armi
Fri 18 December 2009, 03:57 pm GMT +0200
Hayır ve Şer İki Meyvedir
Hayrı ve şerri iki cins meyve gör. Bunların kökü, bittiği yer aynı... Aynı ağacın iki ayrı dalında yetişirler. Fakat biri tatlı, biri acı... Bir dalda beldeler, iklimler, küreler bulunur. İşte bu dal da meyve yüklüdür. Ve bu meyve acıdır. Bundan uzaklaş, her şeyi ile ondan uzak ol...Tatlı ağaca yanaş. Onun yetiştiricisi ve hâdimi(*) ol...
Bu dalları ve meyvelerini iyi tanı. Her ikisini iyi bil. Fakat, sabret ve onun yetişmesini bekle... Ve kuvvetli ol.
Sakın ve çok çekin!.. Acı ve tatsız meyveli dala yanaşma. Ondan yediğin an helak olursun, onun acısı seni helak eder.
Daima dikkatli, ölçülü olmalısın. Elinde ölçü olarak Allah?ın Peygamber?inin (S:A) emri olmalı. Bu ölçüler elinde olmadan meyveleri ayırt etmek senin için kolay olmaz. Yoluna böyle devam ettikçe, rahat, huzur ve emniyet içinde olursun.
Şunu iyi bil ki bütün bu kötülükler, o acı meyveden doğar. Onu terkettiğin an felaket ve beladan uzak kalırsın.
Her iki meyveyi de önüne koy ve bak. Şekilleri aynı, tatları ayrıdır. Çok kere bilmeden veya ölçüsüzlük yüzünden bir uçuruma düşersin. Ona el atar, hata edersin. Ve onu bu hatanın mükafatı (!) yersin.
Belki bir an için sana lezzet verir. Şehevi arzularını tahrik eder, hoşlanırsın. Fakat yapacağı felaketi takdir edemezsin, dimağını boza. Manevi teneffüs cihazını berbat eder. Bütün acılığı damarlarına yayılır. Vücudun bütün parçalarını kaplar. Sonra yapacağı felaketler saymakla bitmez ki... Bu durumda belki bir an kendine gelir, ağzındaki acıyı gidermek için su alırsın, ama çaresiz... Hiçbir fayda vermez. Çünkü o zehir vücuduna yayılmıştır...
Eğer ölçüleri iyi kullanıp tatlı meyvayı yeseydin, durum böyle olmazdı. Her halinde iyilik görünür ve bütün varlığın hoşlukta toplanırdı...
Hal malum... İkinci bir iş yapman lazım.Bu muhakkak bilinmelidir ki, ilinci sefer el atacağın acı meyva olmamalı. Eğer bir daha düşersen kalkman zor olur. Az önce anlattıklarım, birer birer felaket halinde başına çöker, kurtulamazsın.
İyilik timsali olan ağaçtan ve meyveden uzaklaşma. Onu bilmemezlikten gelme. Her yerde onu ara ve onunla olmaya bak. Ve daima onunla olmağa alış,hak ölçüleri elden bırakmamağa çabala...
(*) Hâdim: Hizmet edeni
Bir daha hatırlatmak lazım gelirse Bunların faili , ilâhi kudret ve yürüten o kuvvettir. Asıl ki Allah-ü Taâla:
- Allah, sizi ve yaptığınız işleri halk etti.
Buyurur, Peygamber (S.A.) efendimiz de bu manaya işaret ederek şöyle buyurur:
-
Kulların yaptıkları iş, bizzat ilâhî kudretin eseridir. Yapılan işin ne olacağını Allah haber veriyor:
İşte bu durum, hâlikle mahlûK arasındaki farkı gösterir. Allah yaratır, kul iradesini kullanarak kesbeder.(*)
Cennet, Allah'ın sevdiği kullarına bir ihsanıdır, fazlıdır. Oraya bu ihsan ve fazılla girilir. Ayrıca dereceleri, dünyade yapılan iyi amellerle verilir.
Peygamber Efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:
Buna karşılık sahabe:
Diye sorunca, cevaben:
Buyurdu ve elini başı üzerine koydu. Bu Hadis-i Şerifi Hz. Aişe R.A rivayet etmiştir.
Sen, ilâhi emre uyduğun, kötü yollardan korktuğun müddet korkma, en doğrulukla Hakka teslim ol, şerden korunursun. Hayır ve fazilet seni bulur. Din ve dünya yönünden ilâhi bir muhafaza içinde olursun.
Dünyadaki kâlin şu ilâhi sözle anlatılır:
- Böylece ondan kötülükleri geri çevirdik; çünkü o, bizim ihlas sahibi kullarımızdandı.
Dini bakımdan mahfuz olmak, yina şu ilâhi kelamla anlatılıyor:
- Siz, Allah'a iman eder, ona şükredersiniz, neden size azap etsin.Allah şükredenleri, iman edenleri bilir.
Şükreden bir müminin yanında bela ne arar. Çünkü afiyet ona beladan daha yakındır. O insan, her an iyilik görür ve iyiliği artar. Allah-ü Taâla şöyle buyuruyor:
- Eğer şükrederseniz rahatınız artar.
(*) Kesb: Çalışıp kazanmak.
İman nuru büyüktür; bu nur kıyamet günü cehennem ateşini söndürür. Dünya belası cehennem ateşi yanında hiçtir. O azim azap ateşini söndüren iman nuru dünya belasını nasıl yenmez. Kuvvetli bir iman sahibine bela yanaşmaz. Şu var ki; o belalı insan ilâhi cezbeye kapılan büyük bir veli ola... Elbette o aziz kulun başından bela eksik olmaz. Çünkü bu hal, onu dünyada kötülüklerden saklar.
Birçok bela çeşitleri vardır. İnsanın dünyevi sefahattan korunması için paradan yana nasipsiz olur. Şehevi arzuların ölmesi için, bazı zahirde nimet gibi görünen şeylerden mahrum olur. Halkın, sahte teveccühünden azad olması için, sevgilerini kazanamaz; çeşitli isimler takar, ondan hoşlanmazlar.
Bu hal dışında bir felaket gibi görülür; fakat değildir. O bilir ki; her önüne gelen insanla sohbet, onların sahte sevgisini kazanmak, onlarla geceli gündüzlü oturup bir manevi zarardır.
Manen yükselmeğe namzed olan büyük insanlar, sayılan belalara duçardır; fakat onlar için bu bela değil bir rahmettir.
Bu, zahirde bir bela gibi görünen ilahi rahmet sayesinde kalb temiz olur. Hakkın tevhidinden başka bir şey kalmaz. Kalb, yalnız marifet-i İlâhiyenin yeri, ilâhi ilim ve feyzin kaynağıdır. Nura kavuşmak, Hakka ermek ve O?na kurbiyetin yolu oradan geçer.