ezelinur
Tue 26 January 2010, 06:14 pm GMT +0200
Şiddetli derecede hasta olan veya kendisiyle teyemmüm edilebilecek bir şeyin bulunmadığı bir yere hapsedilen kişinin, abdest almaktan da, teyemmüm etmekten de âciz olduğu için, namaz vakti içerisinde abdestsiz ve teyemmümsüz olarak namaz kılması vâcib olur. Ancak hasta olan kişi, ayakta kılmaya muktedir olamazsa oturarak kılar. Bunu da yapamazsa işaretle kılar. Abdestsiz ve teyemmümsüz olarak namaz kılınmasından kasıt, her ne şekilde olursa olsun bütün durumlarda ve göstermeye muktedir olduğu her halükârda Allah´a karşı huşûunu yerine getirmenin kişi üzerine vedîbe haline gelmesidir. Ayrıca bu kişi, abdestli veya teyemmümlü olarak bu İbâdeti yapanlar kadar, hatta daha fazla sevâb kazanır. Çünkü Rabbine karşı boyun eğip teslimiyet gösteren, bunu da hasta ve yorgun olarak vücûduna tatbik ettiren kişi, elbette Allah´ın hoşnutluğuna ve merhametine daha yakın olacaktır.
Suyu veya kendisiyle teyemmüm edilebilecek bir şeyi bulamayan kişinin tahareti ve namazı hususunda mezheblerin detaylı görüşleri aşağıya alınmıştır.
Hanefiler dediler ki: Su ve temizleyici toprağı, veya bunların hükmünde olan şeyleri bulamayan kişi, namaz vaktinin girmesi esnasında şekilden ibaret bir namaz kılar. Secdeye varır, rükûa gider, kıbleye yönelir. Ama namazdayken Kur´an-ı Kerîm okuyamaz. Sübhaneke ve tahiyyât´i da okuyamaz. Bunu yaparken de ister cünüb olsun, ister abdestsiz olsun namaza niyet de edemez. Bu şekilden ibaret olan namaz ile kişinin farz namazı sakıt olmayıp zimmetinde kalmakta devam eder. Suyu bulunca abdest alır veya temizleyici toprağı bulunca teyemmüm eder; namazını kılar. Bu iki temizleyiciden birini bulamayan kişinin cünüb olsa bile şekilden ibaret olan bu namazı kılması caizdir.
Malikiler dediler ki: Namaz iki temizleyiciyi, yani su ve toprağı bulamayan kişiden tümüyle sakıt olur. Bu kişi namazını vakit içinde kılamayacağı gibi daha sonra da kaza etmesi gerekmez. Mutemed olan görüş budur. Mâlikîler bu görüşlerinde,
“Allah, temiz olmaksızın kılınan namazı kabul etmez” [123]hadîs-i şerifine dayanmış olsalar gerektir. Ancak, bu hadîs-i şerifte namazın tekrar kılınamayacağı hususuna delâlet eden bir unsur mevcut değildir. Hanefîler de temiz olmaksızın kılınan namazın makbul olacağını zâten söylememişlerdir. Aksine, bu namazın yeniden kılınması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Şafiiler dediler ki: Suyu veya toprağı bulamayan veyahut bulup da kullanamayan kişi, ya cünüb olur veya abdestsiz olur. Eğer abdestsiz ise niyet ederek gerçek bir namaz kılar ve bu namazında da Kur´an-ı Kerîm´den gerekli yerlerin tümünü değil de sadece Fâtiha´yı okumakla yetinir. Bilâhare suyu bulması hâlinde namazını iade etmesi vâcib olur. Cünüb kişi suyu bulduğunda gusledip abdesti almak, sonra da abdestsiz ve teyemmümsüz kıldığı namazı iade etmekle yükümlüdür. Abdestsiz kişi de suyu bulduğunda abdest alıp, teyemmümsüz ve abdestsiz kıldığı namazı iade etmekle yükümlüdür. Ama cünüblükten ötürü büyük hades hâlinde veya abdestsizlikten ötürü küçük hades hâlinde olan kişinin, suyu değil de toprağı veya toprak cinsinden olan bir şeyi bulması hâlinde önceden teyemmümsüz ve abdestsiz olarak kıldığı namazı iade etmek için teyemmüm etmesine gerek yoktur. Ancak bu kişi, bulunduğu yerde su bulamayacağına galip bir zanla hüküm verirse veya bu bölgede suyun bulunup bulumayacağı hususunda şüpheye düşerse teyemmüm edip namazı iade etmesi gerekir.
Hanbeliler dediler ki: İki temizleyici (su ve toprağı) bulamayan kişi abdestsiz ve teyemmümsüz olarak gerçek bir namaz kılar ve bu namazım da sonra iade etmez. Ancak kılmakta olduğu namazda, sadece farzlarla ve namazın sıhhat şartlarıyla yetinmelidir. Sünnet ve mendub olan şeyleri yapmaması gerekir.[124]