hafiza aise
Tue 5 July 2011, 03:32 pm GMT +0200
11— Hayber Ganimetlerinin Taksimi:
Hz. Peygamber (s.a.) Hayber ganimetlerini, her biri yüzer hisselik otuz altı kümeye ayırdı. Toplamı üç bin altı yüz hisse ediyordu. Allah Rasûlü (s.a.) bunun yarısını, kendisi ve müslümanlar için ayırdı. Bu, bin sekiz yüz hisse yapıyordu. Allah Rasûlü (s.a.) için de müslümanlardan herhangi birinin payı gibi bir pay ayrılmıştı. Diğer bin sekiz yüz hisseyi ise, karşılaşabileceği musibet ve felâketler ile, müslümanların ortaya çıkabilecek çeşitli ihtiyaçları için bir tarafa koydu.[753]
Beyhakî şöyle demiştir: Taksimat böyle yapılmıştır. Çünkü Hayber'in yarısı anveten (zorla), yarısı da sulh yoluyla fethedilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.) zorla fethedilen kısmı, ganimeti ve beşte birlik kısmı hak eden kimseler arasında paylaştırmış; sulh yoluyla fethedilen kısmı ise karşısına çıkabilecek musibet ve felaketler ile müslümanların ihtiyaç gösterecek umumî işleri için ayırmıştır.
Ben derim ki: Beyhakî tarafından yapılan bu açıklama, İmam Şafiî'nin (r.h.) şu fıkhî kaidesi üzerine kurulmuş bir açıklamadır: "Zorla fethedilen arazilerin taksiminin diğer ganimetlerin taksimi gibi olması vaciptir." Beyhakî, Hayber'in yarısını Hz. Peygamber'in (s.a.) paylaştırmadığını görünce "Yansı da sulh yoluyla fethedilmiştir" demiştir. Fakat siyer ve meğazîyi gereği gibi düşünen kimse, Hayber'in zorla fethedilip, Hz. Peygamber'in (s.a.) Hayber topraklarının hepsine kılıçla, zorla el koyduğunu hemen anlar. Şayet Hayber topraklarının herhangi bir kısmı sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, Allah Rasûlü (s.a.) Hayber yahudilerini oradan sürüp çıkarmazdı. Zira Hz. Peygamber (s.a.) onların Hayber'den çıkarılmalarını kesin olarak emrettiğinde, Hayberliler: "Bizler arazî işlerini sizlerden daha iyi biliriz. Bırakın, burada kalıp çıkacak mahsûlün yarısını size vermek şartıyla Hayber topraklarını imar edelim!" demişlerdi. Bu, Hayber'in zorla fethedildiği hususunda cidden açık bir delildir. Malum olduğu üzere, Hayber'de yahudi ve müslümanlar arasında mızrak ve kılıçlarla çarpışmalar meydana gelmiş, gerek yahudilerden, gerekse müslümanîardan ölenler olmuştu. Fakat kalelerine sığınmak zorunda bırakıldıklarında, seve seve kabul ettikleri sulh için kalelerinden inmişler; altın, gümüş, zırh ve silahlarını Allah Rasûlü'ne (s.a.) bırakıp canları ve çocılklarının bağışlanması ve Hayber topraklarından çıkıp gitmeleri şartıyla anlaşma yapmışlardı. İşte sulh bu idi. Hayber topraklarından herhangi bir kısmının yahudilere bırakılması şeklinde bir anlaşma vâki olmamış, kesinlikle böyle bir anlaşma cereyan etmemiştir. Şayet böyle bir anlaşma olsaydı; Allah Rasûlü (s.a.): "Dilediğimiz kadar kalmanıza müsaade ederiz." demezdi. Onların, kendi topraklarında, dilediği kadar kalmalarına Hz. Peygamber (s.a.) nasıl olur da müsaade etmiş olabilir? Hz. Ömer yahudilerin hepsini Hayber topraklarından sürgün ettiği zaman, yukarıda olduğu gibi onlarla arazi müs-lümanlara ait olmak üzere ve onlardan bir haraç alınması şartıyla anlaşma yapmamış, böyle bir anlaşma hiç vuku bulmamıştır. Çünkü o, Hayber'e kesinlikle haraç vergisi koymamıştır.
Kuşkusuz doğru olan şudur: Hayber anveten (zorla) fethedilmiştir. Devlet başkanı anveten fethedilen topraklar hususunda, bu toprakları bölüştürmek veya vakfetmek ya da bu toprakların bir kısmını bölüştürüp, bir kısmını vakfetmek tercihleri arasında muhayyerdir. Hz. Peygamber (s.a.) her üç türü de yaparak, î^urayza ve Nadîr topraklarını taksim etti; Mekke topraklarını taksim etmedi ve Hayber'in ise yarısını taksim edip, diğer yansını bıraktı. Mekke'nin zorla fethedildiği konusundaki itiraza yer bırakmayan açıklama ise daha önce geçmişti.
Hayber ganimetleri bin sekiz yüz hisseye taksim edilmiştir. Çünkü Hayber, Hudeybiye'ye katılıp da, gerek Hayber'de hazır bulunan gerekse bulunmayanlar için Allah tarafından vaadedilmiş bir ganimet idi. Hudeybiye'de müslümanlar bin dört yüz kişiydiler. Yanlarında ise iki yüz at vardı ve her at için iki hisse takdir edilmiş, dolayısıyla Hayber ganimetleri bin sekiz yüz hisseye ayrılmıştır. Câbir b. Abdullah'tan başka Hudeybiye'de bulunup da Hayber savaşına katılamayan herhangi bir sahabî yoktur. Allah Rasûlü (s.a.) ona da Hayber savaşına katılan bir kimse gibi pay ayırmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.) süvari olana üç, yaya olana ise bir hisse vermiştir. Toplam bin dört yüz kişiydiler. Aralarında iki yüz de süvari vardı. Kuşkusuz doğru olan budur!
Abdullah el-Ömeri. Mâfî -İbn Ömer kanalıyla şöyle rivayet etmiştir: "Ra-sûlullah (s.a.) süvariye iki, yaya olana ise bir hisse verdi."[754]
İmam Şafiî -Allah ona rahmet eylesin- demiştir ki: Herhalde Abdullah el-Ömerî Nâfi'in, at için iki, yaya için de bir hisse dediğini işitmiş, fakat (bunu rivayet ederken) atlı için demiştir. Hadis âlimlerinden hiçbir kimse Ubey-dullah b. Ömer'in, hıfz konusunda kardeşini geçtiğinde şüphe etmez. Bize, arkadaşlarımızdan güvenilir bir kişi [755]İshâk el-Ezrak el-Vâsıtî-Ubeydullah b. Ömer-Nâfi- İbn Ömer kanalıyla Allah Rasûlü'nün (s.a.) at için iki, at sahibi için de bir hisse ayırdığını haber vermişti :[756]
Sonra Şafiî, Ebu Muâviye -Ubeydullah b. Ömer -Nâfi'-İbn Ömer kanalıyla, Hz. Peygamberin (s.a.) süvari olan kimseye biri kendisi, ikisi de atı için olmak üzere üç hisse verdiğini rivayet etmiştir. Bu rivayet Sahihayn'da. da mevcuttur[757] Aynı şekilde bunu Sevri ve Ebu Üsâme de, Ubeydullah'-tan rivayet etmişlerdir.
Şâfıî (r.h.) şöyle der: Mecma' b. Câriye'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.) Hayber hisselerini on sekiz parçaya ayırdı; ordu, üç yüzü süvari olmak üzere, bin beş yüz kişiden teşekkül etmekteydi ve Allah Rasûlü (s.a.) süvariye iki, yayaya da bir hisse verdi [758]
Şafiî (r.h.) şöyle demiştir: Babası -amcası Abdurrahman b. Yezîd- amcası Mecma' b. Câriye kanalıyla bu hadisi rivayet eden Mecma' b. Yakub tanınmamış bir râvidir. Biz bu hususta Ubeydullah'ın hadisini kabul ettik ve bu hadise zıt düşen dengi bir haber de görmedik. Bir haberin reddedilmesi ancak dengi bir haberle caizdir.
Beyhakî şöyle demiştir: Mecma' b. Yakub'un senediyle ordunun ve atlıların sayısı hakkında rivayet ettiği habere karşı çıkılmıştır. Câbir ve megâzi âlimlerinin rivayetlerine göre ordu bin dört yüz kişi idi ve bunlar Hudeybiye'de hazır bulunan kimselerdi. Yine İbn Abbas, Salih b. Keysan, Beşîr b. Yesâr ve meğazî âlimlerinin rivayetlerinde ise; atların sayısının iki yüz olduğu; at için iki, sahibi için bir ve yaya için de.bir hisse verildiği haberi mevcuttur.
Ebu Davud şöyle demiştir: "Ebu Muaviye'nin hadisi daha sahihtir ve uygulama da bu yoldadır. Mecma'ın hadisinde şüphe görüyorum. Çünkü iki yüz süvari oldukları halde, üç yüz süvariydiler demiştir."
Yine Ebu Davud'un Ebu Amra yoluyla onun babasından şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dört kişi Allah Rasûlü'ne (s.a.) geldik. Yanımızda da bir at vardı. Her birimize birer, at içinse iki hisse verdi."'[759]' Bu hadisin isnadında Abdurrahman b. Abdullah b. Utbe b. Abdullah b. Mes'ûd vardır ki, bu Mes'ûdî diye meşhur olan kişi olup onda zayıflık vardır. Bu hadis, ondan, başka bir yoldan da rivayet edilmiştir. Bu rivayette şöyle der: "Üç kişi Allah Rasûlü'ne (s.a.) geldik. Yanımızda da bir at vardı. Atlıya üç hisse verdi." Bu haberi de Ebu Davud rivayet etmiştir.[760]
[753] Ebu Davud, 3010, 3012. Senedi hasendir.
[754] Dârakutnî, s. 470. Senedi zayıftır.
[755] Ebu'l-Abbas el-Esam, Şafiî'nin Müsned'ini rivayet ederken şöyle demiştir: Rebî* b. Süleyman'ın şöyle dediğini işittim: Şafiî (r.h.) 'Bana itham edemediğim bir kişi haber verdi' dediği zaman bu sözüyle İbrahim b. Ebu Yahya'yı; 'Bana güvenilir bir kimse haber verdi' dediği zaman da Yahya b. Hassan'ı kastediyor.
[756] Şafiî, Müsned, 2/112.
[757] Buharı, 64/38, 56/51; Müslim, 1762; İmam Mâlik, 2/456, Ebu Davud, 2733; Tirmizî, 1554; Ahmed b. Hanbel, 2/2, 62, 72, 80: İbn Ömer hadisinden.
[758] Ebu Davud, 2736, 3615; Dârakutnî, s. 469; Hâkim, 2/131. Senedinde Yakub b. Mecma' vardır ki, îbn Hibbân'dan başkası onu sika bulmamıştır. İmam Şafiî, bu kişi hakkında: "Tanınmamış bir râvidir." der. Hafız İbn Hacer Fettıu'l-Bârî'de (6/51) onun duğunu söylemiştir.
[759] Ebu Davud, 2734; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/138.
[760] Ebu Davud, 2735. Senedinde meçhul bir kişi vardır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/373-376.
Hz. Peygamber (s.a.) Hayber ganimetlerini, her biri yüzer hisselik otuz altı kümeye ayırdı. Toplamı üç bin altı yüz hisse ediyordu. Allah Rasûlü (s.a.) bunun yarısını, kendisi ve müslümanlar için ayırdı. Bu, bin sekiz yüz hisse yapıyordu. Allah Rasûlü (s.a.) için de müslümanlardan herhangi birinin payı gibi bir pay ayrılmıştı. Diğer bin sekiz yüz hisseyi ise, karşılaşabileceği musibet ve felâketler ile, müslümanların ortaya çıkabilecek çeşitli ihtiyaçları için bir tarafa koydu.[753]
Beyhakî şöyle demiştir: Taksimat böyle yapılmıştır. Çünkü Hayber'in yarısı anveten (zorla), yarısı da sulh yoluyla fethedilmiştir. Allah Rasûlü (s.a.) zorla fethedilen kısmı, ganimeti ve beşte birlik kısmı hak eden kimseler arasında paylaştırmış; sulh yoluyla fethedilen kısmı ise karşısına çıkabilecek musibet ve felaketler ile müslümanların ihtiyaç gösterecek umumî işleri için ayırmıştır.
Ben derim ki: Beyhakî tarafından yapılan bu açıklama, İmam Şafiî'nin (r.h.) şu fıkhî kaidesi üzerine kurulmuş bir açıklamadır: "Zorla fethedilen arazilerin taksiminin diğer ganimetlerin taksimi gibi olması vaciptir." Beyhakî, Hayber'in yarısını Hz. Peygamber'in (s.a.) paylaştırmadığını görünce "Yansı da sulh yoluyla fethedilmiştir" demiştir. Fakat siyer ve meğazîyi gereği gibi düşünen kimse, Hayber'in zorla fethedilip, Hz. Peygamber'in (s.a.) Hayber topraklarının hepsine kılıçla, zorla el koyduğunu hemen anlar. Şayet Hayber topraklarının herhangi bir kısmı sulh yoluyla fethedilmiş olsaydı, Allah Rasûlü (s.a.) Hayber yahudilerini oradan sürüp çıkarmazdı. Zira Hz. Peygamber (s.a.) onların Hayber'den çıkarılmalarını kesin olarak emrettiğinde, Hayberliler: "Bizler arazî işlerini sizlerden daha iyi biliriz. Bırakın, burada kalıp çıkacak mahsûlün yarısını size vermek şartıyla Hayber topraklarını imar edelim!" demişlerdi. Bu, Hayber'in zorla fethedildiği hususunda cidden açık bir delildir. Malum olduğu üzere, Hayber'de yahudi ve müslümanlar arasında mızrak ve kılıçlarla çarpışmalar meydana gelmiş, gerek yahudilerden, gerekse müslümanîardan ölenler olmuştu. Fakat kalelerine sığınmak zorunda bırakıldıklarında, seve seve kabul ettikleri sulh için kalelerinden inmişler; altın, gümüş, zırh ve silahlarını Allah Rasûlü'ne (s.a.) bırakıp canları ve çocılklarının bağışlanması ve Hayber topraklarından çıkıp gitmeleri şartıyla anlaşma yapmışlardı. İşte sulh bu idi. Hayber topraklarından herhangi bir kısmının yahudilere bırakılması şeklinde bir anlaşma vâki olmamış, kesinlikle böyle bir anlaşma cereyan etmemiştir. Şayet böyle bir anlaşma olsaydı; Allah Rasûlü (s.a.): "Dilediğimiz kadar kalmanıza müsaade ederiz." demezdi. Onların, kendi topraklarında, dilediği kadar kalmalarına Hz. Peygamber (s.a.) nasıl olur da müsaade etmiş olabilir? Hz. Ömer yahudilerin hepsini Hayber topraklarından sürgün ettiği zaman, yukarıda olduğu gibi onlarla arazi müs-lümanlara ait olmak üzere ve onlardan bir haraç alınması şartıyla anlaşma yapmamış, böyle bir anlaşma hiç vuku bulmamıştır. Çünkü o, Hayber'e kesinlikle haraç vergisi koymamıştır.
Kuşkusuz doğru olan şudur: Hayber anveten (zorla) fethedilmiştir. Devlet başkanı anveten fethedilen topraklar hususunda, bu toprakları bölüştürmek veya vakfetmek ya da bu toprakların bir kısmını bölüştürüp, bir kısmını vakfetmek tercihleri arasında muhayyerdir. Hz. Peygamber (s.a.) her üç türü de yaparak, î^urayza ve Nadîr topraklarını taksim etti; Mekke topraklarını taksim etmedi ve Hayber'in ise yarısını taksim edip, diğer yansını bıraktı. Mekke'nin zorla fethedildiği konusundaki itiraza yer bırakmayan açıklama ise daha önce geçmişti.
Hayber ganimetleri bin sekiz yüz hisseye taksim edilmiştir. Çünkü Hayber, Hudeybiye'ye katılıp da, gerek Hayber'de hazır bulunan gerekse bulunmayanlar için Allah tarafından vaadedilmiş bir ganimet idi. Hudeybiye'de müslümanlar bin dört yüz kişiydiler. Yanlarında ise iki yüz at vardı ve her at için iki hisse takdir edilmiş, dolayısıyla Hayber ganimetleri bin sekiz yüz hisseye ayrılmıştır. Câbir b. Abdullah'tan başka Hudeybiye'de bulunup da Hayber savaşına katılamayan herhangi bir sahabî yoktur. Allah Rasûlü (s.a.) ona da Hayber savaşına katılan bir kimse gibi pay ayırmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.) süvari olana üç, yaya olana ise bir hisse vermiştir. Toplam bin dört yüz kişiydiler. Aralarında iki yüz de süvari vardı. Kuşkusuz doğru olan budur!
Abdullah el-Ömeri. Mâfî -İbn Ömer kanalıyla şöyle rivayet etmiştir: "Ra-sûlullah (s.a.) süvariye iki, yaya olana ise bir hisse verdi."[754]
İmam Şafiî -Allah ona rahmet eylesin- demiştir ki: Herhalde Abdullah el-Ömerî Nâfi'in, at için iki, yaya için de bir hisse dediğini işitmiş, fakat (bunu rivayet ederken) atlı için demiştir. Hadis âlimlerinden hiçbir kimse Ubey-dullah b. Ömer'in, hıfz konusunda kardeşini geçtiğinde şüphe etmez. Bize, arkadaşlarımızdan güvenilir bir kişi [755]İshâk el-Ezrak el-Vâsıtî-Ubeydullah b. Ömer-Nâfi- İbn Ömer kanalıyla Allah Rasûlü'nün (s.a.) at için iki, at sahibi için de bir hisse ayırdığını haber vermişti :[756]
Sonra Şafiî, Ebu Muâviye -Ubeydullah b. Ömer -Nâfi'-İbn Ömer kanalıyla, Hz. Peygamberin (s.a.) süvari olan kimseye biri kendisi, ikisi de atı için olmak üzere üç hisse verdiğini rivayet etmiştir. Bu rivayet Sahihayn'da. da mevcuttur[757] Aynı şekilde bunu Sevri ve Ebu Üsâme de, Ubeydullah'-tan rivayet etmişlerdir.
Şâfıî (r.h.) şöyle der: Mecma' b. Câriye'nin rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.) Hayber hisselerini on sekiz parçaya ayırdı; ordu, üç yüzü süvari olmak üzere, bin beş yüz kişiden teşekkül etmekteydi ve Allah Rasûlü (s.a.) süvariye iki, yayaya da bir hisse verdi [758]
Şafiî (r.h.) şöyle demiştir: Babası -amcası Abdurrahman b. Yezîd- amcası Mecma' b. Câriye kanalıyla bu hadisi rivayet eden Mecma' b. Yakub tanınmamış bir râvidir. Biz bu hususta Ubeydullah'ın hadisini kabul ettik ve bu hadise zıt düşen dengi bir haber de görmedik. Bir haberin reddedilmesi ancak dengi bir haberle caizdir.
Beyhakî şöyle demiştir: Mecma' b. Yakub'un senediyle ordunun ve atlıların sayısı hakkında rivayet ettiği habere karşı çıkılmıştır. Câbir ve megâzi âlimlerinin rivayetlerine göre ordu bin dört yüz kişi idi ve bunlar Hudeybiye'de hazır bulunan kimselerdi. Yine İbn Abbas, Salih b. Keysan, Beşîr b. Yesâr ve meğazî âlimlerinin rivayetlerinde ise; atların sayısının iki yüz olduğu; at için iki, sahibi için bir ve yaya için de.bir hisse verildiği haberi mevcuttur.
Ebu Davud şöyle demiştir: "Ebu Muaviye'nin hadisi daha sahihtir ve uygulama da bu yoldadır. Mecma'ın hadisinde şüphe görüyorum. Çünkü iki yüz süvari oldukları halde, üç yüz süvariydiler demiştir."
Yine Ebu Davud'un Ebu Amra yoluyla onun babasından şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Dört kişi Allah Rasûlü'ne (s.a.) geldik. Yanımızda da bir at vardı. Her birimize birer, at içinse iki hisse verdi."'[759]' Bu hadisin isnadında Abdurrahman b. Abdullah b. Utbe b. Abdullah b. Mes'ûd vardır ki, bu Mes'ûdî diye meşhur olan kişi olup onda zayıflık vardır. Bu hadis, ondan, başka bir yoldan da rivayet edilmiştir. Bu rivayette şöyle der: "Üç kişi Allah Rasûlü'ne (s.a.) geldik. Yanımızda da bir at vardı. Atlıya üç hisse verdi." Bu haberi de Ebu Davud rivayet etmiştir.[760]
[753] Ebu Davud, 3010, 3012. Senedi hasendir.
[754] Dârakutnî, s. 470. Senedi zayıftır.
[755] Ebu'l-Abbas el-Esam, Şafiî'nin Müsned'ini rivayet ederken şöyle demiştir: Rebî* b. Süleyman'ın şöyle dediğini işittim: Şafiî (r.h.) 'Bana itham edemediğim bir kişi haber verdi' dediği zaman bu sözüyle İbrahim b. Ebu Yahya'yı; 'Bana güvenilir bir kimse haber verdi' dediği zaman da Yahya b. Hassan'ı kastediyor.
[756] Şafiî, Müsned, 2/112.
[757] Buharı, 64/38, 56/51; Müslim, 1762; İmam Mâlik, 2/456, Ebu Davud, 2733; Tirmizî, 1554; Ahmed b. Hanbel, 2/2, 62, 72, 80: İbn Ömer hadisinden.
[758] Ebu Davud, 2736, 3615; Dârakutnî, s. 469; Hâkim, 2/131. Senedinde Yakub b. Mecma' vardır ki, îbn Hibbân'dan başkası onu sika bulmamıştır. İmam Şafiî, bu kişi hakkında: "Tanınmamış bir râvidir." der. Hafız İbn Hacer Fettıu'l-Bârî'de (6/51) onun duğunu söylemiştir.
[759] Ebu Davud, 2734; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/138.
[760] Ebu Davud, 2735. Senedinde meçhul bir kişi vardır.
İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 3/373-376.