- Hazreti Yâr

Adsense kodları


Hazreti Yâr

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 18 August 2012, 08:36 am GMT +0200
Hazret-i Yâr


- O’nu (s.a.v) gördüğüm rüyâmın şiiri… –

Kubbesi arşa değen, heybetli bir namazgâh;
Kızıl yâkut ve yeşil zümrütten nurlu dergâh…
Beyaz entâri giymiş, halka halka cemaat…
Âdâb tutmuş sahâbe, inler durur: Beraat!
Siyah, uzun sakallar, elmas misâli gözler…
Başlar öne eğilmiş, gönüller yâri özler!
Kapı, mescîd içine ağır ağır açıldı;
Etrâfa dalga dalga misk ü amber saçıldı.
İki nâzende hûri arz-ı endâm eyledi,
Âlemin sînesine aşk sırrını söyledi.
Yeşil kumaş içinde baştan ayağa kadar…
Tüle gizlenmiş gözler, edeble alâkadar.
Zerre-i miskal dahi görmedim tenden eser;
Evvel ne işitilmiş, ne görülmüş şâheser!
Hûriler elindeki bohçayı teslim etti;
Huzurdan usûlünce icâzet alıp gitti.
Bir sükût hâsıl oldu, sâde kalbin sesi var.
Mescidde gülden evlâ nübüvvet nefesi var.
Mihrâb güzergâhından sultân-ı aşk geliyor!
Habîbullah geliyor, titreten meşk geliyor!
Allâh’ım! Bu yürüyüş, bu endâm, bu zarâfet,
Kıyâmetler koparan bir nîmet, bir ziyâfet…
Hazret-i Yâr salınıp, ol halkaya yürüdü.
Sandım ki arş çökecek, etrâfı sis bürüdü.
Hûrilerin bohçası O’nun önüne kondu.
Kalbe nazâr eyledi, ateş yandı, su dondu.
Bohçanın bir ucundan açtı, işâret etti;
Cümle sahâbe geldi, âlem ânı seyretti.
Bohçayı açıyorlar, açtıkça açıyorlar…
Dilde duâ, elde nûr, muhabbet saçıyorlar.
Cümlesi her lahzada gönle sabır işliyor.
Ne çâre, açıldıkça sonsuza genişliyor.
Hazret-i Yâr gülüyor, meğer Kâbe örtüsü…
Vallâhi o gülüşten, sallandı arş ve kürsü!
Rabbim… Vuslat zamânı, ben buna dayanamam!
Ben yanmayı bilmem ki, tez sönerim, yanamam.
O gelincik çiçeği, O güzeller güzeli,
Bir anda dönüverdi, yaktı ebed ezeli.
Uzaktan bir gülüşü, kurşun misâli vurdu;
Sanki öldüm, dirildim; sanki üflenen Sûr’du.
İşte, işte geliyor… Titriyorum dal gibi;
Fırtınalı ummanda savrulan sandal gibi…
O bembeyaz sarığı, o pembe yanakları,
Âh o inci dişleri, hüzünlü dudakları,
O zarif tebessümü, o pamuktan sakalı…
Efendim sular dondu, sen ateşi yakalı!
Gözleri, âh gözleri… Nûr perdesi inmişti;
Baksam cismim yanardı, nûruna nâr sinmişti.
Nihâyet vuslat ânı… Önümde duruverdi.
Bu rûhumu seccâde misâli seriverdi.
Ölsem, ölemiyorum; âdetâ nefessizim.
Burun buruna geldik, ölüden de sessizim.
Aramızda bir santim, belki o dahi yoktu.
Dokunsa tutuşurdum, zâten bakışı oktu.
Ve başımı kaldırdım O’nun emri gereği,
Cemâlini seyrettim, kebâb etti yüreği.
Sonra hiç konuşmadan, güldü, âlem ağladı.
Nârin tavrı, işvesi, her zerremi dağladı.
Vedâ vakti, Efendim; vedâ vakti, ne çâre!
Âh u zâr içindeyim ve ezansız minâre…
Hazret-i Yâr’im, Nûr’um… İsmim hıfzında olsun!
İâde-i ziyâret, Kevser havzında olsun!

Uğur Benek