- Hayber Gavzesi´nde Vukua Gelen Mucize Ve Fevkaledelikler

Adsense kodları


Hayber Gavzesi´nde Vukua Gelen Mucize Ve Fevkaledelikler

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Sat 26 December 2009, 10:38 pm GMT +0200
Hayber Gavzesi´nde Vukua Gelen Mucize Ve Fevkaledelikler


Buharı ve Müslim, Seleme bin el-Ekva´dan rivayet ederler. O demiştir ki: Biz, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Hayber´e doğru geceleyin yola çıktık. İçimizden biri Amir Bin el-Ekva´a dedi ki: "Haydi, o senin güzel şiirlerinden biraz böyle de dinliyelim!" Amir, şâir bir adamdı ve gerçekten güzel şiirler söylerdi. Kendisine yapılan bu rica üzerine şunları söylemeye başladı:

´ "Allah´ım, eğer sen olmasaydın, biz doğru yolu bulamazdık! Sadaka da vermez, Namaz da kılamazdık!"

"Bağışla bizleri, bütün yaptıklarımız feda olsun Sana! Ayaklarımızı sabit kıl karşılaştığımız zaman düşmanla!"

Bunun üzerine peygamber Efendimiz, " Bu güzel şiiler söyleyerek kafileyi sevkeden kimdir?" buyurdular. "Amir´dir" dediler. Peygamberi miz de: "Allah ona rahmet eylesin!" buyurdu. Dediler ki: "Ey Allah´ın resülu, siz böyle dua edince, Amir´i kaybedeceğiz demektir. Onu bize bağışlasamz da kendisiyle biraz faydalansak daha iyi olmaz mı?" Asker dizilip savaş vaziyeti aldığı zaman, Amir kılıcına el attı ve karşısındaki yahûdiyi ayaklarından vurmak istedi. Fakat kılıcı geri tepip kendi dizine dokundu. Bundan aldığı yaranın tesiri ile vefat etti."

(Bu haberi Müslim, diğer bir vecihten de rivayet etmiştir. Bu vecihte ise şöyle denilmiştir: "Bu şiiri söyleyen kimdir?" diye Hz. Peygamber´in sorusuna, "Amir´dir" denildiği zaman, Efendimiz "Rabbin seni bağışlasın, ey Amir!" dedi. Peygamberimiz, her kim hakkında bu şekilde duada bulunursa, muhakkak o kişi, şehid düşerdi. Bunun için kendilerine: "Yâ Resülallah, onu bize bağışlasan olmaz mı?" denilmişti.) Diğer bir rivayette ise şöyle denilmiştir: (Her kimin hakkında Efendimiz, Özel olarak istiğfarda bulunursa, o kişi muhakkak şehid düşerdi.)

Buhari ve Müslim Seki bin Sa´d´dan şöyle nakleder: "Peygamber (s.a.v.) Hayber günü buyurdular ki: "Ben, şu sancağı yarın, Allah´ın kendi elleriyle bize fetih nasib edeceği birine vereceğim!" Sabah olduğu zaman efendimiz, "Ali nerede?" diye sordu. Kendisine verilen cevapta, Ali´nin iki gözünün de ağrıdığı söylendi. Peygamberimiz de: "Onu bana getiriniz!" buyurdular. Ali geldiği zaman, mübarek tükrüğünü onun gözlerine sürerek ilaçladı ve kendisinin şifâ bulması için Allah´a dua etti. Ali´nin de bunun üzerine gözleri iyi oldu. Hiçbir acısı kalmadı."

Yine Buhari ve Müslim Seleme bin el-Ekva´dan rivayet ederler. O der ki: "Hayber seferinde Ali, rahatsızlığı sebebiyle Peygamber Efendimiz´den geri kalmıştı. Her iki gözü de ağrıyordu. Fakat: "Ben, Hz. Peygamber´den nasıl ayrı kalabilirim?" dedi ve arkadan yetişti. Fetih gününün gecesinde, akşam üzeri idi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Yarm ben bu sancağı, Allah´ın da Resülü´nün de sevdiği bir kişiye vereceğim! buyurdu. Sabah olunca» birde ne görelim, sancağı Ali´ye verdi. Biz ise, Ali´nin rahatsızlığı sebebiyle Resülüllah´ın huzurunda bulunabileceğini ve sancaktar olacağını ümit etmiyorduk. Dediler ki, işte bu Ali´dir. Peygamber sancağı kendisine verdi. Hayber kalasını da Yüce Allah, onun sancaktarlığında müslümanlar için fethetti."

Bu rivayeti Haris ve Ebû Nuaym şu şekilde vermiştir: Ali, sancağı aldıktan sonra kal´aya doğru ilerledi ve kal´anın yakınına sancağı dikti. Kal´adan başım çıkaran bir yahudi, "Sen kimsin?" dr#e bağırdı. O da "Ali" diyerek cevap verdi. Yahudi bunun üzerine: " Âli olacaksınız, üstün geleceksiniz" dedi ve Allah´ın Musa´ya indirdiği Tevrat üzerine yemin etti. Ali de bulunduğu yerden hiç gerilemeksizin, onun elleriyle Allah bize Hayber´in fethini müyesser kıldı."

Ebû Nuaym der ki: Bu haberde, bu yahudinin> kitaplarından edindiği bazı bilgilerle, Hayber´in kimler tarafından fethedileceğine dâir önceden bilgi sahibi olduğu anlaşılmaktadır." [111] Yukardaki kıssanın Ibn-i Ömer, İbn-i Abbâs, Sa´d bin Ebû Vakkâs, Ebû Hüreyre, Ebû Sâid el-Hudrî, İmrân bin Husayn, Cabir ve Ebû Leylâ el-Ensari gibi sahabiler tarafından da rivayet edilmiş olduğunu görmekteyiz. Keza aynı mealdeki bir rivayeti de Büreyde´den nakletmiştir, Beyhakı ve Ebû Nuaym.).

Ahmet Ebû Yâ´Lâ, Beyhaki ve Ebû Nuaym, ayrıca Ali´nin şöyle demiş olduğunu naklederler: "Hayber günü Resülüllah Efendimiz´in mübarek tükrüğü ile gözlerimi ilaçlayıp tedavi etmesinden sonra, bir daha ne gözlerim ağrıdı, ne de bir baş ağrısı duydum."

Beyhaki ve Taberâni ve Ebû Nuaym, Abdurahman bin Ebû Leyla´dan şöyle naklederler: "Ali, çok sıcak bir günde astarlı ve kaim cübbe giyer, hiç sıcağa aldırış etmezdi. Keza çok soğuk bir günde de hafif bir elbise giyer, hiç soğuğa aldırmazdı. Kendisine sorulduğunda: "Ben Hayber seferi´ne arkadan katıldığım halde, fetih gününün gecesi akşamında Resülüllah Efendimiz; ertesi günün sabahında sancağı, Allah ve Resülü´nün sevdiği bir kişiye vereceğini buyurmuş ve sabahleyin sancağı bana vermişti. Benim için bu sırada dua etmişti. Sonra benim hakkımda demişti ki: "Allah´ım, Ali´yi sıcaktan ve soğuktan da koru!" îşte Resülüllah´ın bu duasından sonra ben, soğuk nedir sıcak nedir hiç duymam."diyerek karşılık vermiştir.

Taberâni el-Eysat´ında Süveyd bin Gafle´den şöyle nakleder: "Biz Ali ile karşılaştık. Üzerinde soğuğa rağmen hafif bir elbise vardı. Dedik ki: Ey Ali burası sizin oraya benzemez, burası soğuktur, siz de soğuğa karşı tedbirli olmalısınız!" O bize verdiği cevapta şöyle dedi: "Vaktiyle soğuk havada ben de herkes gibi üşürdüm. Hayber´de Peygamber (s.a.v.), ağrıyan gözlerime mübarek tükrüğünden çalarak ilaçlamıştı ve benim için dua etmişti. îşte o günden beri ben, ne sıcak, ne de soğuk nedir bilmem. Gözlerim de hiç ağrımadı."

îbn-i îshak, Hâkim, Beyhaki Câbir´den rivayet ederler. O şöyle demiştir: "Müslümanlar Hayber´i kuşattığı zaman, Yahudi Merhab kal´adan çıkarak kendisine mübariz istedi ve müslümanlara meydan okudu. Muhammed bin Mesleme ortaya atıldı ve ona mübâriz oldu. Derhal Peygamber (s.a.v,) dua buyurup: "Haydi, onun üzerine yürü!" buyurdu ve: "Allah´ım, ona yardım et de düşmanını haklasın! "diyerek Allah´a niyaz eyledi. îkisi tutuştular. Muhammed bin Mesleme, düşmanın hakkından geldi ve onu yere serdi." [112]

Beyhaki, Mûsâ bin Ukbe ve Urve tarîkıyla şu haberi nakletmiştir: Hayber Günü, Hayber ehlinden siyah bir köle efendisine ait koyunları da önünde sürerek geldi ve: "Eğer ben müslümün olursam, bana ne var?" diye sordu. Peygamberimiz de kendisine: "Müslüman olursan sana cennet var!" buyurdu. O da derhal müslüman oldu. Sonra şöyle dedi: v"Ey Allah´ın Resulü, benim sürüp getirdiğim şu koyunlar, benim yanımda emânet idi. Ben bunları ne yapacağım?" Peygamber Efendimiz de: "Bu koyunları, bizim askerimizin dışına çıkar sonra Hayber´e doğru sür! Yüzlerine kum atarak ve kendilerini o tarafa doğru ürküterek kovalayıver! Onlar, âit oldukları yere giderler." Müslümanlığı kabul eden o habeşî de böyle yaptı. Koyunlar koşturarak yerlerine döndüler. Koyunların sahibi olan yahûdi durumu görünce, kölesinin müslüman olduğunu sezdi. Bu müslüman olan ve bu suretle hürriyetini kazandığı gibi cenneti de hak eden habeşî, savaşta bir de şehîd mertebesine nail oldu. Peygamberimiz de bunun üzerine: "Gerçekten Yüce Allah, bu kuluna çok büyük ikramda bulundu, onu hayır ve keramete nail eyledi. O gerçekten içten gelerek müslüman oldu! Ve ben, onun başucunda iki cennet hûrîsmîn nöbet tuttuğunu da gördüm!" buyurdu.

Hâkim ve Beyhaki Şeddâd bin el-Hâd´tan rivayet eder: Bedevi araplardan biri, îman edip hicret etmişti.. Hayber Gazvesi gününde alman ganimetleri taksim eden Peygamberimiz, bu ârâbîye de hissesini ayırıp verdi. Arâbî dedi ki: "Ben Sana, bu ganimet payını almak için tabî olmadım. îslâm uğrunda şehîd olayım ve cennete gideyim, diye tabî oldum!" Efendimiz de buyurdu ki: "Eğer Allah´a karşı sözünü tutarsan, Allah da sana şehitliği nasîb eder!" Sonra savaş başladığında, onun şehid olduğu görüldü. Efendimiz de: "Sözünü tuttu, Allah da ona şehitlik nasîb eyledi!" buyurdu." [113]

Beyhakî îbn-i îshak tarikiyle şu haberi rivayet eder: "Müslüman olanlardan bâzıları Hayber´de Peygamber (s.a.v.)´in yanında gelip: "Ey Allah´ın Resulü, bizler çok aç kaldık, elimizde hiçbir şey bulunmamak tadır" dediler. Peygamber Efendimiz de Yüce Allah´a niyaz etti: "Ey Allah´ım, Sen bu kullarının hâlini bilmektesin! Bunlar çaresiz kalmış lar, benim dahî elimde kendilerine verecek birşeyim bulunmamaktadır. Kendilerine bir büyük ganimet nasîb eyle. diyerek duada bulundu. Sonra Cenâb-ı Hakk, kendilerine Hayber´in en çok zengin kal´ası bulunan Sa´d bin Muaz Kal´asının fethini müyesser eyledi."

îbn-i Kani´, Beğavî ve Ebû Nuaym Saîd bin Şiiyeym´den şöyle naklederler: Saîd, babasından naklen der ki: "Ben Müslümanlar Hayber´i kuşattıkları zaman Uyeyne bin Hısn´ın askerleri arasında idim. Biz Hayber yahûdilerine imdâd kuvveti olarak yola çıkmıştık. Uyeyne´nin askeri içinde bir sesin: "Ey nâs, evlerinize dönünüz, sizinkiler onlara üstün geldiler!" diye nida ediyordu. Biz de, bizimkiler galip gelmiş diyerek geri döndük. Sonradan anladık ki, bize Uyeyne´nin askeri içinde nida eden her hangi bir kimse olmamıştır. Bu ses semâdan gelmiştir. Yâni müslümanlara Allah´ın manevî bir yardımı imiş."

El-Vakıdi´nin sevkettiği bir habere göre, Peygamber (s.a.v.) Hayber´deki Şık Ehli´ne âit müteaddid kal´alan kuşattğı zaman, Şıklılar Nizâr´lüann kal´alarına çekilmek zorunda kaldılar. Burada kendilerini şiddetle müdâfâ ettiler. O kadar çok ok atıyorlardı ki, Peygamber Efendimiz´in eteklerine bile ok düşüyordu. Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v.), yerden bir avuç kum alıp onların kal´alarına doğru attı. Kal´a büyük bir sarsıntı île sarsılıp yerle bir oldu, Müslümanlar da ilerleyip onları esir ettiler." (Bunu, bu şekilde, Beyhâki de rivayet etmiştir.)

Buharı ve Müslim Enes´ten şöyle rivayet ederler. O demiştir ki: "Peygamber (s.a.v.) sabah namazım şafak söker sökmez kılıp yola çıktı. Hayber önüne gelip şöyle haykırdı:

"Allah yegâne büyüktür! Hayber harâb oldu demektir! Biz, bir kavmin sahasına indiğimiz zaman; daha Önce uyarılmış ve teblîğ alıp reddetmiş bulunan bu kavmin sabâna erdiği vakit, talihi ne kötüdür!"

Beyhakî, îbn-i Ömerin şöyle dediğini kaydeder: "Peygamber Efendimiz, Safiye Vâlidemiz´in gözünde morarma gördü bunun sebebini sordu. O da şu cevâbı verdi: "Ben, Hucur bin Ebû´l-Hukakyk´m nikâhında bulunduğum sırada, bir rü´yâ gördüm. Ay, semâdan inip benim kucağıma düştü. Ben, bu rü´yâmı kendisine anlattığım zaman,

bana kızdı ve: "Sen Medine kiralı Muhammed´i arzu ediyorsun!" diyerek bağırdı ve gözümün üzerine bir yumruk indirdi.) İşte bu morarma onun eseridir."

Ebû Ya´lâ Humeyd bin Hilâl´dan şöyle nakleder: "Safîye vâledimiz demiştir ki: Ben Peygamber (s.a.v.)*in yanma götürüldüğüm zaman, insanlar içinde en çok nefret ettiğim kendileri idi. O bana dedi ki: "Ey Safîye, senin kavmin, şunları şunları yaptı. Bunun için netice böyle oldu." Onun bu konuşmasını dinledikten sonra yanından kalktığım zaman, bütün insanların benim yanımda en sevgilisi, Peygamberimiz olmuştur."

Beyhakî Asım el-Ehval´dan şu haberi nakletmiştir: "Peygamber (s.a.v.) Hayber´e geldiği zaman, oradaki hurmalar yeşildi. İnsanlar da acele edip bu hurmalardan bol miktarda yediler. Sonra sıtma oldular ve durumlarını Hz. Peygamber´e haber verdiler. Peygamberimiz de kendi lerine suyun, sabahın ayazı ile iyice soğutulmasını, bu soğuk suyu üzerine dökünmelerini kendilerine tavsiyede bulundular. Bu tavsiyele rinde; suyun sabahın iki ezanı arasında dökünülmesi, üzerine Besmele çekerek Allah´ın adının zikredilmesi kaydı da vardı. Ashâb da aynen böyle yaptılar ve sanki hiç sıtma görmemiş gibi iyileştiler."

Vâkıdî ve Beyhakî Abdullah bin Üneys´ten şu haberi nakletmiştir: Ben Hayber´e çıktığım zaman, yanımda eşim de vardı ve o hâmile idi... Yolda ağrısı tuttu. Durumu Hz. Peygamber´e haber verdim. O da bana şu tavsiyede bulundu: "Hurmayı güzelce ezip suya ısla. Şırası çıktığı zaman, bunu bir şerbet hâlinde hanımına içir!" Ben de aynen Peygamber Efendimiz´in tavsiyesini yerine getirdim. Eşim, hoşuna gitmeyen bir aksilikle karşılaşmadı."

Beyhakî Vâkidî tarikiyle onun üstadlarından şöyle bir haber nakleder: Ebû Şüyeym el-Müzenî müslüman olduğu zaman, gerçekten de güzel müslüman olmuştu. Vaktiyle müslümanlık öncesi bir olayı şöyle anlatmıştı: "Biz, Hayber yahûdilerine imdâd kuvveti olarak Üyeyne bin Hısn´m askerleriyle birlikte giderken, işittiğimiz bir ses üzerine geri dönmüştük. Uyeyne, bizleri tekrar toparlayıp yola çıkardı ve Hayber´e yaklaştığımız bir sırada, gece molası verdik. Geceleyin ansızın uyandık. Uyeyne bize dedi ki: "Arkadaşlar, size müjde edebilirim. Burada gördüğüm bir rü´yâda, Hayber´deki dağlardan Zü´r-Rukaybe dağının bana verildiğini gördüm. Bu, Muhammed´in rakabesinin, yani boynunun bizim elimize geçmesi, bizim ona karşı zafer kazanmamız demektir." Sabahleyin yerimizden kalkıp Hayber´e vardığımız zaman, Muhammed´in Hayber´i ele geçirdiğini gördük. Komutanımız Uyeyne, Hazret-i Peygamber´e- gidip dedi ki!: "Ey Muhammed, benim kendileriyle anlaşmam bulunan dostlarım Hayberlilerden ganimet olarak aldığın malları, bana teslim etmen lâzımdır. Zira ben seninle savaşmayı bırakıp geri döndüm!" dedi. Hz. Peygamber de kendisine dedi ki: "Yalan söylüyorsun, ey Uyeyne! Sen yolda işittiğin bir ses sebebiyle geri dönmüştün!" Bunun üzerine Uyey-ne, "öyleyse beni mükâfatlandır" dedi, Hz. Peygamber de "ZüY-Rukeybe senindir" buyurdu. Uyeyne, bunun ne olduğunu sordu. Peygamber de: "Bu, rü´yânda senin olduğunu gördüğüm dağdır!" buyurdu. Bunu duyan Uyeyne, derhal oradan ayrılıp kabilesine döndü. Sonra Haris bin Avf onun yanma gelip dedi ki! "Ey Uyeyne, ben sana vaktiyle doğru hareket etmediğini, Muhammed´in mutlaka üstün geleceğini, Allah´ın dîninin zahir olacağını ve her tarafa yayılacağını söylemiştim. Yahudî bilginleri de bunu vaktiyle bize söylemişlerdi. Yemîn ederim ki ben, Selâm bin Ebu´l-Hukayk´ın "Biz Muhammed´e hased eden kimseleriz! Yoksa O aslında hak peygamberdir ve bizim Ondan göreceğimiz iki darbe vardır. Bunlardan biri Medine yakınında, diğeri ise Hayber´de olacaktır" diye konuştuğunu de kendi kulağımla duydum. Selâm, bu şekilde konuştuğu zaman ben kendisine: "Demek O´nun dîni, her tarafa yayılacak mı?" diye sormuştum. O da Tevrat´a yemin ederek "Evet" demişti."

Ibn-i Sa´d îbn-i Abbâs´ın şu haberini nakleder: Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hayber´i fethettiği zaman, Hayber halkının çocuklarını ve ev halkını alarak çıkmaları üzerinde kendileriyle andlaşma yaptı. Yalnız, altın ve gümüşlerini götürmeyeceklerdi. Kinâne ve Rabîl çağırıp "Mekke halkına ariyet olarak verdiğimiz altın ve gümüş kablannız nerede?" diye sordu. Onlar da şu karşılığı verdiler: "Bizler yurdumuzdan kaçtıktan sonra, kâh şuraya, kâh buraya indik. Kötü durumda kaldıkça onları harcadık." Peygamberimiz: "Yalan söyleyip andlaşmamıza hiyânet etmek yok! Aksi halde, kanınızı ve malınızı bize helâl kılmış olursunuz" dedi. Onlar da "Yalan söylemiyoruz" diye ısrar ettiler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, ansârdan bir adamı çağırıp: "Susuz ve ağaçsız olan falan yere git, sonra hurmaların bulunduğu yere ilerle, Sağına ve soluna iyi dikkat et. Bir ağacın yerinden kaldırılmış olup olmadığını gör! O ağacın kaldırıldığı yere gömülmüş bulunan altın ve gümüş kabları getir" buyurdu. Ansârlı adam da bu şekilde hareket ederek az sonra kabları ve malları getirdi. Peygamberimiz de, Kinâne ile Rabîi idam ettirdi ve ev halkını da esir etti." [114]

Buharı, Yezld bin Ebû Ubeyd´ten rivayet eder. O şöyle demiştir: Bir gün ben Seleme bin el-Ekva´m dizinin alt tarafında bir kılıç darbesi gördüm ve kendisine: "Bu nedir?" diye sordum. O da bana: "Hayber Gavzesinde aldığım bir yara izidir. İnsanlar orda: "Seleme yaralandı!" diye bağırdılar. Ben de derhal Hz. Peygamber´in yanma vardım. Peygamber Efendimiz, mübarek tükrüğü ile yaramı ilaçlayıp tedavi etti. O günden bu güne, yaram bir daha açılmadı." karşılığını verdi."

Buharî ve Müslim Sehl bin Sa´d´tan rivayet ederler: O, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.), savaşlarının birinde müşriklerle karşılaştı ğı zaman, müslümanlarm içinde bir adam çok kahramanca savaşıyor, müşriklerin yakınında dolaşıyor, birlikten az ayrılan veya yalnız kalan her müşriği takîb ediyor ve mutlaka kılıcıyla vurup öldürüyordu. Dediler ki: "Ey Allah´ın Resulü, bugün şu adam, herkezden fazla cesaret ve kahramanlık göstermiştir" dediler. Peygamberimiz de: "Bu adam, cehennemliklerden biridir" buyurdu. O´nun bu sözü, ashâb-ı kirama ağır geldi. Dediler ki: "Eğer bu kişi cehennemliklerden biri ise, bizim hangimiz cennetliktir?" O da buyurdu ki: "Vallahi bu adam, bu hâl üzere ölmez!" Derken ben bu adamı, adım adım takip ettim. O, hızlı gitse ben de hızlı gidiyordum, ağır davransa ben de ağır davranıyordum. Nihayet savaşırken ağır bir yara aldı ve derhal intihara kalkıştı. Kılıcının kabzasını yere, ucunu da göğsüne dayadı ve kılıcı üzerine şiddetle yüklenerek intihar etti. Kendi kendisini öldürdü. Durumu gören bîri, koşarak geldi ve: "Ey Allah´ın Resulü, ben yine şehâdet ederim ki Sen Allah´ın Resulüsün!" dedi. Peygamberimiz: "Ne var?" diye sordu. Adam da, o kahramanca savaşan adamın akıbetini haber verdi."

(Buhâri ve Müslim´in aynı mealde Ebû Hüreyre´den de bir rivayetleri bulunmaktadır.)

Beyhâki Zeyd bin Hâlid el-Cühenî´den nakleder: "Hayber gününde Peygamberimiz´in ashabından biri vefat etmişti. Peygamberimiz (s.a.v.): "Bunun cenaze namazım siz kılınız" buyurdu. Ashabın yüzü, O´nun bu sözünden fena halde bozuldu. Peygamber Efendimiz de bunun üzerine: "Bu arkadaşınız bu savaşta, Allah için savaşırken gulûl yapmış, henüz ganimet malı taksim edilmeden ondan çalmıştır!" buyurdu. Bunun üzerine biz onun eşyasını araştırdık, iki dirhem etmeyecek bir gerdanlığı çalmış olduğunu gördük."

Yine Buhâri ve Müslim´in Ebû Hüreyre´den bir rivayeti var. O demiştir ki: Biz, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Hayber´e çıktık. Elbise ve bazı eşya ve malların dışında, altın veya gümüş ganimet etmedik. Dönüş sırasında Peygamber Efendimiz Vâdi´l-Kurâ denilen yere geld:r sırada, kendilerine siyah bir köle hediye edildi. Müd´im adındaki ) j. adam, Peygamber Efendimizin göçünü indirirken, atılan bir ok gelip kendisini yaraladı ve o, bu yaradan öldü. Ashâb, "Adamcağız, ne güzel hizmet ediyordu! Ne mutlu kendisine ki, o cennetliktir!" dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

("Yok, sizin sandığınız gibi değil! Varlığım elinde olan Allah´a yemin ederim ki, onun Hayber gününde ganimet msı;an henüz taksim edilmemişken çaldığı semle (üste giyilen elbise), bir cehennem ateşi olarak onu saracaktır!")

Buhâri, Ebû Hüreyre´nin şöyle dediğini nakleder: Hayber fethedildikten sonra, Peygamber´e (s.a.v.) kızartılmış bîr kuzu hediye edildi. Kuzu, Peygamberimiz´in ölümüne sebebiyet verilmesi maksadı ile zehirlenmişti. Peygamberimiz: "Burada ne kadar yâhudi varsa toplayınız!" buyurdu. Onları çağırıp topladılar. Peygamberimiz kendilerine: "Ben, size bir şey soracağım, bana doğru söylermisiniz?" dedi. Onlar da "Evet" dediler. Peygamberimiz "Sizin atanız kimdir?" diye sordu. Onlar da "filandır" dediler. Peygamberimiz "Yalan söylediniz, sizin atanız filandır" dedi. Onlarda Peygamberimizi "Evet" diyerek tasdik ettiler. Peygamberimiz tekrar onlara sordu: "Doğru söyleyiniz, bu kızarttığınız kuzuya zehir koydunuz mu?" Onlar da "Evet" dediler. Onlara, bunu niçin yaptıklarını sordu. Onlarda dediler ki: "Eğer sen yalancı biri isen, senden kurtulmak istidik. Eğer hak peygamber isen, sana bir zararı dokunmaz, diye düşündük."

Beyhâki ve Ebâ Nuaym´ın Ebû Hüreyre´den olan rivayetleri ise şöyledir: Yahudilerden bir kadın, Peygamber Efendimiz´e kızartılıp zehirlenmiş bir kuzu hediye etti. Peygamberimiz de ashabına: "Sakın bu kuzudan yemeyiniz! Çünkü bu zehirlidir!" buyurdular. Sonra huzuruna getirdikleri o kadına sordular: "Bunu niçin yaptın?" Kadın şu cevabı verdi: "istedim ki, gerçekten Peygamber olup olmadığın meydana çıksın! Eğer hak Peygamber isen, bundan haberdâr edilirsin, eğer yalancı birisi isen, insarları senden kurtarmış olurum, dedim" Peygamber Efendimiz, bu kadını serbest bıraktı." [115]

Buhâri ve Müslim´in Enes´ten olan rivayetleri ise şöyledir. Enes bu konuda demiştir ki: "Bir yâhudi kadım, Peygamber´e (s.a.v.) kızartılmış ve zehirlenmiş bir kuzu getirip hediye etti. Peygamberimiz de: bundan yemişti. Sonra bu kadın Hz. Peygamber´in huzuruna getirildi. Peygamberimiz kendisine niçin bunu yaptığını sordu. Kadın "Sizi öldürmek istedim" dedi. Peygamber Efendimiz de kendisine: "Allah buna izin vermezdi!" karşılığı verdi."

Darimî, Beyhakl, Câbir bin Abdullah´tan şöyle nakleder: Hayber´li yahudî kadını, Peygamber´e (s.a.v.) zehirlenmiş ve kızartılmış bir kuzu hediye etti. Peygamberimiz de döşünü (ön kolunu) alıp ondan bir miktar yedi. Bundan, ashabtan bâzıları da yediler. Peygamberimiz: "Sakın yemeyin, bu zehirlidir!" buyurdular. Kadını çağırtıp niçin bunu yaptığı nı sordular. Kadın: "Bunu sana kim haber verdi?" dedi. Peygamberimiz de "Elimdeki şu parça haber verdi" buyurdu. Bunun üzerine kadın, kuzuyu zehirlediğim itiraf etti ve: "Eğer sen gerçekten Peygamber isen, bundan haberdâr edilirsin dedim. Eğer bir yalancı isen, senden kurtulmayı düşündüm!" dedi. Peygamberimiz de bu kadını serbest bıraktı." [116]





[111] Yahudînin bu sözü, bir tefe´ül de olabilir. Zira o yahudi Ali´ye adının ne olduğunu sorduğu zaman, aldığı cevaptan, yanı Ali´nin adının ulüvve, yükseklik ve üstünlüğe delâlet ettiği için, müslümanlann üstünlük kazanacağına bu isimle tefe´ül etti... Nitekim Aleyhisselâtü vesselam Efendimiz de, Hudeybiye´de, Sehl gelince, "İşiniz suhulet kazandı, kolaylaştı" diye tefe´ül etmişti.

[112] Mûsâ bin Ukbe ve diğerlerinin rivayetleri de bu merkezdedir.

[113] İbn-î Kayyim´in tesbiîine göre, Peygamberimiz onu cübbesine sarmış ve cenazesini bizzat kendileri kıldırmış. Onun için olan duasının bir yerinde de: "Allah´ım, bu Senin kulundur, Senin yolunda hicret etti, Senin yolunda şehîd oldu... Ben buna şahidim!" buyurmuştur.

[114] Zâdü´l Mead´da tesbît edildiği gibi, onlar ev halkını ve binit hayvanlarının taşıyabildiği eşyalarını ai.p, altın ve gümüşlerini terketmek, hiçbir şeyi gizlememek üzere andlaşmışlardı... Aksi halde, andlaşmayı bozmuş olacaklardı... işte, Kinâne, Rabî´ ve Huyey Hm Ahtah´ın amcası aıbiler, bu andlaşmaya hıyanet ettıtkleri için İdam edilmiş oldular.

[115] Bu kadının adı, Zeyneb bint-i Haris idi. Selâm bin Müşkem´in karısı, Merhab´ın da yeğeni idi... Peygamberimiz bu kadını önce serbest bırakmıştı... Fakat kuzudan yiyen bazı sahabilerin ölümü üzerine, yani Bışr bin Berâ´nın ölümü sonrası, onun öldürülmesini emretti ve öldürüldü. Sahih olan budur

[116] Sevgili peygamberimiz´in Hayber´de kendisine hediye edilen bu kızartılmış ve zehirlenmiş kuzu etinden yedikleri ve bundan müteessir oldukları, ayrıca bunu vefatından önce açıkça ifâde ettikleri, sahih hadîslerle sabit bulunan bir husustur... Nitekim iki Sahihin birincisi olan Buhâri´deki hadisleri, aynen şöyledir

"...Yâ Aîşe, Hayber´de yediğim o zehirli etin acısını, devamlı duymakta idim! İşte şimdi, bu zehirin te´siri ile, belimin Koptuğunu duyduğum zamandır..." Bu yüzdendir ki, Peygamber Efendimiz; peygamberlik makamına ilâveten, şehitlik makam ve şerefini de kazanmış oldular.

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/445-452.