- Hasretsiz

Adsense kodları


Hasretsiz

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Mon 2 August 2010, 12:08 pm GMT +0200
Hasretsiz


MODERN ZAMANLARIN başat kültürü içinde savrulup duruyoruz ‘Şey’lerle olan münasebetimiz kopmuş gibidir Modern insan, biraz da ‘göçebe’dir; ‘yer’ler arası gidip gelen Adresi yoktur onun, ‘ev’sizdirYersiz, yurtsuz, evsiz, adressiz olduğundan, hiçbir şeyle sahici bir ‘aidiyet’i de yoktur Bu sebeple; memleket, ayrılık, gurbet, hasret, gariplik gibi kavramlar, neredeyse hayattan düşmek üzeredir


Bizi aileye, arkadaşa, dosta bağlayan; etrafımızdaki nesne ve insanları ‘anlamlı’ hâle getiren imânî bakışın uzağına düşüp, her bir şeyi birbirinden bağımsız telâkki eden ‘modern algı’ya yakalandığımız nispette ‘yabancı’laşıyoruz Aile, memleket, dost halesi, ‘bizi tutan’ şeyler olmaktan çıkıp ‘sıradan’laşıyorlar Ve öyle olmaya başladıkları için de, onlara hasret duymuyoruz Hasret duymuyoruz çünkü kendimizi onlara ‘ait’ hissetmiyoruz


Kendimizi büyük ailenin (yaratılan her şeyin sahibinin ‘bir’ olmasıyla doğan aile mesela) ferdi olarak hissetmediğimizden; ben, sen, o ‘atomik’ cüzler olduğumuzdan, bir şeyle birlikteliğimiz o şeyle olan ‘iş’imiz kadar oluyor Bizi anne-babamıza götüren şey mecburiyettir; ‘burada’ yaşatan ve ‘iş’ arkadaşlarıyla bir arada tutan Bu mecburiyet kalktığında dağılıveriyoruzDağılıp kendi başımıza kaldığımızda, üzülmek bir yana, hafiften rahatlıyoruz ‘Mecburiyet’in can sıkıcılığından başımıza kalmışlığın rahatlığına geçtiğimizi, dolayısıyla ‘özgür’leştiğimizi düşünüyoruz

Şunu demek istiyoruz:

Modern (dini, kadim tasavvurları arkaya alan) algıya maruz kaldıkça ‘aidiyet’lerimizi yitiriyor, dolayısıyla ‘ayrılık’ denen o yakıcı durumları yaşamıyoruz Ayrılamadığımız için de, ‘hasret’ duymuyoruz ‘Hasret’siz kaldığımızdan, bir yere veya birilerine kavuşmanın sevincini yaşamıyoruz

Netice şu oluyor:

‘Hasret’siz ve ‘sevinç’siz somurtkan bir hayat…
Bu durum, yaşanılası değildir Ve bunu en çok ‘iç dili’ olan insanlar fark eder Kalbine yaslanarak yaşayan, insanı ve hayatı anlamlı kılan ‘değer’lerden beslenerek büyüyen her zihin, bu sebeple büyük acılar yaşar Ortalığı kasıp kavuran bu ‘yabancılaşma’ rüzgârının direncini kıracak ‘değer’leri yeniden hayata çağırmanın gereğini derinden hisseder İç atölyesinde büyüttüğü güzellikleri hayata taşımak adına konuşur, bunları ‘yazı’ya döker ‘Erguvan’ kıştan sonra gelen ‘bahar’ çiçeğiyse, ‘gönül eri’ olan sanatçılar, ‘kış’ta ‘bahar’a çalışır ve hep bir ‘erguvan hasreti’ duyarlar Roman, hikâye, şiir ve denemeleri, kışı bahara yaklaştıran soluklar olur


Nihat Dağlı