rabia
Thu 3 June 2010, 12:39 am GMT +0200
Hasta Ziyareti
Hadis-i Kudsî: - Ey ademoğlu, kullarımdan hasta olanlara güzel muamelede bulun ki, ben de gönüllerine senin sevgini yerleştireyim.
Gene buyururlar ki: Kim ki bir hastayı ziyaret ederse, sanki Allah yolunda yedi yüz güne denk bir günde oruç tutmuş olur. Kim ki bir cenazeye katılır ise, sanki Allah yolunda, yedi yüz güne denk bir günde oruç tutmuş olur.
Anlatılır ki, bir gün birisi gelib, Ümmü Derdâ'ya kalbinin katılığından bahsetti. Ümmü Derdâ dedi ki:
- Kalb hastalığı (yani kalbin kasaveti) en büyük hastalıktır. Sen hastaları ziyaret et, cenaze teşyiine katıl, kabirleri ziyaret et.
Gelen şahıs aynını yapdı. Kabirleri ve hastaları ziyaret etdi. Cenaze teşyiinde bulundu. Gerçekden bir müddet sonra kalbinin katılığından kurtuldu. Tekrar Ümmü Derdâ radıyallahu anhâ'ya şöyle dedi:
- Allah sana hayırlar versin!... (Gafletten Kurtuluş, Tenbihü'l-Gafilin)
Yunus Emre Hazretleri hasta ziyaretinin ehemmiyetine binaen aşağıdaki şiirleri söylemişdir:
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi.
Bir hastayı ziyaret eden bir mü'min, şu duayı yedi defa okursa,
Allahü Teâlâ o hastaya şifa gönderir. Ölüm hastası hariç. Dua sudur:
"Es'elullahe'l-Azim Rabbe'l-Arşi'l-Azim en yeşfîke." "Arş'ın Rabbı olan Allah 'tan sana şifalar vermesini niyaz ederim." (Ebû Dâvûd ve Tirmizi)
İmam Müslim'den şöyle bir rivayet vardır:
- Müslüman müslüman üzerinde beş hakkı vardır, denilmiş ve hastalandığı zaman ziyaretine gitmek bu cümleden zikredilmiştir.
İki nimet vardır ki, kul onun kadr u kıymetini bilmez. Onlar da, sıhhat ve ferağdır.
Ferağ, faideli işlerde bulunmak için müsaid vakit demekdir.
Çok kimseler vardır ki, sıhhatli olmalarına rağmen, ferağdan mahrumdurlar. Sebebi ise kendilerini dünyanın bir kısım, faideli veya faidesiz işlerine kaptırmalarıdır.
Böyle insanların hayatları düzensizdir. Çalışırlar, didinirler, yorulurlar, buna rağmen hayatın, âhıretin gayesini, sebebini kavrayamazlar, anlayamazlar. Bazan bu hallerinden kendileri de şikâyetçi olurlar. Buna rağmen bir türlü kendilerini çekib, selâmet sahiline atamazlar.
Halbuki sıhhatli kimse, bu halinin kıymetini bilib değerlendirmesi gerekmez mi? Hayatını nizama koymasını bilen, onu güzel işlerde kullanmasını da bilir. Bütün gayretini Allah'ın emirlerini yerine getirmeğe hasreder. Çünkü vakitlerinin kıymetini idrak etmişdir. Dünyayı da ihmal etmez, lâkin ağırlığı ukbaya hasreder.
Bütün gayesi temiz, günahlara bulaşmayan bir kirmse olmak, her hususda gerek kendisine ve islâmiyete, gerek cemiyete faydanı ofmakdır.
Gönlü daima Rabbısıyla olur, namazını vaktinde âdabı üzere kılar, zekâtını verir, orucunu tutar, hacca gider, Allah'ın rızasını celbeden birçok nafile ibadetlerde bulunur. Bilhassa hastalan ziyaret etmek, gönüllerini almak, ihtiyaçları varsa temin ederek onları rahat ve huzura kavuşturmak Allahü Azze ve Celle hazretlerinin pek hoşlandığı, rızasını kazanmağa en büyük vesiledir.
Farzdan sonra en büyük ibadetin "mü'min kardeşlerimizin gönüllerine sürür vermek" olduğunu bilebilirsek, sıksık hastalan ziyaret eder, yetimlere yoksullara, fakirlere yardımda bulunur, mutlu kimselerden oluruz. İnşaallah.
Bu mühim hususları ihmal edenlerin vay haline.
Hastayı Ziyaret Âdabı
Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh hastalanmışdı. Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyaret ettiler ve buyurdular ki:
– Şu hasta yatağında senin için üç nimet vardır. Bunlardan biri Rabbının seni hatırlamasıdır. Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri hasta kullarını anar. İkinci nimet, bu hastalığın senin geçmiş gü nahlarına keffâret olmasıdır. Hastalanan bir mü'minin hastalığı onun geçmiş günahları için bir keffaret olur. Üçüncüsü ise hastanın duasının makbul oluşudur. Şimdi sen hastasın. Bu sebepden duan makbuldür. Binaenaleyh gücün yettiğince dua et.
Alıntı
Hadis-i Kudsî: - Ey ademoğlu, kullarımdan hasta olanlara güzel muamelede bulun ki, ben de gönüllerine senin sevgini yerleştireyim.
Gene buyururlar ki: Kim ki bir hastayı ziyaret ederse, sanki Allah yolunda yedi yüz güne denk bir günde oruç tutmuş olur. Kim ki bir cenazeye katılır ise, sanki Allah yolunda, yedi yüz güne denk bir günde oruç tutmuş olur.
Anlatılır ki, bir gün birisi gelib, Ümmü Derdâ'ya kalbinin katılığından bahsetti. Ümmü Derdâ dedi ki:
- Kalb hastalığı (yani kalbin kasaveti) en büyük hastalıktır. Sen hastaları ziyaret et, cenaze teşyiine katıl, kabirleri ziyaret et.
Gelen şahıs aynını yapdı. Kabirleri ve hastaları ziyaret etdi. Cenaze teşyiinde bulundu. Gerçekden bir müddet sonra kalbinin katılığından kurtuldu. Tekrar Ümmü Derdâ radıyallahu anhâ'ya şöyle dedi:
- Allah sana hayırlar versin!... (Gafletten Kurtuluş, Tenbihü'l-Gafilin)
Yunus Emre Hazretleri hasta ziyaretinin ehemmiyetine binaen aşağıdaki şiirleri söylemişdir:
Bir hastaya vardın ise
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele
Hak şarabın içmiş gibi.
Bir hastayı ziyaret eden bir mü'min, şu duayı yedi defa okursa,
Allahü Teâlâ o hastaya şifa gönderir. Ölüm hastası hariç. Dua sudur:
"Es'elullahe'l-Azim Rabbe'l-Arşi'l-Azim en yeşfîke." "Arş'ın Rabbı olan Allah 'tan sana şifalar vermesini niyaz ederim." (Ebû Dâvûd ve Tirmizi)
İmam Müslim'den şöyle bir rivayet vardır:
- Müslüman müslüman üzerinde beş hakkı vardır, denilmiş ve hastalandığı zaman ziyaretine gitmek bu cümleden zikredilmiştir.
İki nimet vardır ki, kul onun kadr u kıymetini bilmez. Onlar da, sıhhat ve ferağdır.
Ferağ, faideli işlerde bulunmak için müsaid vakit demekdir.
Çok kimseler vardır ki, sıhhatli olmalarına rağmen, ferağdan mahrumdurlar. Sebebi ise kendilerini dünyanın bir kısım, faideli veya faidesiz işlerine kaptırmalarıdır.
Böyle insanların hayatları düzensizdir. Çalışırlar, didinirler, yorulurlar, buna rağmen hayatın, âhıretin gayesini, sebebini kavrayamazlar, anlayamazlar. Bazan bu hallerinden kendileri de şikâyetçi olurlar. Buna rağmen bir türlü kendilerini çekib, selâmet sahiline atamazlar.
Halbuki sıhhatli kimse, bu halinin kıymetini bilib değerlendirmesi gerekmez mi? Hayatını nizama koymasını bilen, onu güzel işlerde kullanmasını da bilir. Bütün gayretini Allah'ın emirlerini yerine getirmeğe hasreder. Çünkü vakitlerinin kıymetini idrak etmişdir. Dünyayı da ihmal etmez, lâkin ağırlığı ukbaya hasreder.
Bütün gayesi temiz, günahlara bulaşmayan bir kirmse olmak, her hususda gerek kendisine ve islâmiyete, gerek cemiyete faydanı ofmakdır.
Gönlü daima Rabbısıyla olur, namazını vaktinde âdabı üzere kılar, zekâtını verir, orucunu tutar, hacca gider, Allah'ın rızasını celbeden birçok nafile ibadetlerde bulunur. Bilhassa hastalan ziyaret etmek, gönüllerini almak, ihtiyaçları varsa temin ederek onları rahat ve huzura kavuşturmak Allahü Azze ve Celle hazretlerinin pek hoşlandığı, rızasını kazanmağa en büyük vesiledir.
Farzdan sonra en büyük ibadetin "mü'min kardeşlerimizin gönüllerine sürür vermek" olduğunu bilebilirsek, sıksık hastalan ziyaret eder, yetimlere yoksullara, fakirlere yardımda bulunur, mutlu kimselerden oluruz. İnşaallah.
Bu mühim hususları ihmal edenlerin vay haline.
Hastayı Ziyaret Âdabı
Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh hastalanmışdı. Resulü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyaret ettiler ve buyurdular ki:
– Şu hasta yatağında senin için üç nimet vardır. Bunlardan biri Rabbının seni hatırlamasıdır. Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri hasta kullarını anar. İkinci nimet, bu hastalığın senin geçmiş gü nahlarına keffâret olmasıdır. Hastalanan bir mü'minin hastalığı onun geçmiş günahları için bir keffaret olur. Üçüncüsü ise hastanın duasının makbul oluşudur. Şimdi sen hastasın. Bu sebepden duan makbuldür. Binaenaleyh gücün yettiğince dua et.
Alıntı