- Hayber ve diğer bölgelerdeki yahudiler

Adsense kodları


Hayber ve diğer bölgelerdeki yahudiler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafız_32
Mon 4 October 2010, 11:35 am GMT +0200
İkinci Bölüm


HAYBER VE DİĞER BÖLGELERDE BULUNAN YAHUDİLER


1. HAYBER YAHUDİLERİ
 

Hayber Yahudileri, lavhk arazi ile örtülü yaylalık bir yere sa­hip olmaları [388] bölgenin çok yağmur alması ve bunlara ilaveten eş-Şıkk kalesinde bulunan el-Hamme isimli su kaynağının [389]da sağladığı imkanlarla ziraat ve hurmacılık işleriyle meşgul olmak­taydılar.[390] Diğer Yahudilerden hem daha kuvvetli ve hem de da­ha zengin idiler.[391]

Hz. Peygamber ile Hayber Yahudileri'nin ilişkisi daha hicre­tin 1. yılında[392] (M.622) başlamış ve Hz. Peygamber bir mektupla onları islâm'a davet etmiştir. Hz. Peygamberin gönderdiği bu mektup şöyledir:

"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla....

Allah'ın Rasûlü, Musa'nın dostu ve kardeşi, (Musa)'mn getir­diği bütün şeyleri tasdik edip doğrulayan Muhammed'den (bir mektuptur):

Ey Tevrat'a tâbi olup onun etrafında toplanan insanlar, dik­kat edip biliniz ki, gerçekte Allah'ın size söylediği şu sözleri sizler kendi kitabınızda bulmaktasınız: "Allah'ın Elçisi Muhammed ve onunla birlikte bulunan kimseler kâfirlere karşı sert ve şiddetli, kendi aralarında ise yumuşak ve rahimdirler. Onları, Allah'ın fa­ziletleri ve onun rızası peşinde namazlarında rükû ederken, secdede iken görür durursun; onların alınları, yüzleri bunların iz ve işaretleri ile (kaplıdır). Tevrat'ta da bunların mesel ve kıssalarını bulursun, incil'de onların meseli: "Onlar filizini yarıp çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, sapları üzerine doğru­lup kalkmış bir ekine benzerler ki, bu ekicilerin hoşuna gider, bu­na mukabil kâfirlerin öfkelenişine sebep olur. Allah imân edenle­re (ve imân edip de) iyi ve güzel hareketler (âmeli sâlih) gösteren­lere af ve mağfiret ile büyük nimetler vadetmiştir."[393]

Allah aşkına, size vahyolunan şey aşkına, aynı şekilde, sizler­den evvel gelip geçmiş kabilelerinizi kudret helvası ve bıldırcın [394]ile rızıklandıran aşkına, baba ve dedelerinizi Firavun'un elinden ve fiilinden kurtarmak için denizi kurutan (yüce varlık) aşkına, bana söyleyiniz: Allah'ın size vahdettiği Kitab'ta Muhammed'e iman etmeye mecbur olup olmadığınız kayıtlı değil midir? Böyle değilse bana haber veriniz. Aksine şayet Kitabınızda bu (kaydı) bulamazsanız (o halde benim dinimi kabul etmeniz için bir mese­le yok) size hiç bir zor da kullanılacak değildir. Gerçekten de yanlış ile doğru yol birbirinden ayrılmış bulunmaktadır. Sizi Allah'ın ve Rasûlünün yoluna davet ederim,"[395]

Hz. Peygamber'in daha hicri 1. yıl'da gönderdiği bu mektubu cevapsız bırakan [396]Hayber Yahudileri, Medine'deki dindaşların­dan sonra sıranın kendilerine geldiğini anlamışlardı. Zaten onlar yanlarına gelen Benu'n-Nadir Yahudileri reisi Huyey b. Ahtab ve arkadaşlarına tâbi olmakla [397]Hz. Peygambere karşı bir takım faaliyetlerin içine girmişlerdi bile. Esasen Huyey b. Ahtab ve ar­kadaşlarının amacı Hz. Peygamberden intikam almaktı. Böylece Hz. Peygamber'e karşı düşmanlıkta birleşen Benu'n-Nadir ve Hayber Yahudileri'nden Huyey b. Ahtab, Sellâm b. Ebi'1-Hukayk, Ebû Râfi, er-Rebî1 b. Ebi'l-Hukayk, Ebû Ammâr, Vahvah b. Âmir ve Hevze b. Kays, daha önce Benû Kureyza Yahudileri kısmında geçtiği gibi Kureyş ile Gatafan'ı Hendek savaşma kışkırtmışlardı. Onlar, Kureyşlileri; "Sizin dininiz Muhammed'in dininden daha hayırlıdır."[398] diyerek, Gatafanlılar'ı ise, Hayber'in bir yıllık hurmasını vermeyi vadederek [399]kandırmışlardı. Yine bu grubun içinden Huyey b. Ahtab'in Benû Kureyza Yahudilerini nasıl kan­dırdığım da görmüştük.[400]

Bilindiği gibi, Hendek savaşını kışkırtan Yahudilerden Hu­yey b. Ahtab Benû Kureyza Yahudileriyle birlikte öldürülmüştü. Onun öldürülmesinden sonra Hayber'de başkanlığı Sellâm b. Ebi'l-Hukayk eline almış ve hemen Hz. Peygamber ve müslüman-lar aleyhine bir takım faaliyetlere başlamıştır. Onun bu şekilde müslümanlar aleyhine çalışması Ensâr'dan Hazrec kabilesinin gözünden kaçmamış ve Ka'b b. el-Eşref i öldüren Evs kabilesine denk olacak bir iş yaparak, Hz. Peygamber'e hizmet yarışında Evs'ten geri kalmamak için, Sellâm b. Ebi'l-Hukayk'ı öldürme işi­ni Hz. Peygamber'e sormuşlar ve müslümanlar aleyhine çalışan bu Yahudiyi öldürmüşlerdir.[401]

Ebu'l-Hukayk'm öldürülmesinden sonra Hayber'li Yahudi­ler, Sellâm b. Mişkem'i başkan yapmak istemişler, fakat o kabul etmeyince Yüseyr b. Rizâm'ı[402] başkanlığa getirmişlerdir.[403]

Yüseyr b. Rizâm da, başkan olduktan sonra boş durmamış, Gatafanhları etrafına toplayıp onları Hz. Peygamber ve müslü­manlar aleyhine kışkırtmıştır. Bunun üzerine-Hz. Peygamber ön­ce Abdullah b. Revaha komutasında üç kişilik bir keşif birliği gön­derip durumu tetkik ettirmiş[404] , daha sonra da yine Abdullah b. Revâha komutasında bu sefer otuz kişilik bir kuvvet göndermiş­tir. Bu birlik Yüseyr b. Rizam'a gelip Hz. Peygamber'in kendisini Hayber başkam olarak tanımak istediğini, bunun için de görüş­mek arzusunda olduğunu söylemiştir. Yüseyr de bu hileye kan­mış ve yanına otuz adam alarak her biri bir müslümanın terkisine binip yola çıkmışlardır. Medine ile Hayber arasında ve Hay-ber'den 6 mil kadar uzaklıkta bulunan Karkara[405] mevkiine ge­lince müslümanlar derhal harakete geçip otuz Yahudiyi de öldür­müşlerdir.[406]

Hayber Yahudilerinin menfi tavır takınmaları karşısında Hz. Peygamber, onlarla savaşmanın gerekli olduğunu anlamış ve sefere çıkma kararı vermiştir. Fakat daha önce, Hayberlilerle itti­fak anlaşması bulunan Kureyşlileri devreden çıkarmak ve Medi­ne'yi emniyete almak için[407] Hudeybiye barış anlaşmasını yaptı. Hicri 6. yıl Zilhicce ayında (M.628 Nisan) Medine'ye döndükten sonra[408] , 7. yıl Zi'1-kâde ayının 8.günü (M.629 Martın 9.günü) Hayber'e yürüdü.[409] Beyaz sancağı Hz.Ali'ye veren[410] Hz. Pey­gamber, Heyber'e yakın bir bahçe olan Sahba[411] 'ya indi. Orada bir gece geçirdi.[412] Medine'de Nümeyle b. Abdullah el-Leysî'yi [413]bırakan Hz. Peygamber, Muhacirler için Benî Abdurrahman, Hazrecliler için Benî Abdullah ve Evsliler için de Benî Ubeydullah parolalarını belirledi.[414] Geceyi Sahba'da geçirdikten sonra şa­fakla birlikte [415]harekete geçen Hz. Peygamber, ordusunu er-Recî [416]denilen bölgeye yerleştirdi.[417] Böylece hem Hayberlileri kontrol altına almış, hem de Hayber Yahudileri'ne Gatafan'dan gelece­ği bilinen [418]yardımı önlemek istemiştir.[419] Bu taktik başarıya ulaşmış [420]ve Gat af anlılar Hayberlilere yardıma geldiklerinde geride bıraktıkları yurtlarından bazı sesler işitmişler ve müslü-manların saldırısına uğradığını zannederek geri dönmüşler, sa­vaş boyunca da yerlerinden ayrılmamışlardır.[421]

Gatafanlılann işi bu şekilde halledildikten sonra bir Yahudi casusu yakalanmış ve konuşturulmuştur. Vazifesinin, Hayberli-ler'in durumunun çok iyi olduğunu ve onlarla başa çıkılamayacak kadar kuvvetli olduklarını abartarak anlatmak suretiyle müslü­manlar arasında ümitsizlik ve korku yaymak olduğunu itiraf et­miştir. Bu casus önce bağlanmış, fakat daha sonra kendisine müs-lüman olması teklif edildiğinde kabul etmiş ve serbest bırakılmış­tır.[422]

Bu casustan Hayber hakkında bilgi alan Hz. Peygamber sa­bah namazından sonra ordusuna tekbir dahi getirmelerini yasak­layarak [423]onların ovalarına inmiştir. Hz.Peygamberin geleceği­ni bu kadar çabuk beklemeyen Hayberliler ellerinde kazma-kü-rek ve ziraat aletleriyle ovalarına inmişler, ancak Hz.Peygamber'i görünce:"Muhammed ve ordusu" diye bağırarak derhal kalelerine çekilmişlerdir.[424] Kur'ân-ı Kerîm Hayber Yahudileri'nin sabahın erken saatlerinde ansızın basılmalarına temas ederken: "O azab, yurtlarına indiğinde, uyarılan fakat yola gelmeyenlerin sabahı ne kötü olur."[425] demektedir.

Yahudilerin kalelerine girmesiyle muhasara başlamış ve 15 gün süreyle şiddetli bir kuşatma altında tutulmuşlardır. Muhasara esnasında Hz.Peygamber onları bir an önce teslim ol­maya zorlamak için Benu'n-Nadirliler'e yaptığı gibi hurmalıkları­nı kestirmeye başlamış, ancak daha sonra Hz. Ebû Bekir'in uyarısıyla bundan vazgeçmiştir.[426] Bu arada, muhasara devam eder­ken Hayber'lî bir Yahudi Hz.Peygamber'e gelmiş ve kendisiyle ailesinin bağışlanması halinde Hayber hakkında bilgi verebilece­ğini söylemiştir. Ka'b b. Mâlik'ten yapılan rivayete göre Hz.Pey-gamber bu teklifi kabul etmiş ve islâm'ı teklif ettiği halde Yahudi olarak kalmayı tercih eden bu adamdan gerekli bilgileri almış-tır.[427]

Elde edilen bu bilgilerden sonra, ilk olarak Nâim kalesi alın­mış, daha sonra da Ebu'l-Hukayk'a ait el-Kâmus kalesi fethedil­miştir.[428] Bu kalede Huyey b. Ahtab'm kızı Saflyye ele geçirilmiş ve Hz. Peygamber onu Safiyy olarak kendine ayırmıştır.[429] Bu ka­leden sonra da Hayber'in yiyecek deposu olan Sa'b b. Muaz kalesi alınmış ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan müslüman askerle­ri bu kalenin alınmasıyla rahatlamışlardır.[430]

Bu kalelerin fethinden sonra Hz. Peygamber, Hayberlileri tekrar İslâm'a çağırmış, fakat onlar kabul etmemişlerdir.[431] Bu­nun üzerine Hz. Peygamber müslümanlara, fethin Hz. Ali'nin eliyle gerçekleşeceğini müjdelemiş ve'Hz. Âişe'nin siyah elbise­sinden yapılıp el-Ukâb adı verilen bayrağı[432] Hz. Ali'ye vermiş­tir.[433] Hz. Ali'nin önderliğinde Hayber'in geri kalan kalelerine hü­cum eden müslümanlar, Yahudileri bozguna uğratmışlar ve son kaleler olarak el-Vetih, es-Sülâlim, el-Ketîbe ve en-Netat kaleleri alınmıştır.[434]

Hayber kalelerinden eş-Şıkk, en-Netat ve el-Ketîbe savaşsız alınmış ve Yahudiler teslim olmuşlardır.[435]

Onlar, Hz. Peygamber'e şu şartları teklif etmişlerdir:

1. Kanları akıtılmamak,

2. Kadın ve çocuklarına dokunulmamak,

3.Yerlerinden çıkarılmamak. Ayrıca onlar, üzerlerindekiler hariç, altın, gümüş ve giyecek eşyalarını da bırakacaklardı.[436]

Hz. Peygamber de onların bu tekliflerini, kendisinden hiç bir-şeyi gizlememeleri, gizledikleri takdirde anlaşmanın ihlâl edilmiş olacağı şartlarıyla kabul etmiştir.[437]

Bu anlaşmayı müteakip Hz. Peygamber, Kinâne b. er-Rebî b. Ebil Hukayk'a Benu'n-Nadir sürgünü sırasında beraberlerinde getirdikleri hazineyi sormuştur. O, hazinenin yerini söylememiş ve harb esnasında harcandığım söyleyerek yalan beyanda bulun­muştur. Bunun üzerine Hz Peygamber'e gelen bir Yahudi, Ebu'l-Hukayk'ı harabeler arasında dolaşırken gördüğünü söylemiş, ya­pılan aramalardan sonra hazinenin bir kısmı bulunmuştur. Hz. Peygamber, hazinenin geri kalan kısmının nerede olduğunu Ebu'l-Hukayk'a tekrar sormuş, fakat o, yine söylememiştir. Hz. Peygamber bu defa Zübeyr b. Avvâm'a onu konuşturmasını em­retmiş ve bu hususta gerekirse onu dövmesini söylemiştir. Zübeyr b. Avvâm normal yollarla konuşmayan bu Yahudiyi, konuşunca-ya kadar dövmüş ve sonunda hazinenin geri kalan kısmının yerini öğrenmiştir. Hazine'nin geri kalanının bulunmasından sonra Ebu'l-Hukayk'm boynu, Hz. Peygamberin emri ile vurulmuş­tur.[438]

Yahudiler, hiç birşey saklamayacaklarını taahhüd etmeleri­ne rağmen, hazineyi saklamak suretiyle anlaşmalarını daha o an bozmuşlar, fakat hiç birşey olmamış gibi tekrar Hz. Peygamber'e gelmişler ve ziraat işlerinden anladıklarım söyleyerek, hurmalık­larını yarıcılık esasına göre işlemeyi teklif etmişlerdir. Hz. Pey­gamber de istenildiği zaman çıkmaları şartıyla onların bu teklifi­ni kabul etmiştir.[439]

Hz. Peygamberin lütufkâr davranıp kendilerini yurtlarından çıkarmadığı Hayber Yahudileri, yine rahat durmamışlar ve bu de­fa Hz. Peygamber'i zehirleyerek öldürmek istemişlerdir. Yahudi­lerden bir kadın kızarttığı koyunu zehirlemiş ve yemesi için Hz. Peygambere, vermiştir. Hz. Peygamber lokmayı ağzına aldığın­da, Cibril (a,s) gelerek kendisini, koyunun zehirli olduğu husu­sunda ikaz etmiştir. Lokmayı ağzından çıkaran Hz. Peygamber, ashabına da bunu söylemiş ve koyunu yedirmemiştir. Ancak Bişr b. el-Berâ isimli bir müslüman lokmasını yutmuş ve bir müddet sonra da ölmüştür. Daha sonra koyunu zehirleyip getiren kadın bulunmuş ve kendisine niçin böyle birşey yaptığı sorulduğunda: "Şayet sen Peygamber isen sana haber verilir ve kurtulurdun, yok Peygamber değil de melik isen Ölürdün ve biz de senden kurtulur­duk." demiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber kadını affetmiş, fa­kat ölen Bişr b.el-Berâ'mn ailesi kısas isteyince kadın öldürül­müştür.[440] Kadının Öldürülmediği ve müslüman olduğu da gelen rivayetler arasındadır.[441]

Serahsî, hadisenin fıkhı yönünü ortaya koyarken, onların ze­hirli et ile Hz. Peygamber'i zehirleme teşebbüslerinin sulh'den sonra olmasına rağmen anlaşmayı bozma durumunun olmadığını belirtir.[442]

Bu olayı mnteâkip Hz. Peygamber burada üç gün kalmış ve daha sonra Hayber'den ayrılmıştır.[443]

Bundan sonra Hz. Peygamber her yıl yapılacak olan ürün tak­simi için buraya Abdullah b. Revâha'yı göndermiş ve Yahudiler onun adaletli taksim yapması karşısında: "Arz ve semâ bu adaletle ayakta duruyor." demişlerdir. Abdullah b. Revâha bu işi Mûte savaşında şehit düşünceye kadar yapmış [444]ve yerine tayin edilen Cebbar b. Sıhr b. Ümeyye b. Hansa da aynı şekilde hareket etmiştir.[445]

Yahudiler bir defasında Hz. peygambar'e gelip, ürünlerinin bazı müslümanlar tarafından izinsiz bir şekilde alındığını söyle­yerek şikayette bulunmuşlardır. Bunun üzerine Hz. Peygamber müslümanları mescidte toplamış ve onlara, kendileriyle muahede yapılmışların mallarının haram olduğunu ilân etmiş.[446] ve böyle bir şeyin doğru olmadığını açıklamıştır.

Hz. Peygamber Hayber günü de böyle bir konuda ashabını uyarmış ve: "iğneyi ve ipliği geri veriniz, yeyiniz, hayvanlarınızı doyurunuz, fakat, yüklemeyiniz."[447] buyurarak Yahudilerin hak ve menfaatlerine dikkat etmelerini istemiştir.

Ganimetlerin taksimi sırasında da Hz. Peygamber, Tevratla-rını geri isteyen Yahudilere kitaplarım vermiştir.[448] Hz. Peygam­berin, müslümanlarm yanında Hayberliler'e karşı savaşan Medi­ne Yahudilerinden 10 kişiye ganimetlerden pay verdiği de gelen rivayetler arasındadır.[449]

 

2. FEDEK YAHUDİLERİ
 

Bu Yahudiler, Hayber çevresinde yerleşmiş olup, oturdukları bölge Hayber ile Medine arasında ve Medine'ye iki günlük mesafe­dedir.[450] iktisadî hayatları genel olarak hurmacılığa [451]dayanan Fedek Yahudileri, deve ve koyun gibi küçük ve büyük baş hayvan­lara da sahiptiler.[452] Ayrıca at gem'i ve dizgini yardımcılığında da meşhurdular.[453]

Hz. Peygamber H.6. yıl Şaban ayında[454] (M.627 Aralık) Fe-dek'te bulunan Benû Sa'd a, Hayberliler'e yardım teşebbüsünde bulundukları için, Hz.Ali komutasında serriyye göndermiştir. Hz. Ali 100 adamıyla buraya geldiğinde halkı kaçmış ve 1500 deve ile 1000 koyun ganimet olarak kalmıştır.[455] Daha önce de, burada ya­şayan Benû Merre'ye karşı BeşEr b. Sa'd'ın gönderildiğini ve o ba­şarısız olunca [456] da yerine hemen Galib b. Abdullah el-Leysî'nin gönderildiğini kaynaklarımızdan öğrenmekteyiz.[457]

Hz. Peygamber Hayber'de iken, Fedek Yahudilerine Muhay-yısa b. Mes'ud'u göndererek onları İslâm'a davet etti.[458] Fedek Ya­hudileri, Hayberlilerin başına gelen felaketten korkmuşlardı. Bu yüzden Hz. Peygambere, Hayberlilerin yaptıkları teklifin aynısı­nı yaptılar ve;

1. Sürülmelerini,

2. Kanlarının akıtılmamasmı,

3. Mallarının tamamım vermeyi kabul ettiklerini bildirdiler. Hz. Peygamber de bu teklifi kabul etti.[459]

Bu anlaşmadan sonra Fedeklilerle ikinci bir anlaşma yapıl­mış, buna göre, başkanları Nûn b. Yuşâ, Hayberlilerin sonradan yaptıkları teklifi yapmış ve yarıcılık önerisinde bulunmuştur.[460] Buna göre;

1. Kanları akıtılmayacak,

2. Arazilerinin ve mahsullerinin yarısı Hz. Peygamber'e veri­lecek,[461]

3. Hz. Peygamber onları istediği zaman çıkarabilecekti.[462] Hayber müslümanlara "fey" olduğu halde, Fedek sulh ile alın­dığından, oranın yarısı Hz. Peygamberin oldu. [463]Hz. Peygamber de buranın gelirini yolcular için ayırdı.[464]Fedek Yahudileri burada, Hz. Ömer kendilerini çıkarmcaya kadar kaldılar.[465]

 

3.VADI'L-KURA YAHUDİLERİ
 

A'mâru'1-Vâdi diye de anılan ve Şam ile Medine arasında olup [466], Şam cihetinden Medine'ye doğru Hacc yolu üzerindedir.[467] Vâdi'1-Kurâ Yahudileri genel olarak ziraat ve hurmacıhk ile ge­çinmekteydiler. [468]

Hz. Peygamber, Hayber dönüşü burayı muhasara etmeden önce, H.6. yılda (M.627-628) sebebini kaynaklarımızın bildirmedi­ği, ancak Fedek'e gönderilen seriyyeler gibi, aynı gayeye matuf ol­ma ihtimâlini düşünebileceğimiz, Zeyd b.Hârise komutasında bir seriyye göndermiştir.[469] Zürkanî'nin bize verdiği bilgiye göre bu serriyye başarısız olmuş ve sadece seriyye komutam yaralı olarak kurtulabilmiştir.[470]

Hayber ve Fedek Yahudilerinin ikisini birden itaat altına alan Hz. Peygamber, dönüşte Vâdi'l-Kurâ'ya geldikleri bir sırada burada bulunan Yahudilerin saldırısına uğramışlar ve Hz.Pey-gamber'in, Rifâ'a b. Zeyd el-Cüzzâmî tarafından hediye edilen kö­lesi öl durulmuştur.[471] Bunun üzerine Hz. Peygamber onları he­men muhasara altına almış [472]ve islâm'a davet etmiştir.[473] H.7.yıl Cemâziye'l-Ahir'de[474] (M.628 Ekim) girişilen bu savaş sonunda Yahudilerden 11 kişi öldürülmüş[475] ve Vâdi'l-Kuralılar sulha razı olmuşlardır. Bir günlük[476] muhasaradan sonra, onlarla, Hayber ile yapılan anlaşmanın aynısı imzalanmıştır[477]. Vâdil-Kurâ'nın, üçte biri Uzre oğullarının, üçte ikisi Yahudilerin olduğu için, bu anlaşmaya göre buranın üçte biri Hz. Peygamberin olmuştur.[478]

Hz. Peygamber anlaşmadan sonra burada dört gün kalmış, daha sonra Medine'ye dönmüştür.[479]

Hz. Ömer'in, bunları buradan sürdüğüne dâir çeşitli rivayet­ler vardır, bir kısım müellifler "sürdü" derken, bir kısım müellifler de buranın Hicaz bölgesi dışında kaldığını belirterek "sürmedi" demektedirler.[480]

 

4. TEYMÎ YAHUDİLERİ
 

İktisadî hayatları toprağa bağlı olan[481] Teymâ Yahudileri, Şam Hacc yolu üzerinde meskûn olup[482] yurtları Şam'a doğru gi­dildiğinde Medine'ye 7-8 günlük mesafede idi.[483]

Hz. Peygamberin bu Yahudilerle sulh anlaşmasını hangi tarihte yaptığı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Ancak bunların, Hayber, Fedek ve Vâdi'l-Kurâ'nm akıbetini öğrendikten sonra, cizye vermek üzere anlaşma yaptıkları kaynaklarımızda rivayet edilmektedir.[484] Cizye ayetinin hicri 9. yılda (M.630-631) nazil olduğunu dikkate alırsak, anlaşmanın H.9. yılda veya daha sonra yapıldığını söyleyebiliriz. Bu anlaşmaya göre kendi toprakları el­lerinde kalacak ve onu işleyeceklerdi.[485] Zürkanî, Hz. Peygam­berin anlaşmadan sonra buraya vali olarak Yezid b. Ebî Sufyân'ı bıraktığını da bildirmektedir.[486]

Teymâ Yahudileri Hz. Ömer zamanında topraklarından çıka­rılmamı şiardır.[487]

 

5. MAKNİ YAHUDİLERİ
 

Halkının geçimi balıkçılık, ziraat ve dokumacılık olan[488] Maknâ Yahudileri, Eyle yakınlarında[489] ve sahilde[490]  yaşamak­taydılar.

Hz. Peygamber Tebük seferindeyken kendileri gelip sulh yap­mışlardır.[491] Kaynaklarımızın bize kadar ulaştırdığı bu anlaşma şöyledir:

"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

Benî Cenbe (Yahudilerine, ki onlar Maknâ Yahudilerinden-dir) ve Maknâ ehline:

Şehrinize dönmekte olan sizin temsilci heyetinizi kabul et­tim. Mektubum size varır varmaz siz emniyet ve selâmet içinde olacaksınız. Allah'ın ve Rasûlünün zimmeti size tanınmış olacak­tır. O'nun Rasûlü, sizin yaptığınız bütün kötülükleri ve kusurları affediyor.

Sizin üzerinize ne bir tecavüz ne de bir zulüm tatbik edilecek­tir. Allah'ın Elçisi bunlara karşı sizin müdâfiinizdir. O, kendini de bunlara karşı korur.

Sizin dokumalarınız Rasûlüllah'a gönderilecektir. Sizin yanı­nızda bulunan köleler ve nakliye hayvanları, Rasûlüllah yahud onun gönderdiği elçinin yasakladıkları müstesna, silahlarınız ya­nınızda kalacaktır.

Bundan başka hurma mahsûlünüzün dörtte biri, küçük san­dallarla tuttuğunuz balıkların dörtte biri ve kadınlarınızın doku­duklarının dörtte birini ödeme mükellefiyetiniz vardır.

Bundan sonra bütün cizye ve bütün suhre (yani boğaz toklu­ğuna çalıştırma gibi) vergilerden muaf ve berisiniz.

Bu duruma göre şayet siz dinler de itaat ederseniz, bu Rasûlüllah'ın sizin aranızdan şerefli kimseleri şereflendirmesine ve aranızda suç işlemiş olan kimselerin de affına sebep olacaktır. Şimdi ben mü'minlerin ve müslümanların dikkatlerine şunu ilâve ederim: Maknâ ahâlisine kim iyi muamele gösterirse bu onun lehi­ne, kim ki onlara kötü muamele tatbik ederse bu da onun aleyhine bir durum hasıl edecektir. Siz başkan olarak, kendi aranızdan veya Rasülûllah'ın hemen yakınında bulunanlardan Cehlinden) seçilmiş birine sahip olacaksınız."[492]

Hz. Peygamber'in Maknâ ehline gönderdiği bu mektup, bize onun hoşgörüsünü göstermesi açısından da hayli ilginçtir. Medi­ne'de ve Hayber'de bulunan Yahudilerle kıyaslanamayacak ka­dar çok hoşgörü ile muamele gören bu Yahudiler silahlarını dahi yanlarında bulundurabileceklerdi. Bu da herhalde Yahudilerin en güçlüleri ve en zenginleri olarak bilinen Medine ve Hayber Ya-hudüeri'nin itaat altına alınması, Hicaz bölgesinin kontrolünün ele geçmiş olması ve diğer bölgelerde bulunan Yahudilerin de faz­la güçlü olmamaları dolayısıyla Yahudi tehlikesinin ortadan kalkmış olmasındandır. [493]

 

6. EYLE YAHUDİLERİ
 

Kızıldeniz sahilinde [494]ve bugünkü Akabe körfezinde [495]yaşa­yan Eyle Yahudileri; sahilde bulunmanın verdiği avantajla deniz ticaretine ağırlık vererek iktisadî hayatlarını tanzim ediyorlardı. Mısır'dan Orta Arabistan'a ve Filistin-Fenike limanlarından Gü­ney Arabistan'a giden kervan yollarının kesişme noktasında ol­maları da onlara, ayrıca bir ticarî rahatlık sağlıyordu.[496] Bunların yanında onların balıkçılık yaptıkları da bilinmektedir.[497]

Hz. Peygamber H.9/M.630-631 yılında [498]Tebük'te iken Eyle Meliki Yuhanne b. Ru'be kendisine gelmiş ve onunla yıllık 300 di­nar üzerine anlaşma yapmıştır.[499] Hz. Peygamber'e beyaz bir elbi­se ile beyaz bir katır [500] getiren Yuhanne b. Ru'be, bölgelerinden geçen müslümrn yolcuları düşmanlarına karşı korumayı ve müdâfaa etmeyi de kabul etmiştir.[501] Daha sonra Hz. Peygam­ber'in Yuhanne b.Ru'be'ye hırkasını hibe ettiği rivayet edil­mekte[502] ve ayrıca ona şu mektubu gönderdiği kaynaklarımızda yer almaktadır:

"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

Bu, Allah ve Rasûlü Muhammed'den Yuhanne b. Ru'be'ye ve Eyle halkına, onların denizdeki gemileri ve karadaki taşıtları (kervanları) için bir emândır. Onlar Allah ve Rasûlü Muham-med'in zimmesi altındadırlar.

Yine onlarla beraber ticaret yapan Şam halkı ve denizciler de Allah ve Rasülü'nün zimmetindedirler.

Kim ki (anlaşma dışı) yeni bir şey ihdas ederse, canı bağışla­nır, ancak malına el konulur ve bu malı alan insanlara helâl olur.

Onları karada ve denizde yaptıkları ticaret için kullandıkları yollardan men etmek doğru değildir."[503]

Hz. Peygamber'in bu Yahudilerle yaptığı anlaşma ve gönder­diği mektuba bakarak, müslümanlara âit ticaret kervanlarının buralarda rahatça ve güven içinde dolaşmalarının sağlandığını söyleyebiliriz. [504]

 

7. CERBI VE EZRUH YAHUDİLERİ
 

Şam bölgesinde ve Hicaz tarafındaki es-Serat dağları yakın­larında bir belde olan Cerbâ [505]ve Cerbâ'dan üç mil uzaklıkta bu­lunan Ezruh [506]halkı Eylelilere bağlı olarak yaşıyorlardı. [507]Hz. Peygamber'in bunlarla yaptığı anlaşmaya bakarak, halkının de­nizci olduklarını ve kervan ticareti yaptıklarını söyleyebiliriz.[508]

Hz. Peygamber Tebük seferinde iken Eyle Meliki ile geldikleri ve Yuhanne b. Ru'be'ye yazılan mektubun bunlara da şâmil oldu­ğu, ancak daha sonra Cerbâ ve Ezruh halkına ayrı bir mektup ya-zılmasıyla, onların bu mektubun dışında kaldıkları, îbn Sa'd tara­fından rivayet edilmektedir.[509]

Bundan sonra onlardan sadece Ezruh Yahudilerin» bir mek­tup yazılmış ve şöyle denilmiştir:

"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

Bu, Nebî Muhammed'den Ezruh ehline bir mektuptur. Onlar Allah ve Muhammed'in emânı ile emniyettedirler.

Her Receb ayında 100 dinar vermeleri onların borcudur. Al­lah onlara nush ve ihsan üzere müslümanlar adına kefildir.

Müslümanlardan herhangi biri bir tehlike karşısında kendi­lerine sığındığında, onu emniyetle misafir edeceklerdir.

Muhammed kendilerine karşı harekâta, ancak onlardan bir hâdesin zuhuru halinde çıkacaktır. Kendilerinden bir hades zu­hur etmedikçe emniyet altında olacaklardır."[510]

Bu mektupdan sonra Hz. Peygamber bir mektup daha yaz­mış, ancak bu mektupda Cerbâ ve Ezruhlular'm her ikisine birden hitab edilmiştir. Mektup şöyledir:

"Bu, Nebî Muhammed'den Cerbâ ve Ezruh ehline bir mektup­tur.

Onlar Allah ve Muhammed'in emânı ile emniyettedirler.

Her Receb ayında 100 dinarı güzel bir vefa ile vermek onlara borçtur.

Allah onlar hakkında kefildir."[511]

Bu mektuplardan sonra Hz. Peygamber Amr b.el-As'ı Ezruh'a ve Ebû Musa el-Eş'arî'yi Cerbâ'ya bölge sorumluları olarak gön­dermiştir.[512]

 

8. ARÎZ YAHUDİLERİ
 

Arîz Medine'den Vâdil-Kurâ'ya giden yolda [513]ve Medine sını­rı içinde kalan bir vadiye verilen isimdir.[514] Bu vadi'de yaşayan Yahudiler iktisadî hayatlarını ziraatla tanzim ediyorlardı. Buğ­day, arpa ve hurma gibi mahsuller, yetişdirdikleri ürünler arasın­daydı. [515]

Arîz Yahudileri hakkında kaynaklarımızda fazla bilgi yoktur. Bunlar hakkında Vâkıdî ve Ibn Sa'd1 da malumat bulmaktayız. Vâkıdî'de yer alan bir rivayete göre; Arîz Yahudileri, Hz, Peygam­ber, Tebük seferi esnasında Vâdil-Kurâ'ya geldiğinde, huzuruna çıkmışlar ve Hz. Peygamber'e 40 ölçek elenmiş un vermişlerdir. Un'un yanında bir de cariye hediye etmişlerdir.[516]

îbn Sa'd'da bulunan rivayet ise; Hz. Peygamberin bu Yahudi­lere yazdığı mektubu ihtiva etmektedir. Bu mektup şöyledir:

"Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla...

Bu, Muhammed Rasûlullah'dan Benû Arîz'a bir mektuptur.

Benû Arîz, Rasûlüllah'a her sene hasad zamamnda 40 vesk buğday, 10 vesk arpa ve 10 vesk de hurma vereceklerdir. Hiçbir şe­kilde asla zulm olunmayacaklardır."[517]

 

9.YEMEN YAHUDİLERİ
 

Yemen Yahudileriyle müslümanlarm münâsebetlerine geç­meden önce, Kisra'nın Yemen valisi Bâzân'ın nasıl müslüman ol­duğu üzerinde durmak istiyoruz.

H.7.yılda (M.628-629) Hz. Peygamber, Hudeybiye anlaşması ve Hayber savaşı arasında birçok bölgelere elçiler gönderip, bu bölgelerde yaşayan kabileleri İslâm'a davet etmiştir. Nitekim Abdullah b. Huzâfe es -Sehmî'yi de, Sâsânî Kisrası II. Hüsrev Perviz'e elçi olarak göndermiş ve onu islâm'a davet etmiştir. Kisra buna çok kızmış ve Yemen'de bulunan valisi Bâzân'dan Hz. Muhammed hakkında bilgi istemiştir. Bâzân da iki adamını Hz. Peygamber'e göndermiştir. Hz. Peygamber Bâzân'ın elçilerine: "Sahibinize bildiriniz ki, benim Rabbim, onun Rabbi Kisra'yı bu gece öldürdü ve bu olayın üzerinden henüz yedi saat geçmiştir." diyerek onları geri göndermiştir. Bâzân'nın iki adamı Yemen'e döndüklerinde durumu anlatmışlardır. Bir müddet sonra Bâzân da Kisra'mn kendi oğlu tarafından öldürüldüğünü öğrenince he­men müslüman olmuştur. Fakat o anlar siyasî karışıklıklar oldu­ğundan müslüman olduğunu gizlemiş ve ancak H.8. yılda Arap Yarımadasında hâkimiyetini tam olarak kabul ettiren Hz. Pey­gamber'e tabî olduğunu açıklamıştır.[518]

Yemen'de müslümanlarla Yahudilerin münâsebetleri hak­kında fazla malumata sahip olamadık.

Yemen1 deki Islâmlaştırmalar esnasında "Ehl-i Kitâb" tâbiri­ne ilk olarak, Muaz b. Cebel ile Ebû Musa el-Eş'arî'nin Hz. Pey­gamber tarafından H.9. yılda buraya gönderilmesi sebebiyle[519] rastlamaktayız.

Kaynaklarımızdan öğrendiğimize göre, Hz. Peygamber, Ebû Musa el-Eş'arî'yi kendi kabilesinin bulunduğu yerlere, yani Zebîd, Rimâ, Aden [520]ve Tihâme sahilerine [521], Muaz b. Cebel'i ise, Necd [522], Cened ve çevresine göndermiştir.[523] Giderlerken onlara: "Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyi­niz."[524] diye tenbihatta bulunmuştur.

Hz. Peygamber Muaz b. Cebel'e ayrıca: "Sen Ehl-i Kitâb olan bir kavme gidiyorsun. Onları Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim O'nun Rasûlü olduğuma şahadet etmeye çağır. Şayet onlar sana itaat ederlerse, onlara, Allah'ın kendilerine her gün ve gece­de beş vakit namazı farz kıldığım bildir. Ve yine şayet onlar sana itaat ederlerse Allah'ın kendilerine, mallarından sadaka vermeyi farz kıldığım bildir. Sen onu onların zenginlerinden alır, fakirleri­ne verirsin...."[525] demiştir.

Bu rivayetlere rağmen biz, Hz.Peygamber'in Ehl-i Kitâb olarak zikrettiği zümreler içinde ne kadar Yahudi olduğu ve bu Yahudilerin tam olarak hangi bölgede yaşadıklarını bilememek­teyiz. Ancak şu rivayet bize ışık tutabilir:

Yemen'in iki değişik mıntıkasında bulunan Ebû Musa el-Eş'arî ile Muaz b. Cebel zaman zaman birbirlerini ziyaret etmek­teydiler. Muaz b. Cebel böyle bir ziyaret için Ebû Musa'nın yanma gider ve orada elleri boynuna bağlanmış bir adam görür ve: "Ey Abdullah b. Kays! Bu ne iştir?" diye sorar. Ebû Musa, o adamın müslüman iken irtidat edip Yahudi olduğunu söyleyince, Muaz b. Cebel, o mürted öldürülmedikçe devesinden inmeyeceğini söyle­mesi ve bunda ısrar etmesi üzerine o mürted öldürülmüş ve Muaz da devesinden inmiştir.[526] Bu rivayet Ebû Musa'nın gittiği Zebid, Rimâ ve Aden bölgelerinde Yahudilerin bulunduğunu göstermek­tedir.

Bu hususta Hz. Peygamberin Himyerlilere gönderdiği mek­tup da bize, bu bölgedeki Yahudi varlığını ispatlayabilir.[527]

Bu mektupda Hz. Peygamber İslâm'ı kabul eden kişilerin, mü'minlerin haklarım kazanacağını, Yahudi ve Hıristiyan olarak eski dinlerinde kalanların ise cizye vermekle mükellef olacakları­nı, vermeyenlerin Allah ve Rasûlünün düşmanı olduklarını açık­lamıştır. [528]

 

SONUÇ
 

Hz. Peygamber, Mekke'deki sıkıntılı yıllarından sonra, ken­disini koruyacaklarına söz veren Medine'li müslümanlarm dave­tine, ilâhi müsâadenin gelmesiyle, icabet etmiş ve burada, görü­nüşte Yahudi ve Müşrik olarak iki grup olan, fakat aslında kabile esasına dayalı hayat sürdüklerinden, sayılamayacak kadar çok gruplar oluşturan insan kitlelerini başarıyla biraraya getirerek, bu grubların iştirakiyle kısa zamanda ve hem de kendi başkanlı­ğında bir şehir-devleti kurmuştur.

O, kurduğu şehir-devlet'inde en önemli unsurlar olarak görü­nen Ehl-i Kitâb'a, önceleri çok iyi davranmış ve onlardan hüsn-ü kabul beklemiştir. Fakat kendisinin davetleri her defasında kulak arkası edilmiştir. Buna rağmen o, "âlemlere rahmet olarak" gönderilmiş olması ve bu davetini gücünün yettiği kadar her insa­na ulaştırmakla vazifeli bir Peygamber olarak, tekrar tekrar ve yılmadan, insanları İslâm'a davet çalışmalarına devam etmiştir.

Hz.Peygamber'in bu davetlerine önceleri kayıtsız kalan Yahudiler, içlerinden az da olsa bazılarının müslüman olması ve kendileriyle ilgili hakikatlerin birer birer ortaya konması karşı­sında, önce yavaş yavaş cephe almışlar, daha sonra da tutumlarım açıktan düşmanlığa çevirmişlerdir. Bu konuda müşriklerle iş bir­liği yapmaktan da çekinmemişlerdir. Hz. Peygamber ve müslü-manları dalâlete düşermek için de ellerinden geleni yapmışlardır.

Fakat Kur'ân-ı Kerim, onların bu düşmanlıklarına karşı lâkayd kalmamış ve hemen her olaydan ve çekişmeden sonra, Hz. Peygamber'e yol göstermiş ve ona Yahudilere karşı takip edeceği siyasetin ne olması gerektiğini bildirmiştir.

Yahudilerin Hz.Peygamber'e bu derecede düşmanlık besle­meleri, sonunda kendilerinin zararına olmuş ve bazıları yurtla­rından sürülmüş, bazısı da kabile olarak toptan katdedilmişler-dir.

Onların bütün bu olumsuz tutum ve davranışlarına rağmen Kur1 ân-; Kerim, müşriklere hayat hakkı tanımazken, Ehl-i Kitab olmaları sebebiyle onlara cizye vermeleri şartıyla hayat hakkı ta­nımıştır. [529]

 

BİBLİYOGRAFYA
 

AHMED B. HANBEL (241/855) Müsned,l~Vl, İstanbul 1982

AHMED EMİN,Fecru'l-îslâm, Kahire 1965.

el-ALUSî, Ebu'1-Fadl Şihâbuddin es-Seyyid Mahmud (1270/1854), Ruhu'l-Meânîfî, Tefsiri'l-Kur'âni'l-Azim ve's-Seb'u'l-Mesânî, IXXX, Bey­rut, Tarihsiz.

el-AMiKÎ, îmâdüddin Yahya b. Ebî Bekr (893/1488), Behçetul-Mehafil ve Bug-yetü'l-Emâsil fi Telhisi'l-Mu'cizâti ve's-Siyer ve'ş-şemâil bi-şerhi'l-Allâme Cemâluddin Muhammed el-Eşhar el-Yemînî, I-II, Medine 1330-1331.

ARNOLD, T.W, İntişâr-ı İslâm Tarihi, Çev.; Hasan Gündüzler, Ankara 1982.

el-BELAZURÎ, Ahmed b. Yahya (279/892) Fütûhu'l-Buldân, thk. Muhammed Rıdvan, Mısır 1932, Trk. trc; Zâkir Kadiri Ugan, I-II, İstanbul 1955-1956.      .

el-BELAZURÎ, Ensâbu'l-Eşrâf, thk. Muhammed Hamiaullah, Mısır 1959.

BEYHAKİ, Ebû Berk Ahmed b. el-Hüseyin (458/1065), es-Sünenul-Kübrâ, I-X, Haydarâbat 1935.

BROCKELMANN, Cari, İslâm Milletleri ve Devletleri Tarihi, Çev.:Doç.Dr. Ne­şet Çağatay, Ankara 1954.

el-BUHARÎ, Ebû Abdullah Muhammed b. îsmâil (256/870), el-Câmiu's-Sahih, I-VIII, İstanbul 1981.

BUHL,Fr. Medine, İslâm Ansiklopedisini!, 459-471.

CAETANÎ, Leon, İslâm Tarihi, Trk.Trc: Hüseyin Cahid, I-X,îstanbul 1924

CEVAD ALÎ, el-Mufassal fi Tarihi'l-Arab Kable'l-îslâm, I-IX, Beyrut 1968-1972.

ÇAĞATAY, Neşet, İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Câhiliye Çağı, Ankara 1963.

ÇELEBİ, Ahmed, Mukayeseli Dinler Açısından Yahudilik, Trk.Trc: Ahmet M. Büyükçmar- Ö. Faruk Harman, İstanbul 1978.

DARİMİ, Ebû Muhammed (ı55/868), Sünen, İstanbul 1981.

DAYF, Şevki, el-Asru'l-Câhill, Mısır Tarihsiz.

DERVEZE, Muhammed İzzet, Asru'n Nebî ve Bietühü Kable'l-Bi'se, Dımeşk 1946.

DESAFİ, Mustafa Kemal, Muhammed ve Benû İsrail, Kahire 1970.

ed-DÎNEVERÎ, Ebû Hanife Ahmed b. Davud (282/895), Kitâbu'l-Ahbâri't-Tıvâl, Bağdat Tarihsiz.

EBU DAVUD, Süleyman b. el-Eş'as es-Sicistâni (275/888), Sünen, I-V, İstan­bul 1981.

EBU'L FİDA, Ümâdüddin İsmail (732/1332), el-Muhtasar fi Akbâri'l-Beşer, I-IV, Beyrut Tarihsiz.

EBUS'S-SUUD, Muhammed b. Muhammed el-lmâdi (951/159), İrşadul-Ak-

li's-Selim İlâ Mezâyidi'l-Kurâni'l-Kerim, I-IX, Beyrut, Tarihsiz. EBU UBEYD, el-Kâsım b. Sellânı, (224/839), Kitâbu'l-Emvâl, thk. Muham­med Halil Hirâs, Kahire 1981 (Trk. trc: Cemâleddin Saylık, İstanbul 1981).

EBU YUSUF, Yâkub b. İbrahim (182/798), Kitâbu'l-Harac, Kahire 1397 (Trk. trc: Ali Özek, İstanbul 1973).

FAYDA, Mustafa, îslâmiyetin Güney Arabistan'a Yayılışı, Ankara 1982.

FAYDA, Mustafa, Hz. Ömer Devrinde Gayr-i Milslimlerin Durumu, (Basılma­mış Doçentlik Tezi). Ankara 1979.

FİRUZABADÎ, Mecdüddin Muhammed b. Yâkub, el-Kâmusu'l-Muhît, I-IV, Beyrut Tarihsiz.

GROHMAN, Adolf, Hayber, İslâm Ansiklopedisi, C:V/I, 384-386. HAMÎDULLAH, Muhammed, İslâm Peygamberi, trk.trc. Salih Tuğ, I-II, İs­tanbul 1980, Hz. Peygamberin Savaşları ve Savaş  Meydanları,

trk.trc. Salih Tuğ, İstanbul 1981. HAMİDULLAH, Muhammed, Mecmûatu 1-Vesâiki's-Siyâsiyye li'1-Ahdi'n-Nebiyyi ve'1-Hilâfeti'r-Râşide, Kahire 1941. HİTTÎ, Fhilippe, Târihu'l-Arab (Mutavvel), MI, Beyrut 1965 (Trk.trc: Siyâsî ve Kültürel İslâm Tarihi, Çev.: Salih Tuğ, I-IV, İstanbul 1980. Bu tercüme eserin İngilizcesinden yapılmıştır.).

HU ART, Clement, Arab ve İslâm Edebiyatı, Çev.: Cemâl Sezgin, Ankara t.siz. İBNU'L-ESÎR, îzzüddin Ebu'l-Hasan Ali b. Muhammed (630/1232), el-Kâmil fi't-Tarih, I-XI, Beyrut 1965. İBN HtŞAM, Ebû Muhammed Abdülmelik (218/833), es-Sîretü'n-Nebeviyye,

thk. Mustafa es-Sakkâ ve iki arkadaşı, I-IV, Beyrut 1936. İBN İSHAK, Muhammed (151/768), es-Sîretü'n-Nebeviyye (thk. Muhammed Hamidullah), Konya 1981. İBN KESİR, İmâdüddin Ebu'1-Fidâ (774/1372), Tefsîru'l-Kur'âni'l-Kerim, I- IV, Beyrut 1969. İBN KUTEYBE, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim (276/889), el-Maârif,

Beyrut 1970.

İBN MACE, Ebû Abdullah Muhammed b. Yezid (275/889), es-Sünen, I-II, İs­tanbul 1981.

İBN SA'D, Ebû Abdullah Muhammed (230/884), et-Tabâkâtü'l-Kübrâ, I-IX, Beyrut 1960.

KARAMAN, Hayrettin, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul 1974. KOÇYÎĞÎT, Talât- CERRAHOĞLU, İsmail, Kur'ân-ı Kerim Meal ve Tefsiri, I-, Ankara 1984.

KRENKOV, Fr. Hazrec, İslâm Ansiklopedisi, C:V/I, 415-416. el-KURTUBİ, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed (671/1272), el-Câmiw7-

Ahkâmi'l-Kur'ân, I-XX, Mısır 1967. KUTLUAY, Yaşar, İslâm ve Yahudi Mezhepleri Tarihi, Ankara 1965.

LEWÎS, Bernard, el-Arab fi't-Tarih, Ta'rib: Nebiyye Emin Fâris-Mahmud Yu­suf Zâyed, Beyrut 1954.

MALİK B. ENES, (148/765), el-Muvatta, I-V, İstanbul 1981.

el-MAVERDİ, Ali b. Muhammed b. Habîb (450/1058), el-Ahkâmu's-Sultaniyye, trk.trc. Ali Şafak, İstanbul 1976.

MES'UDİ, Ebu'l-Hasan Ali b. Hüseyn b. Ali (326/938), Mürûcü'z-Zeheb ve Meâdinu'l-Cevâhir, thk. Muhammed Muhyid-din Abdulhamid, Mı­sır 1958.

MUHAMMED AHMED CADBEK- ALÎ AHMED el-BUHARÎ-MUHAMMED EBU'L-FADL İBRAHİM, Eyyâmu'l-Arab fi'l-Câhiliyye, Beyrut Ta­rihsiz.

MUSIL, A. Eyle, İslâm Ansiklopedisi, C: IV, 420-421..

MUKATİL B. SÜLEYMAN (150/767), Tefsir, İstanbul Hamîdiye Kütüphanesi, No:58, Arşiv No: 1579, vr. Ib-478 b

MÜSLİM, Ebu'l-Hüseyn (261/874), el-Câmiu's-Sahih, I-V, Mısır 1955-1956.

NESEl, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb (303/915), Sünen, I-VIII, İstanbul 1981.

ÖRS, Hayrullah, Musa ve Yahudilik, İstanbul 1966.

PARET, RxLdi,Muhammed und der Koran, Stuttgart 1957.

RECKENDORF,Evs, İslâm Ansiklopedisi, C:IV, 418-419.

SARIKÇIOĞLU, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, İstanbul 1983.

SCHACHT, Joseph, İslâm Hukukuna Giriş (Trk.trc Mehmet Dağ-Abdulkâdir Şener), Ankara 1977.

es-SERAHSÎ, Muhammed b. Ahmed (483/1090), Şerhu Kitabi's-Siyeri'l-Kebîr thk. Salahuddin el-Müneccid, I-V, Beyrut 1971-1972.

SIDDIK HASAN HAN, (1307/1889), Fethu'l-Beyân fi Mekâsidi'l-Kur'ân, I-X, Kahire 1965.

SIRMA, İhsan Süreyya, Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen İsyanları, İs­tanbul 1980.

SÖNMEZ, Abidin, Rasûlullah'm Diplomatik Faaliyetleri ve Sulh Muahedeleri, İstanbul 1984.

es-SUYUTÎ, Celâleddin (911/1505), ed-Dürrul-Mensûr fİ't-Tefsir bi'l-Mensûr, I-VI, Beyrut Tarihsiz.

es-SUHEYLÎ, Abdurrahmah (581/1185), er-Ravdu'l-Unuf fi şerhi's-Sireti'n-Nebeviyye li'bni Hişam, thk. Abdurrahman el-Vekîl, I-VII, Kahire 1967.

ŞENER, Abdulkâdır, Kıyas îstihsan Istıslah, Ankara 1981.

eş-ŞERBİNÎ, El-Hatîb, Tefsîru's-Sirâci'l-Münîr, I-IV, Beyrut Tarihsiz.

eş-ŞEVKANÎ, Muhammed b. Ali b. Muhammed (lı50/1834), Fethu'l-Kadlr, I-V, Beyrut Tarihsiz.

TABBARA, Afif Abdülfettah, el-Yehûd fil Kur'ân, Beyrut 1966.

et-TABERÎ, Ebû Cafer Muhammed b. Cerîr, (310/922), Câmiu'l-Beyân an-Te'vîli Ayi'l-Kur'ân, I-XXX, Mısır 1954.

et-TABERÎ, Tarihu'l-Ümen ve'l Mülûk, thk. Muhammed Ebu'1-Fadl İbrahim, I-XI), Beyrut 1967 (Trk. trc: Zâkir Kâdirî Ugan-Ahmet Temir, Mil­letler ve Hükümdarlar Tarihi, I-III, Ankara 1954-1955).

TABLAMACIOĞLU, Mehmet, Karşılaştırılmalı Dinler Tarihi, Ankara 1966.

TANYU, Hikmet, Tarih Boyunca Yahudiler ve Türkler, I-II, İstanbul Tarihsiz.

et-TEYALİSE, Ebû Davud (204/819), Milsned, Haydarâbat 1321.

TİRMÎZİ, EBU İsâ Muhammed b. îsâ (279/892), Sünen, I-V, İstanbul 1981.

TUG, Salih, İslâm Vergi Hukukunun O~taya Çıkışı, Ankara 1963.

TUĞ, Salih, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969,

TUĞ, Salih, Hicret'le Gelen Devlet ve Anayasa Nizâmı, Nesil Dergisi Hicret 0-zel Sayısı, İstanbul 1979, sayı: 37-38, s. 35-41.

THE UNIVERSAL JEW1SH ENCYCLOPEDIA, I-X, New York 1948.

UÇUK, Bahriye, îslâmdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler, Ankara 1967.

el-VAKİDÎ, Muhammed b. Ömer (207/822), Kitâbu'l-Meğazî, thk. Marsden Jo-nes, I-III, Beyrut İ965-1966.

WATT, W. Montgomery, Muhammad at- Medina, Oxfort 1956.

WENSINCK, A.J., İsrail, İslâm Ansiklopedisi, C:V/2,1128.

YAKUT el-HAMEVİ, Şihâbuddin Ebû Abdullah (626/1229), Kitâb-u Mu'ce-mi'l-Buldân, thk. Muhammed Emin el-Hancî, I-VIII, Mısır 1323.

ez-ZÜRRANÎ, Muhammed b. Abdulbâkî, Şerhu Mevâhibî'l-Ledünüiyye li'l-İmâmi'l-Kastallânî, I-VIII, Mısır 1292 [530]


[388] Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1,637; Hz. Peygamber'in Savaşları, 212.

[389] Adolf Grohmann, Hayber, İ.A.,V/I,384-386.

[390] Grohmann,Hayber, İ.A.,V/I)384-386; Hamidullah, îslâm Peygamberi, 1,637.

[391] Tabbara,81.

[392] Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1,619.

[393] Bk,:Fetih,29.

[394] Bakara, 57;A'râf, 160; Tâ-hâ, 80.

[395] İbn Hişâm, 11,193; Süheyli, IV,343-344; Hamidullah, Vesaik, No:15.

[396] Hamidullah, İslâm Peygamberi, I, 620.

[397] Bk. :Birinci bölüm, dipnot: 206.

[398] Vâkıdî, II, 441-443; İbn Hişâm, 11,210; Taberi, Tarih, 11,565-566 (II/2, 486-488); ayrıca bk. :Nisâ, 51.

[399] Vâkıdî, 11,441-443.

[400] Bk. :Bİrinci bölüm, dipnot:218.

[401] Vâkıdî, 1,391-395; İbn Hişâm, 111,286-288; îbn Sa'd, 11,91-92; Taberi, Ta­rih, 11,493-499 (11/1,377-386); Belâzurî, Ensâb, 376. Öldürmeye gidenler: Ebu Katade el-Haris b. Rib'E, Abdullah b. Atak, Mes'ud b. Sinan, Abdul­lah b. Üneys ve Huzaî b. Esved'dir. Ayrıca belirtelim ki, yukarıdaki kay­naklar bu Yahudinin kati tarihi hk. H.2. yıl ile 6. yıl arasında değişik ta­rihler verirler.

[402] Bu Yahudinin ismi hk. ihtilaf vardır. İbn Hişâm, Yüseyr b. Rizâm der. Bk.: IV, 266-277; Vâkıdî, Üseyr b. Zârim der.: 1,5 ve 11,556-568; Belâzurî, Üseyr b. Rizâm der. Bk.: Ensab,378.

[403] Vâkıdî, 1,4.

[404] İbn Sa'd, II, 92-93.

[405] îbn Hişâm, bu isim hk. sadece Karkara der. Bk.: IV,266-267; Vâkıdî ise tam ismin Karkaratü Sibâr olduğunu yazar. Bk.: 11,567-568.

[406] Vâkıdî, 1,5 ve 11,556-568; İbn Hişâm, IV, 556-568; Belâzuri, Ensab, 378. Kaynaklar bu Yahudinin de kati tarihi hakkında kesin bir tarih verme­mektedirler

[407] Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1,639.

[408] Vâkıdî, 11,634.

[409] Vâkıdî,IÎ,440-441

[410] Ibn Hişâm, 111,342; Süheylî, VI, 499.

[411] Sahba: Mekke cihetinden Medine'ye 30 mil ve Hayber'den Medine'ye bir Berid  mesafede  bulunan,   hurmalıklarıyla   meşhur  bir   ovadır. Bk.:Zürkanî, 11,286; aynı zamanda bir içki adıdır. Bk. :Yakut, Mu cem, V,401.

[412] İbn Hişâm, 111,344.

[413] İbn Hişâm, III, 342: Süheylî, VI, 499. Medine'de bırakılan kişi hk. değişik rivayetler için bk.: Vâkıdî, I,8;II,636-637; îbn Sa'd, II, 106; Taberi, Tarih, III, 9 (11/2,629-630); Belâzuri, Ensâb, 352.

[414] Vâkıdî, I, 8;ayrıca parolanın "Ya mensurun, Emit" olduğuna dâir bk.: îbn Hişâm, III, 347; îbn Sa'd, II. 106.

[415] İbn Sa'd, 11,106.

[416] er-Reci: Hayber ile Gatafan arasında bir yerdir. Bk.: Süheylî, VI,501.

[417] Vâkıdî, II, 643-644; Taberi, Tarih, 111,9 (11/2,629-630).

[418] Vâkıdî, II, 637.

[419] Îbnü'1-Esîr, 216; Zürkanî, 11,254; Süheylî, VI.506; Âmiri, Gatafandan ayrı olarak, Es'ad kabilesinin de yardımına geleceğini yazmıştır. Bk.:I,347.

[420] İbn Hişâm,III, 344.

[421] Taberi. Tarih,III,9(II/2,629-630).

[422] Vâkidî,II,640-643.

[423] Buharı, Meğazi,38.

[424] İbn Sa'd,II,l 06,108-109; İbnul-Esir,II,217; Buharı, Meğazi,38; Tirmizi, Siyer,3; İbn Hanbel,III,270-271; Süheyli,VI,501.

[425] Saffât,177.

[426] Vâkıdî, 11,440-441; Zürkanî, 11,250.

[427] yâkıdî, II, 446- 448; Serahsî,I,55. Serahsi, Hz.Peygamberi uyaranın Hz. Ömer olduğunu rivayet etmektedir.

[428] Vâkıdî, II, 645; İbn Hişâm, III, 334; Taberi, Tarih, III, 9 (II /2, 630- 631).

[429] İbn Hişâm, III, 344- 345 ; Belâzuri, Ensâb , 515 ; Taberi, Tarih , III, 9 (II/2, 630-1 ).

[430] Vâkıdî, II, 659; ayrıca bk. îbn Hişâm , III, 347; Taberi, III, 10 (II12, 631).

[431] Vâkıdî, II, 645- 656 .

[432] Vâkıdî, II ,649.

[433] Vâkıdî, II, 645- 656 ; îbn Sa'd, II, 110-111 ; Buhari, Meğazi, 38 ; Cihad ve's - Siyer , 143 ; Taberi, Tarih , III , 11-13 (II/2, 633- 636 ).

[434] Vâkıdî, II, 645- 646 ; îbn Hişâm , III, 347 ; Taberi, Tarih , III, 10 (II /2, 631).

[435] Vâkıdî, II, 691- 692 ; İbn Hişâm , III, 352 ; T-beri , Tarih , ÎII ,14-15 (II /2, 639).

[436] Vakıa, II, 669 - 671 ; İbn Hişâm, III, 352 ;Taberi, Tarih, III, 14-15 (H/2 , 639 ); Belâzurî, Fütûh , 36 , 38 (1, 40, 44 ); Serahsî, 1, 278- 281.

[437] Vâkıdî ,11, 671.

[438] İbn Hişâm , III, 351 ; hadisesinin değişik şekillerdeki anlatımları için bk. Vâkıdî, II, 671- 673 ; Belâzurî, Fütûh , 36-37 (1,41/ 42); Taberi, Tarih , 111,14 ( II /2, 638-639 ) ; İbn Sa'd , II, 112.

[439] Vâkıdî, II» 690- 691 ; Taberi, Tarih , III, 15 (II / 2 , 639- 640 ); Buhari, Me­ğazi , 40; Dârimi , Büyü , 71.

[440] Vâkıdî, II, 677- 678 ; İbn Sa'd , II, 197, 201- 202 ; Süheylî, VI, 571 ; Zürkanî , II, 278- 279 ; Âmiri , I , 351- 352.

[441] Süheylî, Ma'mer b. Râşidin, Cami' isimli eserinde ez - Zührî'den yaptığı rivayette kadının müslüman olduğu ve serbest bırakıldığına dair bir riva­yetin nakledildiğini kaydetmektedir . Bk. : VI, 572 , Ayrıca bk .: Zürkanî, II, 279.

[442] Serahsî, IV, 1420 -1421 .

[443] Zürkanî, II, 275 .

[444] Taberi, Tarih , III, 20 (II / 2, 648). Ebu Yusuf, Krtabul - Haraç ,54-55 (terci 94 - 96) s. 95.

[445] İbn Hişâm, III, 369 ; Ab. b . Revâha'nın adaletli taksimi için bk. : Vâkıdî, 11,690 - 691 ; İbn Sa'd, III, 526 ; Belâzurî , Fütûh , 37 (I,     ).

[446] Bk. : Vâkıdî, II, 691 ; îbn Hanbel, IV , 89; Serahsî, I , 133; IV , 1530.

[447] Serahsî, III, 1018.

[448] Vâkıdî, II, 680 - 681 .

[449] Vâkıdî, II , 684 ; Beyhakî, IX, 53 -54 .

Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/473-481.

[450] Yakut, Mu'cem , VI, 343.

[451] îbn Hişâm , III , 352; Taberi, Tarih , III , 20 (II / 2, 684 ) .

[452] îbn Sa 'd , II , 90; Zürkanî, II , 186 -187.

[453] Hamidullah , İslâm Peygamberi, 1, 644.

[454] Vâkıdî ,1,5.

[455] Vâkıdî, II, 562 -563 ; Ibn Sa'd, II, 90 (İbn Sa'd, 500 deve 2000 koyun der) Zürkanî , II, 186 -187 (150 deve, 1000 koyun der); aynca bk .: Belâzurî, Ensâb , 378.

[456] Vâkıdî, 1, 5 ; II, 723 - 725 , Belâzurî , Ensâb , 379 .

[457] Vâkıdî, II, 723

[458] Yakut, Mu'cem , VI, 344 ; îbnü'l - Esir , II, 224 - 225 .

[459] Ibn Hişâm , III, 352 ; Ebu Yusuf, Kitâbul -Haraç,Kahire 1397,55 (ter. 95).

[460] îbn Hişâm , III, 368 .

[461] Vâkıdî, II, 706 - 707 ; Belâzurî , Ensâb , 352 ; Fütûh , 42 - 44 (1, 50 - 51).

[462] İbn Hişâm , III, 352 .

[463] İbn Hişâm , III, 352 ; Yakut, Mu'cem , VI, 342 - 343 ; Taberi, Tarih , III, 15 (II / 2 , 640 ).

[464] Serahsî,II,610.

[465] Yakut, Mu'cem , VI, 344.

Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/481-482.

[466] Yakut, Mu'cem , VIII, 375 .

[467] Zürkanî , II, 285 .

[468] Vâkıdî, II, 711; Yakut, VIII, 375 ; Zürkanî, II , 285 .

[469] Vâkıdî, 1, 5 ; îbn Sa'd , II, 89 ; Belâzurî, Ensâb , 377 -378 .

[470] Zürkanî, II, 285 .

[471] İbn Hişâm , III, 353 . Kölenin ismi Mid'am idi. Bk .: Mes'udî, Mürûc , II, 288.

[472] İbn Hişâm , III, 353 ; Buhari, Meğazi, 38.

[473] Vâkıdî, II, 710 - 711 ; Belâzurî, Fütûh , 47 (159 ); Yakut, VIII, 375 .

[474] Vâkıdî ,1,5; Belazuri , Fütûh , 47 - 48 (1, 60 ) ; Zürkani, II, 284 .

[475] Vâkıdî, II , 710 - 711 ; Zürkâni, II, 285.

[476] Vâkıdî, II , 710 - 711 ; îbn Hişâm , III, 353 ; İbnü'l - Esir , II , 222.

[477] Belazuri, Fütûh , 47 (I , 59 ).

[478] Maverdî ,190 -191.

[479] Vâkıdî,II,711.

[480] Bu konuda geniş bilgi için bak. : Yakut, VIII, 375 .

Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/483-484.

[481] Yakut, Mu'cem, II, 442 ; Zürkânî, II, 286 ; Hamidullah , İslâm Peygambe­ri , 1,646.

[482] Yakut, Mu'cem , II, 442.

[483] Zürkanî, II, 286 ; ayrıca bk .: el - vefanl - Vefa, II, 272'den naklen Vakıdî, II, 711.

[484] Vâkıdî, II, 711 ; Belâzurî , Fütûh , 48 (1, 60 ); Yakut, Mu'cem , II, 442 ; Zürkanî, II , 286 ; Hamidullah , Vesaik , No: 19 .

[485] Vâkıdî, II, 711 ; Zürkanî, II, 286.

[486] Zürkanî, II, 286 .

[487] A . Sönmez , Rasulullahın Diplomatik Faaliyetleri ,160 -161 .

Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/484.

[488] îbn Sa'd, 1,190 ; Belâzurî, Fütûh, 71-72 (1, 99 -101); Hamidullah, Vesaik, No: 33.

[489] Yakut, Mu'cem, VIII, 218 .

[490] îbn Sa'd, I, 290-291 .

[491] Fhlippe Hitti, II, 164 (1, 176 ) .

[492] İbn Sa' d , 1, 276 ; Hamidullah, Vesaik, No: 33 ; islâm Peygamberi , 1,652 -653.    Aynı çerçeve dahilinde bir başka anlatım için bk .: Belâzurî, Fütûh, 71 (I, 99 )

[493] Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/485-486.

[494] Yakut, Mu'cem, I, 392 ; Âmiri, II, 32 .

[495] Brockelmann, 34 ; M . Fayda, Hz. Ömer, 149 -150 .

[496] A . Musıl, Eyle , IV , 420 - 421 .

[497] Yakut, Mu'cem , I , 391 .

[498] Belâzurî, Fütûh , 71 (199 ); Fhilippe Hitti, II, 164 (1,176 ).

[499] M . Fayda , Hz . Ömer , 149 -150 .

[500] Buharî, Cizye , 2 : Zekat, 54 .

[501] Belâzurî, Fütûh , 71 (1, 99 ).

[502] Yakut, Mu'cem , 1, 391 - 392 .

[503] İbn Hişâm , IV , 169 ; İbn Sa'd,I,289 ; Abidin Sönmez, Rasûlüllah'ın Dıplomatik Faaliyetleri, 164-165.

[504] Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/486-487.

[505] Cerbâ: Şam bölgesinde bir köydür. Bekri, Mu'cem Me'sta'cem, (Thk.: Mus­tafa es-Sakkâ), Beyrut 1403/1983,11,374-375. Ayrıca bk. Yakut, Mu cem, ilgili yer.

[506] Yakut, Mu'cem , I , 161.

[507] Hamidullah , İslâm Peygamberi, I , 660.

[508] İbn Sa'd,I, 289 .

[509] Rk.: İbn Sa'd , 1, 290.

[510] îbn Sa'd,I,290 .

[511] İbn Sa'd,I,290. Cerbâ ve Ezruhlular'ın Hz . Peygamber ile yaptıkları an­laşmalar için ayrıca bk .: Belâzurî, Fütûh, 71 (199 ); İbn Hişâm , IV , 169 .

[512] Yakut, Mu'cem,I,16 -162 .

Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/487-488.

[513] Vâkidî, III, 1006.

[514] Yakut, Mu'cem , VI, 163.

[515] Vâkidî , III, 1006 ; İbn Sa' d , 1, 279 ; Yakut, VI, 163 .

[516] Vâkidî, III ,1006.

[517] İbn Sa'd , I , 279.

Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/489.

[518] Bk. :M.Fayda, İslâmiyetin, 68-75.

[519] Neseî, Zekat,l.

[520] Belâzuri, Fütûh, 80 (1,116).

[521] M. Fayda, tslâmiyetin, 88.

[522] Belâzurî. Fütûh, 80 (1,116).

[523] M. Fayda, İslâmiyetin, 88.

[524] İbn Hişâm, IV,237; Buharî, Ahkâm, 22.

[525] Buharı, Zekat,41; tbn Mâce, Zekat, l;Belâzurî, Fütûh, 83 (1,210).

[526] Amin, II, 14-15.

[527] îbn Sa'd, 1,326; Taberî, Tarih, 111,12121 (II/2, 810-812); Vesaik, No: 109. Yemen bölgesi hakkında teferruatlı bilgi için bk.: M.Fayda, islâmiyetin, 66-118.

[528] Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/489-491.

[529] Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/492-

[530] Dr. Nadir Özkuyumcu, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 2/493-496.