saniyenur
Tue 19 June 2012, 09:11 pm GMT +0200
Hayatın Zaruretleri
İnsan hayatı için kesinlikle gerekli" olan ve yokluğunda insanın hayatiyetini sürdüremeyeceği şeyler mesela yiyecek, giyecek, barınak hayatın zaruretleri diye adlandırılırlar.
Yiyecek: Yiyecek insanın temel ihtiyaçlarından en önemlisi olarak kabul edilir. İnsan, belli durumlarda, barınaksız ve giyeceksiz olabilir, ama yiyeceksiz yaşaması mümkün değildir.
Kur'an çeşitli vesilelerle insanın bu temel ihtiyacını vurgular ve taze et, balık, tahıl, süt, sebze, salata, meyve, bal, yağ vs. hemen hemen bütün yiyeceklerden bahseder.
Taha Suresi: "hem siz yiyin hem de davarlarınızı otlatın." (20: 54).
Abese Suresi: "Hakikat biz o suyu şanl şarıl akıtarak döktük, sonra o yeri öyle bir yardık, sonra onda daneler bitirdik, üzümler, yoncalar, zeytinlikler, hurmalıklar sık ve bol ağaçlı bahçelikler, meyveler, otlaklar size ve davarlarınıza bir faide olarak yaptık." (80:25-32).
Mü'minûn sûresi: "Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: karınlarının içindekinden size içi-riyoruz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz." (23: 21).
Kur'an-ı Kerim'de değişik yiyeceklerin insanoğlu için şerekli olduğunu belirten birçok ayet vardır, insanın Allah tarafından sağlanan yeryüzündeki nzıklardan yemesi istenmiştir. Sebe Suresi: "Rabbinizin rızkından yeyin ve ona şükredin." (34: 15). Hatta cennetteki hayatın tarifinde özellikle yiyeceklerden bahsedilir. Meryem Suresi: "Çok esirgeyen Allah'ın kullarına gayb olarak vadettiği Adn Cennetle-ri-ve orada onların sabah akşam rızıkları da vardır." (19: 61-62).
Yine, Allah'ın Adem ve Havva'ya cennetin bahçesinde yaşamalarını emrettiği aşağıdaki ayet-i kerimede insanın temel ihtiyacı olan yiyeceğin önemi vurgulanmaktadır! Bakara Suresi: "Ve demiştik ki, ey Adem! Eşinle birlikte cennette kal, ondan istediğiniz yerde bol bol yeyin." (2: 35). Bu ayet yiyeceklere ve hayatın diğer gerekli ihtiyaçlarına bol bol sahip olan Adem ve Hz. Havva'nın müreffeh durumlarını göstermektedir.
Giyecek: insanın diğer bir önemli ihtiyacı olan giyecek, yiyecekten sonra gelir. Giyecek insanı soğuk ve sıcaktan koruduğu gibi ona güzellik ve iyi bir görünüm verir. Nahl Suresi'nde elbisenin ilk kullanılışına bir işaret vardır: "Allah sizi sıcaktan koruyacak elbiseler yaptı." (16: 81).
Burada şu husus belirtilmelidir; iki zıt şeyden birinin bahsi daima ikincisini de kapsar. Burada bahsedilen sıcaktan korunma ile, aynı zamanda, hem sıcaktan, hem de soğuktan korunma kasdedilmiştir, Veya meşhur gramerci Zeccac'ın dediği gibi insanı sıcaktan koruyan şey soğuktan da koruduğu için burada soğuktan bahsetmeye gerek duyulmamıştır.
Giyinme ilk önce kişinin sıcaktan ve soğuktan korunması, çıplaklığını ve haya yerlerim örtmesi gibi basit işlemler için kullanılmıştır; ama sonraları kişi süslenmek ve güzelleşmenin yolunu aramıştır. Araf Suresi'nin şu ayetinde elbise kullanımı ile ilgili bir işaret vardır: "Ey Ademoğulları, şüphesiz biz üzerinize çirkin yerlerinizi örtecek bir örtü bir de güzellik elbisesi giydirdik." (7: 26).
Hz. Adem'in cennet bahçesinde hanımı ile birlikte hayatın tüm güzelliklerinden faydalanarak yaşayışından Taha Suresi'nde şöyle bahsedilmektedir: "Ey adem! Hiç şüphe yok ki senin için orada acıkmaman ve hiç çıplak kalmaman var ve hakikat sen orada susamaz-sın ve güneşte kalmazsın." (20: 117-119).
Bu sözlerle Adem @'a onu açlıktan, susuzluktan, sıcaktan ve soğuktan koruyacak yiyecek, içecek ve giyeceğin ihsan edileceği konusunda söz verilmiştir. Bu sözler hayatın konfor, rahatlık ve mutluluk gibi bütün iyi şeylerin bulunduğu hoşnutluk durumunu tasvir etmektedir.
Hayatın bütün zaruretlerini sağladıktan sonra Allah aşağıdaki ayette, insana nasıl yaratıldığını ve kendisine nasıl yiyecek ve giyecek verildiğini hatırlatmaktadır: "O, İnsanı bir damla sudan yarattı ve davarları da yarattı. Onlarda sizin için ısıtıp koruyacak şeyler ve menfaatler vardır, ondan yersiniz de." (16: 45).
Barınak: Yiyecek ve giyecek gibi insanın tabii ihtiyaçlarından biri de barınaktır. İslam insanın bu ihtiyacına da gereken önemi vermiştir. Geçmişte güç kazanmak ve korunmak için insanın inşa etmiş olduğu binalar, saraylar, evler çadırlar vs. den Kur'an'da bahsedilir. Şu-ara Suresinin şu ayetlerinde kuvvetli kaleler ve büyük binaların inşasından bahsedilir: "Her yüksek yerde bir bina mı yaparsınız?
Ve temelli kalacağınızı umarak bir takım kaleler mi edinirsiniz? (26: 128-129). Burada kullanılan kelime bir azamet işareti olarak Hz. Süleyman'ın ordularından korunmak için evlerini sığınak olarak kullanan karıncaların kıssası Nemi Suresinde şöyle anlatılır: "Onlar karınca vadisi üzerine geldikleri zaman bir karınca dedi ki: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları kendileri farkında olmadan sakın sizi kırmasınlar." (27: 18). Bu ayetler açıkça, insanın ve Allah'ın diğer yaratıklarının düşmanlarından olduğu kadar tabiattan da sığınmak için barınaklarına ve evlerine girdiklerini gösterir.
Süleyman'ın sırça saraylarından şu ayette bahsedilir: "Ona denildi ki (Belkıs'a): 'Köşke gir', onu derince bir su sandı iki bacağını açtı. Süleyman dedi ki 'hakikat o sırçalardan düzeltilmiş bir meydandır." (27: 44) Süleyman, Belkıs'ı etkilemek için altından su akan düz bir sırça taban yaptırdı. Belkis sırçadan yapılmış olan tabanı akan bir su zannetti.
Sarayın sırça tabanı o kadar düz ve mükemmel idi ki sanki akan bir su gibi görünüyordu. Sure el-Araf da Salih Peygamber'in ve Semud kavminin kıssasında büyük binalar ve kaşaneler inşa edilmesinden şöyle bahsedilmektedir: "Ve hatırlayın o vakti ki, sizi Ad'dan sonra halifeler kıldı ve sizi yerde yerleştirdi, ovalarında köşkler ediniyorsunuz, dağlan ev yapmak üzere oyuyorsunuz." (7: 74). Bu insanların ovalara büyük köşkler inşa ettikleri ve düşmanlarının saldırılarından korunmak için kayalara evler oydukları ortaya çıkmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri gösteriyor ki, İslam insan hayatının hiçbir yönünü ihmal etmemiştir. Kur'an insan ihtiyaçlarının karşılanması gerçeğine gerekli Önemi vermiştir. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim insan hayatını geliştirmek ve muhafaza etmek için, devletin her ferdinin yiyecek, giyecek ve barınak vs. dahil.te-mel ihtiyaçlarının sağlanmasını müslümanlara farz kılmaktadır. Peygamber şu hadîste insanın bütün ekonomik faaliyetlerinin amacını özetlemektedir:
"Adem oğluna barınacağı ev, vücudunu örtecek elbise, yiyecek ekmek, su koyacak kab ve binek yeterlidir, başkasında bir hakkı yoktur."
Rasulullah burada toplumun her ferdinin bütün şartlar altında sahip olması gereken temel ihtiyaçlarını özetlemiştir.
Verimliliğin Şartları: Yiyecek, giyecek, barınak vs. kadar gerekli olmayan, ama randımanın arttırılması için lüzumlu olan şeyler, verimliliğin şartları diye adlandırılırlar. Bir işçinin kendini kuvvetli ve zinde hissedip çalışabilmesi için et, süt, tereyağ gibi iyi yiyeceklere ihtiyacı vardır. Bunlar bir işçi için verimliliğin şartlarıdır. Gerçekte verimi arttıran ve bir kişiyi daha çalışkan yapan herşey verimin şartları diye adlandırılır. Bu, rahat bir yatakta iyi bir uyku ya da insanın ayağını rahat tutan iyi bir ayakkabı olabilir. Eğer bunlar kişiyi mutlu ediyor ve daha iyi bir işçi yapıyorsa verimliliğin şartlan diye mütalaa edilir. Meyvelerin düzenli tüketimi de kişiyi daha sağlıklı ve daha randımanlı bir işçi yapar. Allah, değişik türde meyvelerin yaratılmasındaki cömertliği hatırlatır ve akıllı insanlann bu şeylerin önemini kavramaya çalışmasını ister: "Onunla sizin için ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve meyvelerin her birinden bitiriyor. Şüphesiz, bunda iyi düşünen bir topluluk için bir ibret vardır." (16: 11)
Allah'ın yarattığı değişik türdeki meyvelerin kullanımı üzerinde tefekkür edenler diğer şeyler arasında bir işçinin randımanının arttırılmasında leyvelerin sağladığı büyük faydayı derhal görür.
Konfor: Konfor ne hayati zarurettir, ne de verimin şartıdır. Fakat kişiye rahatlık ve kolaylık sağlayan şeyleri ihtiva eder. Konforlu şeylerin tüketimi, insanın hayatını daha kolay ve daha rahat kılar. Bir insanın sıradan yiyeceği, giyeceği ve bannacağı, onun hayatının ihtiyaçlarıdır ama, iyi ve lezzetli yiyecekler, güzel ve pahalı elbiseler ve iyi döşenmiş binalar
ve köşkler, kişinin konforudur. Bu yUzden konfor, kişiye rahat ve kolaylık sağlayan ve genel olarak kullanılışı maliyetinden daha fazla olan şeyler olarak tanımlanır. İslam'da konfordan hoşlanmaya izin verilmiştir. İslam, kişinin hayatın güzel şeylerinden faydalanma ve takdir etme içgüdüsünü kabul etmiştir. İslam ayrıca insanın kültürel ihtiyaçlarına da gerekli önemi göstermiştir. Güzellik, zerafet ve kültürel ihtiyaçlarıyla ilgili fıtri iç güdüsünü göz Önünde bulundurarak İslam, insanın temel ihtiyaçlarının yanında konfordan da faydalanmasına müsaade eder.
İslam'da hayatın ziynetleri, süsleri ve konforu dahil bütün isteklerin tatmin edilmesi mendup olup tamamen helaldir. Peygamber , Allah'ın kullanmaları için yarattığı dünyanın iyi şeylerinden faydalanmalanm ashabına tavsiye etmiştir. Peygamber'in hayatın güzelliklerinden faydalanmanın İslâm'ın Öğretilerine zıt olmadığım kanıtlayan birçok hadisi vardır.
Ebu Ahvaz babasından rivayet etmiştir. Babası Peygamber'ın yanına pis bir elbise ile gitmişti. Peygamber ona "zengin inisin?" diye sordu, olumlu cevap alınca ne kadar zengin olduğunu sordu. Ebu Ahvaz'm babası, Allah'ın kendisine develer, keçiler, atlar ve köleler verdiğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber "Allah Fazl-ü kereminden sana ihsan ettiğinde, alametlerini senin üzerinde görmekten hoşlanır." buyurdu. (Ebu Davud).
Peygamber; "Allah güzeldir ve güzeli sever" ve yine "Allah, insanı herşeyin güzelim yapmakla yükümlü kıldı" buyurmuştur. (Müslim).
Câbir b. Abdullah el-Ensarî şöyle rivayet etmektedir: "Zatür Rika savaşma Peygamber ile birlikte çıktık; bizimle beraber bir adam vardı, onun sefer ihtiyaçlarını tedarik ettik ve o da karşılık olarak koyunlarımızı otlattı. Adam tamamen yırtık olan İki parça elbise giymişti. Peygamber onun bu durumunu görünce başka elbisesi olup olmadığını sordu. Ben ona bazı elbiseler verdiğimizi ancak onun bunu torbasında sakladığını söyledim. Peygamber bize, ona bu elbiseleri giymesini söylememizi buyurdu. O da elbiseleri çıkarıp giydi. O yürüyüp uzaklaştığında Peygamber '(Onun iyi elbiselerini saklayıp yırtıkları giymesinin) sebebi nedir?' diye sordu." (Muvatta).
Hz. Aişe, Peygamber'ın elbiselerine bulabildiği en güzel kokulardan sürdüğünü ve O'nun bundan hoşlandığını rivayet etmiştir. (Buharı).
"Mutmain olacağınız kadar yiyiniz, giyiniz, kibirlenmeden ve İsraf etmeden sadaka veriniz." (Buhari).
Peygamber'in yukarıdaki hadisleri ve Kur'an'ın ayetlerindeki bahisler şu gerçeği kanıtlar: Aşırılığa sebep olmaması ve sınırların korunması şartı ile islam'da güzel ve kullanımlı şeylerden faydalanmaya izin verilmiştir. Eğer herhangi bir şey yasaklanmış ise bu, topluma karşı tecavüz sayılan utanç verici ve pis bir davranıştır ve bu dünyanın zevklerine aşırı şekilde müptela olmanın sonucudur. (7: 33).
Lüks: Kişisel zevklerdeki aşırılıklar veya gereksiz ve aşın istekleri karşılamak için yapılan fazla masraflar lüks olarak isimlendirilirler. Lüks şeylerin maliyeti genellikle, onlardan alınan zevkin sağladığı faydadan daha ' fazladır, mesela pahalı elbiseler, gümüş ve altın kaplar vs...
İslam verimsiz ve gayri ahlaki endüstrilerin büyümesini teşvik edici, eninde sonunda toplumun birlik ve bütünlüğünü harap eden za-rarh ve yıkıcı elemanların toplumda yayılmasına sebebiyet verici şeylerin kullanımını men etmiştir. Bakara Suresinde bu gerçeğe bir işaret vardır: "(Ey Rasulüm!) Sana içki ile kumarı sorarlar. De ki: 'onlarda hem büyük günah vardır, hem de insanlar için büyük faydalar vardır. Fakat günahları faydalarından daha büyüktür.'1 (2: 219) Aynı sûredi: "Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan helâl ve temiz şeylerden yiyin, şeytanın adımlarına uymayın; çünkü o sizin apaçık düşmanmızdır." (2:168).
Bu ayetler şunu açıkça ortaya koymaktadır ki insan, tüketim alanında aşırılığa kaçmamak ve sının aşmamak şartı ile elde mevcut olan her cisimden faydalanabilir ve bunları kullanabilir. "Şeytanın adımlarına uymayın" ifadesinden kasıt hayatın lüks şeylerine ve zevklerine aşırı İptila durumudur.
Maide Suresinde daha bir açıklanmaktadır: "Allah'ın sizi nzıklandırdıklanm helal, pak olarak yeyin, kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun." (5: 88).
El-Araf Suresinde ise şöyle buyurulmaktadır: "Yiyin, için; fakat israf etmeyin. Çünkü Allah İsraf edenleri sevmez." (7: 31).
Kur'an-ı Kerim müslümanlarm temiz ve helal olan şeyleri kullanmalarına müsade eder. Onlar çeşitli yiyecekler yiyebilir, zarif ve güzel elbiseler giyebilir, saray gibi evlerde yaşayabilir, çok iyi mutlu ve rahat bir hayat sürdürebilirler. Kur'an-ı Kerim'in yukarıdaki ayetlerinde insanların hayatın zaruretlerini giderme ve kolaylıklarından yararlanma konusunda tamamen serbest bırakıldığı çok açık sözlerle ifade edilmiştir. Müslümanlar, sadece, toplumun genel menfaatini tehlikeye atabilecek gereksiz ve lüks isteklerini karşılamak için makul sınırların ötesinde harcama yaptıklarında uyarılırlar.
Lüks şeylerin tüketimi, bazen insanlara "Allah korkusu" hatırlatılarak, bazen de "Şeytanın adımlarını izlemeyin" diye uyanlarak men edilmiştir. Lüks şeylerin kullanımı, kişiyi aylak, savurgan ve müsrif yapar, kişide tembellik ve başkalarına bağımlılık gibi kötü alışkanlıklar, çalışmaya karşı nefret, sorumsuzluk vb. gibi olumsuz davranışları geliştirir. Ayrıca, kişi lüks bir hayat elde etmek ve bunu muhafaza etmek için her türlü aşırılığa (hatta suç ve günah işlemeye) başvurmaya daima hazırdır; kişi diğer insanların haklarına tecavüz etmekten ve onların mallarını haram yolla gas-betmekten çekinmeyecektir. Bütün bunlar, rüşvetçiliğe, fesada, akraba kayırmaya vs. yol açar ve toplumda bu davranışları yaygınlaştirır. Kısaca, kişi isteklerinin tatmini için toplumun genel menfaatleri kadar, kendi kişisel iyiliğini de tehlikeye atmaya hazırdır. Bundan dolayı, İslam, toplumda yıkıcı elemanların büyümesini önlemek ve yıkıma engel olmak için lüks şeylerin tüketimini (aşırı iptilayı) yasaklamıştır. Bunun yanında lüks şeylerin tüketiminden faydalanan bir insan bunu diğer bir insanı sömürerek yapmaktadır, işte bu da İslam'da kesinlikle yasaktır. Birkaç kapitalist, fabrikatör, mal sahibi, lüks hayatlarını muhafaza etmek için milyonlarca para harcarken, milyonlar (özellikle varlıklılar ile yoksullar arasında aşırı farklılıkların olduğu ülkelerde) hayatlarının basit ihtiyaçlarını bile karşılayamamaktadırlar. Birkaç tane müşkülpesent milyonerin çoğunlukla gereksiz ve aşın ihtiyaçlarına bol bol israf edilen varlığı, açlıktan ölen milyonların hayati ihtiyaçlarını sağlamada kullanılabilir.
Bu tür sosyal dengesizliğin önünü almak üzere Peygamber lüks olarak mütalaa edilen şeylerin kullanımını yasaklamış ve insanları bunlardan vaz geçirmeye teşvik etmiştir.
Ümmü Seleme'den rivayetle Rasul-ü Ekrem; "Gümüş ve altın kaplardan yiyip içenler, karınlarına Cehennem ateşi doldurmaktan başka bir şey yapmıyorlar" buyurmuştur. (Mu vatta).
Enes'den; Peygamber "dünyada ipek giyen Ahirette giyemez" buyurdu. (Muvatta). "Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Peygamber erkeklerin altın yüzük takmasını yasaklamıştır." (Buhari).
Abdurrahman b. Ebi Leyla şöyle rivayet etmiştir: Huzeyfe Medine'de iken, bir kimseden su istedi. Bir rençber gümüş kap içinde suyu getirdi. Huzeyfe hemen suyu döktü ve Peygamber 'in "(erişi ve arpacı) harir ve atlas elbise giymeyiniz. Ve altın, gümüş kaptan içmeyiniz, gümüş (ve altın) tabaklardan yernek de yemeyiniz (bunlar Allah korkusundan yoksun insanların yoksulların pahasına zevk aldığı şeylerdir, bu yüzden Müslümanlar için yasaklanmıştır). Gümüş (altın) dünyada kafirlerin, ahirette ise biz Müslümanlanndır" buyurduğunu işittim dedi. (Buhari).
Bunlar ve diğer buna benzer birçok hadis-i şerifler, insanların lüks bir hayata aşın düşkünlüklerini İslam'ın lüks şeylerin, mesela gereksiz istekler tüketimini yasakladığını açıkça göstermektedir.
Hayat Standardı: Hayat standardından anlaşılan, insanın hayati için elde edilmesini ve muhafaza edilmesini gerekli gördüğü ve bunu gerçekleştirmek İçin fedakarlığa hazır olduğu hayat tarzı ve konfor seviyesidir. Daha basit ifadeyle, kişinin kendisi için kesinlikle lüzumlu gördüğü ve bunu elde etmek için her türlü fedakârlığı yapabileceği minumum konfor ve gerekli şeylerdir.
Ekonomik standartların derecelendirilmesinde, İslam eşitliği savunmaz, fakat hayatın temel ihtiyaçlarının tedarik edilmesine gelince, bu konuda eşitliği muhafaza eder ve devletin her ferdinin yaşama hakkı prensibini tasdik eder. İslam, hiç kimsenin hayatın temel ihtiyaçlarından mahrum kalmamasını sağlar. Hiç kimsenin mülkünü lüks şeylere israf etmesine izin vermez. Kapitalizm (lüks şeylere aşırı düşkünlük) Komünizm (devletin kontrolünde yapay eşitlik) olumsuzluklarının müslüman bir toplumda ortaya çıkmaması için İslam, vatandaşların temel ihtiyaçlarını karşılama ve halk arasındaki ekonomik sınıflaşmayı makul ve ılımlı sınırlar içinde tutma sorumluluğunu devlete yükler. Sonuç olarak tüketim alanında cimriliğin, savurganlığın getirdiği olumsuzluklar müslüman bir toplumda otomatikman engellenir.
Şimdi ortaya şu sorular çıkar: Makul bir hayat standardı nedir? Konforun ve zaruri ihtiyaçların makul ve adaletli bir şekilde olabilmesi için ne kadar harcama makul ve adil sayılır? Biz hayatın temel ihtiyaçlarını karşılamamızı sağlayan bir bayat standardına mı razı olmalıyız? Yoksa daha yüksek bir hayat standardı mı ümid etmeliyiz?
İki düşünce ekolü vardır: Birincisi dünyevi zevklerden feragat ve kaçınmayı savunur. Diğeri de, dünyevi zevklerden hoşlanmayı ve lüks şeylere düşkünlüğü hayatin gayesi olarak mütalaa eder. İslam; birincisi softalar, ikincisi de materyalistler tarafından desteklenen bu iki aşın uç arasında orta yolu benimser. İslam riyazetçiliği tabii olmayan bir hayat yolu olarak, materyalizmi de savurganlık olarak suçlar; birincisi zahidlik adı alünda münzevi bir hayati ve cimriliği başlatırken, diğeri de insanları bencil ve savurgan yapar. İslam hem cimriliği hem de savurganlığı suçlar. İnsanlara harcamalarında orta yolu tutmalarını öğütler.
Cimrilik:. Öncelikle kişinin kendisi ve ailesi için malını imkanları njsbetinde hareamamasıdır. ikinci olarak ise kişinin malını iyilik ve hayır amacına yönelik olarak harcamamasıdır.
Meşru isteklerini tatmin için harcamalannda cimri olmaya gayret eden insanlar, İslam na-zannda suçlu sayılırlar. Allah'ın kendilerine verdiği serveti harcamamakla, üç suç işlemiş olurlar. Birincisi Allah'ın kendilerine vermiş olduğu nimetleri, kendileri akrabaları ve arkadaşları için harcamamakla Allah'a karşı nankör olurlar. Bu tür insanların nankörlüğü Ali İmran suresinde şöyle tarif edilir: "Allah'ın kendilerine fazlından verdiği şeyde cimrilik ederler, sakın bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onlar için bîr günahtır." (3: 180). Yine Nisa suresinde: "Şüphesiz ki Allah, cimrilik eden, insanlara cimriliği tavsiye eden, Allah'ın fazlından kendilerine verdiğini gizleyen kimseleri sevmez." (4: 36-37).
Serveti Allah'ın lütfü olarak isimlendirmekle, insanlara malın gerçek faydasının onu biriktirmekte değil, harcamakta olduğu hatırlatılmaktadır. Mallarını yaratılışının gayesine uygun şekilde kullanmayıp, biriktiren insanlar nankör olurlar. Ayrıca serveti kendileri İçin saklamakla diğer insanların o maldan faydalanmalarına da engel olmaktadırlar. Böylece insanların iyiliği ve hayrı için kullanılması gereken Allah'ın fazl-ı keremi kötü kullanılmaktadır. Kur'an-i Kerim'İn yukarıdaki ayetinde belirtilen ikinci suç bu insanların mallarını halktan saklıyor olmalarıdır. Onlar bu cimri davranışın kendileri için iyi olduğunu düşünürler ama, Kur'an bunun kendileri için hayırlı ve faydalı bir davranış olmadığını, bilakis son tahlilde günah ve zararlı olduğunu söylemektedir. Cimri insanlar servetlerini harcamamakla gerçekte üretimin artmasındaki büyük faydasından toplumu mahrum bırakmaktadırlar. Başka bir deyişle onlar daha çok mal üretimi için kullanılabilecek milli serveti israf etmektedirler.
Üçüncüsü, serveti kendilerine saklamakla tüketim seviyesinin düşmesinden ve dolayısıyla üretim ve istihdam hacminin de gerilemesinden sorumlu olurlar. Dr. J. M. Keynes şöyle demektedir: "Tüketim, beklentileri istihdamın tek var olma sebebi olduğundan azalmış bir tüketim eğiliminin istihdam üzerinde yıkıcı bir etkisi olacağı sonucunu çıkarmak hiç de paradoksal değildir. (General Theory of Emp-logment, Interest, and money 1954, sh. 211).
"Bu onlar için bir günahtır" ayeti serveti toplum yararından alıkoymakla ortaya çıkan tüm ekonomik rahatsızlıkları (bazı endüstri dallarının kapanması, bazılarının veriminin düşmesi, işsizlik oranının .artması vs.) kapsamaktadır.
İstiflemenin etkilerinin ciddi sonuçları karşısında, Kur'an, cimri insanlan daha fazla uyarır. Tekâsür Suresi: "(Mal, mülk ve servette)
Çoklukla Övünmek, sizi tutkuyla oyalayıp kendinizden geçirdi... Öyle kî (soy-sopla öğünmek için) kabirleri bile ziyaret ettiniz." (102: 1-2). Sosyal statü ve saygınlığa duyulan sevgi ve açlık, bazı insanlan öylesine kör etmiştir ki, bu insanlar servetin gerçek fonksiyonunu bilmeksizin aşırı miktarda servet kazanıp, biriktirmişler ve toplumdaki milyonlarca insanın hayatında maddi kargaşalığa ve ızdıraba sebebiyet vermişlerdir.
Tasarruf, bir bakıma iyi ve faydalıdır; bu yüzden müsaade edilmiştir, ama kullanmak veya ihtiyacı olan halka yardım etmek için değil de sosyal prestij ve benzeri saiklerle topluma bir sabotaj hareketi sayılacak tarzda servet biriktirmek asla affedilemez ve hoş görülemez.
Yine Hümeze suresinde Kur'an mal toplayan, yığan insanları suçlar: "Her arkadan çekiştiren ve yüze karşı eğlenen kimsenin vay haline! Ki o bir mal toplayıp onu tekrar tekrar sayandır; samr ki hakikat, malı kendisini temelli kılmıştır." (104: 1-3). Böylece Kur'an gereksiz yere servet yığan ve onu toplumun ve kendisinin yararına harcamayan kimseyi çok katı bir dille suçlamaktadır.
Savurganlık: Savurganlık, ilk olarak malı, helal olmayan, kumar, içki gibi şeylere (hatta sözkonusu miktar belli olsa bile) harcamaktır; ikinci olarak ise helal şeylere yapılan aşırı harcamalardır, (bu harcama kişinin malı kadar da olsa, malından fazla da olsa); üçüncüsü iyi ve hayırlı amaçla ama sadece gösteriş olsun diye yapılan harcamalar. İslam, harcamada cimri olan İnsanları suçladığı gibi müsrif ve savurgan olan insanları da takbih eder. Cimrilik, toplum kaynaklarının daha faydalı bir şekilde kullanımını engeller, savurganlık ise malların gereksiz ve yararsız istekler yönünde boşuna sarfedilmesine neden olur. Kur'an, bu tür harcamaları şu ayetlerinde yasaklamıştır: "(Seninle) akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını ver, (malını gereksiz yere) saçıp savurma. Çünkü (gereksiz yere mallarını) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabb'ine karşı çok nankördür!" (17: 26-27).
Bir müfessire göre; saçıp savuranlar kelimesi, helâl ihtiyaçları tatmin için verilen serveti içki, kumar vs. gibi helal olmayan ve gayri-ah-Iaki isteklere harcayan kişiler anlamındadır.
İsraf eden insanlar burada şeytanın kardeşleri diye adlandırılmışlardır. İnsanlar kendilerine Allah'ın lütfundan verilmiş olan malı makul ve helal yolla harcamamakla O'na karşı nankör olmaktadırlar. Bütün harcamalarımız kaynaklarımızla sınırlıdır. Eğer biz ku-ru-sıkıya ya da sadece gösteriş için harcama yaparsak, bunda bizim için hiçbir yarar yoktur. Kaç aile nikah törenlerine ya da cenaze törenlerine yaptıkları aşın harcamalarla yıkılmıştır? Bunun yanında, bu harcamalar, toplum içinde gereksiz, verimsiz ve lüks endüstrilerin büyümesini teşvik eder. A'raf Suresinde "Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez." (7: 31) buyrulmaktadır. Bunun için gereksiz ve müsrifçe harcamalar Kur'an'da tekrar tekrar suçlanmıştır. Toplumun daha verimli amaçlar için kullanabileceği mülkün israfı, Allah katında çok ağır bir günahtır. Ebu Hureyre'de, rivayetle Peygamber şöyle buyurmuştur: "Allah'ın sizin İçin kerih gördüğü şeylerden biri İzaa-i mal (ısrardır." (Muvatta).
İtidal: İslam, cimri ve müsrif olmaksızın makul harcamalarda bulunmayı ve hayatın iki aşın ucu arasında ılımlı bir yolu tavsiye eder. İslam, aşırılığa kaçmadan hem harcamayı hem de tasarruf etmeyi savunur.
Bu kişi ne bütün malını lüks şeylere dikkatsizce israf etmeli ve imkanlarının ötesinde harcamalarda bulunmalı, ne de imkanları olmasına rağmen kendisi, ailesi veya hayatın diğer ihtiyaçları için hiçbir şey harcamayacak kadar cimri olmalıdır. Aşağıdaki İslami öğretilerin asıl amacı, insanların kendi imkanları nisbetinde sarfetmelerini sağlamaktır. Harcamalar ne gelirlerinden çok fazla olmalı ki bu onları israfa İter, ne de zenginliklerinin çok altında olmalı ve onları cimriliğe sürüklemeli-dir. İnsanlar harcamalarında orta yolu tutmalıdırlar, böylece ne servet dolaşımı engellenmeli (birikim sonucunda), ne de toplumun olduğu kadar kendilerinin de ekonomik gücü (israf sebebiyle) zayıflamalı.
Kur'an-ı Kerim, itidalin esaslarını şöylece çıklar: "O kimseler ki, harcadıkları zaman israf etmezler, sıkıllk da yapmazlar, işte bunun arası denk olur." (25: 67). İşte bu, harcama konusunda feraseti öneren bir kuraldır. En iyisini yapmaya çalıştığımız yardımseverlikte bile müsrif olmamalıyız. Böyle olursa yaptığımız hayırseverlik ya gösteriş ve insanları etkilemek için ya da düşüncesizce olur, ve "birisine İyilik yapmak için başkasının hakkım yemek" konumuna düşülür. Kesinlikle cimri olmamalıyız; ama kendi haklarımız dahil herkesin hakkını hatırlamalıyız ve bu ikisi arasında mükemmel bir denge kurmalıyız. İsra suresinde aynı ilke şöyle vurgulanmaktadır: "Elini boynuna bağlamış kılma ve onu büsbütün de açma, yoksa kınanmış, pişman olmuş bir halde oturup kalırsın." (17: 29).
"Elin boyna bağlanması" ifadesi, kişinin harcamalarında cimri olması anlamında, "ve onu büsbütün açma" emri ise kişinin servetini fazlaca ve bolca israf etmesi anlamındadır. Ayet-i kerime, kişinin olağan harcamalarında benimsemesi gereken genel bir kural ortaya koyar. Akıllı insanların kınamasına maruz kalmayacak ve yoksun da olmayacak şekilde harcamalı ve mal kaynaklarımızı, yardımımıza ihtiyacı olan ve buna haklan olan insanlardan saklamamahyiz. Malın Dağıtımı bolümünde de izah edeceğimiz gibi, hatta yabancılar bile böyle bir hakka sahiptirler. Kapasitemiz ve masraflarımız arasında eşit bir ölçüye sahip olmamız gereklidir.
İslam malın tüketimi konusundaki şu soruya çok uygun cevap verir; Makul bir hayat stan-dartını muhafaza için nasıl harcamalıyız? Bu soruya Talak suresinde bulduğumuz karşılıktan daha güzel cevap verilemez. "Mal sahibi, varlığına göre malından versin; Rızkı kendisine daraltılmış olan kimse de Allah'ın ona verdiğinden versin." (65: 7).
Bu ifadelerle Kur'an, eğer tam anlamıyla yerine getirilirse, modern kapitalist sistemde genel olarak bulunan cimriliğin ve savurganlığın ekonomik olumsuzluklarını kökünden söküp atabilecek "harcamada itidal kuralını" tanımlamıştır: Zengin-fakir herkese mal varlığına göre harcama yapması Öğütlenir. Fakır bir kişi, yetersiz geliri ile birkaç konfor ve ihtiyaçtan ibaret olan makul bir hayat standartını muhafaza edebilirken, zengin bir kişi de savurganlığa düşmeden mal varlığına göre hayat standartını muhafaza edebilir. Her birinin harcamaları, tabiatıyla, toplumsal görevlerine, ekonomik sorumluluklarına (küçük veya büyük bir ailenin geçindirilmesi) ve zamanın di-. ğer ihtiyaçlarına göre mutlaka değişikliğe uğrayacaktır. Fakat harcama ne savurganca, ne de cimrice değil de tüketicinin imkanlarına uygun olduğu müddetçe caizdir ve helaldir.
Rasulullah @'ın malın en uygun şekilde kullanımını ve önemini belirten birçok hadisi vardır. Bir rivayete göre Peygamber @ şöyle buyurdu: "Her kişi kıyamet gününde sorguya çekilecektir. Sorulardan biri, malını nasıl kazandığı ve nasıl harcadığı olacaktır. Yine Peygamber @ "kişiye malını nasıl kazandığının ve onu nereye sarfettiğinin sorulacağını tebliğ" buyurmuştur.
Ebu Yusuf, bu hadisi İslam iktisadî sisteminin temeli olarak kabul eder, çünkü tüketim alanında küçük bir dikkatsizlik toplumun dengesini alt üst edebilir ve farklı türde ekonomik bozukluklar doğurması muhtemeldir. Aşın harcamalar aylaklığı, müsrifliği ve verimsiz ve lüks şeylerin büyümesini arttırırken cimrilik de, tüketim seviyesinin düşmesi ve harcamaların kısılması sebebiyle toplumda işsizlik sıkıntısı doğurur. Bundan dolayı tüketim konularında insanlara uygun bir yol gösterilmesi kesinlikle gereklidir.
Bir rivayete göre Peygamber "Her şeyde en iyi yol itidaldir" buyurdu. (Kanz-ul A'mal).
Yine bir başka vesile.ile Peygamber "İtidal geçimde mutluluğun yansıdır" buyurdu Ebu Derda'dan rivayetle: Peygamber "bir parça aklı olan kişi hesabında itidali benimsemelidir" buyurdu. (İmam Ahmed).
Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Günün birisinde Peygamber minber üzerinde oturmuştu. Biz de kendisinin etrafında oturmuştuk. Bu halde Peygamber buyurdu ki: "Ben (ebediyete gittik)den sonra dünya çiçeğinden, dünya hüsn-ü behçetinden Önünüze nice açılacak nimet sofralan, hayat sahneleri (yok mu?). Sizin için korktuğum muhakkak olan şeylerdendir. Bunun üzerine Ashabdan bir zat: 'Ya Rasulullah! Hiç hayr-ü nimet, şerr-ü mefsedet celbeder mi? (ki korkuyorsunuz)' diye sordu.'... Hakikaten hayr-ü nimet şerr-ü mefsedet getirmez (fakat sebep olur. Bakınız!) Baharın bitirdiği otlardan (zehirli) bir kısmı vardır ki yiyeni Öldürür, yahut ölümü yaklaştırır. Lakin yeşil ot böyle değildir. Onu otlayan hayvan, Ölüm tehlikesinden masundur. Bu hayvan o yeşil otu yer, iki böğrünü şişirince bahar güneşini karşılar. Kolayca tersler, işer, genişler. (Yine) bol bol yer. İşte dünya malı da yeşil ot gibi caziptir, tatlıdır. Bu nimetten miskine, yetime, vatanından ayn kalmışa tasadduk eden zengin müslüman ne hayırlı kişidir. Aksi takdirde bu mal kıyamet gününde kendi sahibinin cimriliğine şehadet edecektir." (Buhari).
Peygamber, ashabına daima tedbirli olmayı tavsiye etmiştir. Onun "kişinin hesabında orta yolu benimsemesi o kişinin basiretine işarettir" tarzındaki meşhur hadisi kendi hayatında uyguladığını ve ümmetine herşeyde orta yolu benimsemelerini emrettiğini gösteren canlı bir delildir. İkinci Halife Ömer, Allah'ın fazlından maişet ve ziynet olarak verdiği malı, en uygun şekilde harcamayı kendisine nasip etmesi için Allah'a dua ederdi.
İtidal, diğer alanlarda olduğu gibi tüketimde de hiç şüphesiz İslamın rehber edindiği prensiplerinden birisidir. Tüketim alanında itidal, iki yanlış harcama şekli olan mal biriktirme ve savurganlığın olumsuzluklarını engeller. İşsizlik ve sapkınlık gibi iki kötülükten korur.