- Hayatın Tadı

Adsense kodları


Hayatın Tadı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Mon 18 October 2010, 06:30 am GMT +0200
Hayatın Tadı


Cemal Nar


Bu yaşıma geldim, acı tatlı çok olaylar yaşadım. Dünyadan bu gün gidersem, yarım yamalak gittiğime acırım belki ama, şunu da yaşamadım diye hiç hayıflanmadan giderim.

Özellikle emekli olduktan sonra ölüme yakın hissettim kendimi. Benim için dünyalık derdi bitmişti artık. Buna rağmen tul-i emelimden şikayet ettim, ediyorum.

Evet, bana hayat veren Allah Teala ayrıca bu dünya hayatında bana eş de verdi, evlat da verdi. Çok sevdiğim güzel bir meslek ve orta halli bir rızık da verdi. Evim var, arabam var hamdolsun.

“Bir de bağ içinde bir yazlık yaptır” diyor eş dost.

“Hayır” diyorum onlara.

Zahit olduğumdan değil, hesaba kitaba baktığımdan… Zengin olsaydım o da olurdu. Ama bu emekli maaşıyla o işler hayal. Şu kadarcık bir ömrüm kalmış, onu da borç yükü ile geçirmek ahmaklıktan başka bir şey değil.

Bu dünyada doymadığım birkaç şey var. Bana göre dünyanın tadı da o birkaç şeyde zaten…

Birisi, dört duvarı kitaplarla kaplı geniş bir misafir odasında, çaylarımızı yudumlarken, alimlerle ilimler, kitaplar, yazarlar ve İslam’ın tebliği üstüne sohbetler etmek…

Çok yaşadım bunu ama doyamadım. Gerisi cennette inşallah…

Birisi de dervişlerle sohbet…

İçinde dedi kodu olmayan, riya olmayan, dünya olmayan, şan şöhret olmayan, sadece maneviyat olan meclisler.

Biribirlerini sadece Allah Teala’nın rızası için seven, ivazsız garazsız bir araya gelmiş dervişler arasında sessizce içilen çaylar esnasında ılık ılık akan gözyaşlarıyla dinlenen sıcacık sohbetler.

Bazen uzun sükutlarla yapılan kalbî sohbetler, bazen yanık bir sesten dinlenen münacatlar, naatlar, ilahiler, kasideler…

Derin bir muhabbet, tazim, sükun, huzur, feyz, yetkinlik, yatkınlık ile baştan aşağı nura batmış engin bir denizde sessizce boğulmak yani…

Buna doyulur mu dostlar?...

Doymadan gideceğim son şeyi de birileri biliyor. Hatta latife yapıyor bazen ve “mezar taşına ‘doymadan gitti’ yazdıracağım” diyor.

Canları sağolsun…

“Nerden çöktü üstüne bu gitme havası” diyorsunuzdur belki.

Söyleyeyim, okuduğum şu satırlardan:

“Muaz b. Cebel vefat edeceği sıralarda ikide bir:

-Sabah oldu mu? diye sorardı. Ona:

-Hayır, daha olmadı, diye cevap verilirdi.

Son sorduğunda:

-Evet, sabah oldu, denilince, Muaz:

-Sabahında ateşe gidilen geceden Allah’a sığınırım. Merhaba ey ölüm, hoşgeldin. Sen ömrümde ilk defa bana uğrayan bir ziyaretçisin. Fakir bir dostuna gelen bir sevgilisin.

Yâ Rab! Bugüne kadar ölümden korkuyordum. Fakat ben servet biriktirmek, kanallar açıp tarlaları bahçe haline getirmek gibi işlerle uğraşmak için dünyada kalmak istemiyordum.

Şiddetli sıcaklarda susuz kalmak, hayatın zorluk ve meşakkatlerini yüklenmek ve zikir meclislerinde âlimlerle diz dize oturup seni anmak için dünyada kalmak istiyordum” dedi.” 1

Ashab-ı kiramın en alimlerinden birisinin genç yaşta Allah Teala yolunda ölüp giderken söyledikleri içimi yaktı…

Ölümü o zamana kadar istememiş.

Neden?

Dünya için mi?

Asla!...

Zor zamanlarda ibadet ve hizmet etmek için.

Aslında o ölümden de korkmuyordu.

İşte belgesi:

Muaz b. Cebel (r.a.) Şam’a gittiğinde Hz. Ömer onun hakkında şunları söyledi:

“Muaz b. Cebel Medine’yi boş bırakarak Şam’a gitti. Medine’lileri fıkıh konusunda başsız, kendilerine verdiği fetvalar konusunda da yetim bıraktı.

Ben Ebubekir’e, halkın Muaz’a ihtiyacı olduğunu ve bu yüzden de onun Şam’a gitmesine müsaade etmemesini söyledim.

Ancak o: ‘Ben, Allah yolunda şehit olmak isteyen bir kimseyi alıkoyamam’ dedi.”2

Evet, o ölümden korkmuyordu…

Bilakis Allah yolunda şehit olmak istiyor, bunun için savaş bölgesine gönüllü gidiyordu.

Amacını gerçekleştirdi de. Kısacık hayatına ne ibadetler, ne hizmetler sığdırdı…

Bir de alimlerle oturup ilmi meseleleri müzakere ile Rabbu’l âlemini zikretmek. Onu da doya doya yaşadı. Sonra da güzel bir ölümle uçtu gitti…

Hayat budur yahu…

İstenirse, ancak bunun için istenir.

Dipnotlar

1  Ebu Nuaym, Hilye, I. 239 (Muaz b. Cebel’den); Camiu’l-Beyan, I. 51. bkz. Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: III. 437-438.   2 İbn Sa’d I/671 (Ka’b’dan). Bkz. Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 3/470.