- Hayız Görenlerden Olması Durumunda Boşanan Kadinin İddeti, Hayzın Mâna Ve Şartı

Adsense kodları


Hayız Görenlerden Olması Durumunda Boşanan Kadinin İddeti, Hayzın Mâna Ve Şartı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Fri 5 March 2010, 05:08 pm GMT +0200
Bir kimse, sağlığında boşama veya nikâh feshi biçiminde karısından ayrılır ve karısı da hayız görenlerden olursa; karısı,

"Boşanmış kadınlar, kendi kendilerine üç kur´ beklerler.[6]
âyet-i kerîmesi gereğince üç kur´ ile iddet bekler. Âyet-i kerîmede "boşan­mış kadınlar" derken tabiî ki, hâmile değilken boşanmış olan kadınlar kas­tedilmektedir. Buna da şu âyet-i kerîme delâlet etmektedir:

"Gebe kadınların iddetleri ise, çocuklarını doğurmalarıyla son bulur.[7] Bu âyet-i kerîme genel anlamlı olup boşanan kadınları ve kocası ölen kadınları kapsamaktadır. Birinci âyet, hâmile olmayan kadınlara tah­sis edilmiştir. Bu anlatılan, hür kadının iddetiydi. Cariyenin İddetine gelin­ce bu, hür kadınmkinin yarısı kadardır. Yalnız kur´ ikiye bölünemediği için­dir ki cariyenin İddeti iki tam kur´ olmuştur. Bu bahsi ilgilendiren mesele­leri şöylece sıralayabiliriz:

1- Kur´dan kastedilen mâna nedir?

2- Emzirme nedeniyle hayzı geciken kadın, çocuğu sütten kestikten sonra hayız ile mi yoksa aylarla mı iddet bekleyecektir?

3- Hastalık nedeniyle hayzı kesilen hasta kadının iddeti nasıldır?

4- Kanaması devam edip kendisine müstehaze denilen kadının iddeti nasıldır?

5- Bir, iki, üç, dört, beş veya on senede bir hayız gören kadının iddeti nasıldır?

6- Hayızdan başka bir şeyle bulûğa eren ve ondan sonra da hayız gör­meyen kadının iddeti nasıldır?


Mezhepler bu sorulara tafsilâtlı cevaplar vermişlerdir.

(63) Mâlîkîler dediler ki: Birinci sorunun cevabı şöyledir: Kur´un mâna­sında ihtilâf edilmiştir. Meşhur olan şu ki kur hayızdan temizlenmek demektir. Bir kimse karısını temizlik devresinin sonunda boşadığında, boşama sözünü tamamladıktan hemen sonra karısında hayız kanaması başlarsa, bu onun için bir temizlik devresi olarak hesaplanır. Bir kez daha hayız görüp temizlenirse, bu onun için ikinci bir temizlik devresi sayılır. Yine hayız görüp temizlenirse, bu onun için üçüncü bir temizlik sayılır. Bu üçüncü temizliğin sona ermesiyle, dördüncü hayza girdiğinde iddeti tamamlanmış olur.

Bazıları kur´un mânasının hayız olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Ha­nefî ve Hanbelîler de böyle demişlerdir. Mâliki mezhebini araştıranlar, onla­rın kuru sadece hayız mânasında kullandıklarını göreceklerdir. Bu nedenle kur´un temizlik mânasına değil de hayız.mânasına kullanıldığı görüşü ağır­lık kazanmaktadır. Bazıları birinci kavli "Kur´un hayız mânasına kullanıl­ması mecazîdir. Temizlik mânasına kullanılması hakikidir" diyerek teyîd et­mişlerdir. Hakikatle amel etmek mümkün olduğunda mecazla amel etmek sahih olmaz. Bu teyîd yerinde değildir. Gerçek şu ki; kur´ kelimesi, hayızla temizlik arasında müşterektir. Her ikisi için de eşit olarak kullanılır. îki mâ­nadan biri için kullanılması lügat bakımından öncelikli olmaz. Hal böyle olun­ca rahmin hakikaten ibrasının kendisiyle elde edileceği şey, temizlik değil de hayızdır. Bazı Mâliki muhakkiklerinin ifade ettikleri budur ve bunu hiç kim­se reddetmiş değildir. Görülen o ki Mâlikîler, kur´ kelimesini hayız mânasın­da kullanmayı tercih etmektedirler. Ancak onlar, kocanın hayız halindeki ka­rısını boşaması durumunda bu eksik süreli hayzın, kadının lehine hesapla­nıp hesaplanamayacağını söylememişlerdir. Mâlikî mezhebinin kuralları, bu eksik süreli hayzın da temizlik devresi gibi hesaplanmasını gerektirmektedir, îddette muteber olan hayza gelince; bu doğum veya bekâret zarının yırtılma­sı gibi sebeplerle değil de adet gereği kendiliğinden kadının vaginasmdan akan bir kandır. Bu kanama ile iddetin tamamlanması için bazı şartlar gereklidir:

1- Bu kanama en azından bir gün veya bir günün bir kısmı kadar süreyle devam etmelidir: Ama bir an gibi kısa bir süre akarsa, bu her ne kadar iba­det babında hayız sayılırsa da iddetin kendisiyle tamamlanacağı temizlik hük­münü ortaya koyacak bir hayız sayılmaz. Bu haldeki kadının, bu kanama dur­duktan sonra gusletmeden namaz kılması helâl olmaz. Oruçluyken kendisin­de bu kanama başlarsa orucu bozulur. Şu da var ki; iddet babında hayız iki günden önce kesilirse bu kanın durumu, uzman kadınlardan sorulur. Adaleti bilinir olan bir kadın, bu kanın hayız olduğunu söylerse ne âlâ. Aksi takdir­de bu kan, hayız sayılmaz.

2- Kadın, dokuz yaşından küçük olmamalıdır. Dokuz yaşından küçük iken kendinde kanama görürse, hayızh sayılmaz. Hayızdan temelli kesilme (menapoz) çağma girdikten sonra da kendinde kanama görürse, yine hayızh sayılmaz. Hayızdan kesilme yaşı yetmiştir. 9 ila 13 yaşlan arasındaki kadının hayız kanaması uzman kadınlardan sorulur. Onlar bunun hayız olduğunu söy­lerlerse ne âlâ. Bunda şüpheli olur veya bu kanın hayız olmadığını kesin ola­rak söylerlerse, onların görüşleriyle arnel olunur. 5 iîa 7 yaşları arasındaki kızların hayızları da uzman kadınlara sorulur.

3- Akan kan; kızıl, san veya bulanık renkte olmalıdır. Bulanık, meşhur kavle göre siyahla beyaz arasında olan bir renktir. Bu kan kızıl renkte değilse hayız sayılmaz diyenler de olmuştur.

4-Bu kan ilaç kullanarak akıtılmış olmamalıdır. Kadın hayız kanaması­nı normal vaktinden önce çabuk başlatmak için ilaç kullanır ve kanama gö­rürse, iddeti bu kanamayla tamamlanmış olmaz. Hal böyle olunca da bu kan, namaz ve orucu menedecek bir hayız olmaz. Bu kanın hayız olabileceğini dü­şünerek kadının, oruçlarını kaza etmesi ihtiyat gereğidir. Kadın, hayız kana­masını durdurmak için ilaç kullanır da kanaması durursa, temizlenmiş oldu­ğuna hükmedilir. Sonra hayız görmemiş kadın için -buna mübtedie denir- hay­zın maksimum süresi onbeş gündür. Hayızda adeti olan kadın içinse, adetine göre hesaplanır. Adet süresi dolduğu halde kanaması durmazsa üç gün daha bekler. Her kanama devresinde üç gün arttırarak onbeş güne ulaşıncaya ka­dar bekler. Onbeş günü doldurunca artık beklemez. Kadının hayız adeti on­beş gün olmadığında kadın üç gün bekler. Ama hayız adeti onbeş gün ise, daha sonra kanama görülse bile hayızh sayılmaz. Temizlik döneminin en az süresi onbeş gündür. Mâlikîler, hâmile kadının da hayız görebileceğini söyle­mişlerdir.

ikinci sorunun cevabına gelince, diyeceğimiz şudur: Kur´ kelimesi hayız mânasına da olsa, temizlenme mânasına da olsa çocuk emziren kadının em­zirmesi yıllarca sürse bile iddeti, kur´larla olur. Emzirmesi tamamlandıktan sonra, üç hayız görünceye dek beklemesi gerekir. Çocuğu sütten kestikten sonra bekler ve bir yıl tamamlanıncaya dek hayız görmezse, artık başka erkeklerle evlenmesi helâl olur.; Bunda hür ile cariye arasında bir fark yoktur. Çocuk emziren cariyenin iddeti, ancak hayız ile sona erer. Emzirme müddeti içeri­sinde hayzın kesilmesi, onun iddetini zaman aşımı şeklinde iddet beklemeye dönüştürmez. Koca, kadının iddeti tamamlanabilsin diye çocuğu ondan alıp süt anneye verebilir. Tabiî kocanın bunda bir yararı varsa; meselâ karısı id-detteyken kendisinin ölüp de karısının ona mirasçı olmasından korkması gi­bi... Koca bu durumda hasta olmasa bile hüküm aynıdır. Çünkü ölüm ani­den gelir. Ya da koca, karısının kız kardeşiyle evlenmek ister de karısı evlen­melerini engellemek için iddeti uzatması veya kocanın dördüncü bir kadınla evlenmek istemesi veya kadının iddet nafakasını kesmek istemesi gibi... Bu durumlarda kadın iddeti uzatırsa, kocası çocuğu elinden alarak süt aı reye teslim eder ki kadının iddeti sona ersin. Ancak bunun için de üç şartın ta­hakkuku gerekir:

1- Çocuk, başka kadının memesini kabul etmelidir. Öyle ki anadan baş­ka çocuğu emzirecek bir kadın bulunmalı, çocuk onun memesini kabul et­meli ve bunun da çocuğa bir zararı dokunmamahdır.

2- Kadının hayızdaki adeti, çocuk emzirme nedeniyle gecikmiş olmalı­dır. Ama sadece iki yılda bir hayız görüyorsa, yani emzirmeye son verse bile hemence hayız görmeyecekse; baba, çocuğu onun elinden alıp da süt anneye veremez.

3- Çocuk anasının yanında ve bakımındayken süt anne onu emzirmeli­dir. Çünkü kasıtlı olarak iddeti uzatması nedeniyle çocuğu yanında tutup ona bakma hakkı düşmez.

Üçüncü sorunun cevabına gelince; bu şöyle olur: Hastalık nedeniyle ka­dının hayzı gecikirse istibrâ; yani rahminin boş ve temiz olduğunu gerçekleş­tirmek için dokuz ay bekler. Zîra bu müddet, çoğunlukla hamilelik müddeti­dir. Bu müddet boşanma vaktinden itibaren mi, yoksa hayız kanamasının ke­silmesinden itibaren mi işlemeye başlar? Bu hususta iki kavil vardır. İstibrâ için dokuz ay beklerse, -hür olsun cariye olsun- bundan sonra üç ay iddet bekler. Bazıları da bir yılın tamamını iddet olarak sayarlar. Bunun açıklama­sı kolaydır. Çünkü iddeti tamamlansın diye bu durumdaki kadının her hal-ü kârda bir yıl beklemesi zorunludur. Bir yılı doldurmadan hayız görürse, üçüncü hayzı bekler. Üçüncü hayız gelirse ne âlâ. Aksi takdirde iki hayız daha gö­rünceye dek bekler. Hayız görmez ve bu haldeyken bir yıl dolarsa, artık baş­ka erkeklerle evlenmesi helâl olur. Şayet -yılın son gününde olsa bile- hayız görürse, üçüncü sene tamamlanıncaya dek bekler. Ya hayız bekler ya da ha­yız görmeksizin başka erkeklerle evlenmesi helâl olur.

Bu anlatılanlar, hür kadınla ilgiliydi: Cariye olması durumunda kadın, ikinci hayzı görmekle veya içinde hayız görmediği senenin tamamlanmasıyla başka erkeklerle evlenebilir. İçinde hayız görmediği senenin tamamlanmasından sonra başka bir erkekle evlenir de, sonra bu kocası kendisini boşar ve hayız görmezse; üç ay iddet bekler. Çünkü bu durumda -hür olsun cariye olsun-hayızdan temelli kesilmiştir.

Dördüncü sorunun cevabına gelince bu şöyledir: İstihazeli kadın, rah­mini ibra etmek için dokuz ay bekler. Zîra çoğunlukla hamilelik süresi do­kuz aydır. Bundan sonra üç ay iddet bekler. Böylece iddeti, bir yılla tamam­lanmış olur.

Beşinci sorunun cevabına gelince bu şöyledir: Yılda bir hayız görmeyi adet edinmiş olan kadın, beş yılda bir hayız görmeyi adet edinen kadın gibi hayızla iddet bekler. Yani adetini bekler. Bir, iki veya beş yılın son gününde hayız görürse, ikinci hayzı bekler. Hayzı gelmezse, başka erkekle evlenmesi helâl olur.

Beş yıldan sonra adet gören kadına gelince; meselâ altı veya yedi veya sekiz veya dokuz veya on yılda bir hayız gören kadına gelince; bazıları bu­nun adetini bekleyerek kur´Iarla iddet göreceğini söylemişlerdir. Adet gör­mezse, başka erkekle evlenmesi helâl olur. Aksi takdirde ikinci hayzı bekler ve bu, böyle devam edip gider. Bazıîarıysa bu kadının, içinde hayız görmedi­ği yılın tamamlanmasıyla iddetinin sona ereceğini söylemişlerdir. Bir yıl ge­çer de hayız görmezse, başka erkekle evlenmesi helâl olur. Doğrusu budur. Bazıları da bu kadının temelli olarak hayizdan kesilmiş olduğunu, üç ay bek­lemekle iddetinin tamamlanmış olacağını söylemişlerdir. Ancak bu görüşü Mâlikîler doğrudan uzak görmüşlerdir.

Altıncı sorunun cevabına gelince; baliğ olup hiç hayız görmemiş olan kadının iddeti, hayızdan temelli kesilmiş veya yaş küçüklüğü nedeniyle hayız görmeyen kadınınki gibi i|ç aydır.

Hanefîler dediler ki: Birinci sorunun cevabı şöyledir. Kur´dan mak­sat, ihtilafsız olarak hayızdır. Çünkü Mâlikîlerin de ifadesinde geçtiği gibi rahmin ibrası ancak hayız kanamasıyla bilinir. Hür kadının iddeti üç tam hayız görmedikçe tamamlanmaz. Öyle ki; bir şahıs karısını hayız kanaması başla­madan bir an önce boşar da hemen sonra karısı hayız görmeye başlarsa, bu onun için bir hayız olarak hesaplanır. Ama boşamazdan bir an önce hayız kanaması başlar da hemen sonra karısını boşarsa; bu hayız, karısının iddeti için hesaba katılmaz. Cariye kadının iddeti iki tam hayızla sona erer.

Sonra iddetin kendisiyle tamamlandığı hayız; kendine özgü şartlarla ra­himden çıkan bir kandır: Meselâ anustan çıkarsa, hayız sayılmaz. Rahimden akan kanın hayız olması, şu şartlara bağlıdır:

a- Seçkin görüşe göre bu kan, 9 ile 55 yaşlan arasındaki bir kadından akmalıdir. 9 yaşından küçük iken kadının kendinde gördüğü kanama, hayız değildir. Aynı şekilde ellibeş yaşını -ki bu yaş, müftâ bih kavle göre temelli olarak hayızdan kesilme yaşıdır- geçtikten sonra kendinde kanama görürse, bu kan hayız sayılmaz.

b- Pamuk veya mahfazanın düşmesiyle de olsa kan, dış vaginaya kadar çıkmalıdır. Hayız kanaması başlar fakat bu kanamayı pamuk ve benzeri şey­lerle tıkayıp durdurursa; öyle ki kan vaginanın dışına çıkmazsa, bu hayız sa­yılmaz. Hayızda kanın akıcılığı şart değildir.

c- Hayız kam, kanın altı renginden birine bürünmüş olmalıdır: Bu renk­ler şunlardır: Siyah, kızıl, san, bulanık, yeşil ve hâkî.

d- Kanama üç gün üç gece devam etmelidir: Kanama bir gün veya bir günün bir kısmı kadar ya da üç gün üç geceden az bir müddet devam ederse, hayız olmaz. Hayzin en fazla müddeti on gün on gecedir.

e- Hayız kanaması, temizliğin en az süresi olan onbeş günden sonra başlamış olmalıdır: Kadın üç gün süreyle kanama görür, kanama kesilip ondört gün boyunca temiz olarak bekler, ikinci kez kanama görürse, bu kan hayız olmaz. Üç gün veya daha fazla kanama devam etse bile, hayız değildir.

f- Rahim boş olmalıdır: Hâmile kadının gördüğü kanama hayız değildir.

Bundan da öğrenmiş oluyoruz ki küçük yaştaki kadının ve hâmile kadı­nın gördükleri kanlara hayız değil, ancak istihaze denilir. Üç gün üç gece de­vam etmeyen kanamaya da aynı ad verilir. Temizlik süresi (onbeş gün) dol­madan görülen kan da böyledir. Doğum sebebiyle akan kana da hayız denil­mez. -Buna nifas adı verilir. Bekâret zarının yırtılması nedeniyle akan kana gelince, bilindiği gibi bu kan rahimden çıkmamaktadır.

İkinci sorunun cevabına gelince, Hanefîler derler ki: Kadın bir kez hay-zın en az süresi -üç gün üç gece- kadar hayız görürse, hayız gören kadınlar grubuna girer. Çocuk emzirme veya başka bir nedenle hayzı kesilirse, ellibeş yaşına ulaşmadıkça iddeti sona ermez. "Üç gün süreyle hayız görürse1´ kay­dını kullanmakla, hayızsiz olarak kadının bulûğa ermesi veya bir ya da iki gün hayız gördükten sonra kanamanın kesilmesi, hayız görmeksizin ve doğurmaksızın bir yıl beklemesi ve kocasının kendisini boşaması durumu kap­sam dışına çıkarılmış oldu. Bu durumdaki kadın üç ay beklemekle iddetini tamamlamış olur. Yaşı otuza varınca, hayızdan temelli kesilmiş olduğuna hük­medilir.

Üçüncü sorunun cevabına gelince; bu, tıpkı ikincinin cevabı gibidir. Ka­dın hayız görenlerden olduğuna, hayzın en az süresi kadar da olsa bir kez hayız gördüğüne göre, ancak hayızla iddet bekler. Üç kez hayız görmezse, hayızdan temelli kesilme yaşına ulaşmadıkça iddeti tamamlanmaz. Bilindiği gibi vakti gelmemiş olsa bile kadın, ilaç kullanarak hayız kanamasını başla­tabilir. Bu yöntemle hayız kanaması başlarsa, iddeti tamamlanır.

Şunu bil ki Hanefîler, bu meselede Mâlikîleri taklîd etmenin câizliği hu­susunda ihtilâf etmişlerdir. Bazıları Mâlikî mezhebine göre fetva vermenin caiz olacağını, yani hayız gören kadının iddeti tamamlanır, sonra da içinde hayız görmediği yılın tamamlanmasından sonra temizlik dönemi uzar demiş­lerdir. Diğer bazıları da demişler ki, müftünün bu şekilde fetva vermesi caiz olmaz. Ancak kendi şahsı için bu hükmü taklid edebilir. Evet Mâlikî bir kadı bu şekilde hüküm verirse, Hanefî bir kimsenin bu hükmü uygulaması, ihti­lafsız olarak sahih olur. Akla en yakın olduğunu zannettiğim görüş, birinci­sidir. Çünkü onların "Müftünün bu reyle amel etmesi caizdir; ama başkası­na bu reyle fetva vermesi caiz değildir" demelerini anlamsız buluyorum, zîra bu görüş ya zayıftır: Müftünün zayıf veya fâsid bir reyle amel etmesi, bu gö­rüşün kendisi için caiz, başkaları için memnu olması dinî kurallara uymaz. Ya da bu görüş, kuvvetlidir: Bu durumda sadece müftünün bu görüşle amel edip başkasına bu yolda fetva verememesi anlamsız olur. Açıkça bilinen odur ki, müftü bu görüşe göre fetva verebilir.

Dördüncü sorunun cevabına gelince; kanaması devam eden istİhazeli ka­dın, kanamanın devamlı oluşundan önce bir adeti var idiyse, bu adeti esas alınır: Meselâ aybaşında veya ay ortasında altı gün hayız görüp sonra kana­ması devam etmişse, hayzı her ay başından veya her ay ortasından sonra altı gün olarak hesaplanır. Kalan süre temizlik devresi olarak kabul edilir. İddeti de üç ayla tamamlanır. Bu hesap hep böyle yapılır. Ama kadının iddeti bilin­mezse, müftâ bih kavle göre iddeti yedi ayla tamamlanır. Şöyle ki: Bu kadı­nın hayzı İçin, hayzın en fazla süresi olan on gün takdir edilir. Bir temizlik devresi için de iki ay takdir edilir. Yani onun iki ayda bir hayız gördüğünü farzederiz ki bu da temizliğin maksimum süresidir. Böylece hayız sürelerinin toplamı bir ay, temizlik sürelerinin toplamı da altı aydır.

Beşinci sorunun cevdbma gelince; bu açıktır: Zîra kadın hayız görenler-dense ve ancak onbeş yılda bir hayız görüyorsa, Hanefîlere göre bu kadının iddeti sadece hayızla tamamlanır. Hayız görmezse, menapoz devresine gir­medikçe iddeti tamamlanmaz. Bilindiği gibi kadının iddetinin tamamlanma­sı hususunda Mâlikîleri taklid etmek caizdir.

Altıncı sorunun cevabına gelince; bulûğa ermiş ve henüz hayız görme­miş kadın, kocasıyla birlikte bir yıl bekler; hâmile kalmaz da, sonra da koca­sı kendisini boşarsa, iddeti üç ay beklemekle tamamlanır. Çünkü bu kadın, küçüklük veya büyüklük dolayısıyla hayız görmesinden umut kesilen kadın hükmündedir. Otuz yaşına vardığında önce de belirtildiği gibi hayızdan te­melli kesilmiş olduğuna hükmedilir. Kadın hâmile olur da, sonra da kocası onu boşar ve kanama görmeksizin yedi ay geçerse, iddeti aylarla tamamlan­maz. Çünkü doğumdan önce veya sonra kanama görmese bile hâmile kalan kadının hayızdan temelli kesilmiş olduğuna hükmedilmez. Şu da var ki bu meselede de Mâlikîleri taklid etmek, Allah´ın kullarını sıkıntıdan kurtarmak amacıyla gerekir.

Şâfiîler dediler ki; birinci sorunun cevabı şöyledir: Kur´dan maksat tek kelimeyle temizliktir. Hür kadının iddeti üç temizlik geçmeden tamam­lanmış olmaz. Sonunda bir anlık süre kalmış olsa bile, içindeyken boşanmış olduğu temizlik devresi de kadının lehine hesaplanır: Şöyle ki karısına, te­mizken "Sen boşsun´* der, bu sözü tamamladıktan hemen sonra karısı hayız görmeye başlarsa, bu temizlik dönemi kadın lehine hesaplanır. Bundan son­ra aralarında iki hayzın gireceği iki temizlik devresiyle kadının iddeti tamam­lanır. Yani üçüncü hayza girince iddeti tamamlanır. Yani içindeyken boşandı­ğı temizlik devresinden sonra hayız görür, sonra temizlenir, sonra yine hayız görürse; bu onun için ikinci bir temizlik sayılır. Sonra ikinci kez hayız görür, sonra temizlenir, sonra üçüncü hayza girerse, bu onun için üçüncü temizlik olur. Temizlik, önce de belirtildiği gibi iki hayız arasına girmedikçe muteber sayılmaz. İki hayız arasına girince de temizliğin en azından onbeş gün sür­mesi gerekir. Kadının, iddetinin tamamlanmış olduğuna ilişkin iddiasının kabul edileceği vaktin hangisi olduğu, ric´at bahislerinde anlatılmıştı.

Cariyeye gelince; onun iddeti anlatılan tarzda iki kur´ ile tamamlanır. Sonra iddetle muteber olan hayız en azından dokuz yaşma vardığında do­ğum veya bir illetten dolayı olmaksızın kadının vaginasından akan kandır. Maksat takriben de olsa kadının dokuz yaşma yaklaşmış olmasıdır. Dokuz yaşından azıcık küçük olsa da bunun kadın için zararı olmaz. Ancak bu ek­sikliğin, hayız görüp temizlenmeye yetecek kadar bir zaman olmaması şart­tır. Dokuz yaşına girmemiş küçük yaştaki kadın kendinde kanama görürse, bu hayız sayılmaz da hastalık ve arıza kanı sayılır. Hayizdan temelli kesilmiş olan kadın da böyledir. Esah kavle göre yaşı altmışikiyi bulan kadın, hayiz-dan temelli kesilir. İleride de anlatılacağı gibi bu kadınların iddeti üç aydır. "Kadının vaginasından akan kandır" demekle, kadının anusundan akan kan, kapsam dışına çıkarılmış oldu. Tabii ki bu kan ve istihaze kanı kapsam dışına çıkarılmış oldu. İstihaze, hastalık dolayısıyla vaginadan çıkmaya de­vam eden kandır. "Doğumdan dolayı olmaksızın" demekle nifas kanı kap­sam dışına çıkarılmış oldu. Buna hayız denmez. Bu hayız kanının ardısıra gelecek olan temizlik dönemi ile iddetin tamamlanması için bazı şartlar ge­reklidir:

1- Hayız, kan renklerinden birine bürünmüş olmalıdır. Bu renkler beş­tir: Siyah -ki bu en kuvvetlisi d ir-, sonra kızı!, sonra doru, sonra sarı, sonra bulanıktır.

2- Kanama bir gün bir gece, yani yirmidört saat devam etmelidir. Bu, hayzın en az süresidir. Kanama bundan daha az sürerse, hayız değildir.

3- iki hayız arası, temizliğin en az süresiyle fâsıİalandırümalıdır. Temiz­liğin en az süresi onbeş gündür. Zîra hayzm en fazla süresi onbeş gündür. Bir kadının hayız adetinin onbeş gün olduğunu düşünürsek, ayın kalan te­mizlik süresi de onbeş gün olur. Bu süre, temizliğin en az süresidir, temizliğin en fazlasının sınırı yoktur. Sonra mûtemed görüşe göre hâmile kadın da ha­yız görür. Kadın hâmileyken kendinde kanama görür, sonra bu kanama kesi­lir ve kanamanın kesilişinden on gün sonra doğurursa, bu on günlük süre, hayızla nîfas arasındaki temizlik dönemi olur. Hayızla nifasın arasını ayıran temizliğin en az süresi onbeş gündür denilemez. Çünkü onların bundan kas-dettikleri, hayızla nifasın arasını ayıran fasıladır. Gebe kadının hayzı ile nifa-sınm arasını ayıran fasılanın onbeş gün olması şart değildir. Nifasın hayız-dan önce olması durumu da böyledir. Meselâ kadın doğurur da, sonra nifas kanaması başlar ve sonra bu nifas kanaması diyelim ki maksimum süresinin sonunda kesilir, sonra bir veya iki gün temiz olarak kalır da hayız kanaması başlarsa, bu temizlik her ne kadar onbeş gün olmasa bile hayızla nifas arası

fasıla sayılır. Bir kadın nifaslıyken boşanır da, sonra nifasından temizlenir ve temizliği bir veya iki gün devam eder de, sonra hayız görürse; bu onun için bir temizlik olarak hesaplanır. Kadın hâmileyken hayız görürse, orucu bozulur. Hayızlı kadına haram olan şeyler bu kadına da haram olur.

İkinci sorunun cevabına gelince; Şâfiîler de Hanefîler gibi derler ki: Ka­dın bir kez dahi olsa hayız görmekle hayız görenlerden olmuşsa, üç temizlik görmeden iddeti tamamlanmaz. Öyle ki hayzı kesilirse, hayızdan temelli ke­silme yaşına varmadıkça iddeti tamamlanmaz. Çocuğa süt emzirme veya has­talanma nedeniyle hayzı geciken kadının; çocuğu sütten kesinceye veya has­talıktan şifâ buluncaya dek sabretmesi, sonra da hayız görmesi gerekir. İlaç kullanarak ve benzeri yollara tevessül ederek hayzı daha önce başlatabilir. Bu yolla hayzı zamanından önce başlatırsa, hayzı muteber olur. Her ne kadar koca zarar görse de, naffaka ve barınma masraflarını kesme hakkına sahip değildir. Mûtemed olan görüş budur. Bu anlatılanlar, aynı zamanda üçüncü sorunun da cevabıdırlar. Çünkü çocuk emziren kadınla hasta kadın arasında bu bakımdan bir fark yoktur.

Dördüncü sorunun cevabına gelince, bu şöyledir: Kesintili de olsa kana­ması devam eden kadının, bilinir bir adeti varsa; meselâ her ayın başında ye­di gün süreyle hayız görüyorsa, Hanefîlerin dedikleri gibi kadının adeti nazar-ı itibâra alınır. Bu kadının belli bir adeti yoksa ve aybaşında boşanmışsa İdde­ti üç hilâl ayıyla tamamlanır. Çünkü her bir ay, mutlaka bir hayız ve bir te-mİzlİği içerir. Bilindiği gibi hayzın en çok süresi onbeş gündür. Kalan onbeş gün ise temizlik süresidir. Ama ay içinde boşanır da ayın kalan kısmı onbeş günden fazlaysa, bu onun için bir temizlik olarak hesaplanır. Çünkü kalan kısım mutlaka bir temizliği kapsar. Ayın kalan kısmı onbeş gün veya daha az ise, bu süre kadının iddetinden hesaplanmaz. Bu süreden sonra üç hilâl ayı iddet beklemesi gerekir. Bazı Hanefîler, müstehaze kadının iddetinin üç ay olduğunu söylemişlerdir ki bu söz, Şâfiîlerin bu konudaki görüşlerine mu­vafıktır.

Beşinci sorunun cevabına gelince; bu, üçüncü sorunun cevabı gibidir. Bi­lindiği gibi hayatında bir kez olsun hayız görmüş olan kadın, hayız görenler­den sayılır. İster beş yılda bir, ister on yılda bir hayız görsün, ister daha sonra hiç hayız görmesin; bu kadın hayız görenlerden sayılır. Hayızdan temelli ke­silecek yaşa varmadıkça iddeti tamamlanmaz.

Altıncı sorunun cevabına gelince; bu şöyledir: Bulûğa eren ve henüz hiç kanama görmemiş olan kadın, hayızdan temelli kesilmiş olan kadın gibidir. Bunun iddeti, üç ay süreyle beklemesidir. Aylar hesabıyla iddet beklemeye başlar, sonra hayız görürse, iddeti hayza göre iddet bekleme sistemine dönüşür.

Hanbelîler dediler ki, birinci sorunun cevabı şöyledir. Kur´, Hane­fîlerin de söyledikleri gibi tek kelimeyle hayız demektir. Buna delil olarak da demişler ki; kur´un hayız anlamına kullanıldığı büyük sahabilerden nakle­dilmiştir. Meselâ Ömer, Ali, İbn Abbas, Ebûbekir, Osman, Ebû Musa, Uba-de, Ebû Derdâ (r.a.) bu sahabiler arasında yer almaktadırlar. Bütün bunlar, kur´un hayız demek olduğunu söylemişlerdir.

Sonra iddette muteber olan hayız, baliğ olan kadının hastalık veya do­ğum sebebi dışında adet edindiği şekilde belli vakitlerde, rahminin içinden dışarıya akan kandır. Hayız şu şeylerle gerçekleşir:

1- Akan hayız kanı, kan renginde olmalıdır. Bu renkler de kızıl, sarı ve bulanık olmak üzere üç tanedir.

2- Kanama bir gün bir gece devam etmelidir ki bu, hayzın en az süresi­dir. Kanama bu süreden daha az olursa, hayız değildir. Hayzın en fazla süre­si onbeş gündür.

3- İki hayız arasına, temizliğin en az süresi fasıla olarak girmelidir ki; temizliğin en az süresi onüç gündür.

4- Kendisinde kanama görülen kadın, en az dokuz yaşında olmalıdır. Yaşı daha küçük olup kanama görürse, bu kan hayız kanı olmayıp, muteber değildir.

5- Kendisinde kanama görülen kadın, hayız görmesi umulmayan bir ka­dın olmamalıdır. Yani yaşı ellibeşi bulmuş bir kadın olmamalıdır. Bu durum­daki kadın, ay hesabıyla iddet görür. Bundan sonra göreceği kan, nazar-ı iti­bâra alınmaz.

Hanefîlerin de dedikleri gibi Hanbelîler; hâmile kadının hayız görmeye­ceğini söylemişlerdir. Kadın hâmileyken kendinde kanama görürse, bu kan bir arızadan kaynaklanıyor demektir ve namazı, orucu, gerektiğinde cinsel teması engellemez. Kocası, ihtiyaç olmadan bu kadınla cinsel temasta bulu­namaz. Hâmile kadın kendinde kanama görür de, sonra bu kanama durur­sa, gusletmesi müstehap olur. Nitekim bu, hayız bahislerinde de anlatılmıştı.

Bir kez olsun hayız görmüş olan kadının iddeti, ancak üç tam hayızla sona erer. Öyle ki; hayızlıyken boşanırsa, bu hayzı onun iddetinden hesap­lanmaz. Ama bir anlık da olsa hayız kanamasından önce boşanırsa, kocası­nın boşama sözünü telaffuz etmesinden sonra hayız kanaması başladığında, bu hayız onun iddetinden hesaplanır. Hanefîler de bu görüştedirler.

Hayız gören cariyeye gelince bunun iddeti, yukarıda belirtilen tarzda iki hayızla tamamlanır. Üçüncü hayız kanamasının durmasıyla hür kadının id­deti tamamlanırsa, gusletmedikçe başka erkekle evlenmesi helâl olmaz. Gus-letmeksizin uzun süre beklese bile evlenemez. İddetinin tamamlanması anın­da cariye de hür kadın gibidir.

İkinci sorunun cevabına gelince; ömründe bir kez olsun hayız gören sonra

da çocuk emzirme veya hastalanma gibi bilinen bir sebepten ötürü hayzı ke­silen kadının hayzı
geri dönmedikçe iddeti tamamlanmaz. Bu kadın üç ha­yızla iddet bekler: Hayzı geri gelmezse, hayızdan temelli kesilme yaşına var­madıkça iddeti tamamlanmaz. Bazıları derler ki: Hayzı geri gelmezse, bir yıl süreyle iddet bekler. Birinci görüş, Şâfiîlerle Hanefîlerin görüşlerine muva­fıktır. İkincisiyse Mâlikîlerin görüşlerine uygundur. Buna delil olarak da İmam Şafiî´nin, Said bin Sâlim´den yapmış olduğu rivayeti naklederler. Said bin Salim, İbn Cüreyc´den, o da Abdullah bin Ebû Bekir´den rivayet ederek der ki: Hibban İbn Munkiz sıhhatte ve karısı da çocuk emzirmekteyken karısını boşadı. Karısı yedi ay hayız görmeksizin bekledi. Çocuk emzirmesi, hayız gör­mesini engelliyordu. Sonra Hibban hastalandı. Kendisine, "Eğer sen ölür­sen, boşanmış olduğun bn kadın sana mirasçı olacaktır" denildi. O da Hz. Osman (r.a.)´ın yanma giderek karısının durumunu ona anlattı. Hz. Osman (r.a.)´m yanında o esnada Hz. Ali ile Zeyd (r.a.) oturmaktaydılar. Hz. Os­man, bu ikisine görüşlerini sordu. Onlar da kocanın ölümü halinde bu kadı­nın ona mirasçı olabileceğini; kendisinin ölümü halinde kocasının ona mi­rasçı olabileceğini; bu kadının hiç hayız görmemiş veya hayızdan kesilmiş bir kadın olmadığını, sonra az olsun çok olsun hayzının iddeti üzere bulunmak­ta olduğunu görüş olarak bildirdiler. Bunun Üzerine Hibban, ailesine döne­rek çocuğu onun elinden aldı. Emzirme işi sona erince kadın hayız gördü. Sonra yine hayız gördü. Sonra Hibban, karısının üçüncü hayzı görmesinden önce vefat etti. Karısı da vefat iddeti bekledi ve Hibban´ın malına mirasçı oldu. Bu anlattıklarımızda üçüncü sorunun da cevabı vardır. Çünkü Şafiî ve Hanefîler gibi Hanbelîlere göre de bu bakımdan hasta kadınla çocuk emzi­ren kadm arasında bir fark yoktur. Bu iki kadın arasında ayırım gözetenler, sadece Mâlikîlerdir. Zîra emzirme, hastalığa benzemeyip istenildiği anda or­tadan kaldırılabilir.

Dördüncü sorunun cevabına gelince; kanaması devam eden istihazeli ka­dının bir adeti varsa veya hayız kanıyla hastalık ya da arıza kanını biribirin-den ayirdedebilecekse adetine veya bu durumuna göre amel edilir: Meselâ ka­namanın devam etmesinden önce her ayın ortasında beş gün süreyle hayız görüyorduysa, o zaman bu adetiyle amel olunur. Bu beş günlük kanaması hayız sayılır. Kadının böyle bir adeti yoksa, bulûğa ermesinin ilk anında ha­yız kanaması başlamış ve bu kanama hâlâ devam etmekteyse ve hür ise, idde­ti üç ayla tamamlanır. Cariyeyse, iddeti iki ayla tamamlanır.

Beşinci sorunun cevabına gelince; Hanbelîler derler ki: Kadın bir kez hayız görür ve hastalık ya da emzirme gibi bilinir bir sebebi olmaksızın hayız ka­naması kesilirse bu kadının iddeti, boşandıktan sonra kanamanın kesildiği tarihten başlayarak bir yıl beklemekle tamamlanır. Kanaması boşanmadan önce kesilirse, yine bir yıl sabreder. Ama bu bir yılın dokuz ayı, rahminin hamilelikten boş ve temiz olduğunu bilmek için, üç ayı ise iddet içindir. Bu anlatılanlar, kadının hür olması durumunda sözkonusu olan hükümlerdir. Ama cariyeyse iddeti hamilelikten boş ve temiz olduğunun bilinmesi için, iki ayı ise iddet içindir. Anılan iddet süresi zarfında hayız görürse, iddeti ha­yız ile iddet beklemeye dönüşür. Ama anılan iddet süresinin tamamlanma­sından sonra hayız görürse, başka bir erkekle evlenmemiş olsa bile, iddeti hayız ile iddet beklemeye dönüşmez. Ama bir, iki, üç, beş veya on yıl sonra ya da daha fazla bir süre sonra hayız görür ve bu sürede periyodik olarak hayız görmeyi adet haline getirirse, iddeti uzasa bile ancak hayızla tamamlanır. Çün­kü bundan sonra bu kadın artık hayız gören kadınlar grubuna girmektedir. Altına sorunun cevabına gelince; asla hayız görmeyen kadının iddeti, tıpkı hayızdan temelli kesilmiş gibi üç ay beklemektir.