saniyenur
Fri 24 August 2012, 11:02 am GMT +0200
Hayatla İçice Bir Din
Hz. Peygamber'in davetinin yakından incelenmesi, onun şifahî bir ahlâk öğretisi değil bir eylem, amel dini (yolu) olduğunu gösterecektir. O günlük hayatın gaileleri içinde olan ve pek çok gerçek ve güç meselelerle karşılaşan insanlar için gönderilmiştir. Hayatın bu çeşit meseleleri için pratik çözümler önerir. Keşiş ve ruhbanların hayatıyla ilgilenmez; bilakis toplum içindeki hayatta sıradan insanların başbaşa bulunduğu pek çok soruya dostça cevaplar verir. İslâm dini iktisadî, siyasî ve sosyal meselelerle de ahlâk, maneviyat ve inanç meseleleriyle olduğu kadar ilgilenir; bu ilgi her sahaya eş zamanlı olarak teşmil edilmektedir. Toplum hayatım bir bütünlük içinde ele alır ve her durum için doğru ve uygun çözümleri önerir. Kur'ân hayatın somut gerçeklerinden kaçılamıyacağını, bu yüzden de onlarla cesaret ve kararlılıkla mücadele edilmesi gerektiğini vurgular: "Gerçeği bâtılın başına çarparız ve onun beynini parçalar; böylece bâtıl ortadan kalkar." (21; 18). Bu ayet yanlış fikir ve sistemlerin kendilerini hayatın gerçeklerine karşı uzun süre ayakta tutamayacağını anlatmaktadır. Er ya da geç hakikatin baskısı karşısında yıkılacaklardır. Bu hakikat bütün insanlık meselelerine doğru çözümü öneren İslâm'dır. İslâm çok kapsamlı olan ve insan hayatının her yönünü kaplayan tam bir hayat nizamı verir.
En'am süresindeki şu ayetlere göz gezdirelim: "De ki: 'Gelin size Rabbinizin haram kıldığı şeyleri söyleyeyim: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anaya babaya iyilik edin, yoksulluk yüzünden çocuklarınızı öldürmeyin, -sizin ve onların rızıklannı veren Biziz-. Fuhşiyatın açığına da, gizlisine de yaklaşmayın, Allah'ın haram kıldığı cana -adaletin gerektirdiği hususlar hâriç- kıymayın. Allah size, düşünesiniz diye bunları emir buyuruyor. Yetim malına da, rüşdüne erişinceye kadar, en iyi şekilden başka bir tarzda yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, -kimseye gücünün yettiğinden fazla bir şeyi teklif etmeyiz, -konuştuğunuz zaman da, akrabaya bile ait olsa, doğruyu konuşun, Allah'a olan mükellefiyetlerinizi yerine getirin, işte O size, bunları emrediyor ki, düşünüp öğüt almış olasınız. Bu dosdoğru olan yoluma uyun. Sizi Allah'ın yolundan ayırıp parçalayacak olan yollara uymayın. Allah size bunları sakınasınız dîye buyurmaktadır." (6: 151-153).
Bu ayetler evrensel ahlâk ve adalet ilkelerini ve medeni bir toplumda yaşamak için gerekli iyi davranış kurallarını içermektedir. Nuh Sûresi insan davranışları ile ilgili ilim hazinesine birkaç hikmet daha eklemektedir: "Allah şüphesiz adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; hayasızlığı, fenalığı ve haddi aşmayı yasak eder. Tutasınız diye size öğüt verir. Ahidleştiğİniz zaman Allah'ın ahdini yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak sağlamlaştırdığını yeminlerinizi bozmayın. Allah yaptıklarınızı şüphesiz bilir. Bir ümmetin diğerinden daha çok olmasından ötürü, aranızdaki yeminleri bozarak, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi dener. And olsun ki, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size kıyamet günü açıklar." (16: 90-92)
Isrâ sûresi de bize yine bazı pratik hikmet sözleri vermektedir: "Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarhyacak olursa, onlara karşı 'öf bile demeyesin, onları azarlamayasın. İkisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: 'Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!' de. İçinizde olanı en iyi Rabbiniz bilir. İyi kimselerseniz bilin ki O şüphesiz kendine başvuranları bağışlar. Yakınına, düşküne, yolcuya hakkını ver ve elindekini saçıp savurma. Saçıp savuranlar şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür. Rabbinden umduğun rahmeti elde etmek jçin, hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, onlara hiç değilse tatlı bir söz söyle. Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün de açıp tutumsuz olma, yoksa pişman olur, açıkta kalırsın. Doğrusu senin Rabbin dilediği kimsenin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre verir. O, kullarım gören ve haberdar olandır. Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onlara da size de nzık veririz. Onları öldürmek şüphesiz büyük bir günahtır. Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. Haksız yere Öldürülenin velisine bir yetki tanımışızdır. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Zira kendisi ne de olsa yardım görmüştür. Yetimin malına -rüşdüne erinceye kadar- en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Ahdi de yerine getirin, doğrusu verilen ahidde sorumluluk vardır. Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun, doğru teraziyle tartın. Böyle yapmak sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir. Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur. Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, çünkü sen ne yeri delebilir ve ne de boyca dağlara ulaşabilirsin. Rabbinin katında bunların hepsi beğenilmeyen kötü şeylerdir. Bunlar Rabbinin sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber başka tanrı edinme, yoksa yerilmiş ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın." (17: 23-39).
Suresindeki bu ayetlerde, İslâm toplum hayatının bütün yapısının temellendiği bazı esaslar belirtilmiştir. "Bunlar, deyim yerindeyse Hz. Muhammed'in davet kurallarını teşkil etmektedir ve mukaddes vazifesinin Mekke devrinde, Medine'deki devir başlamadan hemen önce ilân edilmiştir; böylece yeni İslâm toplumu ve devletinin bu akide, ahlâk, kültür, iktİsad ve hukuk ilkeleri üzerine inşa edileceğini herkes öğrenmiştir." (The Meaning ofthe Qur'an, c. VI, ss. 135-136).
Bu açıklamadan net olarak anlaşıldığı gibi İslâm öğretisi sadece ahlâkî tavsiyelerle sınırlı kalmamış, bilakis insanların pratik meseleleri için çözümler öneren temel ilkeler içermektedir: Ana babanın haklan, akraba, yetimler ve muhtaçlar, toplumdaki fakir ve miskinlerin haklan ile ilgili ayetler; cimri olunmaması, fakat israf da edilmemesini tavsiye eden harcamalarla ilgili emirler; insanların manen ve maddeten hayatlarının niteliklerini geliştirecek hukukî tedbirlerin alınmasının teklifi ve sosyal düzenlemeler getirilmesi. Bunlar bir toplumdaki ahlâkî ve sosyal standartları geliştirmek için verilen en pratik emirlerdir.
Müminûn sûresi kendilerine emredilen hayat nizamına uydukları taktirde müminlere başarı vadetmektedir: "Gerçekten, müminler saadete ereceklerdir. Onlar tevazu içinde namazlarını kılarlar; anlamsız, boş şeylerden kaçınırlar; zekatlarını eksiksiz verirler; ırzlarını haramdan korurlar, -sâdece eşleri ve cariyeleri bunun dışındadır; onlara yaklaşmaları sebebiyle kınanmazlar;- ama bundan başkasını arayanlar; onlar, kötülükle sınırı aşmış kimselerdir. Ve (o müminler) ki, emanetlerine ve verdikleri söze riayet ederler; namazlarına devam ederler. İşte bunlar, temelli kalacakları Firdevs Cennetlerinin mirasçısı olacaklardır." (23: 1-11).
Sosyal ve Genel Islâhatlar
Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinin ışığı altında yapılan bu inceleme, Hz. Muhammed'in, hayatın muhtelif veçheleriyle ilgilenen bir uygulama adamı olduğunu tesbİt etmektedir. O, insanoğlunun düşünce ve eylem sahalarına tamamıyla yeni kavramlar getirmiş; sosyal, siyasi, iktisadî, ahlâkî ve manevî hayatlarını ıslah gayesiyle öze yönelik köklü tedbirler almıştır. Onun hukukî tedbirleri bir yandan şahıs ve ceza hukuklarını reforme etmiş (4: 11-13: 2: 180; 2: 178-179; 4: 92-93 ve 5: 36-48); diğer yandan da evlilikle ilgili kanunları (2: 221-242) ve sosyal ilişkileri geliştirmiştir (9: 7-11, 24, 83-84, 95-96, 107-109, 113-114; 24: 3, 27-33, 58-62; 33: 32-34, 53-55, 59) (Ayrıntılar için bkz., Stret Ansiklopedisi, c. I, "Yönetici ve Devlet Adamı", c. II, "Tacir", "Kanun Koyucu" ve c. III, "Hâkim" bölümleri).
Hz. Muhammed'in vazettiği iktisadî tedbirler de inkılâbı idi. Çünkü sadece ekonomik kuralları ıslâh için getirilmiş değildirler, aynı zamanda maddî eşitsizlikleri de azaltmayı ve onları mâkûl ve âdil bir seviyeye getirmeyi de öngörüyordu (2: 280.-283; 11: 84-85; 17: 35; 26:181-183; 9: 34-35; 53: 39 ve 59: 7). Ayrıca, onun aktardığı ahlâkî ve manevî öğretiler de ibadet ve din kavramına yeni boyutlar getirmiş, ibadet ve dini insanların günlük hayatlarıyla iç içe ve daha gerçekçi bir hâle sokmuştur (2: 152-153, 177, 188-189, 195, 274-281; 3: 134-135; 4: 2, 58: 5: 9. 103; 13:20-23; 18: 28; 25: 63-75).
Bu pratik tedbirlerin bir sonucu olarak Arabistan halkının hayat tarzı tamamen değişmişti. Değerleri ve düşünceleri değişmiş, onların hem ahlâkî ve manevî mükemmellik, hem de maddî refah ve siyasî hâkimiyet yönünden kazançları zirveye ulaşmıştı. Gerçekte, bu tam bir inkılâptı; ülke sınırlarını geni-lettiği gibi halkın insanî niteliklerini de değiştirmişti..