sumeyye
Sat 12 February 2011, 03:04 pm GMT +0200
2- Hazîre-i Kuds’ün İnsanoğluna Teveccühü:
İkincisi, Hazîre-i kuds’ün insanoğluna teveccühüdür. Mele-i a’lâ’da, hem hoşnut olunan hem de öfke ile karşılanan haller, ameller ve huylar vardır. Mele-i a’lâ sakinleri Rablerinden, hoşnut olunan hal, amel ve huy sahiplerinin her türlü nimetlerle ödüllendirilmesini, aksi durumda olanların da azapla cezalandırılmasını güçlü bir şekilde talep ederler. Onların bu duaları kabul edilir ve onların himmetleri Adem oğullarını kuşatır; üzerlerine -diğer ilimlerin indiği gibi- rıza ve lanet yağar ve yağan rıza ve lanetler, elem verici ya da nimet getirici olaylar şeklinde surete bürünürler, Mele-i a’lâ’nın tehditkâr ya da destek verir halini görürler. Bunun sonucunda muhtemelen nefis, onun gazabından etkilenir ve bu etkilenme olayı kendisine bayılma ya da hastalık şeklinde arız olur. Bazen de Mele-i a’lâ sakinlerinden içe doğan düşünce (havâtır) ve benzeri zayıf hâdiselere destek verici mahiyette himmetler iner. Bunun sonucunda da (yeryüzünü tedvirle görevli) meleklere ya da insanlara falancaya iyilik yapmaları ya da kötülük etmeleri ilhamında bulunulur. Belki kişinin karışık halde bulunan bir işi salâh ya da fesada havale edilir ve böylece onun nimetiendirilmesini ya da azaplandırılmasmı temin edecek şeyler ortaya çıkar.
Allah Teâlâ’nın İnsanoğluna Değer Vermesi:
Dahası, apaçık hakikattir ki, Allah Teâlâ, gökleri ve yeri yarattığı günden beri insanoğluna özel bir değer vermiş ve bu durum, onun başıboş bırakılmaması, işlediği şeylerden dolayı sorgulanması sonucunu doğurmuştur. Fakat, idrak etme zorluğu sebebiyle biz meleklerin duasını, Allah Teâlâ’nın bu inayetine bir delil kılmış bulunuyoruz. Allah’u a’lem!
Şu âyet-i kerimede bu esasa işaret bulunmaktadır:
“Fakat âyetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince işte Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir. Onlar ebediyen lanet içerisinde kalırlar. Artık kendilerinden ne azap hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.” [224]
İki Esas Birleşir Ve Birlikte Çok Çeşitli Acaip Suretler Meydana Getirirler:
İki esas birleşir ve bu birleşmelerinden nefsin kabiliyeti ve amele göre çok sayıda acaip suretler meydana gelir. Ancak birincisi, nefsi ıslâh ya da ifsâd eden amel ve huylar konusunda daha güçlüdür. Bunu en çok kabul eden nefisler ise, en temiz ve en güçlü olanlarıdır. İkincisi ise, külli maslahatlara ters düşen, insanoğlunun nizamının yararına olan şeylere karşı bulunan amel ve huylar hakkında daha güçlüdür. Bunu kabule en yatkın olan nefisler ise, en zayıf ve en kötü olanlarıdır.
Her iki sebebin de, hükmünü belli bir süreye kadar engelleyen manileri vardır. Birinci sebebin manisi, melekî gücün zayıf, hayvani gücün de kuvvetli oluşudur. Bu durumda melekî güç tamamen örtülür ve sırf hayvanı güçten oluşmuş bir nefis söz konusu olur ve melekî gücün elemlerinden müteessir olmaz bir hal alır. Nefis, hayvani gücün tasallutundan yavaş yavaş kurtulur, baskısı azalır, melekî güç yavaş yavaş kendisini hissettirmeye başlarsa tedricî olarak azap görmeye ya da haz duymaya başlar.
İkinci sebebin engeli ise, sebeplerin hükmü muhalif olan şey üzerinde mutabakat arzetmesidir. Bu, Allah Teâlâ’nın takdir ettiği vade (ecel) gelinceye kadar sürer. Vade gelince de karşılık, kararlaştırıldığı şekil üzere iner. Bu meyanda Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Her ümmetin takdir edilmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar, ne de ileri giderler.” [225]
[224] Bakara: 2/161-162.
[225] Yûnus: 10/49.