- Helanın Âdabı İle İlgili İkinci Fasıl

Adsense kodları


Helanın Âdabı İle İlgili İkinci Fasıl

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Thu 23 June 2011, 01:35 pm GMT +0200
Helanın Âdabı İle İlgili İkinci Fasıl

 

Tercümesi:

343 - (10) Enes (R.A) den mervîdir dedi:

«Nebi yyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem helâye girdiği vakit, yüzüğünü çıkarırdı.»

(Hadîsi, Ebû Dâvud, Nesâî ve Tirmizî rivayet etmiştir. Tirmizî Bu hadîs hasen, sahih ve garibdir, dedi. Ebû Dâvud: Bu hadis, münker, de­di. Ebû Dâvudun bir rivayetinde, «çıkarır» yerine «kordu» mevcuttur.) [88]

 

Îzahat
 

Resûlüllah (S.A.V) efendimizin yüzüğünün kaşında; «Mnhamme-dürresûlüllah = Muhammed, Allâhın Resulüdür.» yazılı idi. îşte bu yü­züğünü helâye girdiği anda, parmağından çıkardığı, beyan buyurulmak

tadır. Resûlüllah-ın yüzüğü, vefatı nebiden sonra Hz. Ebû Bekirin elin­de, ondan sonra Hz. Ömer'in elinde ve ondan sonra Hz. Osmanın elinde idi. Hz. Osman zamanında «Bîri Eriş» denilen kuyuya düşmüştür.

Şu halde bir kimsenin yüzüğünde, Abdullah, Abdurrahman gibi Allâhm ismi ilâhisi Resulünün Muhammed, Ahmed, Mustafa, Mûsâ, îb rahim ve îsa gibi ismi ve kur'an âyetlerinden yazılı olursa, helâye gi­receği zaman çıkarmalıdır. Riâyet etmeyib çıkarmazsa, kerâhat işle­miş olur. Hatta haram olduğum* söyleyenlerde olmuştur. Fakat dışar-da böyle şeyler yazılı olan yüzüğü takınmasında hiçbir mahzuru şer'î yoktur. Yüzüğün.kaşında ayet yazılı olur, onuda parmağının içine çevi­rerek veya cebine koyarak helâye girerse, caiz olduğuda beyan edil­miştir. [89]                                             

Keza yüztiğün iç kısmına yazılan isimlerde, Allah (c.c.) ve Pey­gamber ismi yazılanlarda aynıdır.     .    .

İlgili Fetva :                                                           

Zeydin (bir adamın), satın almış olduğu yüzükte kur'an yazılmış olsa, zeyd o yüzüğü âdeti üzere takınıp helâye (tuvalete) girdiğinde parmağından çıkarınca, sâde takmakla günahkâr olurmu?

EL CEVAP : Olmaz. [90]                       

Yüzüğün hanki elin parmağına takmanın cihetleri ile dört büyük halîfenin, İmamı Azam, Ebû Yûsuf ve İmamı Muhammed (R.A) gibi büyüklerin yüzüklerinin kaşlarında neler yazılı olduğu, «Mülteka ter­cümesi» adlı eserimizin dördüncü cildinin 150-151 sahnelerinde mez­kûrdur.

Yukardaki Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin hayatındaki yüzüğünü takmış ve çıkarışı ile ilgili hükümle fetvadaki hükmün intibakı gibi hükümler, islam hukukunu teşkil eden fıkıh ve fetva kitablarında kanunlar hâlinde yazılıb îzah edilmiştir.

Hal böyle iken, «Fıkıh ki t ablan, fasarya ile doludur.» diyerek ilmi fıkhı ve fukahayı tahkir eden sapık ve hâinler, ne kadar dalâlette oldukları, gayet açık şekilde meydandadır. Keza, «İslam hukukunun ve fıkhın hükümleri, iflas etmiştir.» deyib beşerî hukukları savunanlar­da, en şenî kötülüklere sâhib olan zâlimlerdir.

Hemen burada, yukarda geçen 200. hadîsi şerifin îzâmni tekrar okumayı tavsiye ederiz.

Tercümesi:

344 - (11) Câbir (R.A) den mervîdir, dedi:

«Nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem kazayı hacet mu-rad ettiği vakit, onu bir ferd dahî göremiyecek şekilde sahraya gider­di.» (Haberi, Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Tercümesi:

345 - (12) EbîMûsa (R.A) den mervîdir, dedi : . — Bir gün Nebiyyi muhteremle beraber idikr idrar akıtmak istedi, hemen o anda (sahibsiz bir), duvarın dibinde yumuşak bir mekana id­rarını akıttı. Sonra dedi:

«Sizin biriniz, idrar akıtmak istediği vakit, idrarının sıçramaması için yumuşak bir yer arasın.» (Hadîsi, Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Tercümesi:

346 - (13) Enes (R.A) den mervîdir, dedi:

«Nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem kazayı hacet yap­mak istediği vakit, yere yaklaşmcaya kadar elbisesini kaldırmazdı.» (Haberi, Tirmizî, Ebû Dâvud ve Dârimî rivayet etmiştir.) [91]

 

İzahat
 

Yukarda geçen hadîsi şeriflerle bu haberde beyan edildiği üzere, Taharet, Kazayı hacet ve istinca ânında dahi avret mahallinin açılma mikdarmı ve bu zarûrîyerlerin dışında avret mahallinin açılmaması gerektiği hususlar anlaşılmaktadır.

Hz. Enes, «Nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem efendimi­zin kazâyayi hacet yapmak istediğinde, yere yaklaşıncaya kadar, elbi­sesini çıkarmazdı.» haberini nakletmekle, kazayı hacetde bulunacak her müslümanın, efendimiz, mürşidimiz ve önderimiz gibi, tuvalette veya sahrada nerede olursa olsun, zarûretsiz olarak yere oturmaya yaklaşıncaya kadar avret yerini açmaması gerektiği beyan edilmiştir.

Tîbî merhumda, «sahrada ve binanın içinde kazayı hacette bu­lunacak kimse için, avret yerini açmak müsavidir. Zira elbiseyi kal­dırmakla avret yeri açılır. Bu avret yerini kazayı hacetin {ve zarurî hallerin) dışında açmak, caiz değildir. Binaenaleyh yere yşklaşıncaya kadar elbiseyi kaldınb avret yerini açmayada bir zaruret yoktur.» de­miştir.

İbni Hacer {R.A) öa dediki:

«Tek başına halvet hâlinde iken, bir sefere mahsus aceleten avret yerini açıb örtünmek {elbise değişme gibi ihtiyaçlarda) ittifakla caiz­dir.» [92]                                             

ReSûlü ekrem (S.A.V) efendimizin b,u avret mahallini sakınmada bu Kadar hassas davranması ve büyüklerin onun filini açıklayıp beyan etmeleri karşısında, günümüzde müslümanhkdan, doğrulukdan ve tak­vadan dem vuran pek çtklanm kızlarının, gelinlerinin, karılarının av­ret yerlerim açıp sokağa çıkmaları çok esef vericidir. Kadının, el, yüz ve bir rivayette topuklarından aşağısı hariç her tarafı avrettir, sakın­ması ve saklaması lazımdır. Açması, açılması, açtırılması ve açmala­rına rıza gösterilmesi haramdır. Caiz değildir. Pek büyüK günah ve ve-fcaldir.

Keza top sahalarında ve okul gibi çeşitli yerlerde erkeklerin diz kapaklarından göbeklerine kadar örtünmeleri farz olan yerlerini aç­maları, açtırmaları ve bu açanlara bakmaları, haramdır. Caiz değildir. İslamla ve müslümanlıkla hiç bağdaşmaz.

Böyle yerlerde avret yerlerini açanlar ve açanlara bakanlar, sâde bu günahla kalmazlar, el şakırdatmalar, bağırmalar çağırmalar, yuh çekmeler, kavga ve dövüşler, namaz vakti gelince camiye cemaata gi-dememsîer ve hatta namazın vaktini geçirib kılmamalar, dükkan, tez-

pah ve okulu bırakmamalar, ana baba ve aile rızasını yikmal ar ve da­ha halikı zülcelâhn kazabma rnüstehak olunacak pek çok ayıb, günah, ve hayasızlıkları işlerler.

Utanmak ve ayıblardan kaçınmak îmandandır, îmanı zaif olan ve daima günahlara dalanlar, utanmzlar. Bunlar, Din, devlet, millet, vatan ve aileler için bir baş belası tedavisi çok güç bir hastalığa tutulmuş zavallılardır.

 merhum bir şiirinde şöyle demiştir :

Göster Allahım bu millet kurtulur tek mucize, Bir utanmak hissi ver gâib hazînenden bize.

' Avret yerin örtünmesi, zarurî hallerde açılmanın cevaz: mahalleri, zarûretsiz ,hal ve yerlerde açmanın haram ve fenalığı ve utanma ile ilgili geniş malûmat, «tslamda Tesettür ve Haya» adlı eserimizle «Mül-teka tercümesi» isimli eserimizin birinci cildin «Namazın şartlan Babı» ve dördüncü cildin «Elbise geyme» ve «Bakma Faslı» başlıklarının bu­lundukları yerlerde geçmiştir.

Tercümesi:

347- (14) EbîHureyre (R.A) denmervîdir, dedi:

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:

«Ancak ben sizin için, Annenin evlâdı için olduğu (şefkatin) misâ­liyim. Helâye defi hacet için geldiğiniz vakit, yönünüzü kıbleye çevir­meyin ve arkanızı kıbleye dönmeyin.

— Ve Resûlüllah (S.A.V.) Tahareti üç taşla yapmayı emretti, hay­van pisi ve kemikle istinca etmeyi nehyetti ve adamın taharetini sağ eliyle yapmasını nehyetti.» (Hadîsi, İbni Mâce ve Dârimî rivayet etmiştir.)

Tercümesi:

548- (15) Aişe (R.A) den mervîdir, dedi:

Resûliillah jS.A.V) in sağ eli. Temizliği ve taamını yemek içmek için (Temiz ve iyi işleri için) di. Sol eli de helası (heladaki tahareti) ve ezadan olan şeyler içindi.» (Hadîsi, Ebû Dâvud rivayet etmiştir.)

Tercümesi :

349 - (16)  Yine ondan (Aişe R.A. den} mervîdir, dedi :

Resûliillah (S.A.V) buyurdu :

«Sizin biriniz helâye kazayı hacet yapmaya gittiği vakit, taharet yapmak için üç taşla beraber gitsin. Zira taharet ancak o üç taşla kâfi olur.» (Hadîsi, Aîımecl, Ebû Dâvud, Nesâî ve Dârimî rivayet etmiştir.)

Tercümesi =

350 - (17) İbni Mes'ud (E.A) den mervidir, dedi;

Resûliillah (S.A.V) buyurdu:

«Hayvan tersi ve kemikle taharet etmeyiniz. Zira O (kemik ve hay­van tersi) sizin cinden olan kardeşlerinizin azığıdır.»

İndîsi, Tirmizİ vo Nesi.: rivayet etmiştir. Ancak Nesâî; «sizin cin­den olan kardeşlerinizin azığıdır.» cümlesini zikretmemiştir.) [93]

 

İzahat

 

Hadîsi şerifdeki; «Revs» kelimesi, at, kısrak, eşek ve katır ismini taşıyan hayvanların tersine söylenmektedir. Binâenaleyh bu cins hay­vanların tersi ve kemikle istinca yapmanın yasaklığına sebeh olarak, o ters ve kemik-in «sizin cinden olan kardeşlerinizin azığıdır» buyurul-maîcia cinnîlerin, biz müminlerin Kardeşleri oldukları' beyan edilmiş oluyor.

Evet cinnîlerden, müminlerin kardeşleri olanlar vardır. Çünki on-lardanda tizim gibi inanan müminler ve ilahî emirlerle mükellef olan inanmış kişiler vardır.

Bu hakikat kur'anı kerimde şöyle beyan edilmiştir : «(Habîbim!.) Hatırlaki, cinnîlerden kalabalık bir gurubu, kur'an dinlemek üzere sana yollamıştık. Nihayet kut'anm huzuruna yardık­larında; (bir birlerine:) susun, dinleyin, dediler. Sonra (Muhammed A. S. tarafından okunmakda olan kur'an) bitirildiği vakit, (cinnîler pey­gamber S.A.V. e ve kur'ana inanarak) aynı zamanda (Hem îmana da­vet ve nemde îman etmiyenleri) korkutmak üzere kavmlerine dönüb gitdiler.

—  Şöyle   dediler : Ey kavmimiz (Cin taifesi cemaatımız)! Gerçek ten bizler, (Peygamber A.S. tarafından okunan) bir kitab dinledik ki, Musa (A.S.) dan sonra indirilmiş olub önündekileri (diğer semavî ki-tablân) tasdik ediyor. Hakka ve doğru yola erdiriyor.                           

—  Ey kavmimiz! .Allattın dâvetcisinin davetine uyun ve ona îman] ediniz ki, (Rabbiniz) günahlarınızdan bazısını bağışlasın ve sizi elem vctici bir azabdan korusun.» (Ahkaf sûresi, 29-30)

Bu âyeti kerîmelerdeki beyan edilen hükümlerin vakıası, çeşitli ri­vayet ve beyanla açıklanmaktadır.

Netekim ilerde 375. haberde İbni Mes'ud (R.A) m beyanında gele­ceği üzere, cinnilerde kalabalık bir topluluk peygamber (S.A.V) efen­dimize geliyorlar, diyorlardı:'

«Ya Resûlellah! Senin ümmetin, kemik veya (at, eşek ve katır gibi) hayvan tersi veya kömürle istinca edib temizleniyorlar. Halbuki Allâhü teâla onları bize rızık olarak halk etmiştir.

—  İşte bunun üzerie Resûlüllh (S.A.V), bunlarla istica yapıb te­mizlenmeyi nebyetmiştir.»

Şu halde cinnîlerden hakka inananlar vardır. Onlarda müminler gibi, hak teâlâmn emirlerine bağlı ve saygılı bir şekilde kullukla meş-kul olmakdadırlar. Böyle olunca cinnîlerden îman edenler, bizlerin mümin kardeslerimizdirler.

Bu sebeblerden doiayı müminler, t»ir birleriyie karşılaşdiklarmda «Esfselâmü aleyküm veya selâmün aleyküm = selam, sizin üzerinize olsun» diyerek ç.oğııi ifade kullanmakdadirlar. Sünnet olan böyledir. Kemi her namazın sonunda selam verilirken, yine çoğul kullanılarak selam verilir ve selam veren kişiler, sağ ve sol taraflarında bulunan, mümin, melek ve cinnîlerden inananlara niyyet edilerek selam vermek sünnettir. İmamın arkasındaki kişi ise, her iki tarafa selâmda, imam-ı da niyyetine alması sünnettir. Fakat insanların ekserisi, bu niyyetden gafildir.

Tercümesi:

351 - (18) Ruveyfî bin sabit (R.A) den mervîdir dedi:

Resûlüllah (S.A.V) hassetten bana buyurdu :

«Ey Ruveyfî! benden sonra senin hayatın uzasa gerek, Binâenaleyh insanlara haber ver; Muhakkak bir kimse, sakalım düğümlerse, yahut bir kimse boynuna ib bağlayıb sallarsa veya hayvan tersi yahut kemik­le istinca ederse, elbet muhammed ondan beridir.» (Hadîsi, Ebû Dâvud rivayet etmiştir. [94]

 

İzahat
 

Râvî Ruveyfî bin sabit {R.A), Ensarı kiramdan bir sahâbîyi muhte­remdir. Mısırda çok bulunduğundan Mısırlılardan sayılmıştır. Hz. Muâ-viye bu zatı, Hicretin kırk altı (46) senesinde Tırablus garba emir tayin etmiştir. «Berka» denilen mahalde vefat etmiştir. Samda vefat ettiğide denilmiştir. Allah ondan râzi olsun.

Hadîsi şerifde şu hususlara işaret edilmiştir.

a) Resûlüllah (S.A.V) efendimiz, Râvî Ruveyfî bin sabit (R.A) a; «Ey Ruveyfî! benden sonra senin hayatın uzasa gerek» buyurmakla, istikbaldaki bir mes'eleden,haber vermiştir. İlâhî ekranda görerek ha­ber verdiği mes'elenin aynısı görülüyor, Hz. Ruveyfî (R.A), sevgili Pey­gamberimiz sallallâhü aleyhi vesellemden sonra uzun müddet yaşayor.

İşte hayatın o şekilde görülüşü, peygamber sallallâhü aleyhi ve-sellem efendimizin, mucizelerinden birisi daha tezahür ediyor.

b) Hadisi şerifde, «Muhakkak ki bir kimse, sakalını düğümlerse, elbet muhammed (A.S.) ondan beridir.» cümlesi şu hususlara işaret ediyor:

Şârih Aliyyulkarî merhum şu satırları yazıyor : '   

«Ulemânın ekserisi dediki:

«Sakalı düğümlemek, çeşitli ilaç ve âletlerle sakalı düğümleyib kı­vırcıklar meydana getirmektir. İşte bu hal ve amel, sünnete muhalif-dir. Sünnet olan, sakalı kendi hâline bırakıb olduğu gibi terk edib salı­vermektir.

—  Denildik! : câhiliyet devrinde harb esnasında sakalları, düğüm­leyib kıvırcıklaştırırlardı. İşte Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem, câhiliyyet devrinde kadınlara benzeyerek işlenen bu ameli terk edib, sakalı kendi hâline salıvermeyi emir buyurmuştur.

—  Bir kavilde de, sakalın kıvırcıklar haline getirilmesi, acemlerin âdet ve an'anelerinden bir iş idi. Resulü ekrem efenedimiz, bundan nehyetmiştir. Çünkü o şekildeki amel, Allarım yarattığı şeyi tağyir et­mektir.

—  Diğer bir kavilde de; Arabların âdetlerminden idiki, bir kimsenin bir ailesi olursa, sakalında küçük bir düğüm yapardı. Şayet iki ailesi olursa, iki düğüm yapardı.» [95]                              .       

Sakal hakkında geniş malumat, hemen ilerde gelecektir.

b) İp veya iblik bağlamayı nehyetmek ise, çocukların veya hay­vanların sırtlarına, alınlarına veya başlarına bir iblik ve boncuk gibi bir şeyler bağlarlar veya takarlarki, göz isabetinden korunmak veya her hanki bir şeyi hatırlamak sağlansın veya pek çok afatlardan ko-runülmuş olsun.

Denildiki; insanlar, hayvanların boyn^ıma iple çan takarlardı. O nehyedilmiştir.

Denildiki : Sakalı düğümlemek ve ip bağlamak da, câhiliyyet eh­line benzemek olduğundan nehyedilmiştir.

Diğer bir kavilde denildiki : câhiliyyet devri âdetlerinde hayvan­larının boynuna iple bir şeyler bağlarlardıki, göz isabetini def eder id­diasın alardı.

Rivayet olunmuştum : «Resûlüllah (S.A.V), Allanın kudret ve tak­dimi hiç bir şeyin red edemiyeceğini anlatmak için, atın boynundaki ipleri kesmeyi emretmiştir.»[96]                                     

İsabeti aynın hak olduğu, bizzat Resulü ekrem saîlallâhü aleyhi vesellem efendimizin mübarek ifâdesinde vârid olmuştur, kısa yoldan izahı «İslâmda Evliya meselesi ve Hârikalar» adlı eserimizde zikredil­miştir,               

Tercümesi:

352 - (19) EbîHureyre (R.A) den meivîdirr dedi:

Resûlallüh (S.A.V) buyurdu :

«Bu kimse, sürme sürünürse, tek yapsın ve eğer bir kimse böyle işlerse, mutlaka güzel yapmıştır. Şayet öyle işlemezse, bu takdirde (dinde) güçlük yoktur, (günah olmaz.)

—  Bir kisme, taş ile istinca yapmak isterse, tek yapsın (üç, beş ve­ya yedi yapsın.)Eğer bir şahıs böyle işlerse, elbet güzel yapmıştır. Şa­yet işlemezse, bu takdirde (dinde) güçlük yoktur.

—  Bir kimse, yemek yer ve dişinin araşma sıkışan olursa, çıkarıb atsın ve eğer dili ile çıkarırsa, yutsun. Kim böyle işlerse, iyi yapmış olur. Kimde işlemezse, (dinde) güçlük yoktur.

—  Bir kimse, helâye kazayı hacete gelirse, avret yerini örtsün. Bir kimse de, örtünüb saklanacak hiç jbir şey bulamaz ancak kumdan  bir yığının toplu olduğuna rastlarsa, hemen o kumun arkasına saklansın. Zira şeytan, Adem oğlunun mak'adı ile oynar. Kim böyle işlerse, mut­laka güzel yapmıştır ve kim işlemezse, (dinde) güçlük yoktur.» (Hadîsi, EM Dâvud, İlmi Mâce ve Dârimî rivayet etmiştir.) [97]

 

İzahat
 

Hadîsi şerifin iki cümlesinde beyan edilen sürme sürünme ile taşla taharet yapmada tek yapmanın sebebi hikmeti, «Allâhü teâlâmn tek olub, tek olanı sever» hükmüne binâendir. Aynı zamanda cenâhu hak­kın ahlakı ile ahi aklanmak vardır.

Sürme sürünmek, Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efeı dimizin sünnetidir ve sürmeyi gözlere sürerken, her göze en'za üçt defa sürmek, sünnete en uygun olanıdır.

Yemek yedikten sonra dişler arasında kalan taam parçalarını, müı kin olursa çıkarıb atmak gerektiği, şayet dil ile kolayca çıkarılırsa, yi tulabileceği beyan buy,urulmuştur.

Bu hadîsi şerifin hükümleri, işlenebilirse, çok güzel olduğu, şâyf çeşitli sebeb ve zorluklardan dolayı işlenemzse, bir günah ve veb; olmadığı, her cümlenin sonunda buyurulmuştur.

Böyle buyurulmasmdaki hikmet ve sebeb, dînimizin kolaylık dîı olub, zorluk dîni olmadığını beyan etmek içindir.

Tercümesi:

353 - (20) Abdullah bin Muğaîfel (R.A) den mervîdir, dedi :

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu:

«Sizin biriniz banyo (hamam) yapdığı yere idrarını akıtmasın, soı ra orada gusl eder veya abdest alır. Zira vesvesenin umûmu bundaı dır.»

(Hadîsi, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî rivayet etmiştir. Ancak Ti mizî ve Nesâî : «Sonra orada gusl eder veya abdest alır» cümlesi] zikretmediler.) [98]

 

Îzahat
 

Râvi Abdullah bin Muğaffel (R.A), Eb Abdurrahman künyesinde m zeni kabilesine mensub bir sahâbîdir. Bîaturrızvanda ağacın altmc hîat eden sahabedendir. Medine-i münevverede sakin olmuştur. Som oradan Basraya nakli mekan etmiştir. Basraya Hz. Ömer tarafında gönderilen on kişinin birisi ve en fakihleri idi. Basrada, insanlara fıkı ilmini ve ahkamını öğretirdi.

Hasanı Basrî (R.A) gibi pek çok kimseler, bu zatdan hadis rivayet edib ilmi fıkhı tâlim etmişlerdir. Bu sahabe hakkında pek çok kimseler, medhu senada bulunmuşlardır.

Bu cümleden olarak Hasam Basrî (R.A) demiştirki* «Ömer (R.A) in Basraya gönderdiği on kişinin eri fakihi (din ve şeriat ilmini, islam hukukunu iyi bilen) bu zat idi ve Basraya bu zat­dan daha şerefli bir kişi teşrif etmemiştir.»

Vefatı, Hicretin, 57 veya 60 veya 61. senesinde Basrada vuku bul­muştur. Allah ondan razî olsun.

Hadîsi şerifde Resulü ekrem sallallâhü aleyhi veseîlem efendimiz, banyo yapılan bir yere (hamam ve gusul haneye) idrar akıdılmaması-nı buyuruyor: sebebinide, banyo yapılan yere idrar' akidılırsa, ves've-senin umûmu ondan olduğunu beyan ediyor.                     

Öyle ise, hamam ve gusul hanede ve banyo yapılan her hanki bir yerde küçük abdest bozmakdan kaçınmak lazımdır. Vesvesenin umû­mu ondan olduğu gibi, cin ve şeytanın her hanki bir zararmada sebeb olabilir. Çünkü mülevves yerlerde cinnîlerin şerlileri ve iblis bulunur. Böyle pisliklerin olduğu yerde idkkatlı olmak lâzımdır. Aynı zamanda insanın beden ve elbisesine idrar sıçrantısıda isabet edebilir.

Hamam ve banyoya idrar akıtmak iyi olmayıb çeşitli zarar ve kötülüklere sebeb olduğu gibi, idrarın daha büyük ve pisi olan büyük abdesti (kazayı haceti) def etmek, daha kötü ve daha günahdir. Ves­veseden başka daha pek çok ve eşed zararlara sebeb olabilir.

Şu halde müslüman, beden ve ruh temizliği merkezi olan banyoya küçük atdestini yapmaz ve yapmamlidır. Küçük abdestini yapmayan bir kişi, büyük abdestini hiç yapmaz ve yapmamalıdır.

Bu izahım yapmaya çalışdığımız hadîsi şerifden anlaşılan diğer bir hususda, büyük ve küçük aödestin bozulduğu tuvâletde gusul yap­mamak lâzımdır. Şayet çeşidli nedenlerle helâde gusul yapılırsa, her hanki bir zarar ve ves'vese gelebilir.

Netekim hayatımızda ves'vese hastalığına tutulub, saatlerce ab­destini alıb bitirerniyen, elbisesine bir su sıçrayınca hemen her tarafını yıkamaya kalkan, yola çıkdığı zaman ileri geri gidiS gelerek yoluna doğru gidemiyen ve bunlara benzer ves'vese ve vehimlere kapılanlara rast gelmişizdir. .Bu hallerin ne zaman ve nasıl olduğunu sorduğumuz­da, «falan zaman tuvâletde gusul yapdıkdan sonra bende bu hal görül­meye başladı» diyenler olmuştur.

Hulasa-i kelam, gusul yapılacak mekanın necis olmamasına, hela­da olmayıb mesture yerlerde yapılmasına dikkat edib, gusul yapılan yerlere idrar akıtmakdan kaçınmak lâzımdır.

Banyoların içine asrî tuvalet yaparak, orada defi hacette bulunmak-da yasaklanan ve kötü olan amellerdendir.

Tercümesi:

354 - (21) Abdullah bin sercis (R.A) mervîdlr, dedi: Resûlüllah (5.A.V) buyurdu:

«Sizin biriniz her hanki bir deiiğe (zarar verici bir hayvan çıka­bileceğinden) idrar akıtmasın.» (Hadîsi, Ebû Dâvud ve Nesâî rivayet etmiştir.) [99]

 

İzahat

 

Râvî Abdullah bin sercis (R.A), beni mahzun veya müzem kabile­sine mensub bir sahabedir. Medînei münevverede sakin olmuş, sonra Basraya nakli mekan edib orada ikâmet etmiştir.

Resûlüilah (S.A.V) den onyedi (17) hadisi şerif rivayet etmiştir. Vefatı hakkında bir malumat bulunamamıştır. Allah ondan razî olsun.

Hadîsi şerifde beyan edildiği üzere, yerde ve duvarda olan her han­ki bir deliğe akıtmamak gerektiği emir buyurulmaktadır.

Bu hadîsi şerifin şerhlerinde şu hükümler yazılmıştır :

«Her hanki bir deliğe akıtmakdan kaçınmanın sebebi, çok zaman Öyle delikde yılan, çiğen, cinnîlerden bir varlık ve başka zarar ve eza verecek her hanki bir canlının olabileceği veya o idrardan müteezzî oîub helak olacak küçüK canlılarda olabilir.

—  Bu delik ve çukurlardan kazayı hacet için (Hela olarak) kazıl­mış delik ve çukurlar müstesnadır. Hela çukurlarına akıtılmasmda hiç bir sakınca yoktur.»

Tîbî merhum dediki:

«Muhâkkakki her delik, eza verici ve zehirli hayvanların buluna­bileceği yerdir. Binâenaleyh henüz deliğe idrar girib o hayvana dokun­madan hemen çıkıb idrar akıdan kimseye bir zarar yapabilir.»

Denümiştirki : «idrar akıtılan delikde, cinnîden bir varlık oîub akı-dana bir kötülüğünden korkulur.»

Bir hâdisede naklolunduğuna göre ;

«Hazrec kabilesinden saad bin ubbâde (R.A) ı, cinnîler öldürmüş­tür. Zira Saad bin ubbâde (R.A), yerdeki bir deliğe idrarını akıtmıştır.

—  Fıkıh kitablarmda rivayet olunduğuna göre; delikden ş,u söz işitilmiştir:

«Biz, hazret kabilesinin efendisi saad bin ubbâdeyi öldürdük. Ona bir ok attık ki, hiç şaşmadı doğru kalbinden vurduk.»[100]

Naklettiğimiz bu hâdise ve hükümler gereğince, hadîsi nebevide yasaklanan, yerde ve duvarda bulunan her hanki bir deliğe akitmak-dan kaçınılması lâzımdır.

Şayet dikkat etmeyib her hanki bir deliğe idrar akıdan olursa, ken­disine bir zarar isabet ettiğinde başkalarını kötülemeye gitmemelidir. Bütün kötülük kendindendir. Binâenaleyh kendini levm edib kötüle-melidir.

Tercümesi:                                                                 

355 - (22) Muaz {R.A) den mervîdir, dedi:

ResûlüIIah (SAM) buyurdu:

«iânet edilen üç yerden kaçınınız (o üç mahel) : su menbâlarma (pınar, ırmak ve göl gibilere), yolun ortasına ve gölgeye akıtmaktır.» (Hadîsi, Ebû Dâvud ve ibni Mâce rivayet etmiştir.) [101]

 

İzahat

 

Hadîsi şerifde, insanların ve diğer varlıkların lanet ve bedduasını gerektiren üç adet kötü amelden kaçınmayı tavsiye etmektedir. Aynı zamanda o üç mahallin isimleri, teker teker zikredilmiştir. Bizde bir kaç cümle ile açıklamaya çalışalım.

a)    «Su menbâlanna (Pınar, ırmak ve göl gibilere), akıtmak laneti gerektirdiğinden kaçınınız,» buyurulmuştur.

Suyun menbâlanna akıdıldığmda, o sudan abdest alacak, içecek, gusledecek, yemek pişirecek ve çamaşır yıkayacak kimselerin,, bu gü­zel amellerine engel olacağından, bu sudan faycla'anmruyati vo pislik­lerin kokusundan rahatsız olan her insan, o akıdan kimseye iânet eder.

b)   «yolun ortasına (veya yol üzerine) akitmakda lânetlenmeyi ge­rektirdiğinden, oraya akitmakdanda kaçınınız.» buyurulmuştur.

Yolun ortası veya yolun üzerine hatta yolun hemen kenarına bü­yük abdestini yapan kimse, yoldan gidenlerin ayaklarına bulaşacağın­dan veya her hanki bir vasıta ve emsalinin teker ve ayağına, bulaşıb in-

sanların üstüne sıçrayacağından ve o pisliklerin kokusundan orada: geçenlerin ezalanıb rahatsız olacağından, yol üzerine kazayı hacet yaj makdan kaçınmak lâzımdır.

Hatta yol üzerinde defi hacet yapan kimsenin üzerine yolcuları] uğrayıb avret yerini göreceklerinden, yolun üzerine ve hemen yol kene rina defi hacette bulunmak çok kötü bir ameldir ve insanların lanetin gerektirir. İşte bu gibi kötü hallerin görülmemesi ve insanların beddu alarmı almamak için, yol üzerine ve yolun hemen kenarına defi hc cette bulunmakdan bazer etmek gerekir. Peygamber efendimizin tavsi yesine sarılmanın yolunda, böyle olmaktır.

c) «Gölgeye akıtmak da laneti gerektirir.»

Ağaç, ev, duvar, taş ve ot gibi şeylerin gölgesine akıtmakdan d< kaçınmak peygamber sallallâhü aleyhi vesellern efendimizin tavsiye sine tabî olmanın ve gerçek ürnmetliğin icabıdır.

Zira her gölgeye insanlar, vanb oturmak ve istirahat etmek ihti yacmdadırlar. Binaenaleyh insanların faydalanacağı gölgeye varıl pislemek, bir ezadır. Eza ise, hiç bir surette ve hiç bir kimseye yapma] caiz değildir.

Şayet insanların menfeatlanacağı bir gölgeye akıdıb pisleyen olur sar oraya varan bütün insanların lanetini kazanır.

İşte bu sebebden dolayı, Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellerr efendimiz, böyle lânetlenmeyi gerektiren gölgelere pislemekten kaçı nıl'masını emir buyurmuştur.

Tercümesi:

356 - (23) EbûSaid (R.A) den mervîdir, dedi: ResûlüIIah (S.A.V) buyurdu :

«İki adam avret yerlerini açıp konuşduklan halde helada defi ha­cette bulunurlarsa, elbet Allânü teâla onların bu hâline gazab eder.» (Hadîsi, Ahmed, Ebû Dâvud ve İbni Mâce rivayet etmiştir.} [102]

 

İzahat

 

Râvî Ebû Saîd (R.A), hakkında bir nebze malumat, birinci cildde geçmiştir.

Hadîsi şerifde beyan edilen hüküm, çok ve çok dikkat edib düşü­nülmeyi gerektiren hususları muhtevidir.

Kırda, bağda, bahçede, evde ve emsali yerlerde iki kişi tuvalete gi­rer veya defi hacete otururlar iken veya oturdukdan sonra avret yer­lerini açıp bir birlerinin avret yerlerini görürler ve defi hacet ânında konuşurlarsa, o kimselere, Allâhü teâla gazab edeceği beyan edilmek­tedir. Bu hadîsi, şeriflerde şu hal ve amellere işaret vardır :

a)   Müslümanların, helada veya başka yerlerde defi hacet esna­sında başkalarına avret yerlerini göstermemeleri lâzımdır. Çünkü ilâhî gazabı mûcibdir.

Ancak kendi elleri çolak olur veya bir arızadan dolayı elleri ile bir şeye dokunamaz ve taharet yapamaz halde olanlar, zarurete binâen kendi yakınlarından, kocası ve karısı veya cariyesi, istinca yapdırmak için bakıb taharet yapdırabilir. Kadınlar, kadınların avret mahallerini temizlemleride bu minval üzeredir.

Hulasa-i kelam, dokturiuk, ebelik, ameliyat, kırık sarma ve bunla­rın gibi zarurî haller müstesna, yapancı kimselerden avret mahallini sakınmak ve başkalarını avret yerlerine bakmakdan kaçınmak lâzım­dır. Aksi takdirde cenâbu hakkın gazabı ilâhîsine müstehak olunur.

b)   Hadîsi şerifde diğer bir hükümde şöyledir : «Helada defi ha­cet yaparken konuşan kimseye, Allahü teâla gazab eder.»

Helâde defi hacette bulunan kimseler, konuşmadan ve bir sual so­rana öksürme gibi hallerle cevab verib sözle ny-ikâbelede bulunmak-dan kaçınmaları lâzımdır.

Hal böyle iken helaye girib konuşanlar, helânm duvar ve kapıları­na yazılar yazıb meşkul olanlar, ilâhi gazaba müstehak olan âdî insan­lardır. Helada fazla oturmanın, basur hastalığına sebeb olduğu fıkıh ve ahlak kitablarında yazılmıştır.

Tercümesi:

357- (24) Zeyd bin Erkam (R.A) den mervîdir, dedi: «Şüphesiz şu kenif pisliğin biriktiği yer olan (hela, yüz numara, tu­valet, cin ve şeytanların) hazır bekledikleri yerdir.

— Binâenaleyh sizin biriniz, helâyc geldiği vakit; Eûzü billahi mi-nelhubusi velhabâisi = Cin ve şeytanların şerrinden Allâha sığınırım, desin.» (Hadîsi, Ebû Dâvud ve ibni Mâce rivayet etmiştir.) [103]

 

İzahat

 

Râvî Zeyd bin Erkam (R.A), Ensarı kiramdan medîne-i münevvere-li bir sahabedir. Künyesi, Ebû Amr dir. Bir kavilde de, Ebû Âmirdir. Ye­tim iken Abdullah bin Revana (R.A) hazretlerinin evinde onun terbiye­sinde yetişmiştir. Abdullah bin Revana (R.A) ile beraber «Mûte» Mu­harebesine iştirak etmiştir.

Hz. Zeyd bin Erkam, Hz. Ali (R.A)m ashab ve askerlerindendir. Sıffîyn muharebesinde beraber bulunmuş ve küfede sakin olmuştur.

Yaş itibarı ile küçük olduğundan «uhud» muharebesinde hazır bulunamamıştır, Ondan sonraki muhâreblerln on yedi (17) sinde Re­sulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizle beraber bulunmuş-tuc.

Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem efendimizden yetmiş (70) hadis rivayet etmiştir.

Râvî Zeyd bin Erkam (R.A), öyle bir zatı muhteremdirki, Hz. Hüseyn (R.A) m mübarek başı bir leğen içinde ubeydullah bin Ziyad isim­li zâlimin önüne konduğunda elinde bulunan bir değnek ile o ahlaksız kimse, mezkûr mübarek başa dürtmeğe başladığında : Hz. Zeyd bin Er­kanı (R.A);

«Değneğini çek, vallahilazîm senin değnek dürtdüğün yerlerden Resûlüllâh sallallâhü aleyhi vesellem-in mübarek dudaklarım dokun-durub öpdüğiifnü gönnüşümdtir.» diyerek ağlamıştır.

B.u zatın sözüne karşı, zâlimin cevabı ve daha başka hayatı ile ilgili haberler, siyer kitablarında mezkûrdur. [104]

Vefatı, Hicretin altmış sekiz veya yetmiş sekiz târihinde seksenbeş (85) yaşında küfede vuku bulmuştur. Allah ondan razî olsun.

Hadîsi şerifde, helâye veya her hanki bir yere kazayı hacet için gelindiğinde, orada avret yerin açık olması ve cenabu hakkın zikrinin

yapılmaması olan bir durum olduğundan, cin ve şeytanlarında hazır olmasıyle her hanki bir zarar ve tehlikeden korunmak için, mezkur duayı okuyarak helaya girmek gerektiği beyan buyurulmuştur.

Her müslüman, bu uyarıcı mühim tavsiyeye dikkat edib, helâye gireceği zaman, bu duayı mutlaka okumalıdır. Şayet duayı okumadan girer ve hlâda bir kötülükle karşılaşırsa, kendini itham etmelidir.

Arabcada bir ibarede şöyle beyan edilmiştir :

«Elcezâü, min cinsil amel = ceza, amelin cinsindendir.»

Tercümesi:

358 - (25) Ali (R.A) den mervîdir,dedi:

Resûlüllah (S.A.V) buyurdu :

«Âdem oğlunun avret yerleri ile cinnîlerin gözleri arasında perde, onlardan (Adem oğullarından) birisi helâye girdiği vakit; «Bismillah» demesidir.»

(Had'si, Tirmizî rivayet etmiştir ve Tirmizî dedi : Bu hadis, garib-dır ve isnadı kavi değildir.)

 (Not : Bu hadîsi şerif deki hüküm ile yukardaki hadîsi şerifin hük­münü cem etmek, sünnet yoludur. Binâenaleyh helâye girecek kimse, «Bismillahi, AHâhiimme innî Eûzü bike minelhubusi velhabâisi veya Bismillahi, Eûzü billahi minelhubusi velhabâisi» duasını okumalıdır.)

Tercümesi:

359 - (26) Âişe (R.A) den mervîdir, dedi :

Nebiyyl muhterem sallallâhü aleyhi vesellem heladan çıkdığı va­kit derdi: «Ğufrâneke — senin afvine sığınırım.»

(Hadisi, Tirmizî, İbni Mâce ve Dârimî rivayet etmiştir.) [105]

 

İzahat

 

Hz. Âişe (R.A) in beyan etiği bu haberde de, Resulü ekrem sallal­lâhü aleyhi vesellem efendimizin helâden çıkdığı vakit, afvi ilâhiyeye sığınarak dua yapdığı beyan buyurulmuştur. Resûlüllah sallallâhü aley­hi vesellem efendimizin böyle duada bulunmasının sebebi, şöyle îzah edilmiştir:

h) Beşerîn kuvvet ve gayreti, yemiş ve içmiş olduğu nimetlerin bedene faydalanmasını yaratan ve bedenden dışarıya çıkması gereken­lerini yaratıtğı ifrazat yollarından çıkaran ve vücuda rahatlığı veren kudret ve alamei sahibi Alâhü tealaya şükretmek için, bu duada bu­lunmuştur.

Kazayı haceti rahatlıkla def edib rahata erişmek, elbetde en bü­yük ve sıkıntılı nimete nail oîmakdır. Çünki ilâhi san'atın tecellîsi olan, bağarsak ve idrar yollan gibi hazım ve îfrazat yollan arızalanıb bir en­gel olmadan rahata kavuşmak, şükredil) halikı zülcelâla sığınılacak bir nimettir.

İşte saymakla bitmeyecek kadar ifrazat nimetini lütfeden mevlayı müteala, sevgili peygamber efendimiz, «Ğufrâneke — senin, afvi mağ­firetine sığınırım» diyerek dua ve niyazda bulunuyor.

Diğer bir rivayet de, Resulü ekrem sallallâhü aleyhi vesellem heladan çıkdığmda şu duayı okumuştur :

«El hamdüliHâhİ ellezî ezhebe annî el ezâ ve âfânî - Hamdü sena o Allâha mahsusdurki, benden ezayı giderdi ve bana afiyet verdi.» Daha başka rivayetlerde, vârid olmuştur.

Tercümesi:

360- (27) EbîHureyre(R.A) den mervîdir, dedi: «Nebİyyi Muhterem sallallâhü aleyhi vesellem helâye geldiği va­kit, bende içinde su dolu hir bakır veya taşdan tesri ile deriden yapıl-

mış küçük bir çanakla gelirdim. Resûlüllah (SAV) istinca eder sonra elini yer üzerine meshederdi. Sonra başka bir çanakla gelirdim onum» da abdest alırdı.»                                                                                 

(Haberi, Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Dârimî ve Nesâî de bu mân* da rivayet etmişlerdir.)                                                                             

(Not: Haberde, Resulü ekrem efendimizin, evvela bir su kabındaki su ile abdest alması, taharet yapılan su kabı ve orada kalan su ile taharet caiz olmaz manasına olmayib, belki taharet yapılan kabdaki suyun az kalıb, abdest almaya yetmiyeceğinden, diğer kabdaki su iip abdest aldığı, beyan edilmiştir.)

Tercümesi:

361 - (28) Hakimdin Süfyan(R.A) den mervîdir, dedi: «Nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem bevl edib akıttığı vakit, taharet edib fercine su serperdi.» (Haberi, Ebû Dâvud ve Nesâî rivyet etmiştir.) [106]

 

İzahat

 

Râvî Hakîm bin süfyan (R.A) sekafı kabilesine mensub bir sahabe­dir. Kendisinden süfyâni sevrî gibi pek çok zevat hadis rivayet edib öğrenmiştir.[107]                                                     

Resûlüllah sallallâhü aleyhi vesellem efendimizin idrarını akitdik-dan sonra taharet edib fercine su serpmesi; az bir su serperek eteğini, veya donunu veya gömleğini ısladırdıki, abdest aldıkdan sonra ete­ğinde bir ıslaklık hissi, acaba bir idrar damlası falanını vesvesesini giderme yolunu ümmete tâlim etmek içindir.

İbni melek merhum gibi âlimlerde, aynı hüküm ve beyanları yaz­mışlardır.

Tercümesi:

362 - (29) Ümeyme binti Rukayka (R.A)  den mervidir, dedi :

«Nebiyyi muhterem sallallâhü aleyhi vesellem için karyolasının altında uzun hurma ağacından yapılmış Wr kab (tas, tabak) bulunur du, geceleyin o kaba idrar akidirdı.» (Haberi, Ebû Dâvud ve Nesâi rivayet etmiştir.) [108]



[88] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 303.

[89] (Bak, Mülteka tercümesi, C. 1 31)

[90] (Fetavayı Ali efendi, C.2, 247)

[91] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 303-305.

[92] (Mirkat, C. 1, 289)

[93] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 306-308.

[94] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 309-310.

[95] (Mirkat, C. 1, 290)

[96] (Mirkat, C. 1, 291)

[97] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 310-312.

[98] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 312-313.

[99] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 313-315.

[100] (Mirkat,C. 1,293)

[101] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 315-316.

[102] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 316-317.

[103] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 318-319.

[104] (Keza Elhakâik, C. 2, 78-80)

[105] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 319-320.

[106] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/321-322.

[107] (Üsdülğâbe, C. 2, 35 - 36)

[108] Mustafa Uysal, İzahlı Mişkat El Mesabih Tercümesi, Uysal Yayınları 2/ 322-323.