reyyan
Tue 24 August 2010, 09:42 am GMT +0200
Helada Tabii İhtiyacı Giderirken Konuşulur Mu?
Helada zaruret olmadıkça konuşmak mekruhtur. Çünkü orası sohbet yeri değildir. Verilen selâm bile cevaplandırılmaz. Ancak çıkıp abdest aldıktan sonra selâm veren orada bulunuyorsa, reddi yapılır.
Bu konuda mesned olarak şu rivayetlere itibar edilmiştir:
İbn Ömer (r.a.)'dan yapılan rivayette demiştir ki:
Resûlüllah (a.s.) Efendimiz idrar yaparken (küçük abdestini bozarken) bir adam oradan geçiyordu, selâm verdi, Peygamberimiz (a.s.) onun selâmım cevaplamadı..."[267]
Ebu Davut, İbn Ömer (r.a.) tarikiyle fazla olarak şunu da nakletmiştir:
"Şüphesiz ki Resûlüllah (a.s.) teyemmüm ettikten sonra o adamın selâmını alıp cevapladı." Yine Ebû Davut Muhacirin tarikiyle yaptığı rivayette şu lâfızları nakletmiştir:
"Peygamber (a.s.) Efendimiz idrarını yaparken onlardan biri Peygamber'e gelip selâm vermiş, Peygamber (a.s.) abdest aldıktan sonra onun selâmını alıp cevaplamış, sonra da özür dileyerek şöyle demiştir: Aziz ve Celil olan Allah'ı gayr-i tahir bir vaziyette anmak istemedim..."
Aynı rivayeti Nesâî ile İbn Mâce de ihraç (tahrîc) etmişlerdir.
Böylece tabii ihtiyacı giderirken Allah'ın ismini anmanın mekruh olduğu hükmü ortaya çıkıyor, isterse o ismi anmak vâcib olsun, selâmı alıp cevaplamak gibi, farketmez...
Diğer ilim adamları bu konuda hadîslere dayanarak şöyle istidlal etmişlerdir: Tabii ihtiyacı giderirken, ister zikir, ister bunun dışında bir söz olsun konuşmaktan mutlaka sakınmalıdır. O kadar ki, verilen selâmı cevaplamaz, müezzini takip etmez. Ancak önemli ve zarurî haller bu genellemenin dışındadır. Meselâ, iki gözden yoksun bir adamın tehlikeli bir yere yaklaşıp yuvarlanmak üzere olduğunu gördüğünde onu uyarır. Kendisi aksırdığında içinden Allah'a hamdeder, dilini hareket ettirmez.[268] Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Ebû Saîd'in (r.a.) yaptığı rivayete göre, şöyle buyurmuştur:
"İki adam büyük abdest bozmak üzere avret (utanç) yerleri açık olup konuştukları bir halde (helaya) gitmesinler (tabii ihtiyâçlarını giderirken konuşmasınlar), Çünkü gerçekten Allah böyle bir davranışa gazab eder."[269]
Müslim kendi sahihinde bu hadîsin râvilerinden İkrime b. Ammar'a yer vermiştir ve onun rivâyetiyle ihticac etmiştir. Bazı hadis hafızları ise onu zayıf saymışlardır.
Hadîsin açık delâletinden, tabii ihtiyacı giderirken avret yerlerini örtmenin ve o esnada konuşmayı bırakmanın vücubu anlaşılıyor. Çünkü Allah'ın gazabına sebep olan bir fiil genel kaide uyarınca haram sayılır. Ancak müctehidlerin çoğu bunu mekruh saymıştır. Ahmed b. Hanbel konuşmamayı müstehab kabul etmiş, aksine bir tutumun mekruh olacağını belirtmiştir. Diğer müctehid imamlar da sünnet ve müstehab tabirlerini kullanmışlardır. Hanefiler zaruri bir hal olmadıkça o vaziyette konuşmaz, şeklinde bir ifade kullanmışlar ki bu sünnetin terkini gerektiren bir davranıştan kişiyi men’etmeye yöneliktir.[270]
Helada zaruret olmadıkça konuşmak mekruhtur. Çünkü orası sohbet yeri değildir. Verilen selâm bile cevaplandırılmaz. Ancak çıkıp abdest aldıktan sonra selâm veren orada bulunuyorsa, reddi yapılır.
Bu konuda mesned olarak şu rivayetlere itibar edilmiştir:
İbn Ömer (r.a.)'dan yapılan rivayette demiştir ki:
Resûlüllah (a.s.) Efendimiz idrar yaparken (küçük abdestini bozarken) bir adam oradan geçiyordu, selâm verdi, Peygamberimiz (a.s.) onun selâmım cevaplamadı..."[267]
Ebu Davut, İbn Ömer (r.a.) tarikiyle fazla olarak şunu da nakletmiştir:
"Şüphesiz ki Resûlüllah (a.s.) teyemmüm ettikten sonra o adamın selâmını alıp cevapladı." Yine Ebû Davut Muhacirin tarikiyle yaptığı rivayette şu lâfızları nakletmiştir:
"Peygamber (a.s.) Efendimiz idrarını yaparken onlardan biri Peygamber'e gelip selâm vermiş, Peygamber (a.s.) abdest aldıktan sonra onun selâmını alıp cevaplamış, sonra da özür dileyerek şöyle demiştir: Aziz ve Celil olan Allah'ı gayr-i tahir bir vaziyette anmak istemedim..."
Aynı rivayeti Nesâî ile İbn Mâce de ihraç (tahrîc) etmişlerdir.
Böylece tabii ihtiyacı giderirken Allah'ın ismini anmanın mekruh olduğu hükmü ortaya çıkıyor, isterse o ismi anmak vâcib olsun, selâmı alıp cevaplamak gibi, farketmez...
Diğer ilim adamları bu konuda hadîslere dayanarak şöyle istidlal etmişlerdir: Tabii ihtiyacı giderirken, ister zikir, ister bunun dışında bir söz olsun konuşmaktan mutlaka sakınmalıdır. O kadar ki, verilen selâmı cevaplamaz, müezzini takip etmez. Ancak önemli ve zarurî haller bu genellemenin dışındadır. Meselâ, iki gözden yoksun bir adamın tehlikeli bir yere yaklaşıp yuvarlanmak üzere olduğunu gördüğünde onu uyarır. Kendisi aksırdığında içinden Allah'a hamdeder, dilini hareket ettirmez.[268] Nitekim Resûlüllah (a.s.) Efendimiz Ebû Saîd'in (r.a.) yaptığı rivayete göre, şöyle buyurmuştur:
"İki adam büyük abdest bozmak üzere avret (utanç) yerleri açık olup konuştukları bir halde (helaya) gitmesinler (tabii ihtiyâçlarını giderirken konuşmasınlar), Çünkü gerçekten Allah böyle bir davranışa gazab eder."[269]
Müslim kendi sahihinde bu hadîsin râvilerinden İkrime b. Ammar'a yer vermiştir ve onun rivâyetiyle ihticac etmiştir. Bazı hadis hafızları ise onu zayıf saymışlardır.
Hadîsin açık delâletinden, tabii ihtiyacı giderirken avret yerlerini örtmenin ve o esnada konuşmayı bırakmanın vücubu anlaşılıyor. Çünkü Allah'ın gazabına sebep olan bir fiil genel kaide uyarınca haram sayılır. Ancak müctehidlerin çoğu bunu mekruh saymıştır. Ahmed b. Hanbel konuşmamayı müstehab kabul etmiş, aksine bir tutumun mekruh olacağını belirtmiştir. Diğer müctehid imamlar da sünnet ve müstehab tabirlerini kullanmışlardır. Hanefiler zaruri bir hal olmadıkça o vaziyette konuşmaz, şeklinde bir ifade kullanmışlar ki bu sünnetin terkini gerektiren bir davranıştan kişiyi men’etmeye yöneliktir.[270]