildir" diyenler ihticac etmişir. Cumhûr bu görüştedir. Ancak, İbnu Cerîr et-Taberî buna muhâlefet ederek, kadının şehâdetinin câiz olduğu kimseler hakkında hüküm de verebileceğini söylemiştir. Bâzı Mâlikîler, herhangi bir kayda yer vermeksizin "Kadın kâdı olabilir" demiştir. [19]
ÜÇÜNCÜ FASIL
İMAM VE EMİRİN VAZİFELERİ
ـ1ـ عن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قالَ رسولُ اللّه #: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، فَا“مَامُ رَاعٍ وَمَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالرَّجُلُ رَاعٍ في أهْلِهِ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ، وَالمَرْأةُ في بَيْتِ زَوْجِهَا رَاعِيَةٌ، وَهِىَ مَسْئُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا، وَالخَادِمُ في مَالِ سَيِّدِهِ رَاعٍ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ. قالَ: فَسَمِعْتُ هؤَُءِ مِنَ النَّبىِّ # وَأحْسِبُهُ قالَ: وَالرَّجُلُ في مَالِ أبِيهِ رَاعٍ، وَهُوَ مَسْئُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ[. أخرجه الخمسة إ النسائِى .
1. (1715)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mes´ulsünüz. İmam çobandır ve sürüsünden mes´ûldür. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden mes´uldür. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da sürüsünden mes´ûldür. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve sürüsünden mes´ûldür."
İbnu Ömer der ki: "Bunları Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan işitmiştim. Zannediyorum ki şöyle de demişti:"Kişi bâbasının malında çobandır, o da sürüsünden mes´ûldür." [Buhârî, Ahkâm 1, Cum´a 11, İstikrâz 20, Itk 17, 19, Vesâya 9, Nikâh 81, 90; Müslim, İmâret 20, (1829); Tirmizî, Cihâd 27, 1705; Ebû Dâvud, İmâret 1, (2928).][20]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, herkesin bir sorumluluk ve selâhiyet dairesinin olduğunu göstermektedir. "Çoban" diyen tercüme ettiğimiz kelime râi´dir. Lügat açısından güden demek ise de, hadiste "muhafazası için birşeyler tevdi edilmiş güvenilir muhâfız" mânasına kullanılmıştır.
2- İmam´dan maksad devlet reisidir. Bazı rivâyetlerde "emîr" denmiştir. Esasen bu bahiste emîr ve imam kelimeleri müterâdif (eş mânalı) olarak kullanılmıştır.
3- Dikkat edilirse imam, erkek, kadın, hizmetçi, evlat gibi fonksiyonları farklı şahıslar, "çoban" vasfıyla tavsifte birleşmektedirler. Şüphesiz bunların herbirinin sorumlu olduğu husûslar farklıdır.
Hattâbî: "İmamın çobanlığı, hudûdu tatbik ve hükümde adâlete riâyetkâr olmak sûretiyle şeriatı korumaktır; erkeğin ailesine çobanlığı, işlerini idâre, haklarını yerine getirmek; kadının çobanlığı evin, çocukların, hizmetçilerin işlerini tanzim etmek, her hususta kocasına hayırhah olmaktır; hizmetçinin çobanlığı, eli altında bulunan şeyleri koruması, kendisine terettüp eden hizmetleri yapmasıdır" der.
4- Tîbî demiştir ki: "Bu hadisten anlıyoruz ki, çoban zâtı için tutulmaz, mâlikin, güdülmesini istediği şeylerin muhâfazası için tutulur. Öyle ise, Şâri´in müsâde ettiği şeyler dışında tasarrufta bulunmamalıdır. Hadis, bâbında böylesine tatlı, böylesine câmi, böylesine beliğ bir başka örneği olmayacak mükemmellikte bir temsîldir. Zîra önce mücmel ve özlü şekilde beyanda bulunup arkadan tafsîl etti. Mükerrer kereler harf-i tenbîhe (uyarıcı unsura) yer vermektedir."
Bazı âlimler hadisin, baştaki: "Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mes´ulsünüz" şeklindeki mutlak ifadesiyle hiç kimsesi olmayan bekârı da çobanlar arasına dahil ettiğine dikkat çekmiştir. "Zîra, derler, böyle birisi organları üzerine çobandır, fiil, söz ve itikad nevinden her ne emredilmişse yapmaları her ne yasaklanmışsa terketmeleri meselesinde, insanın organları, kuvveleri, hisleri kişinin sürüsü hükmündedir. Öyle ise insanın bir nokta-i nazardan, güdülen olması, bir başka nokta-i nazardan güden olmasına mâni değildir."
5- Bu hadisi tamamlayan bir başka rivâyet Ebû Hüreyre´ye aittir:
مَا مِنْ رَاعٍ إَِّ يُسْئَلُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَقَامَ امْرَ اللّهِ اَوْ اَضَاعَهُ
"Her çoban kıyamet günü hesaba çekilecektir: "Sürüsüne ALLAH´ın emrini tatbik etti mi etmedi mi?"
Bu bâbta gelen başka hadisleri de nazar-ı dikkate alan ulemâ şu kesin hükme ulaşmıştır: "Mükellef kimse, hükmü altındakilere karşı vazifelerinde kusur işlemiş ise kıyamet günü muâheze edilecektir."
Burada İbnu Hacer´in hadisle ilgili olarak kaydettiği bir notu iktibas etmek münâsip düştü:"
Bu hadiste, bâzı taassup sahiplerinin Emevîler lehine uydurdukları yalan da reddedilmektedir. Şöyle ki: Ebû Ali el-Kerâbîsî´nin "Kitabu´l-Kazâ"sında şunu okumuştum, "Bize Şâfiî´nin amcası, Muhammed İbnu Ali´den bildirdiğine göre demiştir ki: "İbnu Şihâb, halife Velid İbnu Abdi´l-Melik´in yanına girmişti. Velid ona şu hadisten sordu: "ALLAH bir kulunu hilâfet çobanlığına getirirse, onun hasenâtını yazar, fakat seyyiâtını yazmaz." İbnu Şihâbi´z-Zührî: "Bu düpedüz yalandır" dedi ve şu mealdeki âyeti okudu: "Ey Dâvud, biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. O halde insanlar arasında hak ve adaletle hükmet. Hükmünde hevâ ve hevese (hissiyâta) tâbi olma ki bu, seni ALLAH yolundan saptırır. Çünkü ALLAH yolundan sapanlar hesap gününü unuttukları için onlara pek çetin bir azâb vardır" (Sâd 26). Velid, bu cevab üzerine: "İnsanlar bizi dinimizden ayartıyorlar" dedi.[21]
ـ2ـ وعن ابن مريم ا‘زدىّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]دَخَلْتُ عَلى مُعَاوِيَة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ فقَالَ: مَا أنْعَمَنَا بِكَ أبَا فَُنٍ؟ قُلْتُ: حَديثٌ سَمِعْتُهُ مِنْ رسُولِ اللّهِ # سَمِعْتُهُ يَقُولُ: مَنْ وََهُ اللّهُ شَيْئاً مِنْ أُمُورِ المُسْلِمينَ، فَاحْتَجَبَ دُونَ حَاجَتِهِمْ وَخَلَّتِهِمْ وَفَقْرِهِمْ احتَجَبَ اللّهُ تَعالى دُونَ حَاجَتِهِ وَخَلَّتِهِ وفَقْرِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. قَالَ: فَجَعَلَ مُعَاوِيَةُ رَجًُ عَلى حَوَائِجِ النَّاسِ[. أخرجه أبو داود والترمذى.»مَا أنْعَمَنَا بِكَ«: يريد ما أعمدك إلينا، وما جاء بك. قال الخطابى: وإنما يقال: ذلك لِمَنْ يُعْتَدّ بزيارته ويُفْرَح بلقائه .
2. (1716)- İbnu Meryem el-Ezdî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hz. Muâviye (radıyallâhu anh)´nin yanına girmiştim. Bana:
"Ey Ebû fülân, seni hangi rüzgâr attı?" diyerek (ziyaretimden memnuniyeti izhâr etti). Ben de: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan işitmiş olduğum şu hadisi, (size hatırlatmayı düşündüm)" dedim: "ALLAH kime Müslümanların işlerinden birşeyler tevdi eder, o da onların ihtiyaçlarına, isteklerine, darlıklarına perde olur (giderirse), kıyâmet gününde ALLAH da onun ihtiyaç, istek ve darlıklarına perde olur (giderir)."
Râvî der ki: "Bunun üzerine Hz. Muâviye (radıyallâhu anh) insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek üzere bir adam tâyin etti." [Tirmizî, Ahkâm 6, (1332, 1333); Ebû Dâvud, Harâc 13, (2948).][22]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, hangi mertebede olursa olsun me´muriyetle, halkın idâresinde bulunan kimselerin, insanlara yakınlık göstermesi, işlerini kolaylaştırıp, meşru hudud içerisinde yardımcı olması gereğine dikkat çekmektedir. Hadisin Tirmizî´de gelen vechi daha sarih:
"Amr İbnu Mürre, Hz. Muâviye (radıyallâhu anhümâ)´ye: "Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Herhangi bir imam kapısını bir ihtiyaç ve istek sahibine, bir darda kalmışa örterse, kıyamet günü ALLAH da sema kapılarını onun ihtiyaç, istek ve darlığı karşısında kapatır" buyurduğunu işittim" dedi. Bunun üzerine Hz. Muâviye, insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek üzere bir adam tâyin etti."[23]
ـ3ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قالَ النَّبىُّ #: إنَّ المُقْسِطِينَ)ـ1( عِنْدَاللّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلى مَنَابِرَ مِنْ نُورٍ عَنْ يَمِينِ الرَّحْمنِ، وَكِلْتَا يَدَيْهِ يَمِينٌ، الَّذِينَ يَعْدِلُونَ في حُكْمِهِمْ وَأهْلِيهِمْ وَمَا وَلُوا[. أخرجه مسلم والنسائى .
3. (1717)- Abdullah İbnu Amr İbni´l-As (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Adil olanlar, kıyamet günü, ALLAH´ın yanında, nurdan minberler üzerine Rahman´ın sağ cihetinde olmak üzere yerlerini alırlar. -ALLAH´ın her iki eli de sağdır- Onlar hükümlerinde, aileleri ile velâyeti altında bulunanlar hakkında hep adâleti gözetenlerdir." [Müslim, İmâret 18, (1827); Nesâî, Âdâb 1, (8, 221).][24]