- Harbden Önce Müşrikleri İslama Çağırmak

Adsense kodları


Harbden Önce Müşrikleri İslama Çağırmak

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sat 5 May 2012, 03:53 pm GMT +0200
82. (Harbden Önce) Müşrikleri (İslama) Çağırmak


 

2612. ...Süleyman b. Büreyde babası (Büreyde) den; şöyle de­miştir: Rasûlullah bir seriyyenin yahut da bir ordunun başına bir kumandan gönderdiği zaman ona kendi nefsi hakkında Allah'dan korkmayı, (yine ona) yanında bulunan müslümanlar hakkında hayrı tavsiye eder ve (şöyle) buyururdu:

"Müşriklerden olan düşman(lar)ınla karşılaştığınız zaman, onları şu üç yoldan birine çağırınız. Bunlardan hangisinde sana icabet eder­lerse onu kabul et ve kendilerini bırak. Onlan (önce) İslam'a çağır, eğer icabet ederlerse (bunu) onlardan kabul et ve kendilerini (ser­best) bırak. Sonra onları kendi ülkelerinden muhacirlerin ülkesine göçe davet et ve bunu yaptıktan takdirde, muhacirler için (tanınmış) olan (haklar)ın onlar için de (tanınacağını) muhacirlerin üzerine (ge­tirilmiş) olan (yükümlülükler)in onların hakkında da (geçerli) oldu­ğunu kendilerine bildir. Eğer (bunu) kabule yanaşmazlar da kendi yurtlarını tercih ederlerse, onlara müslüman bedeviler gibi olacakla­rını, kendilerine Allah'ın mü'm inler üzerine cereyan eden hükmü­nün uygulanacağını, müslümanlarla birlikte cihad etmeleri dışında haraç ve ganimetten hiçbir hisselerinin olmayacağım kendilerine bil­dir. Eğer İslâmı kabul etmezlerse onlan cizye vermeye çağır. Eğer buna yanaşırlarsa (bunu) onlardan kabul ve kendilerini (serbest) bı­rak. Eğer kabul etmezlerse artık Alan'dan yardım dileyip onlarla savaş, eğer bir kale halkını kuşattığında senden kendilerine, Allah'­ın hükmünü uygulamanı isterlerse (bunu) onlara uygulama. Çünkü siz Allah'ın onlar hakkındaki hükmünün ne olduğunu bilemezsiniz. Yalnız onlara kendi hükmünüzü uygulayınız. Sonra onlar hakkında dilediğiniz hükmü veriniz.”

Süfyân dedi ki: Alkame (şöyle) dedi: "Beii bu hadisi Mukâtil b. Hayyan'a naklettim de (bu hadisi) bana Müslim rivayet etti, diye karşılık verdi.

Ebû Dâvûd dedi ki; (Müslim) îbn Heyzam'dır. Nu'man b. Mu-karrir'den (naklen) Peygamber (s.a)'den Süleyman b. Büreyde'nin hadisinin bir benzerini (rivayet) etmiştir.[486]

 
Açıklama

 

Cizye "ceza" kökünden türemiş bir kelimedir. Gayr-i müslimnlerden fert başına alınan bir vergi anlamında kullanılır.

Cizye ile haraç arasındaki temelli farkların en önemlisi şudur: Haraç, arazi ve tarım mahsulleri vergisidir. Cizye ise, fert başına alınan bir vergi­dir. Nitekim 2951 ve 3081 numaralı hadislerin şerhinde açıklanacaktır. İn-şallahü Teâlâ.

Bu hadis-i şerif, devlet başkanının bir gazaya ordu gönderirken, ordu kumandanına Allah'dan korkmasını ve beraberindeki mü'minlere de hayır murad etmesini tavsiye etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Çünkü Müslü­man, toprak işgali veya maddi çıkar için cihâd etmez. Cihâdın anahattını, İslâm davası ye küfre karşı mücadele teşkil eder. Dolayısıyla, ordu ku­mandanına Allah'tan korkmasını tavsiye bu sebepledir.

Fahr-i kainat efendimiz, devlet reisinin, ordu kumandanının şahsıyla ilgili olarak Allah'dan korkmasını tavsiye ederken yine ona emrindeki mü-cahidlerle ilgili olarak hayır tavsiye etmesi ordu kumandanı­nın, karşılaştığı tüm meselelerde, başkalarına karşı ise kolay­lık göstermesi gerektiğine ve dolayısıyla "Kolaylaştırınız, zorlaştır m ayınız; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" anlamındaki hadis-i şerife bir işarettir.

Yine mevzumuzu teşkil eden bu Ebû Dâvud hadisinde ordu kuman­danının harpten önce müşrikleri şu üç yoldan birine davet etmesinin lüzu­mu ifâde ediliyor:

1. İslâm'a davet; bu davet aslında İslâmiyet'in varlığından haberi ol­mayan düşmanlar için gereklidir. Ulemanın büyük çoğunluğuna göre bu davet farzdır. Bu davet yapılmadan öldürülen o düşmanların diyetini öde­mek borç olur. Daha önce İslâm kendilerine teklif edildiği halde kabule yanaşmayanlar için harp sahasında yeni bir davet mecburiyeti yoksa da, İslâm tarihinde bütün uygulamalarda bunların da harp başlamadan önce İslama davet edildikleri görülmektedir.[487]

İmam Malik bu durumda olan kimseleri İslama davet etmeden onlar­la savaşmanın caiz olmadığını söylemişse de, İmam Sevri ile ashab-ı rey, İmam Şafiî, Ahmed b.Hanbel ve İshak b.Rahûye caiz olacağını savunmuşlardır. İmam Şafii İbnıTl-Hukaykın İslâm'a davet edilmeden öldürül­mesini    bu görüşüne delil olarak göstermiştir.

2. İslâm ülkesine göç etmeye çağırmak: Aslında bu madde birinci mad­deye bağlıdır". Şöyle ki bilindiği gibi Mekke'nin fethinden önce küfür ülke­sinde bulunan kimselerin o zamanki tek islâm ülkesi olan Medine'ye göç etmeleri farzdı. Hatta Medine'ye göç etmek İslâmın rükünlerinden sayılı­yordu. Fakat Mekke'nin fethinden sonra bu hüküm neshedildi.

Birinci daveti kabul ettikleri takdirde kendilerine savaş açmaktan vaz­geçilir. Fakat kendilerinden İslâmın bir emri olarak Medine'ye göç etmele­ri istenir ve Medine'ye göç ettikleri takdirde Medine muhacirlerinin sahip oldukları bütün haklara sahip olacakları, bu hakların karşılığında onların tüm mükellefiyetleriyle de mükellef olacakları hatırlatılacaktır. Hattâbî'-nin beyanına göre, bu mükellefiyetten maksat cihaddır. Çünkü muhacirler savaşa çağırıldıkları zaman katılmak mecburiyetinde idiler. Medineli müs-lümanlarsa, mücâhidlerin sayısı yeterli olduğu sürece savaşa katılmak mec­buriyetinde değillerdi. Katılırlarsa ganimetlerden pay alırlardı, katılmaz-larsa alamazlardı. Katılmadıkları için günahkar sayılmazlar ve ayıplan-mazlardı.

Bu ikinci teklifi kabul etmedikleri takdirde ise, Medineli yerli müslü-manlar araplar gibi sayılacaktan, yani sadece iştirak etmiş oldukları ci-haddan pay alabileceklerini "savaşmadan müslümanların düşmanlardan ele geçirdikleri mal" anlamına gelen Fey'den pay almanın sadece Medine'­ye göç eden muhacirlere ait özel bir hak olduğu kendilerine hatırlatılacak­tır. Nitekim bu hadisi kendisine delil alan İmam Şafiî'nin görüşü de bu­dur. Diğer imamlara göre hadisin bu hükmü neshedümiştir. Avnu'I-ma'bud yazarının açıklamasına göre îslâmı kabul edip te Medineye göçetmekten kaçınan kimselere ayrıca namaz, oruç, zekat ve hacla mükellef oldukları, suç işledikleri takdirde islam kanunlarına göre cezalandırılacakları da ha­tırlatılır.

3. Cizye istemek: Birinci ve ikinci davetlerin her ikisini birden redde­den düşmanlara cizye vermeleri teklif edilir. Cizye vermeyi kabul etmeleri halinde yine kendilerine savaş açmaktan vazgeçilir. Fakat cizye vermeyi de reddetmeleri halinde kendilerine savaş açılır.

Bu hadis-i şerif her kâfirden mutlak surette vergi alınacağına delildir. Bu babda arap olanlarla olmayanlar arasında herhangi bir fark yoktur. Çünkü hadiste geçen düşman sözü, kâfirlerin Arap olanına da acem olanı­na da şâmil olan genel bir sözdür. İmam Mâlik ile İmam el-EvzâTnin görüşü budur. Hanefilere göre ise, cizye arap olsun, acem olsun ehl-i kitap denilen hristiyanlarla yahudilerden ve mecusilerle acem putperestlerin­den alınır. Arap putperestleriyle mürtedlerden alınmaz. Bunlar ya müslüman olur, yahut kılıçtan geçirilir. Kadın, çocuk ve sakatlara da cizye yok­tur. İmam Şafiî'ye göre ise, cizye denilen vergi arap olsun acem olsun yalnız ehl-i kitap ile mecûsilerden alınır. Çünkü Allah Teâlâ hazretleri ehl-i kitabı zikrettikten sonra "ta cizyeyi verinceye kadar"[488] buyurmuştur. Hz. Peygamber de, "Onlara karşı ehl-i kitap muamelesi yapın.” buyur­maktadır.

Bunlardan geriye kalanlar, "Onlarla muharebe edin, ta ki fitne olmasın"[489] ve "Müşriklerle bulduğunuz yerde harbedin"[490] âyet-i kerime­lerinin umûmuna dahildirler.

Şâfiîler mevzumuzu teşkil eden hadis hakkında; "Bu hadis Mekkenin fethinden önce vârid olmuştur. Ayetler îse, hicretten sonra nazil oldu. Bi­naenaleyh, Büreyde hadisi ya mensuhtur, yahut ondan murâd ehl-i kitap olan düşmanlardır" diyerek hadisle istidlalden özür beyan etmişlerdir. Hadis-i şerifte kâfirleri Allah'ın hükmüne arzetmek de nehy buyrulmakta ve bu nehyin sebebi izah edilirken "Çünkü sen onlar hakkında Allah'ın hükmü­ne isabet edip etmediğini bilemezsin." denilmektedir. İslâm kumandanın­dan onlar hakkında kendi içtihadı ile hüküm vermesi isteniyor. Bu da gösterir ki ictihadî meselelerde hak birdir ama her müctehid hakka isabet edemez.[491]

 

2613. ...Süleyman b. Büreyde'nin babasından rivayet olundu­ğuna göre Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın ismiyle Allah yolunda ve Allah'ı inkar eden(ler)le sa­vaşınız ve ahdinizi bozmadan, (ganimetlere) hıyanet etmeden, müsle yapmadan çocuk(ları) öldürmeden savaşınız."[492]

 
Açıklama

 

Bu hadis-i şerif bir önceki hadisin tamamlayıcısı durumundadır.

Bir önceki hadis-i şerifteki tavsiyelere uyarak düşmana önce müslüman olması ve Medine'ye göç etmesi teklif edildikten sonra bu teklifleri reddetmesi halinde son olarak cizye vermesi teklif edilir. Onu da reddede­cek olursa o zaman Allah'dan yardım dileyerek savaş açılır. Ancak bu savaşta diğer milletlerin düşmana reva gördükleri vahşiyane tecavüzlere ve tahribata asla izin verilmemiştir. Bu savaşta esas olan "Sizinle muhare­be edenlerle Allah yolunda sizde mukatele edin (lakin) haddi aşmayın (ya­ni adalet, insaf ve hakkaniyet hududunu aşıp da zulme koyulmayın) mu­hakkak ki Allah haddi aşanları sevmez."[493] âyeti kerimesidir.

Harbe, "bismillah" deyip Allah'ın yardımı istenerek başlanır ve harp sadece Allah'ın dinini yüceltmek gayesiyle, Allah'ı inkar eden kafirlere karşı yapılır. Bu savaşta düşmana karşı verilen sözler yerine getirilir, onla­ra verilen ahdlere riâyet edilir. Çünkü mevzumuzu teşkil eden hadis-i şe­rifte görüldüğü gibi bütün bu esasları bizzat Allah'ın Rasûlü tesbit etmiş ve ümmetine bu esaslara uymalarını emir buyurmuştur. Ayrıca harpten elde edilen ganimetlere ihanet edilemez. Rasûlü zişan efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde de bu manayı şöyle ifâde ediyor; "Ganimete hıyanet et­meyin, zira hıyanet bir ateştir, hem sahiplerine dünyada ve ahirette bir ardır."[494]

Yine mevzumuzu teşkil eden bu hadisi şerifte müsle ve çocukları Öl­dürmek yasaklanmıştır. Bilindiği gibi Müsle, başkalarına ibret olmak için burnunu, kulağını vesair bazı uzuvlarını kesmek, gözlerini oyarak kendisi­ni çirkin bir şekle sokarak düşmanı cezalandırmaktır.[495] Bu islâmiyette ya­saklanmıştır. Nitekim Hz. Peygamberin ilk halifesi Hz. Ebû Bekir'in Suri­ye'ye müteveccihen gönderdiği orduya verdiği talimat şu mealdedir: "Dai­ma, Allah'ın nazargâhında ve ölüme iriaruz bir halde bulunduğunuzu der hatır   ve tezekkür  ediniz   ve   kıyamet   gününün   hesap   günü   olduğunu

işlediğinizin hesabını vereceğinizi unutmayınız... Allah yolunda dövüştü­ğünüz zaman erkekçe, mertçe davranın, düşmana sırtınızı çevirmeyin; za­ferinizi kadın, çocuk, ihtiyar kanıyla kirletmeyin. Hurma ağaçlarını kes­meyin. Buğday tarlalarını tahrip etmeyin, yemiş veren ağaçları devirme­yin. Açlığınızı gidermek için zaruret hasıl olmadıkça koyun, inek, deve gibi hayvanları kesmeyin. Söz verdiğiniz vakit, ahdinizin şartlarını ifâda mütekayyıt olun. Yolunuzda ilerledikçe bir takım keşişlere rastgeleceksiniz. Ki, manastırlarda yaşarlar ve inziva halinde Allah'a ibâdetle iştigal ederler, onları kendi hallerinde bırakın ve manastırlarını yakmayın..” Hz. Ebu Bekir'e halef olan Hz. Ömer'in de talimatı şu mealdedir: "Kimseye taaddi ve zulüm etmeyin, zira Hak Teâlâ mu'tedleri ve zalimleri sevmez; savaşta korkak olmayın; kuvvetinizi gaddarlık suretinde kullan­mayın; muzaffer olduğunuzda haddi aşmayın, insafa ve adalete aykırı dav­ranmayın; ihtiyarlan, çocukları, kadınları öldürmeyin ve atlı çarpışmalar­da veya süvari akınlarında onları telef etmekten sakının."[496]

 

2614. ...Enes b. Malik (r.a.)'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın ismiyle Allah için ve Allah Resulünün dininde (sebat ederek) savaşa çıkınız, aciz kalmış ihtiyarlan, buluğ çağına ermemiş çocukları ve kadınları öldürmeyin, ganimete ihanet etmeyin gani­metlerinizi toplayınız, (halinizi) düzeltiniz, ihsan ile muamele ediniz.Çünkü Allah ihsan edenleri sever."[497]

 
Açıklama

 

Cihaddan maksad Allah'ın ismini yaymak ve yüceltmek ve buna mani olan güçlerle savaşmaktır. Bu hikmete bağlı olarak Hz. Peygamber, cihada giden askerî birliğe ve onun kumandanına cihadın gayesini hatırlatmak için önce savaşa Allah'ı anarak, ismini zik­retmek suretiyle ondan yardım dileyerek ve sadece onun dinini yüceltmek için savaşa çıkmalarını ve her zaman olduğu gibi savaş süresince Allah'ın ve Rasûlünün yolundan ayrılmamalan emretmiştir. Özellikle muharip sımfdan olmayan âciz ihtiyarlarla, daha ergenlik çağına gelmemiş çocukları ve. kadınları öldürmemelerini ganimet mallarından hisselerine düşenle yeti­nip hırsızlık yoluna gitmemelerini, hal ve davranışlarını ıslah edip müslüman kardeşleriyle ve kâfirlerle olan münâsebetlerinde ihsandan ayrılma­malarını hatırlatmıştır.

Hadis sarihlerinin ifadelerinden anlaşıldığına göre harpte öldürülme­leri yasaklanan ihtiyarlardan maksat, savaşa gücü yetmediği gibi düşman kuvvetlerinin cesaretini artırmak için dellalhk yapmaya ve feryadu figan etmeye, harp hilelerini icraya gücü yetmeyen ve düşman kuvvetlerine akıl ve tedbir öğretenlerden olmayan İhtiyarlardır. Fakat bu hususlara gücü yeten ihtiyarlar da diğer muharipler gibi öldürülürler. Çünkü bu özellikte­ki ihtiyarlar feryat ve figanlanyla düşmanları müslümanlar üzerine kış­kırttıkları ve müslümanların işlerini zorlaştırdıkları için muhâribler sını­fından sayılırlar. Nitekim Hz. Peygamber de yüzyirmi yaşındaki bir riva­yete göre, yüzaltmış yaşındaki Düreyd b. es-Sâmme'yi düşmana akıl hoca­lığı yaptığından dolayı öldürmüştür. İmam Şârânî el-Mizanü'1-kübra'da mezheb imamlarının dördünün de bu görüşte olduklarını söylemiştir. An­cak İmam Şafii'nin benimsenen görüşüne göre ihtiyarlar her bakımdan aciz de olsalar harpte öldürülürler.

Metinde geçen, "  = küçük" kelimesi, " = çocuk" kelime­sinden bedel veya atf-ı beyândır. Bu bakımdan biz "tıflen vela sağiran" kelimelerini "buluğ çağına ermeyen çocuk" diye tercüme ettik. Bu ifâdeye göre harpte erginlik çağına gelmeyen çocukları öldürmekde yasaklanmış­tır. Çünkü erginlik çağına gelmeyen çocuklar muharipler sınıfına dahil değildir. Fakat çocuğun bizzat harbe iştirak etmesi ya da hükümdar olma­sı halinde düşman kuvvetlerinin önemli ölçüde işlerine yarar. Bu bakım­dan İslam uleması harbe iştirak eden veya düşman kuvvetlerine başkanlık eden bir çocuğun harpte öldürülebileceğine hükmetmişlerdir.

Bu mevzuda Hattâbî şunları söylüyor:

"Harpte kadınların, çocukların öldürülmesinin yasaklanmasını iki şe­kilde anlamak mümkündür:

1. Bunları esir aldıktan sonra öldürmek yasaktır,

2. Esir almadan önce de esir aldıktan sonra da öldürmek yasaktır.

Öldürülmeleri yasaklanan çocuk ve kadınlardan maksat, savaşan düş­man kuvvetlerinin içine katılmayan, çocuklar ve kadınlardır. Fakat düş­man muhariplerinin arasında bulunurlar da bunları muhariplerden ayır­mak mümkün olmaz ve onları öldürmeden düşman kuvvetlerini imha et­mek mümkün olmazsa o zaman çocuklarla kadınlar da öldürülür. Düş­man kuvvetleri arasında savaşmadıkça kadını öldürmek caiz değildir. Fı­kıh ulemasının çoğunluğu bu görüştedirler. İmam Şafii'ye göre savaşmaya gücü yeten çocukları öldürmek caizdir. el-Evzai ile İmam Ahmed de bu görüştedirler. Harbe katılmayan rahiplerin öldürülüp öldürülmeyeceği ko­nusu ulema arasında ihtilaflıdır. İmam Mâlik ile rey ehline göre onları öldürmek caiz değildir. İmam Şafii ise, müslümanlığı ya da cizye vermeyi kabul etmemeleri halinde öldürülürler. Rey ehline göre düşkün ve âciz ihtiyarları öldürmek caiz olmadığı gibi kör ve kötürümleri öldürmek de caiz değildir. İmam Şâfiiye göre ise, bunların hepsi öldürülebilir.

Peygamber Efendimiz bu hadisinde ayrıca düşmanlara karşı da ihsan­la muamele etmeyi emir buyurmuştur. Bilindiği gibi ihsan, iyilik etme, yapılması uygun olan bir hayrı yapma demektir. İhsan adaletten daha üs­tündür. Harpte düşmana karşı yapılacak ihsan, onları kulaklarını burun­larını keserek Öldürmekten ve sebepsiz yere ekili ve dikili arazilerini tahrib etmekten kaçınmakla ve benzeri davranışlarla olur.[498][486] Müslim, cihad 3; Tirmizİ, siyer 47; Ibn Mâce, 38; Darimi, siyer 8; Ahmed b. Hanbel, V, 352.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/121-123.

[487] bk. Turnagil A. Reşid, İslamiyet ve Milletler Hukuku, 173.

[488] et-Tevbe (9), 29.

[489] el-Bakara (2), 193.

[490] en-Nisâ (4), 89.

[491] bk. Davudoğlu A. Selâniet Yollan, IV, 103, 104.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/123-125.

[492] Tirmizi, diyat 14; Siyer 47; Fedailu'l-Kur'an, 17, İbn Mâce, cihâd 38, Darimi, siyer 5; Muvatta; cihâd 11; Ahmed b. Hanbel, II, 524; IV, 240; V, 352, 358.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/125-126.

[493] el-Bakara (2), 190.

[494] Ahmed b. Hanbel, V, 316, 226

[495] bk. Bilmen Ö.N., Hukuki İslamiye, III, 345.

[496] bk. Turnagil A.Reşid, İslâmiyet ve Milletler Hukuku, 152, 153.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/126-127.

[497] el-Bakara (2), 195.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/127-128.

[498] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 10/128-129.