neslinur
Wed 28 July 2010, 04:39 pm GMT +0200
Harbinin Eman Dilemesi ve Darü’l-Harb İle Anlaşma
Dârü'l-harpten birinin veya birkaç kişinin islâm ülkesine sığırıma ve eman dilemesi çokça görülen olaylardan biridir. Özellikle islâm'ın kıtalar üzerinde hakimiyet kurduğu asırlarda bu iltica ve eman dileme olayları hayli yaygındı, islâm her yanı ve yönüyle cihanşümul (evrensel) olduğundan bu konuya ağırlık vermiş ve birtakım hükümler ve müeyyideler koymuştur.
Ayrıca savaşa devam etmenin veya savaş kapısını açmanın müslümanlarm aleyhine bir sonuç doğuracağı birtakım delil ve kıstaslarla bilindiği zaman düşmanla barış anlaşmasına cevaz verilmiş ve ciddi tedbir almadan, yeterli kuvvet hazırlamadan savaşmanın uygun olmayacağı belirtilmiştir.
islâm'a göre, müslümanlar bir bütünlük arzeder. Kitap ve sünnet çerçevesinde eğitilip yetiştirilen bir müslüman daima bütün müslümanlarm faydasın^ selâmetini ve emniyetini düşünür. O bakımdan dârü'l-harpten bil" veya birkaç kişi islâm ülkesine eman diyerek iltica talebinde bulunduğunda, bir kumandan, bir yetkili ona eman verebileceği gibi sıradan bir nefer, bir kadın da eman verebilir. Birinin verdiği eman bütün müslümanlar adına emandır. O bakımdan kendisine bir kişi tarafından olsun eman verilen harbî artık güvence altındadır; casusluk yapmadığı, ihanette bulunmadığı ve islâm'ı küçük düşürecek davranışlar içine girmediği takdirde hiçbir müslüman ona kötülükle dokunamaz ve öldüremez.
Düşman ile yapılan sulh anlaşması, saldırmazlık" anlaşması -karşı taraf bozmadığı sürece- hep geçerliğini korur ve hiçbir müslüman bu anlaşmayı ihlâl etme hakkına sahip değildir. [281]
Konuyla İlgili Hadisler
Enes (r,a.) den yapılan rivayette, Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğu belirtilmiştir: "Gadreden her kişinin kıyamet gününde bir bayrağı olur da o, onunla tanınır." [282]
Gadr: Sözünde durmamak, vefasızlık etmek, haksızlık ve zulümde bulunmak, yapılan anlaşmayı tek taraflı bozup verilen söze sadık kalmamak gibi manalara gelir. Düşmanla yapılan bir saldırmazlık, sulh anlaşmasına sadık kalmak vacibtir. Karşı taraf gadretmediği sürece müslümanîar gadretmezler.
Saîd (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen, Resûlüllah'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu, haber vermiştir: "Gadreden her kişi için kıyamet gününde bir bayrak vardır ki o bayrak o kişinin gadri nisbetinde yükseltilir. Haberiniz olsun ki, velayet amme sahibi olan enıîr (hükümdar veya yetkili kumandan) den vaki olan gadirden dolayı daha büyük bir gadir (gadreden) yoktur." [283]
(iere yapılan rivayete göre, Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslümanların zimmeti (ahd, eman ve himayesi) birdir (birinin verdiği zimmet hepsi adına verilmiş olur)
buyurmuştur: Müslümanların zimmeti (ahd, eman ve himayesi) birdir (birinin verdiği zimmet hepsi adına verilmiş olur). En aşağı düzeyde olanları bile zimmet hususunda bir tavır ve davranış ortaya koyabilir." [284]
Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki kadın da kendi kavmi (ülkesi) adına ahd-u eman verebilir." [285]
Müctehidlerin Görüş ve Tesbitleri
a) Hanefîîere göre, harbî olan bir kişi islâm ülkesine eman dileyerek ve dilediği eman kendisine verilerek girer veya iltica ederse, bir yıldan daha az bir süre kalmasına izin verilebilir. Yetkili hükümdar veya kişi ona: "Bir yıl kalacak olursan senin üzerine cizye tahakkuk ettiririm" derse, bu geçerli bir karar olur. Emanla içeri giren kimse yılı dolmadan ayrılıp giderse artık haraç talep edilmez. Bir yılı dolduracak olursa artık o zımmî (vatandaş) sayılır, zimmî statüsüne tabi kılınır. Baştaki yetkili, eman dileyerek tsîâm ülkesine giren kimse için bir veya iki aylık bir süre de belirleyip sınırlandırabilir. Belirlenen süre geçtiği halde ülkeyi terketmezse zimmî kabul edilir ve ona göre işlem yapılır. [286]
Eman dileyip îslâm ülkesine giren kişi kadın olur ve orada bir zimmî ile evlenirse, kendisi de zimmî olmayı kabul etmiş sayılır ve zimmî ile ilgili statüye tabi olur. Çünkü kadın erkeğe tabidir. Evlendiği erkek zimmî ise, o da zimmî sayılır. Ama eman alıp gelen kişi erkek olur ve orada zimmîye bir kadınla evlenirse, kendisi zimmî sayılmaz. Çünkü erkek kadına tabi değildir. [287]
Kendisine eman verilecek kişide aranan birtakım şartlar vardır. O şartlan haiz olmayan harbî kabul edilmez, yani Öylesine eman verilmez.
Bu şartlar şunlardır:
a) Arap müşriklerinden olmaması, Zira Arap müşriklerinden ancak İslâm'a girmeleri kabul edilir.
İltica ve eman dilemeleri kabul edilmez.
b) Murted olmaması, Zira murtedden de ancak islâm'a dönmesi kabul edilir, iltica ve eman dileme talebi kabul edilmez. İslâm'a dönmeyi kabul etmediği takdirde öldürülür. [288]
b) Şâfiîlere göre, mükellef ve muhtar olan her müslümanm bir harbîye veya belirlenmiş bir sınır içinde bulunan bir topluluğa (köy halkına, kabile halkına) eman verebilir. Sının ve sayısı belli olmayan bir topluluğa eman veremez. Kâfir bir vatandaşın, mükellef olmayanın ve bir de zorlananın eman vermesi sahîh değildir. Aynı zamanda elde edilip İslâm ülkesine getirilen bir esîrin ne beraberindeki esirlere, ne de başkasına eman verme yetkisi yoktur.
Eman verme sözlü olabileceği gibi yazılı da olabilir. Ancak müslümanlara zarar verecek bir eman sahîh ve geçerli sayılmaz. Meselâ harbî sırf casusluk yapmak üzere eman diler ve birtakım karineler onun casus olduğuna delâlet ederse, artık öylesine eman verilmez.
Kendisine eman verilen harbî bir hıyanette bulunmadığı takdirde imamın (devlet başkanının veya yetkili kurumun) emanı bozması doğru olmaz. Böyle bir endişesi olursa bozmasında bir sakınca yoktur. [289]
c) Hanbelîlere göre de, mükellef bir rnüslümanın harbî olan kişiye eman vermesi sahihtir. Mükellef kişi ister erkek, ister kadın, ister hür, ister esir, ister köle olsun fark etmez, bunların hepsi eman vermeye salahiyetli sayılır. [290]
Harbî bir kimseye sözü edilen kişilerden biri eman verdiği takdirde artık onu öldürmek, malını yağmalamak, şahsiyetini zedelemek haram olur. Ancak sözü edilen nıüslümanm ergin, akıl ve muhtar olması gerekir. Nitekim Sevrî, Şafiî, Evzaî, Ishak ve İbn Kasım da aynı görüştedirler.
d) İmam Ebû Hanıfe ile İmam Ebû Yusuf a göre, kölenin eman vermesi sahîh olmaz. Esîr de öyle.., [291]
Kadının da eman vermesi sahihtir.- Hz. Aişe (r.a.) bu konuda şöyle demiştir: "Kadın, müslümanlar adına eman verecek olursa caiz olur." Bunun gibi Ümmü Hâni (r.a.) Resûlüllah'a (a.s.) baş vurup şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Kocam tarafından olan bazı hısımlara eman verdim ve anamın, oğlu (anabir kardeşim) onları Öldürmek istiyor. O yüzden eman verdiğim kişileri bir odaya koyup kapıyı kilitledim!" Resûlüllah (a.s.) ona şöyle buyurdu: "Ya Ümmü Hâni', sen kime eman verdiysen biz de ona eman vermiş bulunuyoruz. Müslümanlardan sıradan bîr kimse de eman verebilir." [292]
imamın (devlet başkanı, halîfe) kâfirlerin hepsine ve onların fertlerine eman verme yetkisi vardır ve caizdir.
e) Mâlikîlere göre, kadının, kölenin ve aklı eren çocuğun eman vermesi de geçerli ve sahihtir. Savaşta müslümanlara yardımda bulunan hıristiyanlarm bir müşrike eman vermesi Leys ve Evzâî'ye göre caiz değildir.[293]
Tahliller ve Rivayetler
233 no'lu Enes Hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca sâlihtir. Yapılan anlaşmayı ciddi bir sebep yokken tek taraflı bozan, verdiği ahd-ü emana riâyet etmeyen kimse gadir sayılır. Resûlüîîah (a.s.), böylesi hakkında ağır anlamda manevî bir müeyyide koymuştur. Aynı zamanda müslüm ani ardan bir mükellef kişinin verdiği eman geçerlidir. Bir başkası kalkıp onu, bozacak olursa, men'edilir ve bozması geçersiz sayılır.
Böylece Resûlüllah (a.s.) mükellef her mü'mine -ister erkek, ister kadın, ister köle, isterse cariye olsun- değer vermiş ve onu diğer bütün mü'minlerle birleştirip tek parça kabul etmiştir. Düşman tarafından birinin eman dileyerek İslâm ülkesine girmesi için sadece halîfeyi veya onun yetkili kılacağı bir kurum veya şahsı salahiyetli kılmamış, bu konuda aklı eren her mükellef mü'minin yetkili olduğunu belirlemiştir. Şüphesiz bunun birtakım hikmet ve sebepleri vardır:
a) Düşman askerine veya onlardan herhangi bir ferde veyahut bir kabileye müslünı anlar dan birinin eman vermesi son derece dikkat çekicidir. Bu, gayr-i müslimlere İslâm Devletinin bir ferde ne kadar değer verdiğini gösterir ve onların gıbtasma yol açar.
b) Kendisine eman verilen harbînin müslümanlar arasındaki birlik ve dirliği, kardeşlik ve dayanışmayı, sevgi ve saygıyı, doğruluk ve adaleti görmesi yönlendirici olur ve o kişinin İslâm'a ısınmasına sebep olabilir.
c) Kölelerin, mültecilerin biîe insanca yaşama şansına sahip olduğu İslâm ülkesindeki adalete ve sınıf farkını kaldıran esaslara hayranlıklarını uyandırma imkânı doğmuş olur.
234 no'lu Ebû Saîd hadîsi Enes hadîsiyle birbirini kuvvetlendirmektedir. Fazla olarak da devlet başkanının, velâyet-i amme yetkisi bulunanın gadretmesinin çok daha kötü ve sonuç bakımından çok daha eiîm olduğu belirtilmektedir. Zira makam sahibi olmayan bir ferdin gadretmesi hafife alınabilir ve müslümanlarm itibarını pek sarsmayaHlir. Ama hükümdarın veya yetkili kumandanın gadretmesi bütün müslüm anları rencide edip dışa karşı itibarlarını sarsabilir. İslâm davasını zedeleyip yayılmasına engel teşkil edebilir.
235 no'lu Hz. Ali hadîsi sahihtir. Aynı zamanda Ebû Dâvud, Nesâî" ve Hâkim tabrîc etmiş bulunuyorlar. Diğer yandan bu anlamda bir diğer hadîsi Ahmed, Ebû Dâvud ve îbn Mâce, Amr b. Şuayb tarikiyle Amr'm dedesinden merfuan rivayet etmişlerdir ki meâlen şöyledir; "Müslümanların eli (üstünlüğü, ahd-u emanı) başkaları üzerinedir, Müslümanların kanları birbirine denktir. Başkalarına, sıradan bir müslümân ahd-u eman verebilir ve eman verilen kişiyi müslümanlarm üst seviyedekileri (salimen) kendi ülkesine geri gönderir. Evet müslümanlar başkalarına karşı bir tek el mesabesindedirler."
îbn Hibban bu hadîsi sahîhîemiştir.
236 no'lu Ebû Hüreyre hadîsini Tirmizî tahrîc edip hasen-garip olduğunu belirtmiştir.
Bu bapta birçok rivayetler bulunuyor ki, hepsi de birbirini desteklemekte ve kuvvetlendirmektedir. [294]
Çıkarılan Hükümler.
1- Düşman tarafla yapıian anlaşmalara bağlı kalmak vâcibtir.
2- Düşman tarafı yapılan anlaşmayı bozmadığı sürece müslümanlar buna sadık kalmakla yükümlüdür.
3- Karşı taraf yapılan anlaşmaya sadık kalmaz da dolaylı yollardan ihanette bulunmaya çalışırsa, o takdirde müslümanlar yapılan anlaşmayı onların yüzüne fırlatarak artık onun bir hükmü kalmadığını bildirirler.
4- Dârü'l-harpten bir harbî eman dileyerek islâm ülkesine girmek isterse, müslümanlardan mükellef bir kişi ona eman verebilir ve bu geçerli sayılır.
5- Eman verecek olan müsîümamn akü, baliğ olması yeterlidir.
6- Müslüman mükellef bir kadın ve bir köle de eman vermeye yetkilidir.
7- Birinin verdiği eman, bütün müslümanîarı bağlayıcıdır ve hepsinin eman verdiği neticesini doğurur.
8- îmam (devlet başkanı, halîfe veya yetkili kıldığı kimse) eman verilen şahıs için bir süre belirler. Müctehidlerden bir kısmına göre bu süre en çok iki aydır, bir kısmına göre bir yıldır. Süre tamamlanınca ülkede kalıp gitmeyen kimse zimmî (gayr-i müslim vatandaş) sayılır ve zimmî statüsüne tabi olur, kendisinden vergi"alınır.
9- Eman dileyen harbî kadın olur da kendisine eman verildikten sonra bir zimmî ile evlenirse, artık zimmî statüsüne tabi olur. Zira kadın kocasına tabi'dir. Ama kendisine eman verilen kişi erkek.olur da, eman verildikten sonra îslâm ülkesinde zimmîye bir kadınla evlenirse, zimmî statüsüne tabi tutulmaz. Zira erkek karısına tabi' değildir.
10- Bir müslümanm veya devlet başkanının eman isteyen harbînin casus olup olmadığına dikkat etmesi gerekir. Eman verildikten sonra da kontrol altında tutulur. Casus olduğu ortaya çıkarsa, ya ülke dışına çıkartılır veya cezalandırılır. Müctehidlerin bu husustaki görüşleri az farklıdır.
11- Bir müsîümamn eman verdiği harbî öldürülmez, malına dokunulmaz, şahsiyeti rencide edilmez ve başka bir müslüman o emanı bozamaz. [295]
Dârü'l-harpten birinin veya birkaç kişinin islâm ülkesine sığırıma ve eman dilemesi çokça görülen olaylardan biridir. Özellikle islâm'ın kıtalar üzerinde hakimiyet kurduğu asırlarda bu iltica ve eman dileme olayları hayli yaygındı, islâm her yanı ve yönüyle cihanşümul (evrensel) olduğundan bu konuya ağırlık vermiş ve birtakım hükümler ve müeyyideler koymuştur.
Ayrıca savaşa devam etmenin veya savaş kapısını açmanın müslümanlarm aleyhine bir sonuç doğuracağı birtakım delil ve kıstaslarla bilindiği zaman düşmanla barış anlaşmasına cevaz verilmiş ve ciddi tedbir almadan, yeterli kuvvet hazırlamadan savaşmanın uygun olmayacağı belirtilmiştir.
islâm'a göre, müslümanlar bir bütünlük arzeder. Kitap ve sünnet çerçevesinde eğitilip yetiştirilen bir müslüman daima bütün müslümanlarm faydasın^ selâmetini ve emniyetini düşünür. O bakımdan dârü'l-harpten bil" veya birkaç kişi islâm ülkesine eman diyerek iltica talebinde bulunduğunda, bir kumandan, bir yetkili ona eman verebileceği gibi sıradan bir nefer, bir kadın da eman verebilir. Birinin verdiği eman bütün müslümanlar adına emandır. O bakımdan kendisine bir kişi tarafından olsun eman verilen harbî artık güvence altındadır; casusluk yapmadığı, ihanette bulunmadığı ve islâm'ı küçük düşürecek davranışlar içine girmediği takdirde hiçbir müslüman ona kötülükle dokunamaz ve öldüremez.
Düşman ile yapılan sulh anlaşması, saldırmazlık" anlaşması -karşı taraf bozmadığı sürece- hep geçerliğini korur ve hiçbir müslüman bu anlaşmayı ihlâl etme hakkına sahip değildir. [281]
Konuyla İlgili Hadisler
Enes (r,a.) den yapılan rivayette, Peygamber'in (a.s.) şöyle buyurduğu belirtilmiştir: "Gadreden her kişinin kıyamet gününde bir bayrağı olur da o, onunla tanınır." [282]
Gadr: Sözünde durmamak, vefasızlık etmek, haksızlık ve zulümde bulunmak, yapılan anlaşmayı tek taraflı bozup verilen söze sadık kalmamak gibi manalara gelir. Düşmanla yapılan bir saldırmazlık, sulh anlaşmasına sadık kalmak vacibtir. Karşı taraf gadretmediği sürece müslümanîar gadretmezler.
Saîd (r.a.) den yapılan rivayette, adı geçen, Resûlüllah'ın (a.s.) şöyle buyurduğunu, haber vermiştir: "Gadreden her kişi için kıyamet gününde bir bayrak vardır ki o bayrak o kişinin gadri nisbetinde yükseltilir. Haberiniz olsun ki, velayet amme sahibi olan enıîr (hükümdar veya yetkili kumandan) den vaki olan gadirden dolayı daha büyük bir gadir (gadreden) yoktur." [283]
(iere yapılan rivayete göre, Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Müslümanların zimmeti (ahd, eman ve himayesi) birdir (birinin verdiği zimmet hepsi adına verilmiş olur)
buyurmuştur: Müslümanların zimmeti (ahd, eman ve himayesi) birdir (birinin verdiği zimmet hepsi adına verilmiş olur). En aşağı düzeyde olanları bile zimmet hususunda bir tavır ve davranış ortaya koyabilir." [284]
Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki kadın da kendi kavmi (ülkesi) adına ahd-u eman verebilir." [285]
Müctehidlerin Görüş ve Tesbitleri
a) Hanefîîere göre, harbî olan bir kişi islâm ülkesine eman dileyerek ve dilediği eman kendisine verilerek girer veya iltica ederse, bir yıldan daha az bir süre kalmasına izin verilebilir. Yetkili hükümdar veya kişi ona: "Bir yıl kalacak olursan senin üzerine cizye tahakkuk ettiririm" derse, bu geçerli bir karar olur. Emanla içeri giren kimse yılı dolmadan ayrılıp giderse artık haraç talep edilmez. Bir yılı dolduracak olursa artık o zımmî (vatandaş) sayılır, zimmî statüsüne tabi kılınır. Baştaki yetkili, eman dileyerek tsîâm ülkesine giren kimse için bir veya iki aylık bir süre de belirleyip sınırlandırabilir. Belirlenen süre geçtiği halde ülkeyi terketmezse zimmî kabul edilir ve ona göre işlem yapılır. [286]
Eman dileyip îslâm ülkesine giren kişi kadın olur ve orada bir zimmî ile evlenirse, kendisi de zimmî olmayı kabul etmiş sayılır ve zimmî ile ilgili statüye tabi olur. Çünkü kadın erkeğe tabidir. Evlendiği erkek zimmî ise, o da zimmî sayılır. Ama eman alıp gelen kişi erkek olur ve orada zimmîye bir kadınla evlenirse, kendisi zimmî sayılmaz. Çünkü erkek kadına tabi değildir. [287]
Kendisine eman verilecek kişide aranan birtakım şartlar vardır. O şartlan haiz olmayan harbî kabul edilmez, yani Öylesine eman verilmez.
Bu şartlar şunlardır:
a) Arap müşriklerinden olmaması, Zira Arap müşriklerinden ancak İslâm'a girmeleri kabul edilir.
İltica ve eman dilemeleri kabul edilmez.
b) Murted olmaması, Zira murtedden de ancak islâm'a dönmesi kabul edilir, iltica ve eman dileme talebi kabul edilmez. İslâm'a dönmeyi kabul etmediği takdirde öldürülür. [288]
b) Şâfiîlere göre, mükellef ve muhtar olan her müslümanm bir harbîye veya belirlenmiş bir sınır içinde bulunan bir topluluğa (köy halkına, kabile halkına) eman verebilir. Sının ve sayısı belli olmayan bir topluluğa eman veremez. Kâfir bir vatandaşın, mükellef olmayanın ve bir de zorlananın eman vermesi sahîh değildir. Aynı zamanda elde edilip İslâm ülkesine getirilen bir esîrin ne beraberindeki esirlere, ne de başkasına eman verme yetkisi yoktur.
Eman verme sözlü olabileceği gibi yazılı da olabilir. Ancak müslümanlara zarar verecek bir eman sahîh ve geçerli sayılmaz. Meselâ harbî sırf casusluk yapmak üzere eman diler ve birtakım karineler onun casus olduğuna delâlet ederse, artık öylesine eman verilmez.
Kendisine eman verilen harbî bir hıyanette bulunmadığı takdirde imamın (devlet başkanının veya yetkili kurumun) emanı bozması doğru olmaz. Böyle bir endişesi olursa bozmasında bir sakınca yoktur. [289]
c) Hanbelîlere göre de, mükellef bir rnüslümanın harbî olan kişiye eman vermesi sahihtir. Mükellef kişi ister erkek, ister kadın, ister hür, ister esir, ister köle olsun fark etmez, bunların hepsi eman vermeye salahiyetli sayılır. [290]
Harbî bir kimseye sözü edilen kişilerden biri eman verdiği takdirde artık onu öldürmek, malını yağmalamak, şahsiyetini zedelemek haram olur. Ancak sözü edilen nıüslümanm ergin, akıl ve muhtar olması gerekir. Nitekim Sevrî, Şafiî, Evzaî, Ishak ve İbn Kasım da aynı görüştedirler.
d) İmam Ebû Hanıfe ile İmam Ebû Yusuf a göre, kölenin eman vermesi sahîh olmaz. Esîr de öyle.., [291]
Kadının da eman vermesi sahihtir.- Hz. Aişe (r.a.) bu konuda şöyle demiştir: "Kadın, müslümanlar adına eman verecek olursa caiz olur." Bunun gibi Ümmü Hâni (r.a.) Resûlüllah'a (a.s.) baş vurup şöyle dedi: "Ya Resûlallah! Kocam tarafından olan bazı hısımlara eman verdim ve anamın, oğlu (anabir kardeşim) onları Öldürmek istiyor. O yüzden eman verdiğim kişileri bir odaya koyup kapıyı kilitledim!" Resûlüllah (a.s.) ona şöyle buyurdu: "Ya Ümmü Hâni', sen kime eman verdiysen biz de ona eman vermiş bulunuyoruz. Müslümanlardan sıradan bîr kimse de eman verebilir." [292]
imamın (devlet başkanı, halîfe) kâfirlerin hepsine ve onların fertlerine eman verme yetkisi vardır ve caizdir.
e) Mâlikîlere göre, kadının, kölenin ve aklı eren çocuğun eman vermesi de geçerli ve sahihtir. Savaşta müslümanlara yardımda bulunan hıristiyanlarm bir müşrike eman vermesi Leys ve Evzâî'ye göre caiz değildir.[293]
Tahliller ve Rivayetler
233 no'lu Enes Hadîsi sahîh olup istidlal ve ihticaca sâlihtir. Yapılan anlaşmayı ciddi bir sebep yokken tek taraflı bozan, verdiği ahd-ü emana riâyet etmeyen kimse gadir sayılır. Resûlüîîah (a.s.), böylesi hakkında ağır anlamda manevî bir müeyyide koymuştur. Aynı zamanda müslüm ani ardan bir mükellef kişinin verdiği eman geçerlidir. Bir başkası kalkıp onu, bozacak olursa, men'edilir ve bozması geçersiz sayılır.
Böylece Resûlüllah (a.s.) mükellef her mü'mine -ister erkek, ister kadın, ister köle, isterse cariye olsun- değer vermiş ve onu diğer bütün mü'minlerle birleştirip tek parça kabul etmiştir. Düşman tarafından birinin eman dileyerek İslâm ülkesine girmesi için sadece halîfeyi veya onun yetkili kılacağı bir kurum veya şahsı salahiyetli kılmamış, bu konuda aklı eren her mükellef mü'minin yetkili olduğunu belirlemiştir. Şüphesiz bunun birtakım hikmet ve sebepleri vardır:
a) Düşman askerine veya onlardan herhangi bir ferde veyahut bir kabileye müslünı anlar dan birinin eman vermesi son derece dikkat çekicidir. Bu, gayr-i müslimlere İslâm Devletinin bir ferde ne kadar değer verdiğini gösterir ve onların gıbtasma yol açar.
b) Kendisine eman verilen harbînin müslümanlar arasındaki birlik ve dirliği, kardeşlik ve dayanışmayı, sevgi ve saygıyı, doğruluk ve adaleti görmesi yönlendirici olur ve o kişinin İslâm'a ısınmasına sebep olabilir.
c) Kölelerin, mültecilerin biîe insanca yaşama şansına sahip olduğu İslâm ülkesindeki adalete ve sınıf farkını kaldıran esaslara hayranlıklarını uyandırma imkânı doğmuş olur.
234 no'lu Ebû Saîd hadîsi Enes hadîsiyle birbirini kuvvetlendirmektedir. Fazla olarak da devlet başkanının, velâyet-i amme yetkisi bulunanın gadretmesinin çok daha kötü ve sonuç bakımından çok daha eiîm olduğu belirtilmektedir. Zira makam sahibi olmayan bir ferdin gadretmesi hafife alınabilir ve müslümanlarm itibarını pek sarsmayaHlir. Ama hükümdarın veya yetkili kumandanın gadretmesi bütün müslüm anları rencide edip dışa karşı itibarlarını sarsabilir. İslâm davasını zedeleyip yayılmasına engel teşkil edebilir.
235 no'lu Hz. Ali hadîsi sahihtir. Aynı zamanda Ebû Dâvud, Nesâî" ve Hâkim tabrîc etmiş bulunuyorlar. Diğer yandan bu anlamda bir diğer hadîsi Ahmed, Ebû Dâvud ve îbn Mâce, Amr b. Şuayb tarikiyle Amr'm dedesinden merfuan rivayet etmişlerdir ki meâlen şöyledir; "Müslümanların eli (üstünlüğü, ahd-u emanı) başkaları üzerinedir, Müslümanların kanları birbirine denktir. Başkalarına, sıradan bir müslümân ahd-u eman verebilir ve eman verilen kişiyi müslümanlarm üst seviyedekileri (salimen) kendi ülkesine geri gönderir. Evet müslümanlar başkalarına karşı bir tek el mesabesindedirler."
îbn Hibban bu hadîsi sahîhîemiştir.
236 no'lu Ebû Hüreyre hadîsini Tirmizî tahrîc edip hasen-garip olduğunu belirtmiştir.
Bu bapta birçok rivayetler bulunuyor ki, hepsi de birbirini desteklemekte ve kuvvetlendirmektedir. [294]
Çıkarılan Hükümler.
1- Düşman tarafla yapıian anlaşmalara bağlı kalmak vâcibtir.
2- Düşman tarafı yapılan anlaşmayı bozmadığı sürece müslümanlar buna sadık kalmakla yükümlüdür.
3- Karşı taraf yapılan anlaşmaya sadık kalmaz da dolaylı yollardan ihanette bulunmaya çalışırsa, o takdirde müslümanlar yapılan anlaşmayı onların yüzüne fırlatarak artık onun bir hükmü kalmadığını bildirirler.
4- Dârü'l-harpten bir harbî eman dileyerek islâm ülkesine girmek isterse, müslümanlardan mükellef bir kişi ona eman verebilir ve bu geçerli sayılır.
5- Eman verecek olan müsîümamn akü, baliğ olması yeterlidir.
6- Müslüman mükellef bir kadın ve bir köle de eman vermeye yetkilidir.
7- Birinin verdiği eman, bütün müslümanîarı bağlayıcıdır ve hepsinin eman verdiği neticesini doğurur.
8- îmam (devlet başkanı, halîfe veya yetkili kıldığı kimse) eman verilen şahıs için bir süre belirler. Müctehidlerden bir kısmına göre bu süre en çok iki aydır, bir kısmına göre bir yıldır. Süre tamamlanınca ülkede kalıp gitmeyen kimse zimmî (gayr-i müslim vatandaş) sayılır ve zimmî statüsüne tabi olur, kendisinden vergi"alınır.
9- Eman dileyen harbî kadın olur da kendisine eman verildikten sonra bir zimmî ile evlenirse, artık zimmî statüsüne tabi olur. Zira kadın kocasına tabi'dir. Ama kendisine eman verilen kişi erkek.olur da, eman verildikten sonra îslâm ülkesinde zimmîye bir kadınla evlenirse, zimmî statüsüne tabi tutulmaz. Zira erkek karısına tabi' değildir.
10- Bir müslümanm veya devlet başkanının eman isteyen harbînin casus olup olmadığına dikkat etmesi gerekir. Eman verildikten sonra da kontrol altında tutulur. Casus olduğu ortaya çıkarsa, ya ülke dışına çıkartılır veya cezalandırılır. Müctehidlerin bu husustaki görüşleri az farklıdır.
11- Bir müsîümamn eman verdiği harbî öldürülmez, malına dokunulmaz, şahsiyeti rencide edilmez ve başka bir müslüman o emanı bozamaz. [295]