- Hayatın Zaruretleri

Adsense kodları


Hayatın Zaruretleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Tue 19 June 2012, 09:11 pm GMT +0200
Hayatın Zaruretleri

İnsan hayatı için kesinlikle gerekli" olan ve yokluğunda insanın hayatiyetini sürdüreme­yeceği şeyler mesela yiyecek, giyecek, barı­nak hayatın zaruretleri diye adlandırılırlar.

Yiyecek: Yiyecek insanın temel ihtiyaçların­dan en önemlisi olarak kabul edilir. İnsan, belli durumlarda, barınaksız ve giyeceksiz olabilir, ama yiyeceksiz yaşaması mümkün değildir.

Kur'an çeşitli vesilelerle insanın bu temel ihti­yacını vurgular ve taze et, balık, tahıl, süt, sebze, salata, meyve, bal, yağ vs. hemen he­men bütün yiyeceklerden bahseder.

Taha Suresi: "hem siz yiyin hem de davarları­nızı otlatın." (20: 54).

Abese Suresi: "Hakikat biz o suyu şanl şarıl akıtarak döktük, sonra o yeri öyle bir yardık, sonra onda daneler bitirdik, üzümler, yonca­lar, zeytinlikler, hurmalıklar sık ve bol ağaçlı bahçelikler, meyveler, otlaklar size ve davar­larınıza bir faide olarak yaptık." (80:25-32).

Mü'minûn sûresi: "Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: karınlarının içindekinden size içi-riyoruz. Onlarda sizin için daha birçok fayda­lar var, aynı zamanda onlardan yersiniz." (23: 21).

Kur'an-ı Kerim'de değişik yiyeceklerin insa­noğlu için şerekli olduğunu belirten birçok ayet vardır, insanın Allah tarafından sağlanan yeryüzündeki nzıklardan yemesi istenmiştir. Sebe Suresi: "Rabbinizin rızkından yeyin ve ona şükredin." (34: 15). Hatta cennetteki ha­yatın tarifinde özellikle yiyeceklerden bahse­dilir. Meryem Suresi: "Çok esirgeyen Allah'ın kullarına gayb olarak vadettiği Adn Cennetle-ri-ve orada onların sabah akşam rızıkları da vardır." (19: 61-62).

Yine, Allah'ın Adem ve Havva'ya cennetin bahçesinde yaşamalarını emrettiği aşağıdaki ayet-i kerimede insanın temel ihtiyacı olan yi­yeceğin önemi vurgulanmaktadır! Bakara Su­resi: "Ve demiştik ki, ey Adem! Eşinle birlik­te cennette kal, ondan istediğiniz yerde bol bol yeyin." (2: 35). Bu ayet yiyeceklere ve ha­yatın diğer gerekli ihtiyaçlarına bol bol sahip olan Adem ve Hz. Havva'nın müreffeh du­rumlarını göstermektedir.

Giyecek: insanın diğer bir önemli ihtiyacı olan giyecek, yiyecekten sonra gelir. Giyecek insanı soğuk ve sıcaktan koruduğu gibi ona güzellik ve iyi bir görünüm verir. Nahl Suresi'nde elbisenin ilk kullanılışına bir işaret var­dır: "Allah sizi sıcaktan koruyacak elbiseler yaptı." (16: 81).

Burada şu husus belirtilmelidir; iki zıt şeyden birinin bahsi daima ikincisini de kapsar. Bura­da bahsedilen sıcaktan korunma ile, aynı za­manda, hem sıcaktan, hem de soğuktan ko­runma kasdedilmiştir, Veya meşhur gramerci Zeccac'ın dediği gibi insanı sıcaktan koruyan şey soğuktan da koruduğu için burada soğuk­tan bahsetmeye gerek duyulmamıştır.

Giyinme ilk önce kişinin sıcaktan ve soğuktan korunması, çıplaklığını ve haya yerlerim ört­mesi gibi basit işlemler için kullanılmıştır; ama sonraları kişi süslenmek ve güzelleşme­nin yolunu aramıştır. Araf Suresi'nin şu aye­tinde elbise kullanımı ile ilgili bir işaret var­dır: "Ey Ademoğulları, şüphesiz biz üzerinize çirkin yerlerinizi örtecek bir örtü bir de güzel­lik elbisesi giydirdik." (7: 26).

Hz. Adem'in cennet bahçesinde hanımı ile birlikte hayatın tüm güzelliklerinden faydala­narak yaşayışından Taha Suresi'nde şöyle bahsedilmektedir: "Ey adem! Hiç şüphe yok ki senin için orada acıkmaman ve hiç çıplak kalmaman var ve hakikat sen orada susamaz-sın ve güneşte kalmazsın." (20: 117-119).

Bu sözlerle Adem @'a onu açlıktan, susuzluk­tan, sıcaktan ve soğuktan koruyacak yiyecek, içecek ve giyeceğin ihsan edileceği konusun­da söz verilmiştir. Bu sözler hayatın konfor, rahatlık ve mutluluk gibi bütün iyi şeylerin bulunduğu hoşnutluk durumunu tasvir etmek­tedir.

Hayatın bütün zaruretlerini sağladıktan sonra Allah aşağıdaki ayette, insana nasıl yaratıldı­ğını ve kendisine nasıl yiyecek ve giyecek ve­rildiğini hatırlatmaktadır: "O, İnsanı bir damla sudan yarattı ve davarları da yarattı. Onlarda sizin için ısıtıp koruyacak şeyler ve menfaat­ler vardır, ondan yersiniz de." (16: 45).

Barınak: Yiyecek ve giyecek gibi insanın ta­bii ihtiyaçlarından biri de barınaktır. İslam in­sanın bu ihtiyacına da gereken önemi vermiş­tir. Geçmişte güç kazanmak ve korunmak için insanın inşa etmiş olduğu binalar, saraylar, evler çadırlar vs. den Kur'an'da bahsedilir. Şu-ara Suresinin şu ayetlerinde kuvvetli kaleler ve büyük binaların inşasından bahsedilir: "Her yüksek yerde bir bina mı yaparsınız?

Ve temelli kalacağınızı umarak bir takım ka­leler mi edinirsiniz? (26: 128-129). Burada kullanılan kelime bir azamet işareti olarak Hz. Süleyman'ın ordularından korunmak için ev­lerini sığınak olarak kullanan karıncaların kıs­sası Nemi Suresinde şöyle anlatılır: "Onlar karınca vadisi üzerine geldikleri zaman bir karınca dedi ki: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları kendileri farkında olmadan sakın sizi kırmasınlar." (27: 18). Bu ayetler açıkça, insanın ve Allah'ın diğer yara­tıklarının düşmanlarından olduğu kadar tabi­attan da sığınmak için barınaklarına ve evleri­ne girdiklerini gösterir.

Süleyman'ın sırça saraylarından şu ayette bahsedilir: "Ona denildi ki (Belkıs'a): 'Köşke gir', onu derince bir su sandı iki bacağını açtı. Süleyman dedi ki 'hakikat o sırçalardan düzel­tilmiş bir meydandır." (27: 44) Süleyman, Belkıs'ı etkilemek için altından su akan düz bir sırça taban yaptırdı. Belkis sırçadan yapıl­mış olan tabanı akan bir su zannetti.

Sarayın sırça tabanı o kadar düz ve mükem­mel idi ki sanki akan bir su gibi görünüyordu. Sure el-Araf da Salih Peygamber'in ve Semud kavminin kıssasında büyük binalar ve kaşane­ler inşa edilmesinden şöyle bahsedilmektedir: "Ve hatırlayın o vakti ki, sizi Ad'dan sonra halifeler kıldı ve sizi yerde yerleştirdi, ovala­rında köşkler ediniyorsunuz, dağlan ev yap­mak üzere oyuyorsunuz." (7: 74). Bu insanla­rın ovalara büyük köşkler inşa ettikleri ve düşmanlarının saldırılarından korunmak için kayalara evler oydukları ortaya çıkmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in bu ayetleri gösteriyor ki, İs­lam insan hayatının hiçbir yönünü ihmal et­memiştir. Kur'an insan ihtiyaçlarının karşılan­ması gerçeğine gerekli Önemi vermiştir. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim insan hayatını geliştir­mek ve muhafaza etmek için, devletin her fer­dinin yiyecek, giyecek ve barınak vs. dahil.te-mel ihtiyaçlarının sağlanmasını müslümanlara farz kılmaktadır. Peygamber şu hadîste in­sanın bütün ekonomik faaliyetlerinin amacını özetlemektedir:

"Adem oğluna barınacağı ev, vücudunu örte­cek elbise, yiyecek ekmek, su koyacak kab ve binek yeterlidir, başkasında bir hakkı yoktur."

Rasulullah burada toplumun her ferdinin bütün şartlar altında sahip olması gereken te­mel ihtiyaçlarını özetlemiştir.

Verimliliğin Şartları: Yiyecek, giyecek, barınak vs. kadar gerekli olmayan, ama randı­manın arttırılması için lüzumlu olan şeyler, verimliliğin şartları diye adlandırılırlar. Bir iş­çinin kendini kuvvetli ve zinde hissedip çalı­şabilmesi için et, süt, tereyağ gibi iyi yiyecek­lere ihtiyacı vardır. Bunlar bir işçi için verim­liliğin şartlarıdır. Gerçekte verimi arttıran ve bir kişiyi daha çalışkan yapan herşey verimin şartları diye adlandırılır. Bu, rahat bir yatakta iyi bir uyku ya da insanın ayağını rahat tutan iyi bir ayakkabı olabilir. Eğer bunlar kişiyi mutlu ediyor ve daha iyi bir işçi yapıyorsa ve­rimliliğin şartlan diye mütalaa edilir. Meyve­lerin düzenli tüketimi de kişiyi daha sağlıklı ve daha randımanlı bir işçi yapar. Allah, değişik türde meyvelerin yaratılmasındaki cömertliği hatırlatır ve akıllı insanlann bu şeylerin öne­mini kavramaya çalışmasını ister: "Onunla si­zin için ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve meyvelerin her birinden bitiriyor. Şüphe­siz, bunda iyi düşünen bir topluluk için bir ib­ret vardır." (16: 11)

Allah'ın yarattığı değişik türdeki meyvelerin kullanımı üzerinde tefekkür edenler diğer şey­ler arasında bir işçinin randımanının arttırıl­masında leyvelerin sağladığı büyük faydayı derhal görür.

Konfor: Konfor ne hayati zarurettir, ne de ve­rimin şartıdır. Fakat kişiye rahatlık ve kolay­lık sağlayan şeyleri ihtiva eder. Konforlu şey­lerin tüketimi, insanın hayatını daha kolay ve daha rahat kılar. Bir insanın sıradan yiyeceği, giyeceği ve bannacağı, onun hayatının ihti­yaçlarıdır ama, iyi ve lezzetli yiyecekler, gü­zel ve pahalı elbiseler ve iyi döşenmiş binalar

ve köşkler, kişinin konforudur. Bu yUzden konfor, kişiye rahat ve kolaylık sağlayan ve genel olarak kullanılışı maliyetinden daha faz­la olan şeyler olarak tanımlanır. İslam'da kon­fordan hoşlanmaya izin verilmiştir. İslam, ki­şinin hayatın güzel şeylerinden faydalanma ve takdir etme içgüdüsünü kabul etmiştir. İslam ayrıca insanın kültürel ihtiyaçlarına da gerekli önemi göstermiştir. Güzellik, zerafet ve kültü­rel ihtiyaçlarıyla ilgili fıtri iç güdüsünü göz Önünde bulundurarak İslam, insanın temel ih­tiyaçlarının yanında konfordan da faydalan­masına müsaade eder.

İslam'da hayatın ziynetleri, süsleri ve konforu dahil bütün isteklerin tatmin edilmesi mendup olup tamamen helaldir. Peygamber , Al­lah'ın kullanmaları için yarattığı dünyanın iyi şeylerinden faydalanmalanm ashabına tavsiye etmiştir. Peygamber'in hayatın güzellikle­rinden faydalanmanın İslâm'ın Öğretilerine zıt olmadığım kanıtlayan birçok hadisi vardır.

Ebu Ahvaz babasından rivayet etmiştir. Baba­sı Peygamber'ın yanına pis bir elbise ile gitmişti. Peygamber ona "zengin inisin?" diye sordu, olumlu cevap alınca ne kadar zen­gin olduğunu sordu. Ebu Ahvaz'm babası, Al­lah'ın kendisine develer, keçiler, atlar ve köle­ler verdiğini söyledi. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber "Allah Fazl-ü kereminden sana ih­san ettiğinde, alametlerini senin üzerinde gör­mekten hoşlanır." buyurdu. (Ebu Davud).

Peygamber; "Allah güzeldir ve güzeli se­ver" ve yine "Allah, insanı herşeyin güzelim yapmakla yükümlü kıldı" buyurmuştur. (Müs­lim).

Câbir b. Abdullah el-Ensarî şöyle rivayet et­mektedir: "Zatür Rika savaşma Peygamber ile birlikte çıktık; bizimle beraber bir adam vardı, onun sefer ihtiyaçlarını tedarik ettik ve o da karşılık olarak koyunlarımızı otlattı. Adam tamamen yırtık olan İki parça elbise giymişti. Peygamber onun bu durumunu görünce başka elbisesi olup olmadığını sordu. Ben ona bazı elbiseler verdiğimizi ancak onun bunu torbasında sakladığını söyledim. Peygamber bize, ona bu elbiseleri giymesini söylememizi buyurdu. O da elbiseleri çıkarıp giydi. O yürüyüp uzaklaştığında Peygamber '(Onun iyi elbiselerini saklayıp yırtıkları giymesinin) sebebi nedir?' diye sordu." (Muvatta).

Hz. Aişe, Peygamber'ın elbiselerine bula­bildiği en güzel kokulardan sürdüğünü ve O'nun bundan hoşlandığını rivayet etmiştir. (Buharı).

"Mutmain olacağınız kadar yiyiniz, giyiniz, kibirlenmeden ve İsraf etmeden sadaka veri­niz." (Buhari).

Peygamber'in yukarıdaki hadisleri ve Kur'an'ın ayetlerindeki bahisler şu gerçeği ka­nıtlar: Aşırılığa sebep olmaması ve sınırların korunması şartı ile islam'da güzel ve kulla­nımlı şeylerden faydalanmaya izin verilmiştir. Eğer herhangi bir şey yasaklanmış ise bu, top­luma karşı tecavüz sayılan utanç verici ve pis bir davranıştır ve bu dünyanın zevklerine aşırı şekilde müptela olmanın sonucudur. (7: 33).

Lüks: Kişisel zevklerdeki aşırılıklar veya ge­reksiz ve aşın istekleri karşılamak için yapı­lan fazla masraflar lüks olarak isimlendirilir­ler. Lüks şeylerin maliyeti genellikle, onlar­dan alınan zevkin sağladığı faydadan daha ' fazladır, mesela pahalı elbiseler, gümüş ve al­tın kaplar vs...

İslam verimsiz ve gayri ahlaki endüstrilerin büyümesini teşvik edici, eninde sonunda top­lumun birlik ve bütünlüğünü harap eden za-rarh ve yıkıcı elemanların toplumda yayılmasına sebebiyet verici şeylerin kullanımını men etmiştir. Bakara Suresinde bu gerçeğe bir işa­ret vardır: "(Ey Rasulüm!) Sana içki ile kuma­rı sorarlar. De ki: 'onlarda hem büyük günah vardır, hem de insanlar için büyük faydalar vardır. Fakat günahları faydalarından daha büyüktür.'1 (2: 219) Aynı sûredi: "Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan helâl ve temiz şeylerden yiyin, şeytanın adımlarına uymayın; çünkü o sizin apaçık düşmanmızdır." (2:168).

Bu ayetler şunu açıkça ortaya koymaktadır ki insan, tüketim alanında aşırılığa kaçmamak ve sının aşmamak şartı ile elde mevcut olan her cisimden faydalanabilir ve bunları kullanabi­lir. "Şeytanın adımlarına uymayın" ifadesin­den kasıt hayatın lüks şeylerine ve zevklerine aşırı İptila durumudur.

Maide Suresinde daha bir açıklanmaktadır: "Allah'ın sizi nzıklandırdıklanm helal, pak olarak yeyin, kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun." (5: 88).

El-Araf Suresinde ise şöyle buyurulmaktadır: "Yiyin, için; fakat israf etmeyin. Çünkü Allah İsraf edenleri sevmez." (7: 31).

Kur'an-ı Kerim müslümanlarm temiz ve helal olan şeyleri kullanmalarına müsade eder. On­lar çeşitli yiyecekler yiyebilir, zarif ve güzel elbiseler giyebilir, saray gibi evlerde yaşaya­bilir, çok iyi mutlu ve rahat bir hayat sürdüre­bilirler. Kur'an-ı Kerim'in yukarıdaki ayetle­rinde insanların hayatın zaruretlerini giderme ve kolaylıklarından yararlanma konusunda ta­mamen serbest bırakıldığı çok açık sözlerle ifade edilmiştir. Müslümanlar, sadece, toplu­mun genel menfaatini tehlikeye atabilecek ge­reksiz ve lüks isteklerini karşılamak için ma­kul sınırların ötesinde harcama yaptıklarında uyarılırlar.

Lüks şeylerin tüketimi, bazen insanlara "Allah korkusu" hatırlatılarak, bazen de "Şeytanın adımlarını izlemeyin" diye uyanlarak men edilmiştir. Lüks şeylerin kullanımı, kişiyi ay­lak, savurgan ve müsrif yapar, kişide tembel­lik ve başkalarına bağımlılık gibi kötü alış­kanlıklar, çalışmaya karşı nefret, sorumsuzluk vb. gibi olumsuz davranışları geliştirir. Ayrıca, kişi lüks bir hayat elde etmek ve bunu mu­hafaza etmek için her türlü aşırılığa (hatta suç ve günah işlemeye) başvurmaya daima hazır­dır; kişi diğer insanların haklarına tecavüz et­mekten ve onların mallarını haram yolla gas-betmekten çekinmeyecektir. Bütün bunlar, rüşvetçiliğe, fesada, akraba kayırmaya vs. yol açar ve toplumda bu davranışları yaygınlaştirır. Kısaca, kişi isteklerinin tatmini için toplu­mun genel menfaatleri kadar, kendi kişisel iyiliğini de tehlikeye atmaya hazırdır. Bundan dolayı, İslam, toplumda yıkıcı elemanların büyümesini önlemek ve yıkıma engel olmak için lüks şeylerin tüketimini (aşırı iptilayı) ya­saklamıştır. Bunun yanında lüks şeylerin tü­ketiminden faydalanan bir insan bunu diğer bir insanı sömürerek yapmaktadır, işte bu da İslam'da kesinlikle yasaktır. Birkaç kapitalist, fabrikatör, mal sahibi, lüks hayatlarını muha­faza etmek için milyonlarca para harcarken, milyonlar (özellikle varlıklılar ile yoksullar arasında aşırı farklılıkların olduğu ülkelerde) hayatlarının basit ihtiyaçlarını bile karşılaya­mamaktadırlar. Birkaç tane müşkülpesent mil­yonerin çoğunlukla gereksiz ve aşın ihtiyaçla­rına bol bol israf edilen varlığı, açlıktan ölen milyonların hayati ihtiyaçlarını sağlamada kullanılabilir.

Bu tür sosyal dengesizliğin önünü almak üze­re Peygamber lüks olarak mütalaa edilen şeylerin kullanımını yasaklamış ve insanları bunlardan vaz geçirmeye teşvik etmiştir.

Ümmü Seleme'den rivayetle Rasul-ü Ekrem; "Gümüş ve altın kaplardan yiyip içenler, karınlarına Cehennem ateşi doldurmaktan başka bir şey yapmıyorlar" buyurmuştur. (Mu vatta).

Enes'den; Peygamber "dünyada ipek giyen Ahirette giyemez" buyurdu. (Muvatta). "Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Peygamber er­keklerin altın yüzük takmasını yasaklamıştır." (Buhari).

Abdurrahman b. Ebi Leyla şöyle rivayet et­miştir: Huzeyfe Medine'de iken, bir kimseden su istedi. Bir rençber gümüş kap içinde suyu getirdi. Huzeyfe hemen suyu döktü ve Peygamber 'in "(erişi ve arpacı) harir ve atlas elbise giymeyiniz. Ve altın, gümüş kaptan içmeyiniz, gümüş (ve altın) tabaklardan yernek de yemeyiniz (bunlar Allah korkusundan yoksun insanların yoksulların pahasına zevk aldığı şeylerdir, bu yüzden Müslümanlar için yasaklanmıştır). Gümüş (altın) dünyada kafir­lerin, ahirette ise biz Müslümanlanndır" bu­yurduğunu işittim dedi. (Buhari).

Bunlar ve diğer buna benzer birçok hadis-i şe­rifler, insanların lüks bir hayata aşın düşkün­lüklerini İslam'ın lüks şeylerin, mesela gerek­siz istekler tüketimini yasakladığını açıkça göstermektedir.

Hayat Standardı: Hayat standardından anla­şılan, insanın hayati için elde edilmesini ve muhafaza edilmesini gerekli gördüğü ve bunu gerçekleştirmek İçin fedakarlığa hazır olduğu hayat tarzı ve konfor seviyesidir. Daha basit ifadeyle, kişinin kendisi için kesinlikle lüzum­lu gördüğü ve bunu elde etmek için her türlü fedakârlığı yapabileceği minumum konfor ve gerekli şeylerdir.

Ekonomik standartların derecelendirilmesin­de, İslam eşitliği savunmaz, fakat hayatın te­mel ihtiyaçlarının tedarik edilmesine gelince, bu konuda eşitliği muhafaza eder ve devletin her ferdinin yaşama hakkı prensibini tasdik eder. İslam, hiç kimsenin hayatın temel ihti­yaçlarından mahrum kalmamasını sağlar. Hiç kimsenin mülkünü lüks şeylere israf etmesine izin vermez. Kapitalizm (lüks şeylere aşırı düşkünlük) Komünizm (devletin kontrolünde yapay eşitlik) olumsuzluklarının müslüman bir toplumda ortaya çıkmaması için İslam, va­tandaşların temel ihtiyaçlarını karşılama ve halk arasındaki ekonomik sınıflaşmayı makul ve ılımlı sınırlar içinde tutma sorumluluğunu devlete yükler. Sonuç olarak tüketim alanında cimriliğin, savurganlığın getirdiği olumsuz­luklar müslüman bir toplumda otomatikman engellenir.

Şimdi ortaya şu sorular çıkar: Makul bir hayat standardı nedir? Konforun ve zaruri ihtiyaçla­rın makul ve adaletli bir şekilde olabilmesi için ne kadar harcama makul ve adil sayılır? Biz hayatın temel ihtiyaçlarını karşılamamızı sağlayan bir bayat standardına mı razı olmalıyız? Yoksa daha yüksek bir hayat standardı mı ümid etmeliyiz?

İki düşünce ekolü vardır: Birincisi dünyevi zevklerden feragat ve kaçınmayı savunur. Di­ğeri de, dünyevi zevklerden hoşlanmayı ve lüks şeylere düşkünlüğü hayatin gayesi olarak mütalaa eder. İslam; birincisi softalar, ikincisi de materyalistler tarafından desteklenen bu iki aşın uç arasında orta yolu benimser. İslam riyazetçiliği tabii olmayan bir hayat yolu ola­rak, materyalizmi de savurganlık olarak suç­lar; birincisi zahidlik adı alünda münzevi bir hayati ve cimriliği başlatırken, diğeri de in­sanları bencil ve savurgan yapar. İslam hem cimriliği hem de savurganlığı suçlar. İnsanla­ra harcamalarında orta yolu tutmalarını öğüt­ler.

Cimrilik:. Öncelikle kişinin kendisi ve ailesi için malını imkanları njsbetinde hareamamasıdır. ikinci olarak ise kişinin malını iyilik ve hayır amacına yönelik olarak harcamamasıdır.

Meşru isteklerini tatmin için harcamalannda cimri olmaya gayret eden insanlar, İslam na-zannda suçlu sayılırlar. Allah'ın kendilerine verdiği serveti harcamamakla, üç suç işlemiş olurlar. Birincisi Allah'ın kendilerine vermiş olduğu nimetleri, kendileri akrabaları ve arka­daşları için harcamamakla Allah'a karşı nan­kör olurlar. Bu tür insanların nankörlüğü Ali İmran suresinde şöyle tarif edilir: "Allah'ın kendilerine fazlından verdiği şeyde cimrilik ederler, sakın bunun kendileri için bir hayır olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu onlar için bîr günahtır." (3: 180). Yine Nisa suresinde: "Şüphesiz ki Allah, cimrilik eden, insanlara cimriliği tavsiye eden, Allah'ın fazlından ken­dilerine verdiğini gizleyen kimseleri sevmez." (4: 36-37).

Serveti Allah'ın lütfü olarak isimlendirmekle, insanlara malın gerçek faydasının onu biriktir­mekte değil, harcamakta olduğu hatırlatılmak­tadır. Mallarını yaratılışının gayesine uygun şekilde kullanmayıp, biriktiren insanlar nan­kör olurlar. Ayrıca serveti kendileri İçin sakla­makla diğer insanların o maldan faydalanma­larına da engel olmaktadırlar. Böylece insan­ların iyiliği ve hayrı için kullanılması gereken Allah'ın fazl-ı keremi kötü kullanılmaktadır. Kur'an-i Kerim'İn yukarıdaki ayetinde belirti­len ikinci suç bu insanların mallarını halktan saklıyor olmalarıdır. Onlar bu cimri davranı­şın kendileri için iyi olduğunu düşünürler ama, Kur'an bunun kendileri için hayırlı ve faydalı bir davranış olmadığını, bilakis son tahlilde günah ve zararlı olduğunu söylemek­tedir. Cimri insanlar servetlerini harcamamak­la gerçekte üretimin artmasındaki büyük fay­dasından toplumu mahrum bırakmaktadırlar. Başka bir deyişle onlar daha çok mal üretimi için kullanılabilecek milli serveti israf etmektedirler.

Üçüncüsü, serveti kendilerine saklamakla tü­ketim seviyesinin düşmesinden ve dolayısıyla üretim ve istihdam hacminin de gerilemesin­den sorumlu olurlar. Dr. J. M. Keynes şöyle demektedir: "Tüketim, beklentileri istihdamın tek var olma sebebi olduğundan azalmış bir tüketim eğiliminin istihdam üzerinde yıkıcı bir etkisi olacağı sonucunu çıkarmak hiç de paradoksal değildir. (General Theory of Emp-logment, Interest, and money 1954, sh. 211).

"Bu onlar için bir günahtır" ayeti serveti top­lum yararından alıkoymakla ortaya çıkan tüm ekonomik rahatsızlıkları (bazı endüstri dalla­rının kapanması, bazılarının veriminin düşme­si, işsizlik oranının .artması vs.) kapsamakta­dır.

İstiflemenin etkilerinin ciddi sonuçları karşı­sında, Kur'an, cimri insanlan daha fazla uya­rır. Tekâsür Suresi: "(Mal, mülk ve servette)

Çoklukla Övünmek, sizi tutkuyla oyalayıp ken­dinizden geçirdi... Öyle kî (soy-sopla öğünmek için) kabirleri bile ziyaret ettiniz." (102: 1-2). Sosyal statü ve saygınlığa duyulan sevgi ve açlık, bazı insanlan öylesine kör etmiştir ki, bu insanlar servetin gerçek fonksiyonunu bilmeksizin aşırı miktarda servet kazanıp, bi­riktirmişler ve toplumdaki milyonlarca insa­nın hayatında maddi kargaşalığa ve ızdıraba sebebiyet vermişlerdir.

Tasarruf, bir bakıma iyi ve faydalıdır; bu yüz­den müsaade edilmiştir, ama kullanmak veya ihtiyacı olan halka yardım etmek için değil de sosyal prestij ve benzeri saiklerle topluma bir sabotaj hareketi sayılacak tarzda servet birik­tirmek asla affedilemez ve hoş görülemez.

Yine Hümeze suresinde Kur'an mal toplayan, yığan insanları suçlar: "Her arkadan çekiştiren ve yüze karşı eğlenen kimsenin vay haline! Ki o bir mal toplayıp onu tekrar tekrar sayandır; samr ki hakikat, malı kendisini temelli kılmış­tır." (104: 1-3). Böylece Kur'an gereksiz yere servet yığan ve onu toplumun ve kendisinin yararına harcamayan kimseyi çok katı bir dil­le suçlamaktadır.

Savurganlık: Savurganlık, ilk olarak malı, helal olmayan, kumar, içki gibi şeylere (hatta sözkonusu miktar belli olsa bile) harcamaktır; ikinci olarak ise helal şeylere yapılan aşırı harcamalardır, (bu harcama kişinin malı kadar da olsa, malından fazla da olsa); üçüncüsü iyi ve hayırlı amaçla ama sadece gösteriş olsun diye yapılan harcamalar. İslam, harcamada cimri olan İnsanları suçladığı gibi müsrif ve savurgan olan insanları da takbih eder. Cimri­lik, toplum kaynaklarının daha faydalı bir şe­kilde kullanımını engeller, savurganlık ise malların gereksiz ve yararsız istekler yönünde boşuna sarfedilmesine neden olur. Kur'an, bu tür harcamaları şu ayetlerinde yasaklamıştır: "(Seninle) akrabalığı olana, yoksula ve yolcu­ya hakkını ver, (malını gereksiz yere) saçıp savurma. Çünkü (gereksiz yere mallarını) sa­çıp savuranlar, şeytanların kardeşleri olmuş­lardır. Şeytan ise Rabb'ine karşı çok nankör­dür!" (17: 26-27).

Bir müfessire göre; saçıp savuranlar kelimesi, helâl ihtiyaçları tatmin için verilen serveti iç­ki, kumar vs. gibi helal olmayan ve gayri-ah-Iaki isteklere harcayan kişiler anlamındadır.

 İsraf eden insanlar burada şeytanın kardeşleri diye adlandırılmışlardır. İnsanlar kendilerine Allah'ın lütfundan verilmiş olan malı makul ve helal yolla harcamamakla O'na karşı nankör olmaktadırlar. Bütün harcamala­rımız kaynaklarımızla sınırlıdır. Eğer biz ku-ru-sıkıya ya da sadece gösteriş için harcama yaparsak, bunda bizim için hiçbir yarar yok­tur. Kaç aile nikah törenlerine ya da cenaze törenlerine yaptıkları aşın harcamalarla yıkıl­mıştır? Bunun yanında, bu harcamalar, top­lum içinde gereksiz, verimsiz ve lüks endüst­rilerin büyümesini teşvik eder. A'raf Suresin­de "Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez." (7: 31) buyrulmaktadır. Bu­nun için gereksiz ve müsrifçe harcamalar Kur'an'da tekrar tekrar suçlanmıştır. Toplu­mun daha verimli amaçlar için kullanabileceği mülkün israfı, Allah katında çok ağır bir gü­nahtır. Ebu Hureyre'de, rivayetle Peygamber şöyle buyurmuştur: "Allah'ın sizin İçin ke­rih gördüğü şeylerden biri İzaa-i mal (ıs­rardır." (Muvatta).

İtidal: İslam, cimri ve müsrif olmaksızın ma­kul harcamalarda bulunmayı ve hayatın iki aşın ucu arasında ılımlı bir yolu tavsiye eder. İslam, aşırılığa kaçmadan hem harcamayı hem de tasarruf etmeyi savunur.

Bu kişi ne bütün malını lüks şeylere dikkat­sizce israf etmeli ve imkanlarının ötesinde harcamalarda bulunmalı, ne de imkanları ol­masına rağmen kendisi, ailesi veya hayatın di­ğer ihtiyaçları için hiçbir şey harcamayacak kadar cimri olmalıdır. Aşağıdaki İslami öğre­tilerin asıl amacı, insanların kendi imkanları nisbetinde sarfetmelerini sağlamaktır. Harca­malar ne gelirlerinden çok fazla olmalı ki bu onları israfa İter, ne de zenginliklerinin çok altında olmalı ve onları cimriliğe sürüklemeli-dir. İnsanlar harcamalarında orta yolu tutmalı­dırlar, böylece ne servet dolaşımı engellenme­li (birikim sonucunda), ne de toplumun oldu­ğu kadar kendilerinin de ekonomik gücü (israf sebebiyle) zayıflamalı.

Kur'an-ı Kerim, itidalin esaslarını şöylece çıklar: "O kimseler ki, harcadıkları zaman is­raf etmezler, sıkıllk da yapmazlar, işte bunun arası denk olur." (25: 67). İşte bu, harcama konusunda feraseti öneren bir kuraldır. En iyi­sini yapmaya çalıştığımız yardımseverlikte bi­le müsrif olmamalıyız. Böyle olursa yaptığı­mız hayırseverlik ya gösteriş ve insanları etki­lemek için ya da düşüncesizce olur, ve "birisi­ne İyilik yapmak için başkasının hakkım ye­mek" konumuna düşülür. Kesinlikle cimri ol­mamalıyız; ama kendi haklarımız dahil herke­sin hakkını hatırlamalıyız ve bu ikisi arasında mükemmel bir denge kurmalıyız. İsra suresin­de aynı ilke şöyle vurgulanmaktadır: "Elini boynuna bağlamış kılma ve onu büsbütün de açma, yoksa kınanmış, pişman olmuş bir hal­de oturup kalırsın." (17: 29).

"Elin boyna bağlanması" ifadesi, kişinin har­camalarında cimri olması anlamında, "ve onu büsbütün açma" emri ise kişinin servetini faz­laca ve bolca israf etmesi anlamındadır. Ayet-i kerime, kişinin olağan harcamalarında be­nimsemesi gereken genel bir kural ortaya ko­yar. Akıllı insanların kınamasına maruz kal­mayacak ve yoksun da olmayacak şekilde harcamalı ve mal kaynaklarımızı, yardımımı­za ihtiyacı olan ve buna haklan olan insanlar­dan saklamamahyiz.  Malın Dağıtımı bolümünde de izah edeceğimiz gibi, hatta yaban­cılar bile böyle bir hakka sahiptirler. Kapasi­temiz ve masraflarımız arasında eşit bir ölçü­ye sahip olmamız gereklidir.

İslam malın tüketimi konusundaki şu soruya çok uygun cevap verir; Makul bir hayat stan-dartını muhafaza için nasıl harcamalıyız? Bu soruya Talak suresinde bulduğumuz karşılık­tan daha güzel cevap verilemez. "Mal sahibi, varlığına göre malından versin; Rızkı kendisi­ne daraltılmış olan kimse de Allah'ın ona ver­diğinden versin." (65: 7).

Bu ifadelerle Kur'an, eğer tam anlamıyla yeri­ne getirilirse, modern kapitalist sistemde ge­nel olarak bulunan cimriliğin ve savurganlığın ekonomik olumsuzluklarını kökünden söküp atabilecek "harcamada itidal kuralını" tanım­lamıştır: Zengin-fakir herkese mal varlığına göre harcama yapması Öğütlenir. Fakır bir ki­şi, yetersiz geliri ile birkaç konfor ve ihtiyaç­tan ibaret olan makul bir hayat standartını muhafaza edebilirken, zengin bir kişi de sa­vurganlığa düşmeden mal varlığına göre ha­yat standartını muhafaza edebilir. Her birinin harcamaları, tabiatıyla, toplumsal görevlerine, ekonomik sorumluluklarına (küçük veya bü­yük bir ailenin geçindirilmesi) ve zamanın di-. ğer ihtiyaçlarına göre mutlaka değişikliğe uğ­rayacaktır. Fakat harcama ne savurganca, ne de cimrice değil de tüketicinin imkanlarına uygun olduğu müddetçe caizdir ve helaldir.

Rasulullah @'ın malın en uygun şekilde kulla­nımını ve önemini belirten birçok hadisi var­dır. Bir rivayete göre Peygamber @ şöyle bu­yurdu: "Her kişi kıyamet gününde sorguya çe­kilecektir. Sorulardan biri, malını nasıl kazandığı ve nasıl harcadığı olacaktır. Yine Pey­gamber @ "kişiye malını nasıl kazandığının ve onu nereye sarfettiğinin sorulacağını teb­liğ" buyurmuştur.

Ebu Yusuf, bu hadisi İslam iktisadî sisteminin temeli olarak kabul eder, çünkü tüketim ala­nında küçük bir dikkatsizlik toplumun denge­sini alt üst edebilir ve farklı türde ekonomik bozukluklar doğurması muhtemeldir. Aşın harcamalar aylaklığı, müsrifliği ve verimsiz ve lüks şeylerin büyümesini arttırırken cimrilik de, tüketim seviyesinin düşmesi ve harca­maların kısılması sebebiyle toplumda işsizlik sıkıntısı doğurur. Bundan dolayı tüketim ko­nularında insanlara uygun bir yol gösterilmesi kesinlikle gereklidir.

Bir rivayete göre Peygamber "Her şeyde en iyi yol itidaldir" buyurdu. (Kanz-ul A'mal).

Yine bir başka vesile.ile Peygamber "İtidal geçimde mutluluğun yansıdır" buyurdu Ebu Derda'dan rivayetle: Peygamber "bir parça aklı olan kişi hesabında itidali benimsemeli­dir" buyurdu. (İmam Ahmed).

Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediği rivayet edilmiştir. "Günün birisinde Peygamber minber üzerinde oturmuştu. Biz de kendisinin etrafında oturmuştuk. Bu halde Peygamber buyurdu ki: "Ben (ebediyete gittik)den sonra dünya çiçeğinden, dünya hüsn-ü behçetinden Önünüze nice açılacak nimet sofralan, hayat sahneleri (yok mu?). Sizin için korktuğum muhakkak olan şeylerdendir. Bunun üzerine Ashabdan bir zat: 'Ya Rasulullah! Hiç hayr-ü nimet, şerr-ü mefsedet celbeder mi? (ki kor­kuyorsunuz)' diye sordu.'... Hakikaten hayr-ü nimet şerr-ü mefsedet getirmez (fakat sebep olur. Bakınız!) Baharın bitirdiği otlardan (ze­hirli) bir kısmı vardır ki yiyeni Öldürür, yahut ölümü yaklaştırır. Lakin yeşil ot böyle değil­dir. Onu otlayan hayvan, Ölüm tehlikesinden masundur. Bu hayvan o yeşil otu yer, iki böğ­rünü şişirince bahar güneşini karşılar. Kolay­ca tersler, işer, genişler. (Yine) bol bol yer. İş­te dünya malı da yeşil ot gibi caziptir, tatlıdır. Bu nimetten miskine, yetime, vatanından ayn kalmışa tasadduk eden zengin müslüman ne hayırlı kişidir. Aksi takdirde bu mal kıyamet gününde kendi sahibinin cimriliğine şehadet edecektir." (Buhari).

Peygamber, ashabına daima tedbirli olmayı tavsiye etmiştir. Onun "kişinin hesabında orta yolu benimsemesi o kişinin basiretine işaret­tir" tarzındaki meşhur hadisi kendi hayatında uyguladığını ve ümmetine herşeyde orta yolu benimsemelerini emrettiğini gösteren canlı bir delildir. İkinci Halife Ömer, Allah'ın faz­lından maişet ve ziynet olarak verdiği malı, en uygun şekilde harcamayı kendisine nasip etmesi için Allah'a dua ederdi.

İtidal, diğer alanlarda olduğu gibi tüketimde de hiç şüphesiz İslamın rehber edindiği pren­siplerinden birisidir. Tüketim alanında itidal, iki yanlış harcama şekli olan mal biriktirme ve savurganlığın olumsuzluklarını engeller. İşsizlik ve sapkınlık gibi iki kötülükten korur.