SevD@_GüLü
Wed 13 June 2012, 07:10 pm GMT +0200
Havâtır, kalbe gelen bir hitap
Havâtır, kalbe gelen bir hitap yani çağrı ve düşüncedir
Bu havâtır, bazan meleğin kalbe bir düşünceyi atması, bazan da şeytanın vesvesesi ile olur
Havâtır, bazan nefsin gizli fısıltı ve vesveseleri ile oluşurken, bazan da Hak Teâlâ tarafından kalbe atılır
Kalbe gelen düşünce melekten olunca ona ilham denir
Nefisten olunca ona hevâcis (gizli fısıltı ve desise) denir
Şeytan tarafından olana vesvese denir
Yüce Allah tarafından kalbe atılan duygu ve düşünceye de hak düşünce denir
Bütün bunlar, kalbe atılan bir çeşit konuşmalardır
Gelen düşünce melekten olduğu zaman, onun doğruluğu ilme (Kur’an ve sünnete) uygunluğu ile bilinir
Bunun için sûfîler, “Zâhirî ilmin doğruluğuna şahitlik etmediği her düşünce bâtıldır” demişlerdir
Kalbe gelen düşünce şeytandan olduğu zaman, çoğunlukla haramlara çağırır
Gelen düşünce nefisten olduğu zaman, çoğunlukla bir şehvete tâbi olmaya,
kibrini ortaya koymaya veya nefse ait bir sıfatı yansıtmaya çağırır
Büyük ârifler, yediği haram olan kimsenin ilham ile vesvesenin arasını ayırt edemeyeceğinde ittifak etmişlerdir
Şeyh Ebû Ali Dekkâk’ın (rah) şöyle dediğini işittim:
“Günlük yiyeceği belirli bir yerden gelip (yüce Allah’ı unutup) bütün güvencini ona bağlayan kimse,
ilham ile vesveseyi birbirinden ayıramaz Samimi ve sadık mücahedesi ile nefsinin vesvesesi kesilen
kimsenin kalbi, bu mücahedenin sonucu elde ettiği hikmetlerle konuşur”
Bütün şeyhler, nefsin doğru söylemeyeceğini, kalbin ise yalan konuşmayacağını ifade etmişlerdir
Şeyhlerden biri demiştir ki: “Şunu iyi bil ki, nefsin doğruyu söylemez, kalbin ise yalan demez
Sen, ruhunun sana muhatap olup hitap etmesi için ne kadar gayret etsen, ruh (yüksek makamlara
göz diktiğinden) sana yönelip bir hitapta bulunmaz”
Cüneyd-i Bağdâdî, nefsin istekleri ile şeytanın vesvesesinin arasındaki farkı şöyle belirtmiştir:
“Nefis bir şeyi istediği zaman, onda ısrar eder, sürekli senden onu yapmanı ister
Bir zaman sonra olsa da, isteğine ulaşana ve maksadı hâsıl olana kadar aynı şeyi ister durur
Ancak gerçek bir mücahede ile terbiye edilirse ısrarından vazgeçer; bununla birlikte
arada bir yine senden o arzusunu talep eder
Şeytana gelince, o seni bir günaha çağırdığında, sen onu terkederek söylediğini yapmazsan,
o başka bir günahın vesvesesini verir; çünkü onun için bütün kusur ve günahlar birdir
O hangi günah olursa olsun, seni bir günaha çağırıp durur Onun hedefinde özel olarak seçilmiş bir günah yoktur”
Denilmiştir ki: Melek tarafından kalbe atılan düşüncelere, sahibi çoğu kere katılır, çok kez de
tersine hareket eder Hak Teâlâ tarafından kalbe gelen düşünceye ise, kuldan bir muhalefet olmaz;
kul gelen düşünceye tâbi olur
Şeyhler, kalbe Hak tarafından peş peşe iki ayrı düşünce gelince, hangisinin daha kuvvetli ve
amele uygun olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir
Cüneyd-i Bağdâdî demiştir ki: “Birinci düşünce daha kuvvetlidir Çünkü gelen düşünce bir müddet
kalpte kalınca, sahibi onu düşünmeye imkân bulur Bu düşünce ise, hangisinin kuvvetli olduğunu bilme
şartına bağlıdır Bu durumda birinciyi terketmek, ikinciyi zayıflatır (ve amelde geciktirir)”
İbn Atâullah şöyle demiştir:
“Kalbe gelen ikinci düşünce daha kuvvetlidir; çünkü o, birinci ile daha fazla kuvvet kazanmıştır”
Daha sonra gelen velîlerden Ebû Abdullah b Hafîf ise bu konuda şöyle demiştir:
“Onların ikisi eşittir; çünkü ikisi de Hak’tan gelmektedir Birinin diğerine bir üstünlüğü yoktur
Hem birinci düşünce, ikinci düşünce ile birlikte kalmaz Zira eser ve araz türü şeylerin devamlı kalması
câiz değildir”
Kuşeyri Risalesi
Abdülkerim Kuşeyrî
Havâtır, kalbe gelen bir hitap yani çağrı ve düşüncedir
Bu havâtır, bazan meleğin kalbe bir düşünceyi atması, bazan da şeytanın vesvesesi ile olur
Havâtır, bazan nefsin gizli fısıltı ve vesveseleri ile oluşurken, bazan da Hak Teâlâ tarafından kalbe atılır
Kalbe gelen düşünce melekten olunca ona ilham denir
Nefisten olunca ona hevâcis (gizli fısıltı ve desise) denir
Şeytan tarafından olana vesvese denir
Yüce Allah tarafından kalbe atılan duygu ve düşünceye de hak düşünce denir
Bütün bunlar, kalbe atılan bir çeşit konuşmalardır
Gelen düşünce melekten olduğu zaman, onun doğruluğu ilme (Kur’an ve sünnete) uygunluğu ile bilinir
Bunun için sûfîler, “Zâhirî ilmin doğruluğuna şahitlik etmediği her düşünce bâtıldır” demişlerdir
Kalbe gelen düşünce şeytandan olduğu zaman, çoğunlukla haramlara çağırır
Gelen düşünce nefisten olduğu zaman, çoğunlukla bir şehvete tâbi olmaya,
kibrini ortaya koymaya veya nefse ait bir sıfatı yansıtmaya çağırır
Büyük ârifler, yediği haram olan kimsenin ilham ile vesvesenin arasını ayırt edemeyeceğinde ittifak etmişlerdir
Şeyh Ebû Ali Dekkâk’ın (rah) şöyle dediğini işittim:
“Günlük yiyeceği belirli bir yerden gelip (yüce Allah’ı unutup) bütün güvencini ona bağlayan kimse,
ilham ile vesveseyi birbirinden ayıramaz Samimi ve sadık mücahedesi ile nefsinin vesvesesi kesilen
kimsenin kalbi, bu mücahedenin sonucu elde ettiği hikmetlerle konuşur”
Bütün şeyhler, nefsin doğru söylemeyeceğini, kalbin ise yalan konuşmayacağını ifade etmişlerdir
Şeyhlerden biri demiştir ki: “Şunu iyi bil ki, nefsin doğruyu söylemez, kalbin ise yalan demez
Sen, ruhunun sana muhatap olup hitap etmesi için ne kadar gayret etsen, ruh (yüksek makamlara
göz diktiğinden) sana yönelip bir hitapta bulunmaz”
Cüneyd-i Bağdâdî, nefsin istekleri ile şeytanın vesvesesinin arasındaki farkı şöyle belirtmiştir:
“Nefis bir şeyi istediği zaman, onda ısrar eder, sürekli senden onu yapmanı ister
Bir zaman sonra olsa da, isteğine ulaşana ve maksadı hâsıl olana kadar aynı şeyi ister durur
Ancak gerçek bir mücahede ile terbiye edilirse ısrarından vazgeçer; bununla birlikte
arada bir yine senden o arzusunu talep eder
Şeytana gelince, o seni bir günaha çağırdığında, sen onu terkederek söylediğini yapmazsan,
o başka bir günahın vesvesesini verir; çünkü onun için bütün kusur ve günahlar birdir
O hangi günah olursa olsun, seni bir günaha çağırıp durur Onun hedefinde özel olarak seçilmiş bir günah yoktur”
Denilmiştir ki: Melek tarafından kalbe atılan düşüncelere, sahibi çoğu kere katılır, çok kez de
tersine hareket eder Hak Teâlâ tarafından kalbe gelen düşünceye ise, kuldan bir muhalefet olmaz;
kul gelen düşünceye tâbi olur
Şeyhler, kalbe Hak tarafından peş peşe iki ayrı düşünce gelince, hangisinin daha kuvvetli ve
amele uygun olduğu konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir
Cüneyd-i Bağdâdî demiştir ki: “Birinci düşünce daha kuvvetlidir Çünkü gelen düşünce bir müddet
kalpte kalınca, sahibi onu düşünmeye imkân bulur Bu düşünce ise, hangisinin kuvvetli olduğunu bilme
şartına bağlıdır Bu durumda birinciyi terketmek, ikinciyi zayıflatır (ve amelde geciktirir)”
İbn Atâullah şöyle demiştir:
“Kalbe gelen ikinci düşünce daha kuvvetlidir; çünkü o, birinci ile daha fazla kuvvet kazanmıştır”
Daha sonra gelen velîlerden Ebû Abdullah b Hafîf ise bu konuda şöyle demiştir:
“Onların ikisi eşittir; çünkü ikisi de Hak’tan gelmektedir Birinin diğerine bir üstünlüğü yoktur
Hem birinci düşünce, ikinci düşünce ile birlikte kalmaz Zira eser ve araz türü şeylerin devamlı kalması
câiz değildir”
Kuşeyri Risalesi
Abdülkerim Kuşeyrî