- Haşir akidesinin faydaları 3

Adsense kodları


Haşir akidesinin faydaları 3

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Fri 17 September 2010, 11:47 am GMT +0200
Haşir Akidesinin Faydaları 3

Nebiler nebisi {a. s) son anında etlerini Hz. Aişe'nin ellerinden çekiyor ve
“ALLAH'ım artık öteleri istiyorum" (7) diyordu.

Bir gün evvel de şöyle buyurmuştu:
"ALLAH bir kulunu dilediği kadar dünya nimetleri İle kendi yanında olanlar arasında muhayyer bıraktı. Kul, ALLAH'ın yanında olanı seçti.”(8 )

Dünya ile ukbâ arasında muhayyer bırakılan o kul kendisiydi. Meseleyi anlayan sahâbî göz yaşlarını tutamamıştı. O elini Hazret-i Aişe'nin elinden çekiyor ve Refik-İ âlâyı istiyordu.

Aynı şekilde Hz. Ömer gibi bir kâmet-i bâlâ da harabede başını yere koyuyor ''ALLAH'ım bu mükellefiyeti benim omuzlarımdan al, artık götüremeyeceğim" diyerek ötelere olan iştiyakını dile getiriyordu.

Ahiret inancı, binlerce güzelliğin tecelli edeceği âhiret yurdu ve bunların verâsında da Cemâl-i Bakiyi görme iştiyak ve arzusuydu ki, onlara bu sözleri söyletiyor ve içlerinde bu arzuyu uyandırıyordu.

Irzını, namusunu gaddar zâlimin elinden kurtaramamış, İntikam hırsıyla yanan, kavrulan mazluma gelince... O, ancak, zâlimin yakasını ALLAH'ın eline vereceği günü ve burada çektiklerine mukabil âhiret yurdunda kendisine bahşedilecek mükâfatı düşünmekle mütesellî olur.

Zira mazlum katiyen bilir ki, burada yapılan zulümler zâlimin yanında kalmayacaktır. ..Bir mahkeme-i kübrâ açılarak inceden inceye her şey hesaba çekilecek; zâlim cezasını mazlum ise mükâfatını görecektir.

"İşte Rabb'in, zulmeden şehirleri yakaladığı zaman böyle yakalar.Çünkü O'nun yakalaması, çok acı ve çok çetindir.(9)

Yani ALLAH zâlim bir kasabayı bir kere yakaladı mı, yaman ve yavuz yakalar. Artık onu iflah etmez. Evet, mazlum kendini elinden kurtaramadığı zâlim ve mütegallibten intikamını ancak bu şekilde alır ve müteselli olur.

Musibetzede...Semavî veya arzı musibetlere maruz kalmış, bağını bahçesini dolu vurmuş sel götürmüş, binası zelzelede başına yıkılmış, kurduğu ümran harâb olmuş, aile ve yuvası ile derbeder olmuş ve bunlara benzer bütün musibetzedeler de ancak öldükten sonra dirilmeyi düşünmekle teselli bulurlar.

Zira bu inanca göre musibetlerde giden mal sadaka olur, can ise onu şehitlik mertebesine erdirir. İşte bu düşünce ile orada rahat ve huzura kavuşur.

Diğer taraftan aile yuvası, ahirete iman ile cennet köşelerinden bir köşe haline gelirken, bu iman sökülüp atıldığında cehennem çukurlarından bir çukur oluverir. Çocuk dînî duygu ve yaşayıştan uzak, genç arzu ve hevesleri peşinde, ölümü beklenen hasta ise kendi ıstırapları içinde kıvranır bir vaziyette olan bu hane, daha İnsanlar içindeyken baykuşların ötmeye başladığı bir harabeden farksızdır. Çehreler abus, suratlar mahkeme duvarı gibi ve işin daha kötüsü, bunlardan kaçarken kendinden uzaklaşış ve eğlencelerle kendini uyutma zavallılığı... İşte böyle bir haneye saadetin girmesi ancak haşre ve öldükten sonra dirilmeye imanla mümkündür.

Eğer yediden yetmişe herkesi huzurlu etmeyi düşünüyorsanız bütün gönüllere haşir akidesini yerleştirmeye çalışın... Zira o zaman gençler, nizam ve intizam içine girecek, çocuklar haylazlığı bırakacak, yaşlılar cennet yolcuları olarak saadet içinde yaşayacak ve o hanenin İçinde saadet şimşekleri çakmaya başlayacak ve daha ahirete gitmeden ahirete ait mânâlar o hanede terennüm edilecek ve bunların neticesinde de daha dünyada iken cennet hayatı yaşanır hale gelecektir.

Şehir ve memleket de insanın büyük bir hanesidir. İçindeki gençleri nefislerine tabi birer köle, ihtiyarlan bedbin ve karamsar, ve zalimler de mazlumun iniltisini ney gibi dinlediği bir dünyada huzur olamaz. Böyle bir dünyada şehirler, memleketler, milletler huzursuzdur. Çünkü huzuru getirecek rükünler yerine getirilmemiştir.

Nasıl ki, bir namazın namaz olabilmesi için belli rükünler vardır ve bu rükünlerin huşu içerisinde yerine getirilmesiyle namaz kemâlini bulur ve insan namazıyla mi'racın tatlı tebessümünü dudağında hisseder. Bazan öyle bir an yaşar ki binler sene yaşamağa bedeldir. Aynen bunun gibi memleket ve milletlerin bütünüyle huzurlu olabilmesi için onu meydana getiren cüzlerin, huzurun rükünlerine tam mânâsı ile uygun olması gerekmektedir. İdeal bir şehir ve site, ancak ideaj bir sistem ile kurulabilir. Varsın Eflatun "Cumhuriyetinde bunun hülyasını yaşasın!.. Hayalperest Farabi "el-Medinet'ül fâzıla" sında bunu çerçevelemeye çalışsın. Bunlar hiçbir zaman bu ideal siteyi tahakkuk ettîremeyeceklerdir. Çünkü onu meydana getiren rükünlerden mahrumdurlar. Evet, hayatta bu huzuru temin edecek en büyük rükün, haşir akidesine inanmak, dünyayı istihkar edip ahireti intizar edecek şuur ve iz'ân-ı verebilmektir.


DİPNOTLAR
(1) Yunus. 61 (2) Zilzâl, 7-8 (3) Meryem, 4 (4) Tergib Ter hlb, c.4, s. 262; HayatuVSahabe, c. 3, s. 253. (5) Naziat, 40-41 (6) Tergib Terhib. c. 4. S. 261 (7) Buhari, Mana. 19; Fadailu's-Sahabc, 5; Megazl, 83-84; Müslim, Selam. 46; Tlr-mlzl. Daavât, 76 (8 ) Buhari. MenSkibu'l-Ensâı. 45; Ahmed bin Hanbel 3/18; (9) HÛd, 102



A. Nâsih