sumeyye
Mon 24 January 2011, 12:50 pm GMT +0200
Haya Makamı:
Tevbe makamı tamamlanıp, nefiste yer eden bir meleke halini alınca, bundan Allah'ın celâlinin düşünülmesi halinde bir izmihlal (yok olma) hali peyda olur ki, hiçbir şey bunu değiştiremez. Buna "haya" denir.
Haya, sözlükte, nefsin, âdeten insanların ayıplayacağı şeylerden geri durması demektir. Şeriat, bunu nefiste yer eden bir melekeye ad kılmıştır. Bu meleke sayesinde nefis, Allah'ın huzurunda, aynen tuzun suda eridiği gibi erir ve onun sayesinde, şeriata muhalif düşüncelere boyun eğmez.
Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:
"Haya, imandandır. [1112] Sonra hayanın ne anlam ifade ettiğini tefsir ederek şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah'tan haya ediyorsa, başa ve baştaki organlara; karna ve karındaki organlara sahip olsun; ölümü ve çürümeyi hatırlasın. Kim âhireti isterse, dünya ziynetini terkeder. Kim bunu yaparsa, işte o, Allah'tan gerçek anlamda haya etmiş olur. [1113]
Örfte, yaratılış zaafından dolayı bazı fiilleri işlemekten geri duran insana hayalı denebilir. Bazen de mürüvvet sahibi bazı kimselerin, adının kötüye çıkmasından kaçınması sebebiyle bazı fiillere yanaşmaması haya diye isimlendirilebilir. Oysa ki bunların, nefsin makamlarından olan haya ile hiçbir ilgisi yoktur. Rasûlullah (s.a.), hayadan murad olan manayı; ondan kaynaklanan fiilleri, onu celbeden sebebi ve âdeten beraber bulunması gereken bir başka özelliği belirlemek suretiyle tanımlamıştır. "Başa ve baştaki organlara sahip olsun..." sözü, murad olunan haya melekesinden kaynaklanan ve şeriata muhalefet anlamı içeren fiillerin beyanı olmaktadır. "Ölümü ve çürümeyi hatırlasın" sözü, hayanın nefiste yer etmesinin sebebini açıklamaktadır. "Kim âhireti isterse, dünya ziynetini terkeder." sözü ise, haya ile birlikteliği esas olan zühdü açıklamaktadır. Çünkü haya, zühdsüz olamaz. [1114]
[1112] Buhârî, îmân, 16, Edeb, 77; Müslim, îmân, 57-59.
[1113] Tirmizî, Kıyamet, 24; Ahmed, 1/387.
[1114] Şah Veliyyullah Dihlevî, Hüccetullâhi’l-Bâliğa İslâm Düşüncesinin İlkeleri, İz Yayınları: 2/309-310.