- Hazret-i Geylani zenginliği niçin istemişti

Adsense kodları


Hazret-i Geylani zenginliği niçin istemişti

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Thu 30 August 2012, 12:57 pm GMT +0200
HAZRET-İ GEYLÂNÎ ZENGİNLİĞİ NİÇİN İSTEMİŞTİ

Altıncı Hicrî asrın ortalarında Orta doğuyu İslâmî hizmetleriyle ihyâ eden Geylânî Hazretleri, bir ara oldukça mâlî imkâna da sahip olmuştu. Ancak bu mâlî imkân, Geylânî Hazretleri’ni asla meşgul etmezdi. Hattâ sık sık tekrarladığı şu sözü dikkati çekerdi:
– Servet elde kalmalı, kalbe girmemeli. Hizmette kullanılmalı, kasada beklememeli!..
Ne var ki, Hazret-i Geylânî’nin bu mânâdaki servetini bile dedikodu malzemesi yapanlar vardı. Onun mânevî itibarını şahsına servet edinmek için kullandığını bile ileri sürebiliyorlardı.
Nitekim bunlardan biri, bir gece Hazret-i Geylânî’nin bir sürü gıybetini yaptıktan sonra:
– Böyle servete sahip insan şeyh de olamaz, mürşid de, diyerek uykuya dalmıştı.
O gece yatağında heyecanlı bir rüya gördü. Kıyâmetin koptuğunu, insanların nûrdan terazilerle amellerinin tartıldığını müşâhede etti. Sıra kendisine gelince bir Yahudi çıkageldi, on dirhem alacağı olduğunu isbat ederek adâlet istedi. Yahudi, parasına mukabil sâdece adâlet istiyor, hakkı nisbetinde borçlu adamın Cehennem’de yanmasını teklif ediyordu.
Bu defa melekler tutup kendisini Cehennem’e doğru gidenlerin arasına koydular. Onlarla, on dirhem kul hakkı için yanmak üzere Cehennem’e gidiyordu.
Az ilerde bir atlıya rastladı. Nûr yüzlü zatın atının boynunda inci, yâkut, mercan gibi kıymetli mücevherler asılıydı.
Bu meçhul zat sordu:
– Bu Cennetlik adamı neden Cehennem’e götürüyorsunuz?
Melekler dediler ki:
– Bir Yahudiye on dirhem borcu varmış, vermemiş, Yahudi adâlet istedi. On dirhemlik Cehennem azabı tadsın diye ısrar etti. Onun için Cehennem’e götürüyoruz.
Nûr yüzlü zat tebessüm etti:
– Hayır, hayır. Senin Cehennem’e gitmene gerek yok. Atımın boynundan istediğin mücevherleri al da hakkını isteyen adama ver!
Nûr yüzlü zat eğilerek atının boynundan bir dizi inci, yâkut, mercan çözüp verdi. O da bunları alıp hak sahibi Yahudiye getirdi. Yahudi mücevherleri görünce şaşırdı. Derhal alıp cebine koyarken söylendi:
– Kuzum, ne kadar hakkım varsa hepsi de helâl olsun, ne kıymeti var on dirhemin!..
Böylelikle Cehennem’e gidenlerin arasından çıkıp Cennet’e gidenlerin arasına karışınca kendisine bu cömertliği yapan zata sordu:
– Senin atının ayağına kurban olayım, sen ne aziz insansın ki, beni Cehennem’e gitmekten kurtardın? Bu nasıl servettir ki, bir insanın ateşte yanmasını önledi?
İnci, yâkut, mercan gibi mücevherlerle süslü atın üzerinde tebessüm eden Zat, şöyle cevap verdi:
– Şimdi anladın mı bizim zenginliğimizin sırrını? Akşam yatarken gıybetini ettiğin Geylânî’yim ben. Benim servetim kendim için değildir. İşte böyle darda kalanlar içindir.
Ve Hazret-i Gavs, şöyle devam eder:
– Eğer İbrahim Edhem’e erişseydim, ona padişahlığını bıraktırmayacağım gibi, servetini de terkettirmezdim. Bilâkis hem padişahlığıyla, hem de servetiyle hizmet ettirirdim. Şunu unutmayınız ki; servet elde kalmalı, kalbe girmemeli. Hizmette kullanılmalı, kasada beklememelidir. Anladın mı şimdi dar görüşlü gıybetçi?
Mahcûbiyet içinde kalan gıybetçi, ter dökerek uyanır; tövbe, istiğfar ederek Hazret-i Gavs’ın ruhâniyetinden özür diler.

Ahmet Şahin