- Her İnsan Fıtrat Üzere Doğar

Adsense kodları


Her İnsan Fıtrat Üzere Doğar

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Sun 5 January 2014, 12:48 am GMT +0200
Her İnsan Fıtrat Üzere Doğar



Yüce ALLAH Kur’ân-ı Kerîm’de "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. ALLAH’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. ALLAH’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler" buyurmuş, Hz. Peygamber de pek çok hadisinde fıtrattan gelen fiziksel özellikleri de olduğu gibi korumanın gereğine işaret etmiştir.

Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, ALLAH Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari, Tefsir (Rûm), 2)

Rabbimizin “Yeryüzünde bir halife var edeceğim” sözüyle başlamıştır insanın yaşam serüveni. Ardından Yüce ALLAH, insanı "en güzel surette" yaratmış ve kendisini sabah akşam tespih eden, günahtan masun meleklerine, onun önünde saygıyla eğilmelerini emretmiştir. (Bakara, 2/30–34) Zira onu değerli kılmış ve yarattıklarının pek çoğundan üstün tutmuştur. (İsra, 17/70) Yerde ve gökte ne varsa onun hizmetine sunmuş, ona dilediği her şeyi vermiştir. Böylesine değerli ve böylesine mükemmel yaratılmıştır insan. Ve bu yaratılışın tek bir amacı vardır: yalnızca bir olan ALLAH'ı ilah kabul etmek ve O'nun razı olacağı bir hayat sürmek. (Zariyat, 51/56) Bunun için kendisine gereken tüm imkânlar verilmiş ve her insan kâmil sıfatlarla donatılıp yeryüzünün halifesi olmaya layık bir insan olma potansiyeli ile dünyaya gönderilmiştir.

“Yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip olma” anlamına gelen fıtrat, insanın, yaratılışındaki bu özü ifade eder. “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar” diyen Rasûlullah (sav), ırkı, soyu, cinsiyeti ne olursa olsun, her insanın bu mükemmel yaratılışla, ALLAH'a inanma potansiyeliyle dünyaya geldiğini anlatmaktadır. Herkesin ancak kazandığının karşılığını alacağını ve hiç kimsenin bir başkasının günahını yüklenmeyeceğini ısrarla vurgulayan (En’am, 6/164) İslam inancına göre, her çocuk tertemiz ve günahsız olarak doğar. Çevreden gelen herhangi bir etkiye maruz kalmadan önce tertemiz bir yaratılışla dünyaya gelen insan, bu hâlini koruyabildiği sürece kendiliğinden iyiye yönelir. Zira onu türlü kabiliyetlerle donatan Yüce ALLAH, kendisine iyiyle kötüyü birbirinden ayırt edebilme yeteneği vermiş (Şems, 91/8) ve onu iyiye eğilimli kılmıştır. Bu yüzdendir ki Rasûlullah (sav) iyilik ve kötülüğün ne olduğunu soran Vabısa b. Ma'bed adlı sahabiye, “İyilik, gönlü huzura kavuşturan ve içe sinen şeydir. Kötülük ise insanlar sana fetva verseler (onaylasalar) bile, gönlü(nü) huzursuz eden ve iç(in)de bir kuşku bırakan şeydir” (Darimi, Büyu, 2) sözleriyle cevap vermiştir. Yine kendisine aksi bir yönlendirme bulunmadığı takdirde insan tevhide yakındır, Rabbini bir olarak bilmeye ve O'na inanmaya hazırdır. Zira ruhlar âleminde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediğinde tüm ruhlarla birlikte “Evet Rabbimizsin” diyerek, bu Yüce Yaratıcı'nın ilahlığına şahitlik etmiştir. (A’raf, 7/172) Dünya hayatında da asıl sahibi olan bu yüce varlığı aramakta ve Kur'ân-ı Kerîm'de ifade edildiği üzere, gönlü ancak O'nu anmakla huzur bulmaktadır. (Ra’d, 13/28) Tevhide aykırı olan her türlü inanç ve yaşantı ise insanın fıtratına aykırı olduğundan kişiyi tatmin etmez ve kendine yabancılaştırır. Tıpkı Hz. İbrahim (as) gibi. Nitekim bir zamanlar putlara tapan kavminin inançlarını ve yaşantısını benimseyemeyen Hz. İbrahim (as), kendine bile faydası olmayan putlardan yüz çevirmiş ve bir arayış içerisine girmişti. Özünde var olan inanma ihtiyacını karşılayabilecek gerçek bir ilah olması gerektiğine kanaat getirdi. Yaşadığı toplumda gök cisimlerinin insan hayatında etkin rolü olduğu inancı hâkimdi. Buradan çıktı yola ve bir yıldız gördü. Rabbi bu olabilir mi diye düşündü. Onun kaybolduğunu görünce aya çevirdi yüzünü. Belki de buydu asıl Rabbi. Ama hayır, o da batıyordu gün doğunca. Peki ya güneş, düşündüklerinin hepsinden daha büyüktü, Rabbi olmaya daha layık göründü gözüne. Fakat gün bitince onun da hükmü sona erdi. Bunların hiçbiri Rabbi olamazdı Hz. İbrahim (as)’in.

Bütün bunları yaratan, her daim yarattıklarıyla beraber olan, bütün varlığın hâkimi olmalıydı Rabbi. Böylece batıl inançlardan sıyrılıp Hakka yöneldi, Rabbi de onu doğru yola iletti ve kendisini diğer insanlara peygamber olarak gönderdi. (En’am, 74–79)

Dinimizde tertemiz ve hakka meyyal olan bu fıtratın korunması üzerinde önemle durulmuştur. Yüce ALLAH Kur’ân-ı Kerîm’de "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. ALLAH’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. ALLAH’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler" (Rûm, 30/30) buyurmuş, Hz. Peygamber de pek çok hadisinde fıtrattan gelen fiziksel özellikleri de olduğu gibi korumanın gereğine işaret etmiştir. Dinimizin vazettiği tüm emir ve yasaklar da insan fıtratına uygun bir yapı arz etmektedir.

ALLAH'a inanma ve O'nun rızasına göre yaşama kabiliyetiyle yaratılan insanın bu potansiyeli açığa çıkarması ve kendini bu yönde geliştirebilmesi için desteğe ihtiyacı vardır. Yüce ALLAH dini bu nedenle var etmiş, peygamberlerini ve kitaplarını insanlara bu doğrultuda rehber olarak göndermiştir.
Ne var ki insan, belirli bir çevrede dünyaya gelir, hâli, hareketleri, inancı ve yaşantısı çevresinin etkisiyle şekillenir. Hadisin devamında "Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar" sözüyle çocuğun, her şeyden önce içinde bulunduğu ailenin inancıyla yetişeceğini belirten Sevgili Peygamberimiz, onun bu işlenmemiş saf hâliyle her türlü yönlendirmeye açık olduğuna da dikkatleri çekmiştir.

ALLAH'a inanma ve O'nun rızasına göre yaşama kabiliyetiyle yaratılan insanın bu potansiyeli açığa çıkarması ve kendini bu yönde geliştirebilmesi için desteğe ihtiyacı vardır. Yüce ALLAH dini bu nedenle var etmiş, peygamberlerini ve kitaplarını insanlara bu doğrultuda rehber olarak göndermiştir. Bu sözlerle anne ve babanın çocuğun dinî yaşantısındaki etkin rolüne işaret eden Hz. Peygamber, aynı zamanda din eğitimi ve öğretimi konusunda ebeveyne önemli görevler düştüğünün de altını çizmektedir.

İnsanın bu hayattaki sınavı, kendisini en güzel ve değerli surette yaratan Rabbinin kendisine verdiği tertemiz fıtratı koruyarak geliştirmek ve yaratıcısına kâmil bir mümin olarak dönmeyi başarabilmektir. Bunun için yine Rahman olan Rabbimize sığınarak, O’ndan yardım istememiz gerektiğini hatırlatan sevgili Peygamberimiz, yatmadan önce şu duayı yapmayı tavsiye etmiştir:

“ALLAH’ım! Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Azabından korkup, sevabını umup sırtımı sana dayadım. Sen'den (azabından) korunmanın ve güvende olmanın tek yolu, ancak sana (rahmetine) sığınmaktır. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin Nebi’ye inandım. Beni öldürürsen (bozulmamış) fıtrat üzere öldür. Bu kelimeleri son sözlerim eyle.”
(Buhari, Deavat, 6.)

Elif Erdem

cerendemir
Sun 5 January 2014, 12:59 am GMT +0200
'Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar '.Peygamber efendimiz.
İnsan fıtraten yaratılır.Ama sonra şekillenmesini kendi yapar.İyi olmak da,kötü olmak da onun elindedir. Rabbim bize güzel ahlak,iyi fıtratlı olmayı nasip etsin inşallah.

mevlüdekalınsaz
Sun 5 January 2014, 09:49 am GMT +0200
Rabbbim bizlere
yarattığı fıtratın şekilldirmesini kendi rızası doğrultusunda yapabilmeyi ve son nefesimize kadar da onu tertemiz koruyabilmeyi nasip etsin inşallah... :) :)

8/A
Sun 5 January 2014, 10:59 am GMT +0200
RABBİM'e ne kadar şükretsek azdır bizi dünyaya MÜSLÜMAN olarak getirmiş ama her Hrıstiyan Yahudi vb dinlerde olanlarada ömürlerinde 1 kez de olsa MÜSLÜMAN olmaları için bir şans verilir....

Hanife 8.D
Sun 5 January 2014, 11:00 am GMT +0200
“Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar, sonra anası babası onu yahudi veya hristiyan veya mecusi yapar.”

Bu hadiste beyan edilen gerçek; insanın küfür, şirk veya dinsizlik üzerine doğmadığıdır. Doğal fıtratı, onun Allah Teâlâ’dan başka bir tanrıyı tanımasına müsaade etmiyor ve şeriatın doğal ilkelerinden başka bir şeyi sevemiyor. Eğer in­san, bu fitratı kaybetmezse, kötü çevre onu şirke ya da küfre dayanan fikir ve amellere yöneltmezse, o, peygamberlerin sunduğu talimatı aynen kabul edecektir. Bunu kabul eder­ken, bu talimatı kendininmiş de başkası ona veriyormuş gibi alacaktır.

Bu, gerçeğin sadece bir boyutudur. İkinci boyutu, İs­lam’ın doğrudan insana verilmediği, peygamberler aracılığıyla verildiğidir. Bir insan, ancak peygamberlerin sunduğu dini içtenlikle kabul ettiği zaman müslüman olur.

Hafsa Nur 6.D
Sun 5 January 2014, 11:09 am GMT +0200
Ahlâk, “hulk” kelimesinin çoğulu; huy, tabiat, mizaç, seciye gibi mânâlara geliyor. İnsanın fıtratıyla, yaratılışıyla yakın alâkası var.

Rum Sûresinde şöyle buyrulur:

“O halde (Habibim) sen yüzünü bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et.” (Rum Sûresi, 30/30)

Şems Suresi'nde de bazı mahlûkata kasem edilir, bunlardan birisi de nefistir. Yedinci ve sekizince âyetlerde, “Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene” kasem edilmektedir. Bu âyet-i kerime, “her çocuğun İslâm fıtratı üzere doğduğunu” haber veren Peygamberimiz (asv)'in kelâmıyla birlikte düşünüldüğünde şöyle bir hakikat ortaya çıkar: Demek ki, insanın fıtratı iyice dikkate alınabilse, güzel ahlâkın kaynağına da inilmiş olacak.

7/C
Sun 5 January 2014, 12:07 pm GMT +0200
ALLAH'a inanma ve O'nun rızasına göre yaşama kabiliyetiyle yaratılan insanın bu potansiyeli açığa çıkarması ve kendini bu yönde geliştirebilmesi için desteğe ihtiyacı vardır. Yüce ALLAH dini bu nedenle var etmiş, peygamberlerini ve kitaplarını insanlara bu doğrultuda rehber olarak göndermiştir.  :)

Rabia nur kaplan 8.D
Sun 5 January 2014, 04:25 pm GMT +0200
Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîm’de "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir.

esratüz zehra 2
Sun 5 January 2014, 06:33 pm GMT +0200
bizi doğuştan Müslüman olarak yaratan Rabbime ne kadar şükür etsek azdır küçük iken yaptığımız taklidi imandı ama şimdi tüm kalbimizle iman ettik. Rabbim kalbimizi senin dinin üzerine sabit kıl.Bizi günahkarlardan eyleme. 

yagmur_7-c
Sun 5 January 2014, 07:00 pm GMT +0200
Allah bizleri yarattiği ve dunyaya gelmemizi sağladiği icin şukretmeliyiz  musluman olduğumuz  için  kendimizi  şansli  hissetmeliyiz.

Hanife 8.D
Sun 5 January 2014, 08:49 pm GMT +0200
Yüce ALLAH Kur’ân-ı Kerîm’de "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. ALLAH’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. ALLAH’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir.

gercektende cok dogru
allah bizi musluman olarak yaratmis bizimde olene kadar allahin yarrattigi gibi kalmamiz gerek dimi...

ehlidunya
Sun 5 January 2014, 09:16 pm GMT +0200
Esselamu aleykum; Demek ki her insan mükemmel bir fıtratla doğar daha çevresel faktörlerin etkisiyle dindar yada dinden uzak olur.İnşaallah bizler müslüman aile çocukları olarak dünyaya geldik inşaallah kendi çocuklarımız içinde böyle hayırlı bir yetiştirme tarzıyla yetiştirebilir allaha kul peygambere ümmet olacak çocukları yetiştirebiliriz...

Rüveyha
Sun 5 January 2014, 10:03 pm GMT +0200
Mevlam fıtratlarımızı islama uygun kılsın..Ahlakımızı güzel eylesin, asi olmaktan bizleri de muhafaza eylesin inşaAllah..

Rukiye Çekici
Mon 6 January 2014, 02:23 pm GMT +0200
Her İnsan Fıtrat Üzere Doğar



Yüce ALLAH Kur’ân-ı Kerîm’de "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. ALLAH’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. ALLAH’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler" buyurmuş, Hz. Peygamber de pek çok hadisinde fıtrattan gelen fiziksel özellikleri de olduğu gibi korumanın gereğine işaret etmiştir.

Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, ALLAH Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari, Tefsir (Rûm), 2)

Rabbimizin “Yeryüzünde bir halife var edeceğim” sözüyle başlamıştır insanın yaşam serüveni. Ardından Yüce ALLAH, insanı "en güzel surette" yaratmış ve kendisini sabah akşam tespih eden, günahtan masun meleklerine, onun önünde saygıyla eğilmelerini emretmiştir. (Bakara, 2/30–34) Zira onu değerli kılmış ve yarattıklarının pek çoğundan üstün tutmuştur. (İsra, 17/70) Yerde ve gökte ne varsa onun hizmetine sunmuş, ona dilediği her şeyi vermiştir. Böylesine değerli ve böylesine mükemmel yaratılmıştır insan. Ve bu yaratılışın tek bir amacı vardır: yalnızca bir olan ALLAH'ı ilah kabul etmek ve O'nun razı olacağı bir hayat sürmek. (Zariyat, 51/56) Bunun için kendisine gereken tüm imkânlar verilmiş ve her insan kâmil sıfatlarla donatılıp yeryüzünün halifesi olmaya layık bir insan olma potansiyeli ile dünyaya gönderilmiştir.

“Yaratılış, belli yeteneklere ve yatkınlığa sahip olma” anlamına gelen fıtrat, insanın, yaratılışındaki bu özü ifade eder. “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar” diyen Rasûlullah (sav), ırkı, soyu, cinsiyeti ne olursa olsun, her insanın bu mükemmel yaratılışla, ALLAH'a inanma potansiyeliyle dünyaya geldiğini anlatmaktadır. Herkesin ancak kazandığının karşılığını alacağını ve hiç kimsenin bir başkasının günahını yüklenmeyeceğini ısrarla vurgulayan (En’am, 6/164) İslam inancına göre, her çocuk tertemiz ve günahsız olarak doğar. Çevreden gelen herhangi bir etkiye maruz kalmadan önce tertemiz bir yaratılışla dünyaya gelen insan, bu hâlini koruyabildiği sürece kendiliğinden iyiye yönelir. Zira onu türlü kabiliyetlerle donatan Yüce ALLAH, kendisine iyiyle kötüyü birbirinden ayırt edebilme yeteneği vermiş (Şems, 91/8) ve onu iyiye eğilimli kılmıştır. Bu yüzdendir ki Rasûlullah (sav) iyilik ve kötülüğün ne olduğunu soran Vabısa b. Ma'bed adlı sahabiye, “İyilik, gönlü huzura kavuşturan ve içe sinen şeydir. Kötülük ise insanlar sana fetva verseler (onaylasalar) bile, gönlü(nü) huzursuz eden ve iç(in)de bir kuşku bırakan şeydir” (Darimi, Büyu, 2) sözleriyle cevap vermiştir. Yine kendisine aksi bir yönlendirme bulunmadığı takdirde insan tevhide yakındır, Rabbini bir olarak bilmeye ve O'na inanmaya hazırdır. Zira ruhlar âleminde “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediğinde tüm ruhlarla birlikte “Evet Rabbimizsin” diyerek, bu Yüce Yaratıcı'nın ilahlığına şahitlik etmiştir. (A’raf, 7/172) Dünya hayatında da asıl sahibi olan bu yüce varlığı aramakta ve Kur'ân-ı Kerîm'de ifade edildiği üzere, gönlü ancak O'nu anmakla huzur bulmaktadır. (Ra’d, 13/28) Tevhide aykırı olan her türlü inanç ve yaşantı ise insanın fıtratına aykırı olduğundan kişiyi tatmin etmez ve kendine yabancılaştırır. Tıpkı Hz. İbrahim (as) gibi. Nitekim bir zamanlar putlara tapan kavminin inançlarını ve yaşantısını benimseyemeyen Hz. İbrahim (as), kendine bile faydası olmayan putlardan yüz çevirmiş ve bir arayış içerisine girmişti. Özünde var olan inanma ihtiyacını karşılayabilecek gerçek bir ilah olması gerektiğine kanaat getirdi. Yaşadığı toplumda gök cisimlerinin insan hayatında etkin rolü olduğu inancı hâkimdi. Buradan çıktı yola ve bir yıldız gördü. Rabbi bu olabilir mi diye düşündü. Onun kaybolduğunu görünce aya çevirdi yüzünü. Belki de buydu asıl Rabbi. Ama hayır, o da batıyordu gün doğunca. Peki ya güneş, düşündüklerinin hepsinden daha büyüktü, Rabbi olmaya daha layık göründü gözüne. Fakat gün bitince onun da hükmü sona erdi. Bunların hiçbiri Rabbi olamazdı Hz. İbrahim (as)’in.

Bütün bunları yaratan, her daim yarattıklarıyla beraber olan, bütün varlığın hâkimi olmalıydı Rabbi. Böylece batıl inançlardan sıyrılıp Hakka yöneldi, Rabbi de onu doğru yola iletti ve kendisini diğer insanlara peygamber olarak gönderdi. (En’am, 74–79)

Dinimizde tertemiz ve hakka meyyal olan bu fıtratın korunması üzerinde önemle durulmuştur. Yüce ALLAH Kur’ân-ı Kerîm’de "Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. ALLAH’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. ALLAH’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler" (Rûm, 30/30) buyurmuş, Hz. Peygamber de pek çok hadisinde fıtrattan gelen fiziksel özellikleri de olduğu gibi korumanın gereğine işaret etmiştir. Dinimizin vazettiği tüm emir ve yasaklar da insan fıtratına uygun bir yapı arz etmektedir.

ALLAH'a inanma ve O'nun rızasına göre yaşama kabiliyetiyle yaratılan insanın bu potansiyeli açığa çıkarması ve kendini bu yönde geliştirebilmesi için desteğe ihtiyacı vardır. Yüce ALLAH dini bu nedenle var etmiş, peygamberlerini ve kitaplarını insanlara bu doğrultuda rehber olarak göndermiştir.
Ne var ki insan, belirli bir çevrede dünyaya gelir, hâli, hareketleri, inancı ve yaşantısı çevresinin etkisiyle şekillenir. Hadisin devamında "Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar" sözüyle çocuğun, her şeyden önce içinde bulunduğu ailenin inancıyla yetişeceğini belirten Sevgili Peygamberimiz, onun bu işlenmemiş saf hâliyle her türlü yönlendirmeye açık olduğuna da dikkatleri çekmiştir.

ALLAH'a inanma ve O'nun rızasına göre yaşama kabiliyetiyle yaratılan insanın bu potansiyeli açığa çıkarması ve kendini bu yönde geliştirebilmesi için desteğe ihtiyacı vardır. Yüce ALLAH dini bu nedenle var etmiş, peygamberlerini ve kitaplarını insanlara bu doğrultuda rehber olarak göndermiştir. Bu sözlerle anne ve babanın çocuğun dinî yaşantısındaki etkin rolüne işaret eden Hz. Peygamber, aynı zamanda din eğitimi ve öğretimi konusunda ebeveyne önemli görevler düştüğünün de altını çizmektedir.

İnsanın bu hayattaki sınavı, kendisini en güzel ve değerli surette yaratan Rabbinin kendisine verdiği tertemiz fıtratı koruyarak geliştirmek ve yaratıcısına kâmil bir mümin olarak dönmeyi başarabilmektir. Bunun için yine Rahman olan Rabbimize sığınarak, O’ndan yardım istememiz gerektiğini hatırlatan sevgili Peygamberimiz, yatmadan önce şu duayı yapmayı tavsiye etmiştir:

“ALLAH’ım! Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Azabından korkup, sevabını umup sırtımı sana dayadım. Sen'den (azabından) korunmanın ve güvende olmanın tek yolu, ancak sana (rahmetine) sığınmaktır. İndirdiğin kitabına ve gönderdiğin Nebi’ye inandım. Beni öldürürsen (bozulmamış) fıtrat üzere öldür. Bu kelimeleri son sözlerim eyle.”
(Buhari, Deavat, 6.)

Elif Erdem

Gerçektende çok doğru söylenmiş. Bence Peygamberimizin söylediklerini her zaman dikkate almalıyız, diye düşünüyorum. :) ;)

Yazgül_8-A
Wed 8 January 2014, 02:02 pm GMT +0200
“ALLAH’ım! Kendimi sana teslim ettim. İşimi sana havale ettim. Azabından korkup, sevabını umup sırtımı sana dayadım.

damla6d
Wed 15 January 2014, 11:49 pm GMT +0200
Bütün bunları yaratan, her daim yarattıklarıyla beraber olan, bütün varlığın hâkimi olmalıydı Rabbi. Böylece batıl inançlardan sıyrılıp Hakka yöneldi, Rabbi de onu doğru yola iletti ve kendisini diğer insanlara peygamber olarak gönderdi.

cerendemir
Thu 16 January 2014, 01:33 am GMT +0200
Bir insan doğduğunda fıtratı ile doğar.Bu da anne karnında şekillenir.Bu yüzden çoçukların fıtratının şekillenmesi anneye ,doğduktan sonrada ailesine düşüyor.