sumeyye
Fri 3 September 2010, 12:54 pm GMT +0200
HAYAT RESİMLERİ
Ne çok acı var yaşamda.
Ve bizler ne kadar çok kaçıyoruz acılardan. Şapkamızın altına, paltomuzun içine saklanıyoruz. Perdelerimizle, kapılarımızla, yalancı gülümsemelerimizle saklıyoruz acıları.
Acılar gün gün büyüyor. Acılar kendini büyütüyor ve sarıp sarmalıyor dünyayı. Geceyi ikiye bölüyor bir acı. Kimi zaman bir hastane koridorunda kimi zaman bir sokak ortasında. Kana bulanıyor ve kanla sulanıyor acı. Bizler yorganımızı başımızı çekip yanı başımızdaki acıyı görmezden gelerek yaşıyoruz.
Gecenin orta yerinde uyanıveriyorum. Ölüm yanı başımda...
Acılar kuşatmış oluyor dünyamızı. Bizler suskunluk ve sağırlık denizindeyiz.
"Dünyanın onca derdi ve acısı varken nasıl uyuyabiliyorsun?" diye soran filozofun yanında insanlığımızdan ne kadar uzağız.
Evet ölümü yanı başımızda konuk edip sağırlığımıza ve duyarsızlığımıza bürünerek sığınıyoruz yorgana.
"Uyku, katillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak."
Necip Fazıl
52
Sizin çayı bardağa dolduruşunuz yok mu?
Dicle’nin geceler boyu söylediği türküler gibi içli ve derin
Şapkanızı başınızdan çıkarıp denize fırlatışınız
Bir şiirin bitişi kadar şen ve isterik
Masada duran eldivenlerinize
Sözcükler toplarsınız biliriz
Sözcükler işte adına şiir denir yan yana dizilince
Ki sizden başka kimse dizemez öylesine estetik
Öylesine şuh ve şen gülemez kimse sizden başka
Kahkahalarınız hiç kaybolmayacak inanın
Besleyip duracak kahkaha çiçeklerini
53
Hayat kimi zaman acıtıyor. Kolumuz acıyor, belimiz acıyor. En çok da kalbimiz...
Sağlığımızı kaybettiğimiz anda anlayıveriyoruz sağlığın değerini. Oturmak, kalkmak, yürümek ne kadar büyük bir zenginlikmiş. Hatta ayakta dik durmak...
Bunların kıymetini durup dururken anlamıyoruz da kaybedince anlıyoruz.
Sağlığı her şeyi verdiği gibi veren Rabbimizi unutuyoruz. Kaybedince hatırladığımız ilk şey de Rabbimiz oluyor.
O'nun izni ve iradesi olmadan bir adım atmaya gücümüz yetmediğini görüyoruz.
Sonra dua etmeye başlıyoruz: rabbim sağlık ihsan eyle...
Bir bela bin nasihatten iyidir, derler ya. Elhak doğrudur.
Sağlık sorunları yaşadığım birkaç günde bunu daha iyi anladım.
Rabbim bu sorgulama sürecini bana yaşattı. Bu şekilde beni ikaz etti.
Şükrediyorum sana Rabbim, Sana dönüp Senden istemeyi biliyorum.
Bu da büyük bir zenginlik değil midir?
54
Yaşamaya devam ediyorum.
Yaşamanın her gün bir bedeli var.
Sevmek, kızmak, yorulmak, öfkelenmek ve susmak...
Daha da sırlanabilir bu.
Kimi zaman kalbimiz acır, kimi zaman bir kalbi acıtırız.
Kimi zaman şiir gibidir zaman, kimi zamansa zehir gibi.
Her zaman zehir veya şiir gibi olsa tek düze olurdu yaşam.
Yaşamın renkliliği bu zehir ve şiir gibi oluşların arasında gidip gelmesinde işte...
Evet yaşıyoruz. Dilimiz de bizimle yaşıyor. O da bizimle eskiyor. Önceleri dili kullanarak yazdıklarımız eski olduğuna göre dilimiz de eskiyor demektir.
Dağarcığımızda sözcükler de eskiyor ve zamanla tedavülden kalkıyor.
O zaman yeni sözcükler bulmak lazım cancağızım, yepyeni sözcükler...
55
Dağlarıma güneş gönder +
- Recep Şükrü Güngör’e -
Yordun beni irecep
Dağlarıma güneş gönder irecep
Bırak dünya istediği yerde istediği gibi kalsın
Ardımıza iki dize bırakıp dağlara gidelim irecep
Yüzümüz aydınlık
Sular berrak
Şarkılar duru
Bebeklerin gözleri ışıltılı olsun diye
Dağlarıma güneş gönder irecep
Yandığımızın resmidir çekip giden her güneş
Kapı tokmaklarındaki izlerse yaşanmışlığın tanığı
Kimliklerimizdeki eskiyip giden tarihse
Gün gün ödediğimiz bedelin belgesi
Bedelimize belge olsun diye
Dağlarımıza güneş gönder irecep
Zaferlerimize ışık düşsün diye
Dağlarımıza güneş gönder irecep
Mustafa OĞUZ