- Hilafet Düşüncesi

Adsense kodları


Hilafet Düşüncesi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
Eslemnur
Sun 26 September 2010, 08:00 am GMT +0200
Hilafet Düşüncesi


"Sizin aranızda iman edip de salih amel eden kim­selere, Allah yeryüzünde hâlife kılacağını vaad etmiştir. Nitekim sizden önceki kimseleri de halife kılmıştı."

(En-Nûr: 55).

Bu âyet-i kerimeden açıkça iki mühim temel ka­nun anlaşılıyor. Birincisi, İslâmî hükümette sahih ma­kam, "hilâfet" makamıdır. Hâkimiyet makamı değil­dir. İkincisi de şudur: Bir islâmî hükümette hilâfeti elinde bulundurmak herhangi bir şahsa, herhangi bir hanedana veya herhangi bir zümreye mahsus değildir. Belki bütün İslâm ümmetine, İslâm ümmeti­nin her ferdine atittir. AllahaçıklamasıTaalâ bunlara serbest bir hükümet vermiştir.

Birinci noktanın açıklaması şudur ki, aynı ha­kikat şu işi icabettirir ki, hâkimiyet sahibinin kendi zatının haricinde öyle bir kudret bulunmayacak ki, onun tercihlerini sınırlandırsın ve kıssın, onun kendisi­nin yaptığı kanunlar ve nizamların dışında onun elini ayağını bağlayan ve kendisinin yapacaklarına engel olabilen herhangi bir kanun ve nizam bulunsun.[108]

Şimdi eğer bir hükümette ilk adımda şunun üze­rine iman edilirse ki, Allahın ve O'nun Resulünün bildir­dikleri kanunlara aykırı üstünde hiçbir kanun ve nizam yoktur; bu kanunlara aykırı da bir iş yapılamaz. Bu hükümetin Teşriî (yasama) Organı da bu kanunun hi­lâfına bir kanun koyamaz. Adliye işlerinde de bu ka­nuna aykırı hükümler olamaz. O zaman, bundan açıkça şu mana anlaşılır ki, Allah ve O'nun Resulünün hâkimiyeti karşısında böyle bir hükümet hâkimiyet id­diasında bulunamaz ve hakikî hâkimiyetin de esasta Allah ve Resulüne ait olduğu kabul edilip, mevcut hükümetin başında bulunan yahut da idarecisi, ancak ilâhî hâkimiyetin bir mümessilinden başka bir vasıf ta­şımaz. Bu mevkideki idareciye de "halife" diyeceğiz. Bu şekildeki vaziyetin ismine doğru ıstılahda "hâkimiyet" diyemiyeceğiz. Sadece "hilâfet" diyeceğiz. Bu vasıf kararlaştırılmış olursa, bu vasıf üzerine böyle bir hü­kümetteki işe "Hâkimiyet" diyecek olursak, o zaman istilah (terim) bakımından da çelişkiye düşmüş oluruz. Elbette ki, Allahın hükmü ve O'nun Resulünün Sünneti altında kendi yapacağı işlerde, isteyerek, uymazsa, o zaman şüphesiz doğrudan doğruya bu iş hâkimiyet olur. Fakat böyle olunca da İslâmî hükümetteki ıstılahta bir çelişki yeniden baş gösterir.

İkinci noktanın açıklaması da şudur: Bir İslâmi hükümetin bütün sakinlerinin müslüman olması vasfiyle, toplu olarak, bunlar hilâfet mansıbını elde bulundururlar. İşte bu mühim ve hakikî usul İslâmî Cumhuriyetin esasıdır. Bu şekilde gayrı - islâmî cum­huriyetlerde ise esas olan toplumsal hâkimiyettir, (Po­pular Sivereignity). Fakat hakikatte bu şekildeki İslâmî Cumhuriyetin temelleri toplumsal hilâfet (Popular Vicege-rancy) usulü üzerine kurulmuştur. Bu nizamda hâkimiyet yerine Hilâfet ıstılahını kullanmak gerekir. Buradaki iktidar Hak Taalâ tarafından verilmiş bulunan bir iktidardır. O'nun çizmiş bulunduğu hududlar dahi­linde, bu iktidarı kullanmak gerekir. Fakat bu Hilâfetin şu sınırlı iktidarı yukarıda bahsettiğimiz Kur'an-ı Keri­min hükümleri gereğincedir. Bu hükümlere göre, her­hangi bir belirli şahıs veya belirli bir zümreye bu ikti­dar verilmiş değildir. Belki hükümetin ülkesi dahilinde yaşayan bütün müslümanların "min haysül cemâa": (Toplu olarak) haklarıdır. Bunun gereği şudur ki, müslümanlar kendi rızalariyle aralarında müşavere ederek, kendi işlerini yürütmek için bir kimseyi vekil ta­yin ederler. Bu kimsenin vekâleten başkanlığı müslümanların rızasına bağlı olur. Müslümanlar kendi­sinden razı oldukları müddetçe onların işlerini yürütür. İşte bunun içindir ki, Hazreti Ebu Bekir "(R.A.) Taalâ "Hilâfetullah kelimesini kullanmaktan, müslümanları menetti. Zira hilâfet aslında Müslüman Ümmetinin hak­kıdır. Doğrudan doğruya Ebu Bekirin veya diğer halifele­rin hakları değildir. Hilâfetin de esas vasfı, müslümanların kendi istekleri ve rızaları ile halifelik tercihlerini bir şahsın eline emanet etmeleri ve bu şahsı kendi işlerini idare etmek için vazifelendirmeleridir.

Bu iki noktanın her ikisi de gözönüne alınarak İs­lâmî Hükümetin Anayasası (Düstur) u öyle bir şekilde yapılmalıdır ki, bu Anayasa ile iş başına gelecek olan kimse veya kimseler herhangi bir şekil ve surette, Hâ­kimiyet iddiasında bulunmayıp bu hükümette ancak aydın ve açık bir şekilde halife olduklarını gözönüne alsınlar.