ehlidunya
Mon 6 September 2010, 07:44 pm GMT +0200

Her şey on kat büyük olsaydı
Bir sabah uyandığınızda yeryüzünde bulunan bütün varlıkların on kat büyüdüğünü görseydiniz ne olurdu?
Hiç böyle bir soru duydunuz mu? Ben Bilim Teknik dergisinde okumuştum. Bir bulmaca şeklinde soruyordu. Diyordu ki; kendiniz de dâhil olmak üzere dünyadaki her şey on kat büyümüş olsa bunun farkına varabilir misiniz?
İsterseniz cevabını bir tefekkür macerası için biraz erteleyelim, zirâ çok önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum:
Birçok insan cevap olarak, kimsenin bu değişikliğin farkına varamayacağını söyleyecektir. Çünkü kendimiz de büyüdüğümüz için matematiksel olarak aynı orantı mevcut olduğundan dolayı farkına varılamayacağı iddiâ edilebilir.
Fakat kazın ayağı, hiç de öyle değildir. Sadece yerçekimi ve sürtünme ile ilgili kanunlardan yola çıkarsak, bunun böyle olmayacağını anlayabiliriz. Zira her şey, değil on kat, sadece bir kat büyüse bile dünyada her şey çökecek dünyanın altı üstüne dönecektir.
Her şeyden önce insanın iskeleti bu kadar ağırlığı kaldıramayacağı için kemikleri kırılmaya başlar ve en basit olarak yolda yürüyemez hâle gelir. Dünyanın en uzun insanı bir Türk’tü. Resmine bakınca elinde bir baston ile yürüdüğünü görmüştüm. Zavallı kardeşimiz sınırların biraz üzerine çıkınca sağlıklı bir hayattan uzaklaşmıştı.
Eskiden yaşamış dinozorların ve hâlen yaşamakta olan fil ve gergedan gibi hayvanların neden dolayı büyük ve geniş bacakları bulunduğunu belki şimdi daha iyi anlayabiliriz.
Dergide yazan makalede bütün ağaçlar ve binaların yıkılacağından söz edilmektedir. Yerçekimi kuvveti etkisi ile ağaçların üzerinde taşıdığı meyveler, dalları ağırlığı kaldıramayacağı için yere düşecektir. Halatlar ile bağlı bütün maddeler kopacaktır. Sürtünme sayesinde örülmüş ve kendi çekme kapasitesinin çok üstünde ağırlıkları taşıyan bütün ipler zincirler, birdenbire bu güce dayanamayıp kopacaklardır. Kısaca dünya, üzerinde yaşanılmaz bir vaziyet alacaktır.
İşte bir sabah uyandığınızda her şey on kat büyürse, ortada dünya kalmayacağı için hemen fark edilecektir.
Tabii bütün bu faraziyelerimiz, Allah’ın, hâl-i hazırda hikmeti gereği kâinata koymuş olduğu düzen üzerinden. Yani her şeyi 10 kat büyüten Allah, isterse elbette yerçekimi de dahil olmak üzere kâinattaki bütün kuralları ona göre—insanı şaşırtmayacak şekilde—değiştirebilir. Bu O’nun kudretinden uzak değildir ve gerçekte tüm sebepler birer perdedir, illet-i hakikî Cenâb-ı Hak’tır. Allah, kâinata Kendisinin koymuş olduğu kanunlara asla bağımlı değildir. Fakat bizim burada belirtmek istediğimiz husus, Cenab-ı Hakk’ın kâinata koymuş olduğu düzenin ne kadar uyumlu ve âhenkli olduğudur.
Kur’ân-ı Kerîm “Fercii’l-basara helterâ min futûr” yani “Haydi çevir gözünü, en küçük bir kusur görüyor musun?” diyerek Cenab-ı Allah’ın inayet delili olarak kâinatı imkân dahilinde olabilecek en mükemmel şekli ile yarattığını ifade ediyor. Kur’ân’daki “Evelâ ya’lemun, efelâ ya’kılûn” gibi âyetler akla havale ve vicdanımıza danışarak “Bilmiyorlar mı? Hiç düşünmüyorlar mı?” sorularını sormaktadır.
İşte bu ve bunun gibi sorularla tefekkür edebilir, düşünce ufkumuzu geliştirebiliriz. Sonuç olarak şöyle söylenebilir: Kâinatta her şey en güzel şekliyle yaratılmıştır. Mevcut durumdan daha iyi hiçbir vaziyet olamaz.
Bakın İmam-ı Gazâlî ne diyor: “Daire-i imkânda bu mükevvenâttan daha bedî, daha güzel yoktur” Zamanımızın güzeli Bediüzzaman ise şöyle diyor: “Bütün kâinatta zerrelerden ta yıldızlara kadar her şeyde kusursuz bir intizam-ı ekmel (mükemmel bir intizam) ve noksansız bir insicam-ı ecmel (cemil, yani güzel bir uyumluluk) ve zulümsüz bir mizan-ı âdilin bulunmasıdır”. Eğer Allah bir olmasaydı, intizam da, uyumluluk da, ölçü de kalmaz her şey karışırdı.
Evet, kâinat öyle güzel yaratılmıştır ki, her tarafında eşsiz sanat eserleri bulunan adeta bir saray gibidir. Öyle mükemmel işleyen bir devlet veya şehir gibidir ki üretilen ve tüketilen her mal ve erzak yeteri kadar olacak şekilde ve zamanda ihtiyaç sahiplerine ulaştırılır.
Hatta öyle mükemmel bir kitaptır ki, bu kitabın her kelimesinde ince harflerle güzel bir şiir yazılmıştır. Hatta bu şiirin her harfinde daha ince bir hatla manzum eser yazılmıştır.
Bediüzzaman, kâinatı tertemiz ve çok güzel elbiselerle süslenmiş bir huriye veya gül goncasına benzetir. Gerçekten de yaratılan her şey rânâdır, hoştur, güzeldir, lâtiftir. Bu arada akla gelen hastalıklar, musibetler ve ölüm gibi olumsuzluklara ise şöyle cevap verir. Eğer dış görünüşüne göre çirkin görünen şeyler olmasaydı güzelliklerin farkına varamayacaktık. Soğukluk olmasa sıcaklığı, hastalık olmasa sağlıklı olmanın kıymetini bilemezdik. Gece olmasa gündüz nasıl bir şeydir, bilemezdik. Eğer yağmurdan zarar gören tedbirsiz bir insan, “Yağmur bana şer ve kötü oldu” diyor ise, bu durum “rahmet” adı verilen yağmurun öyle olduğu anlamına gelmez. Yağmurda binlerce menfaat ve güzellik vardır. İşte bizi terbiye eden Rabbimiz, bu güzellikleri anlayabilmemiz için kâinatı böylesine hikmetli ve anlamlı olarak yaratmıştır, vesselâm…
VEHBİ HORASANLI