ezelinur
Fri 5 March 2010, 05:10 pm GMT +0200
Hayız görmeyen boşanmış kadın, boşanma tarihinden itibaren üç ay beklemekle iddetîni tamamlar. Bilindiği gibi hayız görmeyen kadınlar iki nev´îdirler: Bunlardan bîri dokuz yaşından küçük olan kadındır. Bu kadın kendinde kan görürse, bu bir bozukluk ve arıza kanıdır. İddet beklemesi gereken yaşı küçük kadınla ilgili açıklamaya gelince mezheblerinbunailiş-kin tafsilâtı aşağıya alınmıştır.
Hayız görmeyen kadınların iki nev´î olduklarını söyledikten sonra; birinci nev´in dokuz yaşından küçük kadınlardan oluştuğunu anlatmıştık. İkinci nev´e gelince; bunlar yaşlı kadınlardır. Bu nev´deki kadının hangi yaşta temelli olarak hayızdan kesileceği hususunda ve hayızlı kadınların iddet-leri konusunda gerekli açıklamalar okuyucuya takdim edilmişti. Hayız gör-meksizin bulûğa eren ve sonra hiç hayız görmemiş olan kadınlar da bu İki nev´e eklenir. Yüce Allah buyuruyor ki:
"(Yaşlılık dolayısıyla) hayızdan kesilmiş kadınlarınız (hakkındaki iddet bekleme hükmünden) şüphelendinizse, onların iddeti de üç aydır.[8]
Bu âyet-i kerîme mealini vereceğimiz şu âyet-i kerimenin umumîliğini hususîleştirmektedir:
"Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç adet müddeti iddet beklerler (beklesinler).[9] Çünkü "Boşanan kadınlar" sözü, hayızdan temelli kesilmiş kadınları da kapsamaktadır. Sonra hayızdan temelli kesilmiş yaşlı kadın; aylar hesabıyla iddet bekler de, iddeti tamamlanır ve sonra bu iddetinin tamamlanmasını müteakiben normal tarzda hayız görürse; iddetinin tamamlanmasından sonra evlenmiş olsun veya olmasın bu kadına bir şey lâzım gelmez. Aylar hesabıyla beklediği iddeti tamamladıktan sonra evlenirse, bundan sonra hayız görse bile evlilik akdi sahih olur. Ama aylar hesabıyla iddet beklemeye başlar, sonra iddet süresi zarfında bir hastalık veya arıza sebebiyle olmaksızın normal tarzda hayız kanamasını kendinde görürse, iddeti aylar hesabından hayza dÖnüşür. Bu kadının yeniden iddet beklemeye başlaması gerekir. Dokuz yaşındaki küçük kız çocuğu da bu hükme tabidir. Bu kadın, aylar hesabıyla iddet beklemekteyken hayız görürse, iddeti hayız İddetîne dönüşür. Uç hayız görmeden iddeti tamamlanmaz. Ama iddetinin tamamlanmasından sonra hayız görürse, kendisine bir şey lâzım gelmez. İddet halinde hayız gören kadın, hayız kanaması başlar da bir veya iki kez hayız görür, sonra hayızdan temelli kesilme çağına gelince, iddeti aylar hesabı iddete dönüşür. Hayız iddeti bâtıl olur ve hesaba katılmaz.
gerektirir. Bu temasın halvet durumu dışında vukûbulduğunu farzedersek, bu temas, iddeti gerekli kılmaz.
Şunu bil ki: Üç ay beklemek, haytzdan temelli kesilmiş olan hür kadınların iddetidir. Cariyelerin iddetleri ise hür kadınlarınkinin yarısı kadardır. Yâni bir buçuk aydır(66). Çünkü zaman, yarıya bölünebilir. Koca karısını ay başında boşamışsa aylar, hilâllerle muteber olurlar. Ama ay içinde boşamışsa; içindeyken boşamiş olduğu ay, günlerle hesaplanır. Sonrası hilâllerle hesaplanır. Sonra da eksik kalan günler dördüncü aydan alınır.
(64) Mâlikîler dediler ki: Yaşı küçük kadına iddet beklemek vâcib olmaz. Ancak cinsel temasa dayanacak güçte ise, dokuz yaşından küçük olsa bile iddet beklemesi gerekir. Ama cinsel temasa dayanacak güçte değilse, dokuz yaşından büyük olsa bile iddet beklemesi gerekmez. Her hal-ü kârda iddeti, hayız görmedikçe aylar hesabiyle olur.
Hanbelîler dediler ki: Koca, emsalleriyle cinsel temasta bulunula-mayacak kadar küçük yaşta olan karısını boşarsa -ki bu, dokuz yaşından küçük olan bir kadındır- kendisiyle gerdeğe girmiş ve penisini onun vaginasma girdirmiş olsa bile iddet beklemez. Daha önce anlatıldığı gibi; küçük bir erkek, kadınla cinsel temasta bulunursa, kadının iddet beklemesi gerekmez. Ama dokuz yaşındaki bir kadınla on yaşındaki bir erkek cinsel temasta bulunurlarsa, lezzet duyulmuş ve menî akmış olması ihtimalinden ötürü kadının iddet beklemesi gerekir.
Şafiıler dediler ki: Cinsel temasa dayanacak güçte olmayan küçük yaştaki kızın iddet beklemesi gerekmez. Aynı şekilde bir erkek çocuğunun meselâ bir yaşındaki erkek çocuğunun cinsel temasta bulunduğu kadın da iddet beklemez. Çünkü bunun cinsel teması nazar-ı itibâra alınmaz.
Hanefîler dediler ki: Bebe de olsa küçük yaştaki kadının iddet beklemesi vaciptir. Sonra hiç hayız görmemiş küçük yaştaki kadın boşanır ve yaşi da dokuzun altındaysa; iddeti, tek sözle ay hesabıyla olur. Bu süre zarfında kanama görse bile, mûtemed kavle göre iddeti ay hesabıyla olur. Çünkü bu hayız kanı değildir. Ama kadın dokuz veya daha yukarı yaştaysa ve hayız da görmemişse -ki buna murâhika denilir- onun hakkında iki kavil vardır:
a- Bu kadının iddeti başka hiç bir şeyle değil, sadece üç ay beklemekle tamamlanır. Bu üç ay zarfında hayız görürse iddeti hayız iddetine dönüşür. Üç ay zarfında kanama görmezse, bu iddeti hayız iddetine dönüşmez.
b- Bu kadının iddeti üç ayla tamamlanmaz. Aksine, rahminin boş ve temiz olduğunun kesinlikle bilinebilmesi için dört ay on gün süreyle bekletilmesi gerekir. Çünkü bu süre sonunda kadının hâmile olduğu anlaşılır ve rahminde çocuk varsa, hareket etmeye başlar. Böylece üç aylık iddetinden bir ay on gün fazla süreyle beklemiş olur. Bu süreyi bekledikten sonra hâmile olduğu görülmezse, iddetinin üç ayla tamamlanmış olduğu bilinir. Kadın küçüklükten sonra onbeş yaşında baliğ olduğunu iddia ederse, sözü kabul edilir. Onbeş yaşından küçük olduğu halde ihtilâm ve inzal ile bulûğa erdiğini iddia ederse sözü yine kabul edilir. Aynı şekilde yaşlı kadın da menapoz dönemine girdiğini iddia ederse, müddeti sınırlandırdığından dolayı muhtar kavle göre sözü kabul edilir. Bilindiği gibi mutlaka küçük yaşta olan erkek, karısıyla halvette bulunur ve karısından aynlırsa, karısının iddet beklemesi gerekir. Kesik penisli kocanın boşadığı karısı da bu hükme tabidir. Şâfiîlerin dedikleri gibi cinsel temas yapmaksızın kocanın dölsuyunu kadının vaginasma koyduktan sonra ayrılması durumunda karının iddet beklemesi gerekir mi, gerekmez mi? Bunun cevabı: Evet gerekir. Ama bu meseleyi Hanefilerin kitaplarında anlatmanın pratikte bir faydası yoktur. Çünkü onlar "Halvet iddeti gerektirir" derler. Kadının, kocasının dölsuyunu kendi vaginasma koyması, ancak kocasının penisi vaginasma girdirmeksizin kendisine sarılıp oynaşması ve menisinin akması durumunda düşünülebilir. Kadın, akan bu suyu da lezzetlenmek için kendi vaginasma girdirir ki bu da sadece halvet durumunda düşünülebilir. Ama kocanın karısından uzak bir yerde dölsuyunu akıtıp muhafaza etmesi ve gerek kendisi, gerek başkası tarafından bu suyu kadına ulaştırıp kadının kendi vaginasma koyması durumuna gelince; bu her ne kadar mümkünse de, fıkıhçılar kadının bu yolla gebe kalamayacağını açıkça söylemişlerdir. Şâfiîlere gelince onlar, bu meseleyi anlatmada haklıdırlar. Zî-ra onlar, "Halvet, iddeti gerektirmez" derler. Bu durumda cinsel temas yapmaksızın dölsuyunun vaginaya girdirilmesi düşünülemez.
Şimdi de anustan yapılan cinsel teması ele alalım: Şâfiîler derler ki; bu temas iddeti gerektirir. Hanefîler prensipte bunlara muhalefet ederek, bu temasın iddeti gerektirmeyeceğini söylemişlerdir. Ama diğer taraftan bu temasın ortaya koyduğu sonuç hususunda Şâfiîlere muvafakat etmişlerdir. Bu sonuç şudur: Bu temas, ancak halvet durumunda vukûbulur. Halvetse iddeti
(65) Şâfiîler dediler ki: Hayızdan kesilmiş olan kadın iddet bekleme esnasında hayız görürse; iddeti, hayız iddetine dönüşür. Aylar hesabıyla göreceği iddet bâtıl olur. Bu hükümde ittifak vardır. Ama aylar hesabıyla iddetİ-ni bekleyip tamamladıktan sonra hayız görürse, bunda tafsilât vardır. Şöyle ki: Bu kadın aylar hesabıyla iddetinİ tamamladıktan sonra evlenir de, bundan sonra hayız görürse, ona bir şey lâzım gelmez. Çünkü akid sahihtir ve meşru iddetin tamamlanmasından sonra akdedilmiştir. İkinci kocanın da bu kadm üzerinde hakkı vardır. Ama bu kadın iddetinin aylar hesabıyla tamamlanmasından sonra evlenmemişse, bu hayzı da muteber olmayıp, bu iddetin tamamlanmasından sonra evlenebilir. Ama evlenmeden önce ikinci kez hayız görürse, iddeti hayız iddetine dönüşür. Üçüncü kez hayız görmeden başka erkekle evlenmesi helâl olmaz. îkinci hayızdan sonra kanama kesilir ve artık hiç gelmezse, yeniden üç ay hayızsızlık iddeti beklemeye başlar. îddet beklemekteyken veya iddeti tamamlandıktan sonra hayız gören dokuz yaşındaki küçük kadm da anılan tafsilâtta bu kadın gibidir.
Mâlîkîler dediler ki: Kadın, hayızdan temelli kesilme çağma -yetmiş yaşına- girdiğinde, boşandıktan sonra aylar hesabıyla iddet beklemeye başlar ve bu haldeyken kendinde kanama görürse, bu kan hayız sayılmaz ve aylar hesabıyla iddetini beklemeye devam eder. Gördüğü kan, hastalık veya arıza kanıdır. Ama elli yaşına varmış ya da yetmişine merdiven dayamış olmak gibi hayızdan temelli kesilmişliğİnden şüphe edilirse de, kendinde kanama görürse, durumu hakkında bir karara varabilmek için uzman kadınlara başvurulur. Bir tane de olsa uzman bir kadın bu kanın hayız kanı olduğunu söylerse, kadının iddeti hayza dönüşür. Uzman kadınlar bu kanın hayız kant olmadığını söylerse, kadının aylar hesabıyla beklemeye başladığı iddeti kesilmez. Yalancılıkla lekelenmemiş olması şartıyla, bu meselede bir tek uzman kadının ifadesiyle yetinilir.
Mâlikîler diyorlar ki: Kadın bir veya iki gün veya bundan daha az bir süre kanama görür de, bundan sonra kanama kesilirse, bu durumda uzman kadınlara başvurmak gerekir. Uzman bir kadın bunun hayız kanı olduğunu söylerse, onun bu sözüyle amel edilir. Aksi takdirde bu önce de söylendiği gibi hayız kam sayılmaz. Cerrahî bir operasyon geçirip de iki veya bir testisi ya da penisiyle birlikte iki veya bir testisi kesilen veyahut bir hatalık nedeniyle bu organlarından birinin faaliyeti dumura uğrayan erkek için de uzman kadınlara başvurulur. Bu gibi erkeklerin çocuklarının olup olamayacağı bu kadınlara sorulur. Bu konuda sadece uzman kadınlara başvurmak şart mıdır? Yoksa amaç; -kadm olsun, erkek tabip olsun- bilir kişilerden gerekli tahkikat ve bilgiyi elde etmek midir? Bu hususta ihtilâf vardır: Bazıları derler ki: Kocanın baba olup olamayacağı hususunu öğrenmek için tıp ve anatomi bilimine başvurmak gerekir. Kadınların sırf deneyimlerinden elde edilen uzmanlık, bu meselede yeterli değildir. Diğer bazıları da derler ki: Bu meselede kadınların bilgisi yeterlidir. Her hal-ü kârda kadınlar tabib iseler, zülcena heyn olurlar ki bu da her bakımdan güzel bir prensip olur. Bu, hayizdan temelli kesilen kadını ilgilendirir. Hayız görmesi mümkün olan küçük yaştaki kadına gelince; bu, aylar hesabıyla iddet görmeye başladığında hayız görürse, iddetinin tamamlanmasına bir gün kalmış olsa bile iddeti hayız iddetine dönüşür. Ama iddeti tamamlandıktan sonra hayız görürse, üzerine bir şey lâzım gelmeyip, durumu, uzman kadınlara da sorulmaz.
(66) Mâlîkîler dediler ki: Hayızdan temelli kesilen cariyenin iddeti için üç kavil vardır:
a- Bunun iddeti, hür kadının iddetine eşittir: Üç ay iddet bekler. Meşhur olan da budur. Zîra bu kadın hâmileyse, hamileliği çoğunlukla ancak üç ay sonra anlaşılır.
b- Hanbelîlerin de söyledikleri gibi bu kadın iki ay iddet bekler.
c- Hanefî ve Şâfiîlerin de söyledikleri gibi bu kadın bir buçuk ay iddet bekler.
Hanbelîler dediler ki: Hayızdan temelli kesilen cariyenin iddeti tam iki aydır. Çünkü hayız görenlerden olması durumunda bu kadının iddeti iki kur´dur. Şu halde her kur´un (hayzin) karşılığında bir ay beklemesi daha uygun olur.
Hayız görmeyen kadınların iki nev´î olduklarını söyledikten sonra; birinci nev´in dokuz yaşından küçük kadınlardan oluştuğunu anlatmıştık. İkinci nev´e gelince; bunlar yaşlı kadınlardır. Bu nev´deki kadının hangi yaşta temelli olarak hayızdan kesileceği hususunda ve hayızlı kadınların iddet-leri konusunda gerekli açıklamalar okuyucuya takdim edilmişti. Hayız gör-meksizin bulûğa eren ve sonra hiç hayız görmemiş olan kadınlar da bu İki nev´e eklenir. Yüce Allah buyuruyor ki:
"(Yaşlılık dolayısıyla) hayızdan kesilmiş kadınlarınız (hakkındaki iddet bekleme hükmünden) şüphelendinizse, onların iddeti de üç aydır.[8]
Bu âyet-i kerîme mealini vereceğimiz şu âyet-i kerimenin umumîliğini hususîleştirmektedir:
"Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç adet müddeti iddet beklerler (beklesinler).[9] Çünkü "Boşanan kadınlar" sözü, hayızdan temelli kesilmiş kadınları da kapsamaktadır. Sonra hayızdan temelli kesilmiş yaşlı kadın; aylar hesabıyla iddet bekler de, iddeti tamamlanır ve sonra bu iddetinin tamamlanmasını müteakiben normal tarzda hayız görürse; iddetinin tamamlanmasından sonra evlenmiş olsun veya olmasın bu kadına bir şey lâzım gelmez. Aylar hesabıyla beklediği iddeti tamamladıktan sonra evlenirse, bundan sonra hayız görse bile evlilik akdi sahih olur. Ama aylar hesabıyla iddet beklemeye başlar, sonra iddet süresi zarfında bir hastalık veya arıza sebebiyle olmaksızın normal tarzda hayız kanamasını kendinde görürse, iddeti aylar hesabından hayza dÖnüşür. Bu kadının yeniden iddet beklemeye başlaması gerekir. Dokuz yaşındaki küçük kız çocuğu da bu hükme tabidir. Bu kadın, aylar hesabıyla iddet beklemekteyken hayız görürse, iddeti hayız İddetîne dönüşür. Uç hayız görmeden iddeti tamamlanmaz. Ama iddetinin tamamlanmasından sonra hayız görürse, kendisine bir şey lâzım gelmez. İddet halinde hayız gören kadın, hayız kanaması başlar da bir veya iki kez hayız görür, sonra hayızdan temelli kesilme çağına gelince, iddeti aylar hesabı iddete dönüşür. Hayız iddeti bâtıl olur ve hesaba katılmaz.
gerektirir. Bu temasın halvet durumu dışında vukûbulduğunu farzedersek, bu temas, iddeti gerekli kılmaz.
Şunu bil ki: Üç ay beklemek, haytzdan temelli kesilmiş olan hür kadınların iddetidir. Cariyelerin iddetleri ise hür kadınlarınkinin yarısı kadardır. Yâni bir buçuk aydır(66). Çünkü zaman, yarıya bölünebilir. Koca karısını ay başında boşamışsa aylar, hilâllerle muteber olurlar. Ama ay içinde boşamışsa; içindeyken boşamiş olduğu ay, günlerle hesaplanır. Sonrası hilâllerle hesaplanır. Sonra da eksik kalan günler dördüncü aydan alınır.
(64) Mâlikîler dediler ki: Yaşı küçük kadına iddet beklemek vâcib olmaz. Ancak cinsel temasa dayanacak güçte ise, dokuz yaşından küçük olsa bile iddet beklemesi gerekir. Ama cinsel temasa dayanacak güçte değilse, dokuz yaşından büyük olsa bile iddet beklemesi gerekmez. Her hal-ü kârda iddeti, hayız görmedikçe aylar hesabiyle olur.
Hanbelîler dediler ki: Koca, emsalleriyle cinsel temasta bulunula-mayacak kadar küçük yaşta olan karısını boşarsa -ki bu, dokuz yaşından küçük olan bir kadındır- kendisiyle gerdeğe girmiş ve penisini onun vaginasma girdirmiş olsa bile iddet beklemez. Daha önce anlatıldığı gibi; küçük bir erkek, kadınla cinsel temasta bulunursa, kadının iddet beklemesi gerekmez. Ama dokuz yaşındaki bir kadınla on yaşındaki bir erkek cinsel temasta bulunurlarsa, lezzet duyulmuş ve menî akmış olması ihtimalinden ötürü kadının iddet beklemesi gerekir.
Şafiıler dediler ki: Cinsel temasa dayanacak güçte olmayan küçük yaştaki kızın iddet beklemesi gerekmez. Aynı şekilde bir erkek çocuğunun meselâ bir yaşındaki erkek çocuğunun cinsel temasta bulunduğu kadın da iddet beklemez. Çünkü bunun cinsel teması nazar-ı itibâra alınmaz.
Hanefîler dediler ki: Bebe de olsa küçük yaştaki kadının iddet beklemesi vaciptir. Sonra hiç hayız görmemiş küçük yaştaki kadın boşanır ve yaşi da dokuzun altındaysa; iddeti, tek sözle ay hesabıyla olur. Bu süre zarfında kanama görse bile, mûtemed kavle göre iddeti ay hesabıyla olur. Çünkü bu hayız kanı değildir. Ama kadın dokuz veya daha yukarı yaştaysa ve hayız da görmemişse -ki buna murâhika denilir- onun hakkında iki kavil vardır:
a- Bu kadının iddeti başka hiç bir şeyle değil, sadece üç ay beklemekle tamamlanır. Bu üç ay zarfında hayız görürse iddeti hayız iddetine dönüşür. Üç ay zarfında kanama görmezse, bu iddeti hayız iddetine dönüşmez.
b- Bu kadının iddeti üç ayla tamamlanmaz. Aksine, rahminin boş ve temiz olduğunun kesinlikle bilinebilmesi için dört ay on gün süreyle bekletilmesi gerekir. Çünkü bu süre sonunda kadının hâmile olduğu anlaşılır ve rahminde çocuk varsa, hareket etmeye başlar. Böylece üç aylık iddetinden bir ay on gün fazla süreyle beklemiş olur. Bu süreyi bekledikten sonra hâmile olduğu görülmezse, iddetinin üç ayla tamamlanmış olduğu bilinir. Kadın küçüklükten sonra onbeş yaşında baliğ olduğunu iddia ederse, sözü kabul edilir. Onbeş yaşından küçük olduğu halde ihtilâm ve inzal ile bulûğa erdiğini iddia ederse sözü yine kabul edilir. Aynı şekilde yaşlı kadın da menapoz dönemine girdiğini iddia ederse, müddeti sınırlandırdığından dolayı muhtar kavle göre sözü kabul edilir. Bilindiği gibi mutlaka küçük yaşta olan erkek, karısıyla halvette bulunur ve karısından aynlırsa, karısının iddet beklemesi gerekir. Kesik penisli kocanın boşadığı karısı da bu hükme tabidir. Şâfiîlerin dedikleri gibi cinsel temas yapmaksızın kocanın dölsuyunu kadının vaginasma koyduktan sonra ayrılması durumunda karının iddet beklemesi gerekir mi, gerekmez mi? Bunun cevabı: Evet gerekir. Ama bu meseleyi Hanefilerin kitaplarında anlatmanın pratikte bir faydası yoktur. Çünkü onlar "Halvet iddeti gerektirir" derler. Kadının, kocasının dölsuyunu kendi vaginasma koyması, ancak kocasının penisi vaginasma girdirmeksizin kendisine sarılıp oynaşması ve menisinin akması durumunda düşünülebilir. Kadın, akan bu suyu da lezzetlenmek için kendi vaginasma girdirir ki bu da sadece halvet durumunda düşünülebilir. Ama kocanın karısından uzak bir yerde dölsuyunu akıtıp muhafaza etmesi ve gerek kendisi, gerek başkası tarafından bu suyu kadına ulaştırıp kadının kendi vaginasma koyması durumuna gelince; bu her ne kadar mümkünse de, fıkıhçılar kadının bu yolla gebe kalamayacağını açıkça söylemişlerdir. Şâfiîlere gelince onlar, bu meseleyi anlatmada haklıdırlar. Zî-ra onlar, "Halvet, iddeti gerektirmez" derler. Bu durumda cinsel temas yapmaksızın dölsuyunun vaginaya girdirilmesi düşünülemez.
Şimdi de anustan yapılan cinsel teması ele alalım: Şâfiîler derler ki; bu temas iddeti gerektirir. Hanefîler prensipte bunlara muhalefet ederek, bu temasın iddeti gerektirmeyeceğini söylemişlerdir. Ama diğer taraftan bu temasın ortaya koyduğu sonuç hususunda Şâfiîlere muvafakat etmişlerdir. Bu sonuç şudur: Bu temas, ancak halvet durumunda vukûbulur. Halvetse iddeti
(65) Şâfiîler dediler ki: Hayızdan kesilmiş olan kadın iddet bekleme esnasında hayız görürse; iddeti, hayız iddetine dönüşür. Aylar hesabıyla göreceği iddet bâtıl olur. Bu hükümde ittifak vardır. Ama aylar hesabıyla iddetİ-ni bekleyip tamamladıktan sonra hayız görürse, bunda tafsilât vardır. Şöyle ki: Bu kadın aylar hesabıyla iddetinİ tamamladıktan sonra evlenir de, bundan sonra hayız görürse, ona bir şey lâzım gelmez. Çünkü akid sahihtir ve meşru iddetin tamamlanmasından sonra akdedilmiştir. İkinci kocanın da bu kadm üzerinde hakkı vardır. Ama bu kadın iddetinin aylar hesabıyla tamamlanmasından sonra evlenmemişse, bu hayzı da muteber olmayıp, bu iddetin tamamlanmasından sonra evlenebilir. Ama evlenmeden önce ikinci kez hayız görürse, iddeti hayız iddetine dönüşür. Üçüncü kez hayız görmeden başka erkekle evlenmesi helâl olmaz. îkinci hayızdan sonra kanama kesilir ve artık hiç gelmezse, yeniden üç ay hayızsızlık iddeti beklemeye başlar. îddet beklemekteyken veya iddeti tamamlandıktan sonra hayız gören dokuz yaşındaki küçük kadm da anılan tafsilâtta bu kadın gibidir.
Mâlîkîler dediler ki: Kadın, hayızdan temelli kesilme çağma -yetmiş yaşına- girdiğinde, boşandıktan sonra aylar hesabıyla iddet beklemeye başlar ve bu haldeyken kendinde kanama görürse, bu kan hayız sayılmaz ve aylar hesabıyla iddetini beklemeye devam eder. Gördüğü kan, hastalık veya arıza kanıdır. Ama elli yaşına varmış ya da yetmişine merdiven dayamış olmak gibi hayızdan temelli kesilmişliğİnden şüphe edilirse de, kendinde kanama görürse, durumu hakkında bir karara varabilmek için uzman kadınlara başvurulur. Bir tane de olsa uzman bir kadın bu kanın hayız kanı olduğunu söylerse, kadının iddeti hayza dönüşür. Uzman kadınlar bu kanın hayız kant olmadığını söylerse, kadının aylar hesabıyla beklemeye başladığı iddeti kesilmez. Yalancılıkla lekelenmemiş olması şartıyla, bu meselede bir tek uzman kadının ifadesiyle yetinilir.
Mâlikîler diyorlar ki: Kadın bir veya iki gün veya bundan daha az bir süre kanama görür de, bundan sonra kanama kesilirse, bu durumda uzman kadınlara başvurmak gerekir. Uzman bir kadın bunun hayız kanı olduğunu söylerse, onun bu sözüyle amel edilir. Aksi takdirde bu önce de söylendiği gibi hayız kam sayılmaz. Cerrahî bir operasyon geçirip de iki veya bir testisi ya da penisiyle birlikte iki veya bir testisi kesilen veyahut bir hatalık nedeniyle bu organlarından birinin faaliyeti dumura uğrayan erkek için de uzman kadınlara başvurulur. Bu gibi erkeklerin çocuklarının olup olamayacağı bu kadınlara sorulur. Bu konuda sadece uzman kadınlara başvurmak şart mıdır? Yoksa amaç; -kadm olsun, erkek tabip olsun- bilir kişilerden gerekli tahkikat ve bilgiyi elde etmek midir? Bu hususta ihtilâf vardır: Bazıları derler ki: Kocanın baba olup olamayacağı hususunu öğrenmek için tıp ve anatomi bilimine başvurmak gerekir. Kadınların sırf deneyimlerinden elde edilen uzmanlık, bu meselede yeterli değildir. Diğer bazıları da derler ki: Bu meselede kadınların bilgisi yeterlidir. Her hal-ü kârda kadınlar tabib iseler, zülcena heyn olurlar ki bu da her bakımdan güzel bir prensip olur. Bu, hayizdan temelli kesilen kadını ilgilendirir. Hayız görmesi mümkün olan küçük yaştaki kadına gelince; bu, aylar hesabıyla iddet görmeye başladığında hayız görürse, iddetinin tamamlanmasına bir gün kalmış olsa bile iddeti hayız iddetine dönüşür. Ama iddeti tamamlandıktan sonra hayız görürse, üzerine bir şey lâzım gelmeyip, durumu, uzman kadınlara da sorulmaz.
(66) Mâlîkîler dediler ki: Hayızdan temelli kesilen cariyenin iddeti için üç kavil vardır:
a- Bunun iddeti, hür kadının iddetine eşittir: Üç ay iddet bekler. Meşhur olan da budur. Zîra bu kadın hâmileyse, hamileliği çoğunlukla ancak üç ay sonra anlaşılır.
b- Hanbelîlerin de söyledikleri gibi bu kadın iki ay iddet bekler.
c- Hanefî ve Şâfiîlerin de söyledikleri gibi bu kadın bir buçuk ay iddet bekler.
Hanbelîler dediler ki: Hayızdan temelli kesilen cariyenin iddeti tam iki aydır. Çünkü hayız görenlerden olması durumunda bu kadının iddeti iki kur´dur. Şu halde her kur´un (hayzin) karşılığında bir ay beklemesi daha uygun olur.